Soru-Cevap

Ölünün Arkasından Kur’an Okunur mu? Bunun Ölüye Faydası Var mı?

Bismillâhirrahmânirrahîm

Ölüm, Hak Teâlâ’nın insanlar için yaratmış olduğu ve her insanın tadacağı bir haldir. Nasıl ki doğmak, büyümek, yaşlanmak, düşmek, kalkmak gibi birtakım haller insanın yaşadığı birer durumdan ibaret ise aynı şekilde ölüm de her insanın yaşayacağı hallerden birisidir. Aslında ölüm, bir hayatın bitişi yeni bir hayatın başlangıcıdır. Daha açık bir ifade ile kişinin geçici dünya hayatının bitişi, ebedi olan ahiret hayatının başlangıcıdır.

Mevlâ Teâlâ Kur’an-ı Kerîm’de her canlının ölümü tadacağını söylemiş ve günümüze kadar da yaratılan her canlı ölümü tatmış ve bundan sonra kıyamete kadar gelecek olan her canlıda istisnasız ölümü tadacaktır.

Bununla beraber Allahü Teâlâ insanoğlunu dünyaya, ahiret hayatı için hazırlık yapmaya gönderip son nefesine kadar zaman tanımıştır. Bu zaman zarfında kişinin amel defterini hayır ve hasenat ile doldurması gerektiğini, öldükten sonra amel etme durumu olmadığını kesin olarak bildirmiştir. Bu durumda Kur’ân okumanın kişiye fayda verip vermemesi meselesinin temelinin, öldükten sonra herhangi bir şeyin fayda verip vermediği meselesi olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla ilk olarak öldükten sonra kişinin arkasından yapılan fiiliyatın kendisine fayda verip vermeyeceğine değinmek gerekmektedir.

Öldükten Sonra Herhangi Bir Şey Fayda Verir mi?

İnsanın hayatında yapmış olduğu ameller kendisine fayda verdiği gibi, öldükten sonra da adına yapılacak olan ameller yine kendisine fayda verecektir.

Nitekim Ebû Hureyre (Radıyallâhü Anh)’den rivâyet edildiğine göre Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Teâlâ Aleyhi ve Sellem) bu konu hakkında şöyle buyurmuştur:

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، قال: «إِذَا مَاتَ الْإِنْسَانُ انْقَطَعَ عَنْهُ عَمَلُهُ إِلَّا مِنْ ثَلَاثَةٍ: إِلَّا مِنْ صَدَقَةٍ جَارِيَةٍ، أَوْ عِلْمٍ يُنْتَفَعُ بِهِ، أَوْ وَلَدٍ صَالِحٍ يَدْعُو لَهُ».

“İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı da sona erer. Ancak şu üç şey hariçtir: Sadaka-i câriye, (geriye bıraktığı) istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat.”[1]

Hadis-i şeriften de anlaşılacağı üzere nasıl ki hayatta iken yapılan hayır hasenat kişiye fayda veriyorsa aynı şekilde öldükten sonra da kişinin adına yapılan bazı amellerin faydası olduğu aşikardır.

Ayrıca hadis-i şerifte bu amellerden bazısının maddi bazısının ise manevi olduğuna işaret vardır. Nitekim “Sadaka-i cariye” ile çeşme, aş evi gibi insanların maddi olarak istifade ettiği ameller kastedilmesiyle beraber “Kendisine hayır dua da bulunan evlat” ve “(Geriye bıraktığı) İstifade edilen ilim” sözleri ile de manevi amellere işaret vardır ki ölünün arkasından Kur’ân okumak da bu kabildendir. Çünkü Kur’an okumanın da manevi bir iş olması ve ölü adına yapılmış hayırlı bir amel olması hasebiyle ölüye faydasının olacağı aşikardır.

İbn Abbâs (Radıyallâhü Teâlâ Anhüma)’dan nakledilen diğer bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:

  • مَرَّ النبيُّ صَلَّى اللهُ عليه وسلَّمَ بقَبْرَيْنِ فَقالَ: إنَّهُما لَيُعَذَّبَانِ وما يُعَذَّبَانِ في كَبِيرٍ أمَّا أحَدُهُما فَكانَ لا يَسْتَتِرُ مِنَ البَوْلِ وأَمَّا الآخَرُ فَكانَ يَمْشِي بالنَّمِيمَةِ، ثُمَّ أخَذَ جَرِيدَةً رَطْبَةً فَشَقَّهَا نِصْفَيْنِ فَغَرَزَ في كُلِّ قَبْرٍ واحِدَةً قالوا: يا رَسولَ اللَّهِ لِمَ فَعَلْتَ هذا؟ قالَ: لَعَلَّهُ يُخَفِّفُ عنْهما ما لَمْ يَيْبَسَا.

Allah’ın Resûlü (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) iki kabre denk geldi ve şöyle buyurdu:

— Şüphesiz bunlar azap olunuyorlar ve büyük bir günahtan dolayı da azap olunmuyorlar. Onlardan biri idrarından sakınmaz, diğeri ise söz taşırdı.

Sonra Allah’ın Resûlü (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) yaş bir hurma fidanı istedi. Daha sonra da çubuğu ikiye bölerek, bir parçasını birinin, diğer parçasını da diğerinin (kabri) üzerine dikti.

Sahabîler sordular:

— Ya Resulallah! Niçin böyle yaptın?

Allah Resûlü (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

Umulur ki bunlar kurumadığı müddetçe azapları hafifletilir.[2]

Hadis-i şeriften de anlaşılacağı üzere ufak iki tane fidan parçası dahi ölüye fayda vermektedir. Ayrıca bu hadis-i şeriften çiçek ve bitki gibi şeylerin kabirlerin üzerine dikilmesinde herhangi bir beis olmadığı da anlaşılmaktadır. Aksine onların hem Allahü Teâlâ’yı zikretmeleri ve hem de etrafta bulunan canlı varlıkların kendilerinden istifade etmeleri sebebiyle ölüye faydası vardır.

Nitekim Hak Teâlâ hazretleri her şeyin kendisini zikrettiğine dair şöyle buyurmuştur:

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَالأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ وَإِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ وَلكِنْ لاَ تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ.

“Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tesbih eder. Allah’ı hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz onların tesbihlerini anlayamazsınız.” (İsra 44)

Merhum Olan Kimseye Kur’ân-ı Kerîm Tilâveti

Ölüye Kur’ân-ı Kerîm okumak ile alakalı Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’den, sahabeden ve tabiinden gelen bazı sözleri nakletmekte yerinde olacaktır.

Hadis-i Şerifler

Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Teala Aleyhi ve Sellem), Kur’ân-ı Kerim’den hususi olarak ölüye okunmasını tavsiye ettiği sureler bulunmaktadır. Günümüze kadar gelmiş geçmiş herkesin bildiği ve tatbik ettiği, aslında fahr-i kâinat efendimizin tavsiyesi olan “Yâsîn” suresi bunların başında gelmektedir.

Bu hususta şöyle buyurmuşlardır:

أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: «…وَيس قَلْبُ الْقُرْآنِ، لَا يَقْرَؤُهَا رَجُلٌ يُرِيدُ اللهَ والدَّارَ الْآخِرَةَ إِلَّا غُفِرَ لَهُ، وَاقْرَءُوهَا عَلَى مَوْتَاكُمْ».

“…Yâsîn, Kur’ân’ın kalbidir. Bir kimse onu Allâh’ın rızâsını ve âhireti talep ederek okursa, muhakkak ki günahları bağışlanır. Ve siz ölülerinize de Yâsîn (sûresini) okuyunuz.”[3]

Diğer bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:

«إِذَا مَاتَ أَحَدُكُمْ فَلَا تَحْبِسُوهُ، وَأَسْرِعُوا بِهِ إِلَى قَبْرِهِ، وَلْيُقْرَأْ عِنْدَ رَأْسِهِ بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ، وَعِنْدَ رِجْلَيْهِ بِخَاتِمَةِ الْبَقَرَةِ فِي قَبْرِهِ»

“Sizden biri vefât ettiğinde onu (fazla) bekletmeyin! Onu serî bir şekilde kabrine götürün! Kabrinin baş ucunda Fâtiha sûresi ve ayak ucunda da Bakara sûresinin sonu (Âmene’r-Resûlü) okunsun!”[4]

Bir başka hadis-i şerifte de Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem), ölüyü defnettikten sonra “Kardeşiniz için istiğfarda bulunun ve (Allah’tan) onun için (kabir suallerine karşı) sebatı isteyin. Çünkü o şu anda hesaba çekiliyor.” [5] buyurmuşlardır.

Sahabeden Nakledilenler

Alâ b. el-Leclâc’ın oğlu Abdurrahman şöyle demiştir:

“Babam bana şöyle dedi:

«Ey oğul! Öldüğümde bana lâhit türü bir kabir kaz! Beni kabrime koyduğun zaman;

بِسْمِ اللّٰهِ وَعَلٰى مِلَّةِ رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : Allâh’ın adıyla ve Resûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in dîni üzere (seni Hakk’a yolcu ediyoruz) de! Sonra üzerime kürek kürek toprak at! Akabinde baş ucumda Bakara sûresinin başını ve sonunu oku![6]

Yahyâ b. Ma‘în, İbn Asâkir ve Ebû Tâhir es-Silefî (Rahmetullâhi Aleyhim) rivayetin sonunda Alâ b. el-Leclâc’ın “Abdullah b. Ömer (Radıyallâhü Anhümâ)’nın böyle söylediğini işittim” dediğini zikretmişlerdir.

Taberânî (Rahmetullâhi Aleyh) ise rivayetin sonunda Alâ b. el-Leclâc’ın “Ben Resûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz’in böyle buyurduklarını işittim” demiş ve buradan da rivayetin merfu olduğu anlaşılmıştır.

Ebü’l-Kâsım el-Lâlekâ’î, Beyhakî ve İbn Ebi’s-Sürûr el-Makdisî (Rahmetullâhi Aleyhim) ise rivayetin sonunda Alâ b. el-Leclâc’ın “Abdullah b. Ömer (Radıyallâhü Anhümâ)’dan bunu müstehap olarak kabul ettiğini işittim” dediğini zikretmişlerdir.

Ahmed b. Hanbel’in Fetvasından Dönmesi

Aynı zamanda bu hadis-i şerif, Ahmed b. Hanbel (Rahmetullâhi Aleyh) “Ölüye Kur’ân okumak bidattır” fetvasından rücu etmesine sebep olmuştur. Şöyle ki:

Ahmed b. Hanbel, Muhammed b. Kudâme el-Cevheri ile birlikte bir cenazeye katılmışlardı. Ölü defnedildikten sonra âmâ bir adam kabrin baş ucuna oturup Kur’an okumaya başladı. Ahmed b. Hanbel: “Ey falanca, kabirde Kur’an okumak bidattır!” diyerek Kur’an okumasına engel oldu. Kabristandan ayrıldıktan sonra yanındaki Muhammed b. Kudâme, Ahmed b. Hanbel’e şunu sordu:

—Mübeşşir (b. İsmail) el-Halebî hakkındaki düşüncen nedir?

—Sikadır.

—Peki ondan hadis aldın mı?

—Evet!

Bunun üzerine Muhammed b. Kudâme, Alâ b. el-Leclac hadisini Mübeşşir’in kendisine rivayet ettiğini söyledi ve ona Alâ b. el-Leclac hadisini nakletti. Bu hadisi duyan Ahmed b. Hanbel Muhammed b. Kudâme’ye: “(Kur’an okumasını engellediğim adamın) yanına git ve Kur’an okumaya devam etmesini söyle” buyurdu.[7]

Tabiinin Sözleri

Tâbiîn döneminin büyük hadis âlimlerinden İmâm Şa‘bî Hazretleri şöyle demiştir:

“Yakınlarından biri vefât ettiğinde Ensâr, sık sık onun kabrini ziyaret eder, yanında Kur’ân okurlardı.”[8]

Yine İmâm Şa‘bî  (Rahmetullâhi Aleyh) konu ile alakalı olarak şöyle demiştir:

“Ensâr, ölünün yanında Bakara sûresini okurdu.”[9]

Yine Tâbiînden olan Câbir b. Zeyd (Rahmetullâhi Aleyh)’in, ölünün yanında Raʻd sûresini okuduğu bilinmektedir.[10]

Netice

Zikretmiş olduğumuz rivayetlerden de açıkça anlaşılacağı üzere vefat eden kimseler için dua ve istiğfarda bulunmak, onlar adına hayır-hasenât yapıp Kur’ân okumak/okutmakta herhangi bir beis yoktur. Bilakis bu gibi amellerin hem hayatta olanlar için hem de vefat edenler için birer rahmet ve mağfiret kapısı olduğu aşikardır.

وآخر دعوانا أن الحمد لله رب العالمين


[1] Müslim, Vasıyyet, 3/1255 (1631/14); Ebû Dâvûd, Vesâyâ, (2880); Tirmizî, Ahkâm, (1376).

[2] Buharî, Vudu, 55; Müslim, Tahâret, 34; Ebû Dâvûd, Tahâret, 11; Tirmizî, Tahâret, 53; Nesâî, Tahâret, 27)

[3] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 33/417 (20300); Nesâî, Amelü’l-Yevm, s. 581 (1075); Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Kebîr, 20/220.

[4] Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Kebîr, 12/444 (13613); Beyhakî, Şu‘abü’l-Îmân, 11/471-472 (8854); Deylemî, el-Firdevs, 1/284 (1115).

[5] Ebû Dâvûd, Cenâiz, (3221).

[6] Yahyâ b. Ma‘în, Târîh (Abbas ed-Dûrî rivâyeti), 4/449; Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Kebîr, 19/220 (491); Ebü’l-Kâsım el-Lâlekâ’î, Şerhu Usuli İ‘tikâdi Ehli’s-Sünne, 6/1227 (2174); Ebû Bekir ed-Dîneverî, el-Mücâlese ve Cevâhiru’l-‘İlm, 3/128-129 (757); İbn Asâkir, Târîhu Dimaşk, 50/297; Ebû Tâhir es-Silefî, et-Tuyûriyyât, 2/448-449 (394); İbn Ebi’s-Sürûr el-Makdisî, el-Kelâm alâ Vusûli’l-Kırâ’ati ala’l-Meyyit, s. 227. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Cenâiz, (3213); Ahmed b. Hanbel, Müsned, 9/42 (4990).

Bazıları rivâyeti, Alâ b. el-Leclâc’a isnat ederken, bazıları ise Alâ b. el-Leclâc’ın babası olan Leclâc’a isnat etmiştir.

[7] Ebû Bekir el-Hallâl, el-Emru bi’l-Ma‘rûf ve’n-Nehyi ani’l-Münker, s. 162; el-Kırâ’e ınde’l-Kubûr, s. 88-89; İbn Kudâme el-Makdisî, el-Muğnî, 2/224.

[8] Ebû Bekir el-Hallâl, el-Kırâ’e ınde’l-Kubûr, s. 89.

[9] İbn Ebî Şeybe, Musannef, 7/113 (10953); Ebü’l-Kâsım el-Lâlekâ’î, Şerhu Usuli İ‘tikâdi Ehli’s-Sünne, 6/1227-1228 (2176).

[10] İbn Ebî Şeybe, Musannef, 7/114 (10957).

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu