Soru-Cevap

Yaratıcının Varlığını İnananlar mı İspat Etmeli, Yoksa Yokluğunu Ateistler mi?

Soru: Yaratıcının varlığını inananlar mı ispat etmeli, yoksa yokluğunu ateistler mi?

Cevap: Bu soru esasında son derece temeldir. Zira ateistlerle tartıştığınızda onları sık sık şöyle derken görürsünüz: “Bir yaratıcının varlığını iddia eden sensin, dolayısıyla ispat etmek de sana düşer.” Hatta bir de buna hukuktan -kendilerince- dayanak getirirler ve “Müddai, iddiasını ispat emekle mükelleftir” derler. Evet, iddia sahibi iddiasını ispat ile mükelleftir, lakin burada sorulması gereken şudur: Bu meselede iddia sahibi kimdir?

İddia sahibi, “her zaman ve durumda bir şeylerin varlığından söz eden kimse” demek değildir. Güneşin varlığından bahseden biri veya yediği mandalinanın tatlı olduğunu söyleyen kimse bunu ispat mı etmelidir? Elbette hayır. Güneşin var olduğu veya mandalinanın tatlı bir şey olduğu apaçık olup ispata ihtiyaç bırakmamaktadır. Bu yüzden iddia sahibi demek, olması gerekenin aksini savunan demektir.[1]

Basit bir misal verecek olursak, bir avize dükkanında üzerinde yedi adet ampul bulunan sarı renkli, dikey mimariye sahip çok şık bir avizeyi inceliyorsunuz ve çok tabii bir şekilde bunu yapan sanatçının zevkine hayran kalıyor ve “ne usta bir sanatçıymış” diye hayret ediyorsunuz. Ardından orada sizi gören birisinin şu tepkisi ile karşılaşıyorsunuz: “Sen bunun sanatçısının var olduğunu iddia ediyorsun, o zaman bunu ispat etmelisin.”

O noktada bunu ispat etmek için çaba sarf etmek sizce mantıklı mıdır? Demeniz gereken şu olacaktır: “Bunun sanatçısının olduğu çok açık. Asıl sen böyle güzel bir avizenin sanatçısı olmadan olabileceğini düşünüyorsan ispat etmesi gereken sensin.”

İşte bu misalde iddia sahibi, avizenin sanatçısının olduğunu savunan değil, sanatçısı olmadan böyle bir avizenin var olabileceğini savunan kimsedir.  Çünkü garip ve tuhaf olanı iddia eden odur.

Sorumuza gelecek olursak, milyonlarca türün içinde, milyarlarca ferdi bulunan sadece insanı bile incelediğimizde muazzam sinir, sindirim, dolaşım, boşaltım sistemleri; üç boyutlu, karanlıkta daha iyi görmek için büyüyen, aydınlıkta ise küçülen gözbebeğine sahip bir göz, çok büyük veya çok küçük seslerden rahatsız olmayalım diye desibel aralığı belli olan kulak, yediğimiz ve içtiklerimizden aldığımız hazzı arttırmak ve o güzel çiçeklerin kokusunu almak için burun ve daha saysak da bitiremeyeceğimiz,[2] bir  avizeden çok çok daha mükemmel ve detaylı nimetler ile mücehhez olan bizlerin sanatçısının olması mı normal, olmaması mı anormal?  


[1] Ahmed b. Muhammed Zerka, Şerhu’l-Kavâidi’l-Fıkhiyye, Dâru’l-Kalem, Baskı: 2, 1989, s. 369

[2] Nahl, 18

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu