Evrim Teorisi ve İslam -1-
Evrim Teorisinin Tanımı, Başlıca Temsilcileri ve Sömürge İlişkisi
Bismillahirrahmanirrahim
Soru: Evrim teorisi hakkında bilgi verip ardından bir Müslümanın bu meseleye nasıl bakması gerektiğini izah eder misiniz?
Cevap: Evrim teorisi 19. Yy.’dan bu yana ateistlerin bayraklaştırdığı temel bir mesele olmuştur. Dolayısıyla bu mesele geçmişte önemli olduğu gibi günümüzde de ehemmiyetini korumaktadır ve muhtemelen gelecekte de tartışılacaktır. Bu sebeple Müslümanın evrime bakışına geçmeden önce evrim teorisinin ne olduğunu, bu teorinin kurucusunu, tutundukları gerekçeleri ve bunun gibi meseleleri incelemek yerinde olacaktır.
Evrim Teorisi Nedir?
Evrim teorisi, yeterli zaman oluştuğunda basit yapılı organizmaların geçirmiş olduğu mutasyonlar ve ardından doğal seçilim denen ayıklama mekanizması ile yeni türlerin oluştuğunu iddia eden bir teoridir. Buna göre dünya üzerinde yaşayan her bir canlı, aslında ortak bir atadan gelmektedir.[1] Dolayısıyla bir fil ile kelebek, elma ağacı ile tavus kuşu, kaplan ile deniz yıldızı kök itibariyle aynı kökten yani ortak bir atadan gelmektedirler.
“Evrim” denildiği zaman akla ilk olarak canlıların aşama aşama birbirlerinden evrimleşmeleri manası gelse de günümüzde “evrim” tabiriyle hemen hemen tüm değişimler kastedilmektedir. Bu, elbette tesadüf değildir.
“Evrim” Kelimesinin Muhtemel Kullanımları
Evrim, olması gerekenin dışında beş farklı manada kullanılabilmektedir ki hiçbiri aslında bizim üzerinde durduğumuz konu değildir. Onları kısaca belirtelim.
1. Değişim
Bu istimal, biyolojiye has olmayıp hemen tüm ilimlerde kullanılan bir manadır. Mesela astronomi bilimcileri yıldız ve galaksilerin geçirdiği evreleri; jeologlar da yeryüzünün zaman içinde geçirdiği değişimleri anlatmak için “evrim” kelimesini kullanırlar.
2. Adaptasyon
Bazı canlı türleri eski zamanlarda daha iri veya daha küçük olabilmektedir. Sözgelimi fosiller incelendiğinde eski çağlarda yaşayan birtakım bitki ve hayvan türlerinin aynı türde fakat farklı yapılarda olduğu gözlemlenebilir. Bu küçük değişimlere de “evrim” denilebilmektedir. Türlerin kendi içinde çevre şartlarına bağlı olarak değiştirdiği bu değişimlerin İslam itikadı açısından herhangi bir problem görünmemektedir.
Nitekim Kur’an-ı Kerîm’de Nuh tufanından sonra insanların bedenen daha üstün oldukları ifade edilmektedir.[2] Buradan beşerin tarih içerisinde küçük değişimler geçirdiği anlaşılabilir.
3. Mikro Evrim
Evrim kavramı bazen de canlıların kısa zaman diliminde değişkenlik gösterdiği birtakım biyolojik hadiseler için de kullanılabilir. Mesela sanayi inkılabı sırasında koyu renkli güvelerin sayısındaki artış, iklim şartlarından sebep ispinoz kuşlarının gagalarında olan değişim buna misal verilebilir.
4. Tekâmül
Osmanlı’da evrim teorisi için “tekâmül nazariyesi” denilmekteydi.[3] Günümüzde ise tekâmül, tohumun fidana, fidanın ağaca dönüşmesi ya da zigotun bebeğe ardından yetişkin bir insana dönüşmesine denilmektedir. Bir varlığın mahiyetini değiştirmeden gelişmesinden ibaret olan tekâmül için de “evrim” ifadesinin kullanıldığı malumdur. Biyolojide ise bir canlının geçirdiği bu safhaya “ontogeni” denilmektedir.[4]
5. Tahavvül
Tahavvül kelimesi ise bir molekül veya bileşiğin yapısını değiştirmesi manasındadır. Elementler hava, su ve toprak gibi ortamlardan iyon veya bileşikler şeklinde alınarak varlıkların meydana gelmesine neden olurlar. Bu olay bir kanun şeklinde cereyan eder. Sözgelimi demir atomu başlangıçta bir kayacın yapısında bulunur. Bu kayacın toprak şeklinde ayrışması ile toprağa geçer. Daha sonra bu atomlar bitkiler tarafından alınır. O bitkiyi hayvan yer. Böylece o demir atomu hayvana geçmiş olur. İşte o demir atomunun geçirdiği bu serüvene tahavvül denir. Günümüzde “evrim” ifadesi bu hadise için de kullanılabilmektedir.
Saymış olduğumuz bu beş farklı tanımda[5] herhangi bir tartışma söz konusu değildir, olması da pek muhtemel gözükmemektedir. Zira biz tabiatı incelediğimizde bu beş maddeyi müşahede etmekte veya laboratuvar ortamında deneyler ile gözlemleyebilmekteyiz. Tartışmaya medar olan evrim ise makro evrim denilen, bir türün başka bir türden evrilerek meydana geldiğini söyleyen kısımdır. Tartışılma sebebi ise evrimin, yukardaki beş maddede anlatılan kısımlar gibi gözlemlenememiş olmasından kaynaklanmaktadır. Yazının ilerleyen bölümlerinde tafsilata girilecektir.
Evrim Teorisinin Başlıca Temsilcileri: Jean-Baptiste Lamarck (1744-1829) ve Charles Darwin (1809-1882)
Evrim teorisini ortaya atan ilk kişi aslında Lamarck’tır. Fransız bir doğabilimci olan Lamarck, türlerin birbirinden değişerek, zaman içinde, yavaş yavaş meydana geldiğini ifade etmiştir.[6] Bununla beraber Lamarck’a göre evrim teorisi Tanrı’nın planının bir eseridir[7] ve kendisi “ortak bir ata” fikrine yabancıdır.[8] Zira ona göre “kendinden türeme” yoluyla birçok basit canlı oluşmuş, ardından gelen nesillerine yeni özellikleri kalıtım yoluyla aktarmış ve bu şekilde türler gitgide gelişmiştir.
Charles Darwin ise hiç şüphesiz “evrim” denilince akla gelen ilk isimdir. Öyle ki bu teori için “Darwinizm” denilmiştir. Daha sonraları genetiğin gelişmesi ile “Neo-Darwinizm” ismiyle anılmaya başlanmıştır.
İngiliz biyolog ve jeolog olan Charles Darwin, 12 Şubat 1809’da Shrewbury’de doğdu. Altı kardeşten biri olan Charles’ın üç ablası, bir erkek kardeşi ve bir de kız kardeşi vardı. Darwin, kendi ifadesiyle çok gürültülü ve çok yalan söyleyen bir çocuktu.[9] Babası, onun tıp okumasını istemiş ve bu sebeple iki sene tıp tahsili için Edinburgh Üniversitesine göndermişti. Fakat kendisi anatomi dersini sevmediği gibi ameliyatlara girmekten de hoşlanmazdı. Babası, onun tıp ilmine karşı ilgisi olmadığını anlamış ve papaz olması için Cambridge’e göndermişti. Olmayı arzuladığı doğa bilimci-papaz John Henslow ile de burada tanışmıştı.[10]
Charles Darwin’in dedesi Erasmus Darwin’dir. Erasmus’un, kitaplarında torunundan önce evrimden bahsetmiş olması[11] calib-i dikkattir. Zira Charles’ın, dedesinin kitaplarını okuduğu bilinmektedir. Dolayısıyla bu teoride dedesinden etkilenmiş olması son derece muhtemeldir.
Darwin, en meşhur kitabı olan Türlerin Kökeni’nin ilk baskılarında evrimi, Tanrı’nın geliştirdiği bir süreç olarak görüyordu. Hatta Beagle Yolculuğu adlı kitabında, doğanın Tanrı’nın yaratışının ürünleri ile dolu olduğunu söyleyip İncil’e atıflar yapmaktaydı.[12] Fakat bununla beraber daha sonraki dönemde kendisini “agnostik” olarak tanımlamıştır.[13]
Darwin’i Lamarck’tan ayıran en önemli husus “ortak ata” düşüncesidir. Darwin’e göre tüm canlılar ortak bir atadan meydana gelmektedir. Fakat Lamarck’ın böyle bir düşüncesi yoktur. Ortak ata fikriyle beraber Darwin ile Lamarck’ın teorileri arasında şöyle bir fark da vardır: Darwin’e göre uzun boylu zürafaların kısa boyunlu ataları vardı ve varyasyonla birlikte birçok nesil oluşmuş, ardından doğal seçilim ile de kısa boyunlu olanlar elenmişti. Lamarck’a göre ise çevresel faktörlerin tesiriyle kısa boyunlular, uzun boyunlu olmuşlardı.[14] Yani Lamarck’a göre çevresel değişiklikler tekaddüm ederken, Darwin’e göre varyasyonlar mukaddemdir.
Evrim kavramının popüler olmasını sağlayan ilk kişi ise Herbert Spencer’dır. Bu kuramı öyle bir genelleştirmiştir ki biyoloji, teknoloji ve hatta dil gibi hayatın her alanına tatbik etmeye çalışmıştır. Cassier, Spencer’ın bu görüşüne muhalefet ederek, “İnsan kültürünü salt bir yanılsama ürünü, kelimelerle hokkabazlık yapma ve isimlerle çocukça oynama olarak düşünmek çok inandırıcı ve akılla bağdaşır bir varsayım değildir” demiştir.[15]
Evrim Teorisi İçinde Farklı Görüşler
Sıçramalı Evrim Teorisi
Evrim teorisini kabul edenlerden bazıları bu değişimin yavaş yavaş, milyonlarca yılda olduğu görüşünü benimsememektedir. Zira bu şekilde ufak değişimlerle bir tür meydana gelecekse inanılmaz sayıda ara form fosili bulunması gerekmektedir. Lakin böyle bir inkişaf yaşanmamıştır. Dolayısıyla bu kimseler, türlerin yavaş yavaş değil de makro mutasyon ile aniden oluşacak bir sıçrama yaptıklarını savunmaya başladılar.
Ünlü ekoloji ve evrim profesörü Futuyma, sıçramalı modeli savunan Goldschmidt’in argümanı hakkında şöyle der:
“O, çıkarımını aşırı bir noktaya götürmüştü ve şu teoriyi kurmuştu: Her bir ana taksonomik grup, bir makro mutasyon sonucu ümit verici anomali olarak ortaya çıkmıştır ki tek bir sıçrama ile solucan, eklembacaklılar kolundan bir kabukluya, sürüngen de kuşa dönüşmüştür.”[16]
Aynı şekilde bu fikrin savunucularından Stanley şöyle demektedir:
“Otto Schindewolf bunu ilk ortaya atandı. Fakat daha önce açıklandığı gibi görüşleri çok aşırıydı. Ona göre tek bir mutasyonun ani olarak yeni bir hayvan ailesi veya takımını temsil eden bir form ortaya çıkarabileceğine inanmıştı. Bu anlayış ilk kuşun bir sürüngen yumurtasından çıktığı şeklindeki görüşlere yol açmıştır.”[17]
Bilim adamları tarafından evrim adına ileri sürülen bu düşünceler bize Ali Cengiz masalındaki inekten, koça; koçtan da kuşa dönüşen karakterleri hatırlatmaktadır.
Büyük ve ani değişimlerle evrimin oluşmasını Richard Dawkins kabul etmez ve hurdalıkta esen rüzgarla Boeing 747 uçağının oluşması gibi olasılık açısından imkânsız olduğunu dile getirir.[18] Ayrıca değişim ne kadar büyük olursa zararlarının da o kadar büyük olacağını ve kendisine eş bulmakta çekeceği zorluk sebebiyle sonraki nesillere bunu aktaramayacağını ifade eder.[19]
Kesintili Denge
Sıçramalı modele benzerlik gösteren bu fikir de Stephen Jay Gould ve Niles Eldredge tarafından ortaya atılmıştır. “Kesintili denge” ismini verdikleri bu görüşte türler, bireysel olarak değişimden ziyade coğrafi bir bölgede bir anda kabile olarak, hızlı bir şekilde gelişirler.[20]
Richard Dawkins bu görüşe de çok sert tepki verir: “Eldredge ve Could derinden yüzeyseller. Sanatsal, edebi bir tavırla çok etkileyici konuşuyorlar ama ciddi bir evrim anlayışı yerleştirecek hiçbir şey yapmıyorlar.”[21]
Görüldüğü üzere fosil kayıtlarındaki ara form yetersizliği, evrimcileri birtakım arayışlara itmiştir ve farklı menhecleri benimseyenler olmuştur.
Evrim Teorisi ve Sömürge İlişkisi
Hiçbir görüşte mutlak objektiflik yoktur. Bilim dünyası da elbette bundan müstağni değildir. Nitekim felsefe literatüründe önemli bir yeri olan Thomas Kuhn bilimsel çalışmaların içinde bulunduğu ortamın sosyolojik paradigmasının dışında olamayacağını söylemiştir.[22]
Evrim Teorisi de 19. Yy’da esas itibariyle İngiltere’deki felsefi, bilimsel, teolojik, ekonomik, politik ve sosyolojik ortamdaki “paradigma”nın içinde ortaya konulmuştur. Bu yüzden de evrim teorisinin belli bir sosyal ortamın yansıması olduğunu, bu teorinin yanlış bir teori olduğu ve sadece belli bir paradigmanın ürünü olduğundan kabul gördüğünü söyleyenler de olmuştur.[23] İşte bu sebeple Darwin’in evrim teorisini, 19. yy. İngiltere’si yani kapitalizmin en vahşi boyutta yaşandığı dönemde ortaya atmış olması boşuna değildir. Öyle ki Marx bile komünizme dair fikirlerini bu dönemde geliştirmiştir. Güçlünün hâkim olduğu o ortamda “yaşam mücadelesi” içinde en güçlünün yaşaması ve güçsüzlerin elenmesine dayalı doğal seçilim fikri oluştu. Nitekim Darwin, Wallace ve Spencer’ın İngiltere’de aynı dönemde yaşamış ve birbirlerini görmemiş olmalarına rağmen aynı şeyi savunmaları tesadüf değildir. Zaten Bertrand Russel’a göre Darwin, teorisini liberal ekonominin “bırakınız yapsınlar” (laissez-faire) ilkesine dayanan kuramının, canlılar dünyasına yansıtılmasından ibaret olduğunu ve bu terimi Malthus’un nüfus kuramından esinlenerek ortaya attığını söylemektedir.[24]
Darwin’in teorisi kasıtlı yahut kasıtsız İngiliz sömürgeciliğine biyolojik bir temel hazırlamıştır. Zira İngilizler sömürgecilik yaparken doğanın bir gereğini yerine getirdiklerini düşünüyorlardı. Bu da eylemlerine güven veriyordu. Dolayısıyla bu durum teorinin kabul edilmesini kolaylaştırmıştı.[25] Gerçekten de güçlü olanın, zayıf olanı elemesi gerektiği fikri, bilimsel(!) bir zemine oturtulursa bu, en büyük zulümlerin önünün açılması manasına gelir ki maalesef tarih bu acı tecrübeyi yaşamıştır. Bunun en çarpıcı misali Nazilerin, “Üstün ırk” oluşturma gayesi ile 200.000 zihinsel engelli vatandaşını öldürmüş olmasıdır.[26] Hitler, doğa kanunun gereği olan seleksiyonu uygulamazsa kendilerinin öleceğini söylemiş ve kavgalarına bu şekilde bir zemin hazırlamış ve Hıristiyanlığın doğa kanunlarına aykırı davrandığını iddia etmiştir.[27]
Hatta şu satırları yazarken İsrail’in Gazze’ye uyguladığı akıl almaz soykırım, zulüm ve gözyaşının arkasında evrim fikrinin etkisi yok sayılamaz. Zira Netenyahu denilen zalim, bu katliamı meşrulaştırmak için “biz insanlarla değil, hayvanımsılarla savaşıyoruz” ifadesini kullanmıştır. Yani evrim açısından daha ileri noktada olan İsrailliler, onlar kadar gelişememiş(!) Gazzelileri doğal seleksiyonun icabı olarak yok etme hakkına sahiptir. Dolayısıyla evrim teorisine sadece biyolojik bir kavram olarak bakmak son derece nakıs olacaktır.
Evrim Teorisi ve İslam -2- yazımızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.
[1] “evolution” Encyclopædia Britannica. Encyclopædia Britannica Inc. 2011
[2] İlgili ayet-i kerime şöyledir: “Sizi uyarması için içinizden bir adam aracılığıyla Rabbinizden size bir zikir (vahy ve öğüt) gelmesine şaştınız mı? Hatırlayın ki, Allah sizi Nûh kavminden sonra onların yerine getirdi ve sizi yaratılış itibariyle daha güçlü kıldı. Allah’ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz.” (A‘râf, 69)
[3] Bkz. Hasîrizâde Elîf Efendi, İrşâdu’l-Gâvîn bi Nazariyyeti Feylesof Darvîn, s. 291; Haz: Fulya İbanoğlu, Terakki ve Tekâmül Meselesine Tekkeden Yükselen Bir Ses. Elîf efendi tekâmül nazariyesi hakkında şöyle demektedir:
“Cenab-ı Hakk’ın “Allah göِkleri ve arzı altı günde yarattığına” dair olan ayetler delaleti iledir. Gerçi Allah’ın kudreti bir anda icadlarına kâfidir, ancak hikmet-i ilahiye her şeyi kanun-ı tabiata tâbi kıldığı için icad-ı kâinat bi’t-tedric vaki oldu. Ve bu altı gün bizim âlemimizin yirmi dört saate münkasım günleri değil eyyam-ı ilahiyedir, eyyam-ı ilahiye ise asgarîsi bin yıl, vasatîsi elli bin yıldır; azamîsini bize bildirmedi. İşte bu mealde olan ayetler şerayi‘in tekâmül kanununu isbatına delildir. Ancak Darwin nazariyesinde beyan olunan tekâmülün şekil ve suret ve keyfiyetinden mesela “Bir şey tekâmül ede ede bir zaman sonra bir başka şey olur” neticesi hasıl oluyor. İnsan nasıl maymun olup tekâmül ederek nihayet insan olduğu bahsi gibi ki bu aklen ve hikmeten ve şer‘an münker, merdut ve mecruhtur, hiçbir akl-ı selim sahibi bunu kabul edemez.”
[4] Âdem Tatlı, Bilimler Işığında Yaratılış, s. 424-429.
[5] Evrendeki cansız yapıların zaman içindeki evrimi “Anorganik Evrim”, canlılığın ortaya çıkışı ve zamanla geçirdiği rastgele, bir amaca yönelik olmayan evrimi ise “Organik Evrim” adı altında isimlendirenler de vardır. Bkz. Gufran Koyuncu, Evrim, s. 6.
[6] Jean Baptise Lamarck, The Zoological Philosphy, s. 38-39.
[7] Jean Baptise Lamarck, a.e, s. 40.
[8] Ernst Mayr, Toward A New Philosophy of Biology, s. 200
[9] Charles Darwin, Özyaşam, s. 15-16.
[10] Richard Milner, Charles Darwin Bir Doğabilimcinin Evrimi, Çev. Ayşen Tekşen Kapkın, s. 30-31.
[11] Fairfield Osborn, From The Greeks to Darwin, s. 142-144.
[12] Charles Darwin, Voyage of The Beagle, s. 404.
[13] Stanley Edgar Hyman, Darwin for Today, s. 371.
[14] Philip Kitcher, Abusing Science The Case Against Creationism, s. 8.
[15] Ernst Cassier, Devlet Efsanesi, s. 35-36.
[16] Douglasj J. Futuyma, Science On Trial, s. 65.
[17] Steven Stanley, Macroevolution, s. 35.
[18] Richard Dawkins, Kör Saatçi, s. 299.
[19] Richard Dawkins, a.e, s. 296.
[20] Niles Eldredge ve Stephen Jay Gould, Punctuated Equilibia: An Alternative to Phyletic Gradualism, s. 82-115.
[21] Richard Dawkins, a.g.e, s. 309.
[22] Thomas S. Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, s. 264-270.
[23] Philip E. Johnson, Darwin on Trial, s. 113.
[24] Bertrand Russel, Bilim ve Din, s. 49.
[25] Jeremy Rifkin, Darwin’in Çöküşü, s. 53-54.
[26] Benjamin Wiker, Moral Darwinism, s. 260.
[27] Antony Flew, Darwinian Evolution, s. 124.