Soru-Cevap

Kur’an’a Göre Dünya Düz müdür?

Düz dünya modeli 17. Yüzyıla kadar birçok medeniyet tarafından savunula gelmiştir. Hatta günümüzde dahi bunu müdafaa edenler mevcuttur. Herkesin şahsî fikridir.  Fakat sorun, bunu Kur’an’a mâl etmektir.

Bazı ateistler Müslümanları onların ifadesiyle “objektif” olmamakla suçlarlar. Ayetleri “işimize geldiği(!)” gibi yorumladığımızı söylerler. Halbuki bir ayete yanlış mana verme korkusu ile titreyenler, Müslüman alimlerden başkaları değildir. Bu meselede de ne yazıktır ki ateistler zihinlerinde önce “Müslümanlar dünyanın düz olduğuna inanmalıdır” diye bir hüküm oluşturmakta, ardından onu destekleyecek ayetler ve yorumlar aramaktadırlar. Zira onlara göre Müslümanlar bilim düşmanıdır, kutsal kitaplarında da bilimsel hatalar mevcuttur. Bu yüzden dünya elbette düz olmalıdır.

Ateistler, ayetlerin düz bir dünyayı tasvir ettiğini, İslam alimlerinin bunu böyle yorumladığını söylemektedirler. Halbuki alimlerimiz son derece dürüst bir şekilde, birazdan gelecek ayetlerin dünyanın şekli ile alakalı olmadığını, üzerlerinde rahatça yürüyüp, gezebiliyor oluşumuzu ifade ettiklerini, bu kelimelerden dünyanın şeklinin ne düz ne de küre şeklinde anlaşılamayacağını söylemektedirler.

Konunun genel olarak şu üç kelimenin etrafında döndüğünü belirtelim; bisât, (yaygı) mihâd, (beşik) firâş (döşek). Evvela ilgili ayetlere bakalım. Ardından alimlerin o ayetleri nasıl tefsir ettiklerini inceleyelim.

Dünyanın Düz Olduğunu Söylediği İddia Edilen Ayetler ve Asıl Manaları

«الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ فِرَاشًا»

“O, sizin için yeryüzünü bir döşek kıldı.” (Bakara, 22)

İmam Nesefî (rahimehullah) (ö. 710/1310) buradaki “firâş” kelimesinden maksadın üzerinde rahatça oturuyor, yürüyor ve uyuyabiliyor olduğumuzu ifade ettiğini, bu kelimeden dünyanın küre veya düz bir zemin olduğu neticesinin çıkamayacağını söyler.[1]

Yaklaşık altı asır önce yaşamış olan Molla Abdurrahman Câmî de (rahimehullah) (ö. 898/1492) bu ayetin tefsirinde şöyle buyurmaktadır: “Yeryüzünün firâş, (döşek) bisât (yaygı) ve mihâd (beşik) olarak var edilmesinin anlamı, yeryüzünün bazı taraflarının -tabiatının hilâfına- su yüzeyinden çıkıntılı olması, oturmaya ve serilmiş bir yatak gibi üzerinde uyumaya elverişli olması için sert ve yumuşak arasında bir yapıda olmasıdır. Bir şeyin serilmesi, düz bir satıh (yüzey) olmasını gerekli kılmaz. Çünkü cismen büyük bir küre, onun üzerinin serilmiş/yayılmış olmasına engel teşkil etmez.”[2]

«وَهُوَ الَّذِي مَدَّ الْأَرْضَ»

“Yeryüzünü enine boyuna yayıp döşeyen…” (Ra‘d, 3)

Bu ayette de müfessirler dünyanın şekline girmemiş, hayat için elverişli olduğuna, dağların duruşuna, meyvelerin tat ve kokularına değinmekle iktifa etmişlerdir.[3]

«وَاللَّهُ جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ بِسَاطًا»

“Allah sizin için arzı bir yaygı yapmıştır.” (Nuh, 19)

Müfessirler eğer bir konu hakkında daha önce bilgi vermişlerse, ona yakın bir konu tekrarlandığında detaya girmezler. Nuh suresi de Kur’an’ın sonlarında olduğundan tafsilata girmemiş, “genişletti, hayata uygun hale getirdi” gibi manalarla yetinmişlerdir.

«الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ مَهْدًا»

“O ki, yeryüzünü sizin için bir beşik yaptı.” (Zuhruf, 10)

Burada da çocuklar için beşikler nasıl konforluysa yeryüzünün de insanlar için o mesabede olduğu vurgulanmıştır.[4]

Dünyanın Küre Şeklinde Olduğuna İşaret Eden Ayetler

Bununla beraber dünyanın küre şeklinde olduğuna işaret eden ayetler de vardır.

«خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ يُكَوِّرُ اللَّيْلَ عَلَى النَّهَارِ وَيُكَوِّرُ النَّهَارَ عَلَى اللَّيْلِ»

“O, gökleri ve yeri hak ile yarattı, geceyi gündüzün üstüne sarıyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıyor.” (Zümer, 5)

Arap dilinin üstatlarından Zemahşerî bu ayetin tefsirinde “yükevviru” (sarıyor) fiili için Arapların bu fiili başlarına sarıklarını sararken kullandığını ifade eder.[5]

Zaten “yükevviru” fiili küre mastarından gelir ve yuvarlak cisimleri dolamak için kullanılır. Dolayısıyla bu ayette dünyanın şeklinin küre olduğuna dair işaret mevcuttur.

«وَالْأَرْضَ بَعْدَ ذَلِكَ دَحَاهَا»

“Ardından yeri düzenleyip döşedi.” (Nâziât, 30)

Bu ayetteki “dehâ” kelimesi için döşedi, yaydı, düzenledi gibi manalar verilmişse de kelimenin köküne indiğimizde sıradan bir döşeme olmadığını görmekteyiz. Zira devekuşlarının yumurtlayacakları yeri hazırlamak için yaptıkları harekete Araplar bu kelimeyi kullanır. Aynı şekilde mutlak olarak bir taşı atmaya “ramâ”, yuvarlak olan bir taşı atmaya da “dehâ” fiili kullanılmaktadır.[6]

Fahreddin Râzî (rahimehullah) (ö. 606/1210) dünyanın şekli ile ilgili şu ifadelerde bulunur: “Ay tutulması meydana geldiğinde bunun ne zaman olduğu doğudakilere sorulduğunda gecenin başında olduğunu, batıdakilere sorulduğunda ise gecenin sonunda olduğunu söylerler. Bundan anlıyoruz ki -tutulmayı görme zamanları- doğuda gecenin başı, batıda gecenin sonundadır. Bu da dünyanın küre şeklinde olduğunu gösterir.”[7]

O zamandaki insanlar genel olarak dünyanın şeklini düz kabul ettikleri halde, yaptığımız nakilde de görüldüğü üzere dünyanın şeklinin küre olduğunu söyleyen İslam alimleri vardır. Nitekim küre olduğunu savunmayanlar dahi ayetlerden dünyanın düz olduğu manasının çıkarılamayacağını söylemiş ve “bilmiyoruz” demekle yetinmişlerdir.

Kur’an’da Dünyanın Şekli Niçin Açıkça Söylenmemiştir?

Aklımıza şöyle bir sual gelebilir; acaba Cenab-ı Hakk neden Kur’an’da doğrudan dünyanın yuvarlak olduğunu söylemedi de en fazla ona işarette bulunan kelimeler kullandı?

Unutmamalıyız ki Cenab-ı Allah, el-Hakîm (her yaptığında hikmet bulunan) dir. Şayet Kur’an’da yeryüzünün yuvarlak bir yapıya sahip olduğu direk söylenseydi, dünyanın düz olduğunun kabul edildiği zamanlarda Kur’an yalanlanacak ve birçok insan belki de İslam ile müşerref olamayacaktı. O yüzden de Rabbimiz Kur’an’da dünyanın şeklinden ziyade, onu bizim için hayata elverişli hale getirmesinden bahsetti.

Sonuç olarak, Kur’an’da hiçbir ayette “dünya düzdür” diye bir ifade yer almamaktadır. Döşek, beşik, yaygı gibi kelimeleri art niyetli okumak isteyen günümüzdeki bazı kişiler bu manayı kasıtlı vermişlerdir. Halbuki geride de geçtiği üzere asırlar evvel yaşamış İslam alimleri o ayetlerin dünyanın şekli ile alakası olmadığını ifade etmişlerdir.


[1] Ebû’l- Berakât en-Nesefî, Medâriku’t-Tenzil ve Hakâiku’t-Te’vîl, Dâru’l-Kelimi’t-Tayyib, Baskı: 1, 1998, I/62

[2] Abdurrahman Cami, Tefsîru Molla Câmîi, Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, İstanbul, Baskı: 1, s. 336

[3] İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’ani’l-Azîm, Dâru Tîbe li’n-Neşri ve’t-Tavzi‘, 1999, 4/431

[4] Celâleddin es-Suyûtî, Tefsîru’l-Celâleyn, Dâru’l-Hadîs, Kâhire, Baskı: 1, s. 648

[5] Ez-Zemahşerî, el-Keşşâf an Hakâiki Gavâmidi’t-Tenzîl, Dâru’l-Kütübi’l-Arabî, Beyrut, Baskı: 3, IV/112.

[6] Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Baskı: 3, XXXI/46

[7] Fahreddin er-Râzî, Te’sîsü’t-Takdîs, Dâru Nuri’s-Sabah, 2011, Lübnan, Baskı: 1, s. 94

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu