FıkıhMakaleler

Hanefi Mezhebinde İsim Benzerliğinden Dolayı Karıştırılan Alimler -1-

Hanefi Mezhebinde İsim Benzerliğinden Dolayı Karıştırılan Alimler

Umumî olarak İslam tarihine, hususî olarak Hanefi mezhebine bakıldığı vakit, isimleri, künyeleri, nispetleri, lakapları veya kitap adları aynı olan birçok alim olduğu görülecektir. Bu benzerliğin tabiî bir neticesi olarak birçok kere alimlerin isimleri, eserleri, hoca veya talebeleri ya da haklarındaki diğer malumatlar birbirine karıştırılmış, birine ait olan bilgi yanlışlıkla diğerine nispet edilmiştir. Buna birkaç misal verelim. Mesela;

  • Alâeddin es-Semerkandî’ye ait Tuhfetü’l-FukahâMîzânü’l-UsûlŞerhu Teʾvîlâti’l-Kurʾân adlı eserler, isim ve nisbe benzerliği sebebiyle bazı eserlerde Alâeddin es-Semerkandî el-Üsmendî’ye izafe edilmiştir.[1]
  • İbrahim b. Musa el-Halebî’nin Dürretü’l-Muvahhidîn ve Riddetü’l-Mülhidîn adlı eseri Brockelmann tarafından yanlışlıkla İbrahim el-Halebî’ye, Halebî sağîr ve Halebî kebîr de İbrahim b. Mustafa el-Halebî’ye nispet edilmiştir.
  • Kınalızade’nin Tabakâtü’l-Hanefiyye’si Ahmed Neyle tarafından isim benzerliğinden dolayı yanlışlıkla Taşköprizade’ye nispet edilerek yayımlanmıştır.[2]

Bu misalleri çoğaltmak mümkündür. Hanefi fıkhı, usulü veya tabakatıyla ilgilenen ilim ehlinin, bu tür yanlışlıklara düşmemesine, az da olsa katkıda bulunabileceği temennisiyle kaleme alınan bu yazıda; şahsiyetler alfabetik sıraya göre dizilmiş, ismi geçen alimler hakkında kısa malumatlar verilmekle yetinilmiş, ele alınan alimlerin kitaplarda ismi mutlak olarak kullanıldığında hangisinin kastedildiği mümkün mertebe tespit edilmeye çalışılmıştır.

Ali Haydar «علي حيدر»

Son dönem Osmanlı uleması arasında Ali Haydar ismiyle birçok alim varsa da bunlar arasında en meşhur olanı şu üçüdür ki, bunlar birçok defa birbirleriyle karıştırılmaktadır:

  • Nasuhîzâde Büyük Ali Haydar (v. 1321/1903): 1837 İstanbul doğumlu olup Haydar Molla veya Büyük Haydar Efendi diye bilinir. Muasırı olan Mecelle şârihi diğer Ali Haydar ile karıştırılmaması için yaşça büyük olmasından dolayı kendisine Büyük Ali Haydar denilmiştir. Fıkıh ve usul-i fıkıhta da son derece mahir idi. Hukuk Mektebi’nde vermiş olduğu Mir’âtü’l-Usûl derslerinin bir bölümü Usul-i Fıkıh Dersleri adıyla tabedilmiştir.
  • Küçük Ali Haydar Efendi (v. 1355/1936): 1853 Batum doğumludur. Muasırı olan bir önceki Büyük Ali Haydar ile karışmaması için, ondan yaşça küçük olduğundan Küçük Ali Haydar Efendi diye anılmıştır. Mecelle üzerine yazdığı Dürerü’l-Hukkâm şerhinden dolayı Şârihü’l-Mecelle (Mecelle Şârihi) diye de bilinmektedir. Soyadı kanunundan sonra Arsebük soyadı verilmiştir. I. Dünya Savaş döneminde 14 Kasım 1914’de ilan edilen cihad-ı ekber ile ilgili fetvayı, fetva emini sıfatıyla Fatih Camii’nde okumuştur.
  • Ahıskalı Ali Haydar Efendi (v. 1380/1960): 1866 yıllarında Gürcistan’a bağlı Ahıska’da doğdu. Soyadı kanunundan sonra Gürbüzler soyadını almıştır. Önceleri tasavvufa karşı iken, vaaz için gittiği Bandırma’da Ali Rıza Bezzâz Hazretleriyle tanışmış ve ona intisap etmiştir. Mürşidinin vefatından sonra tarikat mürşidi oldu. Kendisi dört mezhep müftüsü idi. Halife olarak Mahmud Efendi Hazretleri gibi kıymeti ancak ahirette anlaşılacak büyük bir zatı bıraktı.

Fıkıh kitaplarında Ali Haydar ismi mutlak olarak kullanıldığı vakit, Mecelle Şârihi Küçük Ali Haydar kastedilir.

Aynî «العيني»

Muasır olmaları ve isim yakınlığından dolayı Aynî ile İbnü’l-Aynî bazen karıştırılmakta veya baba oğul zannedilmektedir. Halbuki ikisinin birbiriyle herhangi bir yakınlığı söz konusu değildir.

  • Aynî, Bedreddin Mahmud b. Ahmed el-Aynî (v. 855/1451): Meşhur Hanefi alimidir. Antep’de (Ayntep) neş’et ettiği için oraya nispet edilmiştir. Kahire’de vefat etmiştir. Umdetü’l-Kârî Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, Nuhabu’l-Efkâr, el-Binâye Şerhu’l-Hidâye gibi birçok kıymetli eserin sahibidir.
  • İbnü’l-Aynî, Zeyneddin Abdurrahman b. Ebû Bekr (v. 893/1488): Dımeşk’te doğmuş, orada vefat etmiştir. Antep’le hiçbir ilgisi yoktur. İnsan vücudundaki göze (ayn) nispetle İbnü’l-Aynî denmiştir. Nesefî’nin el-Menâr’ı, İbn Mâlik’in Elfiyye’si, Suyûtî’nin Elfiyye’si ve Teftâzânî’nin Tehzîbü’l-Mantık’ı üzerine şerh yazmıştır.

Bişr «بشر»

Hanefi fukahasından bu isimle birçok fakih varsa da, ismi fıkıh kitaplarında sıkça geçen şu üç kişidir. İlki, diğer ikisine nispetle pek meşhur değildir.

  • Bişr b. Ebi’l-Ezher en-Neysebûrî (v. 213/828): Ebû Yusuf’un talebelerindendir. Kufe’nin seçkin fakih ve ediplerindendir.[3]
  • Bişr b. Ğıyâs el-Merîsî (v. 218/833): Kısa bir müddet Ebû Hanife’den, yıllarca Ebû Yusuf’tan ders almıştır. Önceleri takva ve mutedil idi. Daha sonra felsefe ve kelama meyledince, Kur’an’ın mahluk olması gibi birçok yanlış görüşleri benimsedi. Ebû Yusuf onu çok zemmederdi. Mürcie’den Merîsîyye fırkası ona nispet edilmektedir. Ayrıca birçok alim kendisini tekfir etmiştir.[4]
  • Bişr b. Velîd el-Kindî (v. 238/853): Ebû Yusuf’un talebelerinden olup el-Emâlî ve diğer bazı eserlerini rivayet etmiştir. Halife Mu’tasım döneminde Bağdat’ta kadılık yaptı. Kur’an’ın mahluk olduğunu söylemediği için hapsedildi. Daha sonra Mütevekkil onu hapisten çıkarttı. Bağdat’ta vefat etti.[5]

Bişr ismi mutlak kullanıldığı vakit, Bişr b. Velid kastedilse gerektir.

Burhânülislâm «برهان الإسلام»

Bu lakapla meşhur, iki Hanefi alimi vardır:

  • Burhânülislâm Radiyyüddîn Muhammed b. Muhammed es-Serahsî (v. 571/1176): Sadruşşehîd Ömer b. Abdülaziz’in talebesidi. el-Muhîtü’r-Radavî adlı kıymetli eserin sahibidir.[6]
  • Burhânülislâm ez-Zernûcî (v. 6/12. asır sonları): Kendisi el-Hidâye sahibi Merğînânî’nin talebesi olup Ta’limü’l-Müteallim’in sahibidir.[7]

Burhânüşşerîa «برهان الشريعة»

Birisi Burhan Ailesi, diğeri Mahbûbî Ailesi’nden olmak üzere iki Hanefi alim bu lakapla meşhur olmuştur:

  • Burhânüşşerîa (Burhâneddîn) el-Buhârî, Mahmud b. Ahmed (v. 616/1219): Büyük Hanefi fakihidir. Meşhur el-Muhîtü’l-Burhânî adlı muhteşem eserin sahibidir.
  • Burhânüşşerîa el-Mahbûbî, Mahmud b. Ubeydullah el-Mahbûbî (v. 8/14. asır): Sadruşşerîa el-Evvel’in oğlu, Sadruşşerîa es-Sânî’nin anne tarafından dedesi, Tâcüşşerîa’nın kardeşidir. Torunu Sadrruşşerîa es-Sânî için el-Hidâye’den derlemelerle el-Vîkâye’yi kaleme almıştır.

Cürcânî «الجرجاني»

Cürcân, Hazar Denizi’nin güneydoğusunda bulunan tarihi bir şehirdir. Günümüzde Gürgan ismiyle İran’ın Gülistan Eyaleti’ne bağlı bir şehirdir. Buraya nispet edilen birçok Hanefi fakihi vardır ki bazıları şunlardır:

  • Ali b. Salih el-Cürcânî: İmam Muhammed’in talebelerindendir. Nâdirü’r-Rivâye’den olan el-Cürcâniyyât’ın meselelerini toplayan zattır.
  • Ebû Abdullah el-Cürcânî, Muhammed b. Yahya (v. 398/1007): Cessâs’ın talebesi, Kudûrî ve Nâtifî’nin hocasıdır. Hanefi fıkıh kitaplarında görüşlerinin yanı sıra tashih ve tahriçleri de çokça zikredilmiştir. Cürcânî veya Ebû Abdullah el-Cürcânî ismi mutlak olarak zikredildiği vakit bu zat maksuttur. Zira Merğînânî el-Hidâye’de birçok yerde Cürcânî’nin tashih ve tahriçlerini aktarmış, Aynî de buraları şerh ederken, bunun Ebû Abdullah el-Cürcânî olduğunu ifade etmiştir.[8]
  • Ebû Abdullah el-Cürcânî, Yusuf b. Ali (v. 522/1128’den sonra): Kerhî’den fıkıh okuduğuna dair malumat doğru değildir. Hizânetü’l-ekmel adındaki mutavvel fıkıh eseri kıymetlidir. Bir önceki Ebû Abdullah el-Cürcânî ile künyesi ve nisbesi aynı olduğu için karıştırılmaması gerekir.

Cûzcânî «الجوزجاني»

Cüzcân, Belh’in batısında kalan bir bölgedir. Günümüzde Afganistan sınırları içinde kalmaktadır. Buraya nispet edilen birçok Hanefi alimi varsa da en meşhuru şu ikisidir:

  • Ebû Süleyman Musa b. Süleyman el-Cüzcânî (v. 200/816 civarı): Kendisi Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’in talebesidir. Cüzcânî, Hanefî mezhebinin birçok temel kitabını bu iki hocasından rivayet etmiştir. el-Cüzcânî nisbesi mutlak olarak kullanıldığı vakit bu zat kastedilir.
  • Ebû Bekr el-Cûzcânî, Ahmed b. İshak: Bir önceki Ebû Süleyman el-Cûzcânî’nin talebesi, İmam Mâturîdî’nin ise hocasıdır.[9]

Debûsî «الدبوسي»

Hanefi mezhebinde ed-Debûsî nisbesiyle meşhur, iki kişi vardır:

  • Ebû Nasr ed-Debûsî: eş-Şurût adlı eserin sahibidir. Hukukî muameleleri ve mahkeme kayıtlarını belgeleme usulünü konu alan bir ilim dalı olan şurût ilminin büyüklerindendir.
  • Ebû Zeyd ed-Debûsî (v. 430/1039): Usul-i fıkha dair Takvîmü’l-edille’si, fıkha dair el-Esrâr’ı, hilâf ilmine dair Te’sîsü’n-Nazar’ı ve tasavvuf ile ahlaka dair el-Emedü’l-Aksâ’sı son derece kıymetlidir. ed-Debûsî nisbesi mutlak olarak kullanıldığında Ebû Zeyd kastedilir.

Dihlevî «الدهلوي»

Bu nisbeyle meşhur iki Hanefi alim vardır:

  • Ebü’l-Fezâil Sa‘deddin ed-Dihlevî (v. 891/1486): Nesefî’nin usul-i fıkha dair el-Menâr nâm metnine İfâdatü’l-Envâr adıyla yazdığı şerh kıymetlidir.
  • Şah Veliyyullah ed-Dihlevî (v. 1176/1762): Birçok eser telif etmiştir. Hüccetullâhi’l-Bâliğa, el-İkdü’l-Cîd fî Ahkâmi’l-İctihâdi ve’t-Taklîd, el-İnsâf fî Beyâni Sebebi’l-İhtilâf eserleri meşhurdur.

Ebû Cafer «أبو جعفر»

Hanefi mezhebinde Ebû Cafer künyesiyle meşhur iki kıymetli alim vardır:

  • Ebû Cafer et-Tahâvî (v. 321/933): Mısır’ın en büyük Hanefi fakih ve usulcüsüdür. İmam Şafiî’nin talebelerinden İmam Müzenî onun dayısıdır. Kendisi daha çok Tahâvî nisbesiyle maruf ve meşhur olsa da el-Muhtasar, İhtilâfü’l-ulemâ, Şerhu Meâni’l-âsâr, Şerhu Müşkili’l-âsâr gibi birçok eserinde kendi şahsî görüş ve kanaatini beyan edeceği vakit ­«قال أبو جعفر» deyip, bu künyesini kullandığından Ebû Cafer künyesiyle de anılmıştır.
  • Ebû Cafer el-Hindüvânî (v. 362/973): Belh’in en büyük Hanefi fukahasındandır. Ebu’l-Kâsım es-Saffâr’ın talebesi, Fakih Ebu’l-Leys es-Semerkandî’nin hocasıdır. İlminin büyüklüğünden dolayı kendisine Ebû Hanife es-Sağîr denirdi.

Hanefi fıkıh ve özellikle fetâvâ kitaplarında birçok yerde “Ebû Cafer” künyesi mutlak olarak kullanılmaktadır. Yaptığım araştırmalar ve okumalar neticesinde İmam Tahâvî’nin eserleri ve onun eserleri üzerine yapılan çalışmalar dışında diğer Hanefi fıkıh kitaplarında Ebû Cafer ile kastedilen, Ebû Cafer el-Hindüvânî’dir. Hanefi fıkıh kitaplarında «قال الفقيه أبو جعفر» ibaresi de çokça geçmektedir. Bununla da aynı şekilde Ebû Cafer el-Hindüvânî kastedilmektedir. Nitekim Merğînânî, el-Hidâye’de bir yerde «قال الفقيه أبو جعفر» demiş, Aynî burayı şerhederken “Bu, Muhammed b. Abdullah el-Hindüvânî’dir” demiştir.[10]

Ebû Hafs «أبو حفص»

Hanefilerde biri baba, diğeri oğlu olmak üzere iki meşhur Ebû Hafs vardır. İkisinin birbirine karışmaması adına babaya Ebû Hafs el-Kebîr, oğluna ise Ebû Hafs es-Sağîr denilmiştir.

  • Ebû Hafs el-Kebîr, Ahmed b. Hafs el-Buhârî (v. 217/832): İmam Muhammed’in talebelerindendir. Mâverâünnehr’in büyük Hanefi alimlerindendir. İmam Muhammed’in Zâhirü’r-Rivâye eserlerinden dördü; el-Asl, el-Câmiʿu’l-Kebîrel-Câmiʿu’s-Sağîr ve ez-Ziyâdât, Buhara’ya Ebû Hafs el-Kebîr rivayetiyle ulaşmıştır. Ebû Hafs ismi mutlak olarak zikredildiği vakit baba Ebû Hafs kastedilir.
  • Ebû Hafs es-Sağîr, Muhammed b. Ahmed el-Buhârî (v. 264/878): Babasının en önemli talebesi olup, onun vefatından Buhara’da Hanefilerin reisi olmuştur. el-Üstâz lakaplı Sebezmûnî’nin hocasıdır. Buhara’nın ilim merkezi olmasında hem ilmî hem de siyasî çok büyük katkısı olmuştur.

Ebü’l-Leys es-Semerkandî «أبو الليث السمرقندي»

 Hanefi ulemasından bu künye ve nisbeyle meşhur olmuş üç kişi vardır:

  • Hafız Ebü’l-Leys es-Semerkandî, Nasr b. Seyyâr (v. 294/907): İlme çok düşkün olup bu uğurda Horasan, Irak, Mısır ve birçok beldeye yolculuk etmiştir.
  • Fakîh Ebü’l-Leys es-Semerkandî, Nasr b. Muhammed. İbrahim (v. 373/983): İmâmü’l-Hüdâ lakabıyla meşhurdur. Ebû Cafer el-Hindüvânî’den ilim almıştır. Hizânetü’l-fıkh, en-Nevâzil ve Uyûnü’l-mesâil gibi fıkıh eserleri gayet kıymetlidir.
  • Mecd Ebü’l-Leys es-Semerkandî, Ahmed b. Ömer en-Nesefî (v. 552/1157): Ebû Hafs en-Nesefî’nin oğlu, Merğînânî’nin ise hocasıdır.

Bu üçünün arasını ayırmak için birincisine Hâfız, ikincisine Fakîh, üçüncüsüne ise Mecd lakabı verilmiştir. Bu tesmiye mutlak olarak kullanıldığı vakit, Fakîh Ebu’l-Leys kastedilir.[11]

Devam edecek…


[1] İsmail Paşa, Hediyyetü’l-ârifîn, II, 83; Kehhâle, Mu’cemü’l-müellifîn, III, 67.

[2] 1954 ve 1961’de Musul’da basıldı.

[3] Kuraşî, el-Cevâhirü’l-mudiyye, I, 456.

[4] Bak. Kuraşî, el-Cevâhirü’l-mudiyye, I, 446.

[5] Bak. Kuraşî, el-Cevâhirü’l-mudiyye, I, 452.

[6] Kuraşî, el-Cevâhirü’l-mudiyye, III, 357.

[7] Kuraşî, el-Cevâhirü’l-mudiyye, IV, 364.

[8] Bak; Aynî, el-Binâye, II, 235; IX, 411.

[9] Kuraşî, el-Cevâhirü’l-mudiyye, I, 145; IV, 29; Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 33.

[10] Aynî, el-Binâye, IV, 434.

[11] Kuraşî, el-Cevâhirü’l-mudiyye, IV, 83; Ahmed en-Nakîb, el-Mezhebü’l-Hanefî, I, 326.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu