Soru-Cevap

İlah Varsa Dünyada Neden “Kötülük”ler Var? 2/3

Kötülük Problemine Cevap 2/3

Geçen yazımızda “kötülük problemi”nin ne olduğunu incelemiştik. Ardından ateistler için iyi-kötü diye bir şey olamayacağını, zira sadece gözlem ile kötülük tespitinin mümkün olmadığını belirtmiştik. Bununla beraber neden bu dünyada kötülüğün var olduğuna dair maddeleri sıralarken “imtihan” ve “hikmet” başlıklarını incelemiştik. Dileyen buraya tıklayarak ilk yazımızı okuyabilir. Şimdi üçüncü maddeden devam ediyoruz.

3. Kötülük Görecelidir

İyilik de kötülük de izafi şeylerdir. Kime göre iyi kime göre kötü? Mesela bir insanın zenginken fakir olması zahiren kötü bir şeydir. Peki hakikatte kötü müdür? Belki zenginken farkında olmadan kibirleniyor ve bu yüzden ibadetlerini tam olarak yerine getiremiyordu lakin fakir olunca ibadetler hususunda daha da hassas olmaya başladı. Siz artık bu tarz bir fakirliğe kötü diyebilir misiniz?

Yakın tarihte Ali Banat adında Avusturalya’da yaşayan Müslüman genç bir iş adamı vardı. Henüz 30’lu yaşların başındayken kendisine kanser teşhisi konan bu iş adamı, kanseri bir hediye olarak nitelemişti. Çünkü dünyanın geçici zevklerden ibaret olduğunu o zamana kadar anlayamamıştı. Tıpkı çoğumuzun hala anlayamadığı gibi. Hastalık kendisinde belli olunca sahip olduğu zenginliğin hemen tamamını Afrika’daki yoksullar uğrunda harcadı. Onlarca evi, lüks arabası, yüzlerce saat ve ayakkabı koleksiyonunu satıp parasını Afrika’ya göndermişti. Ölmeden birkaç gün önce çektiği videoda da yine dünyanın gelip geçici olduğuna dair mühim nasihatleri vardı. Şimdi zengin bir insanın genç yaşta kanser olması bize çok kötü bir olay gibi geliyor. Fakat Ali Banat’a sorsanız bunu gafletten uyanmasına sebep olduğu için büyük bir nimet kabul ediyor.

O zaman “neye, hangi sebeple kötüdür?” diyeceğimiz sorusu aklımıza geliyor. İşte bu mühim soruya bazı sûfiler “seni Allah’a yaklaştıran şey iyidir, uzaklaştıran şey ise kötüdür” cevabını veriyor. Yani başına gelen şeyin hastalık, ölüm, çile, dert, tasa olması seni Allah’tan uzaklaştırmıyorsa ona kötü diyemeyiz. Bilakis yaklaştırıyorsa, daha samimi ibadet ve dua etmene sebep, acizliğini idrak etmeye vesile oluyorsa bunlar iyi şeylerdir. Aynı şekilde sağlık, güzellik, zenginlik çok iyi nimetler gibi görünse de bunlar senin Allah’tan uzaklaşmana sebep teşkil ediyorsa sureta iyi ve güzel görünseler de hakikatte sana zarar verdikleri için kötüdürler.

4. İrade

İnsanı bir çay bardağından ayıran en önemli şey irade sahibi olmasıdır. İnsan, bu irade ile iyiyi-kötüyü, hayrı ve şerri tercih edebilir. Aynı şekilde insanı sorumlu kılan, cennet-cehenneme gitmesinde belirleyici olan da iradeden başkası değildir.

Peki irademizi hayır türünden ortaya koymak için neyin gerekli olduğunu hiç düşündük mü? Kötülük. Evet, şayet kötülük olmasa, şer olmasa biz irademizi hayırdan ve iyilikten yana kullandığımızı nasıl iddia edeceğiz? Kötü olanı terk edip, iyiyi tercih ettiğimizi nasıl söyleyebiliriz? İyilik ve kötülük gibi iki şıkkın olmadığı durumda irade de yoktur demektir.

İki şıkkın yanında bir de irade sahibi kişinin yaptığı davranışlarda ahlâkî olduğunu söyleyebilmemiz için özgür olması gerekir. Mesela başına silah dayanmış birisine sadaka vermesi söylense adam da verse bu davranıştan dolayı o adamın erdemli birisi olduğunu söyleyemeyiz. Sadece özgür olan ve yanlış şıklar bulunmasına rağmen doğruyu tercih edebilen insanın ahlaklı olduğundan bahsedebiliriz.

5. Tahayyül

Hepimizin malumudur ki yarın ahirette önümüzde iki seçenek olacaktır; cennet veya cehennem. Cenneti isteyip, cehennemden sakınma sebebimiz, cennette zevk ve sefanın olup hüzün ve gam bulunmaması; cehennemde ise acı, dehşet, korku ve ızdırabın bulunması değil midir?

Peki biz zevk ve sefanın, sevdiklerimizle birlikte oturmanın güzel bir şey olduğunu bu dünyada tatmasaydık, cennette bunların bize vaad edilmesi bize ne anlam ifade ederdi? Aynı şekilde biz bu dünyada acının nasıl bir şey olduğunu bilmeseydik, ateşin elimizi nasıl yaktığını hissetmeseydik cehennemin varlığını nasıl tasavvur edebilirdik?

İnsan bilmediği bir şeyden kolay kolay çekinmez. Dolayısıyla biz bu dünyada kötülükleri görmek suretiyle cehennemin şaka olmadığını, bilakis korkunç bir yer olduğunu daha iyi idrak edebiliyoruz. Zira insan zihni gördüklerinden yola çıkarak görmediklerini tasavvur edecek şekilde çalışmaktadır.

6. Eşya Zıddı ile Anlaşılır

Biz varlığı zıttı ile tanıyoruz. Hastalık olmasa sağlığı, zulüm olmasa adaleti, açlık olmasa tokluğu, savaş olmasa barışı, ölüm olmasa hayatı anlayamayacağımız gibi kötülük olmasa da iyiliği anlayamayız. Dolayısıyla kötülük, iyiliğin ortaya çıkması için gerekli olan bir şeydir. Aksi halde zıttı olmayacağı için iyiliğin de bir anlamı olmazdı.

7. Nimetlerin Kıymeti

Yolda yürürken tekerlekli sandalyede giden birini gördüğümüzde hepimizin yüreği burkulur. Veya elinde bastonuyla yolunu bulmaya çalışan bir âmâ görsek hemen yardım etmek isteriz. Fakat onları görünce aklımıza direk bizim öyle olmadığımız gelir ve şükrederiz. Hasta olmadan hangi birimiz sağlığımızın kıymetini biliyoruz veya farkındayız? Solunum cihazına bağlanmadan nefes alıyoruz diye hiç şükrettik mi? Ya da göz kapağımızı elimizle kaldırmak zorunda olmadığımız için? Saysak da bitiremeyeceğimiz nimetlerle mücehhez olduğumuz halde[1] bunun aksini görmeden hangisi aklımıza gelmektedir?

Dolayısıyla sahip olduğumuz nimetleri hatırlamak ve şükrünü eda edebilmek için o nimetten yoksun olan birilerini düşünmekten veya bizatihi görmekten daha tesirli bir şey yoktur.

8. Maddi ve Manevi Terakki Ancak Mücadele ile Mümkündür 

İnsan hem maddi hem de manevi özelliklerle donatılmış bir varlıktır. Her iki özelliğini geliştirmenin yolu ise karşısına çıkan engellerle mücadele etmektir. Mesela güçlenmeniz için ağırlık kaldırmaktan başka çareniz olmaz. Halbuki ağırlık kaldırmak zordur ve ciddi bir disiplin ile motivasyon gerektirir. Aynı şekilde herhangi bir spor dalında takımların yükselip şampiyon olmasının tek yolu rakipleri ile müsabaka yapmaktır.

Maddi alanda yükselmenin yolu bu olduğu gibi manevi alanda yükselmenin yolu da bundan çok farklı değildir. Âmâ birisi harama bakmıyor diye sevaba girmez. Görme imkânı varken kendini bundan meneden şahıs takvaya ulaşır. Sıhhati yerindeyken sabreden değil, bacakları olmadığı halde isyan etmeyen kişi muttaki kul olabilir.

Ahlak, şahsiyet, cesaret gibi faziletler de böyledir. Tehlikenin içine düşmeden bir insanın cesur olduğu nasıl ortaya çıkabilir? Yalanlar ile mücadele etmeden dürüst ve şahsiyetli bir duruş sahibi olduğu nasıl belli olabilir?

Melekler sürekli ibadet etmelerine rağmen makamları değişmemektedir. Sebebi ise şeytan, musibet, hastalık, nefs gibi rakipleri olmamasıdır. İşte bu şerler düşmemiz için değil, yükselmemiz için yaratılmıştır.

Elmas ve kömürün her ikisi de karbon atomlarından yaratılmasına rağmen biri ateşte yanarken diğeri yanmaz. Yani onların karakterini ortaya çıkaran ateştir.  Dolayısıyla ateşe, kömürü yakıyor diye kötü diyebilir miyiz? Elmas olmak da kömür olmak da bizim elimizdedir.

9. Kulluk Gayesi: Allah’ı İsimleri ile Bilmek

Cenab-ı Hakk bizi O’na ibadet edelim diye yaratmıştır.[2] Tanımadan ibadet ise mümkün değildir. Allah’ı tanımak için de O’nun isim ve sıfatları bilinmelidir.

Kainatın azametine bakarak Mevla Teala’nın el-Hâlık ismini (mutlak yaratıcı), güvercinin yavrusunu beslediğini gördüğümüze er-Rahîm ismini (ziyade merhametli), kar tanelerinin o mükemmel altıgen şeklini incelediğimizde es-Sâni‘ (yarattığını sanat ile yaratan) ismini idrak ettiğimiz gibi, açlık ile de O’nun er-Rezzak (canlıların rızkının O’na ait olduğu) ismini, hastalık geçirip ardından şifa bulduğumuzda eş-Şâfi (şifa veren) ismini, zorbalıkta aşırıya giden kavimleri helak ettiğinde ise el-Kahhâr (dilerse mutlak kahredici) ismini tanırız.

Dolayısıyla dünyada vuku bulan birtakım musibetler Allah Teala’nın bazı isimlerinin ne olduğunu anlamamıza vesile olmaktadır. Açlık olmasa O’nun rızık verici olduğunu, hasta olmasan şifa verici olduğunu anlayamazdık.

10. Müslümanın Nihai Hedefi: Allah Rızası 

Dinimizin bize en temel öğretilerinden biri dünyaya haddinden fazla önem vermememiz gerektiğidir. Hayatımızın en önemli gayesi Cenab-ı Allah’ın rızasına nail olmaktır. Eğer maksadımızın bu olduğunu zihnimizden çıkarmazsak Allah yolunda çekilen çilenin de kutsal olduğunu, O’nun yolunda ölmenin ise peygamberlikten sonra en büyük makam olan şehadet mertebesine bizi ulaştıracağını biliriz.

Bu dünya içinde ne yaşanırsa yaşansın en nihayetinde sonludur. Bu yazıyı okuyan hiç kimse muhtemelen yüz sene daha yaşamayacak. Sürekli kaçmakta olduğumuz hakikat budur. Bu yüz senenin her saniyesi keyif ile de geçse, zulüm altında da geçse bir şekilde bitecek. Herkes bulunmuş olduğu yaşı beş on saniye tefekkür etsin. Muhtemelen hepiniz “ne çabuk bu yaşa gelmişim” diyeceksiniz.

Ahiret yurdu ise sonsuzdur. Matematiksel olarak sonsuzun karşısında sonlu -uzunluğu ne olursa olsun- yok hükmündedir. Dolayısıyla dünya hayatının tamamı meşakkatle geçse bile ahirete nazaran bu “hiç” hükmündedir.

Tam da bu hususu vurgulayan çarpıcı bir hadisi şerifte Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:

“Cehennemliklerden olup, dünyada pek müreffeh bir hayat yaşayan bir kişi kıyamet gününde getirilip cehenneme bir kere daldırılır. Sonra; “Ey Âdemoğlu! Sen hayırlı bir gün gördün mü? Herhangi bir nimete nail oldun mu?” denilir. O kişi: “Hayır ya Rabbi vallahi öyle bir şey görmedim” der. Cennetliklerden olup dünyada insanların en yoksul olanı getirilir ve cennete bir kere daldırılır. Ona da: “Ey Âdemoğlu! Sen hiç zorluk ve darlık çektin mi?” denilir. O kişi de: “Hayır ya Rabbi! Hiçbir yoksulluk ve sıkıntı görmedim, zorluk ve darlık çekmedim” der.[3]

Görüldüğü üzere dünya hayatı yarın insana rûz-i mahşerde nerdeyse hiç yaşanmamış bir rüya gibi gelecektir. İnsan cehennemi gördüğünde dünyadaki tüm rahatlığı, cenneti gördüğünde de dünyadaki tüm cefası bir anda yaşanmamış hükmünü alacaktır.

Bir sonraki bölümü okumak için buraya tıklayabilirsiniz.


[1] Nahl, 18

[2] Zâriyat, 56

[3] Müslim, Sahih, No: 2807

İlgili Makaleler

Bir Yorum

  1. Yazilar gercekten cok guzel ve tatmin edici Rabbim cumlenizden hususa sizi yetistiren efendi hazretlerimizden razi olsun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu