Soru-Cevap

İslam Köleliği Neden Kaldırmamıştır? -1-

Geçmişte ve Günümüzde Kölelik

Soru: İslam köleliği neden kaldırmamıştır?

Cevap: İslam’ın son derece merhametli olmasından hareketle köleliği neden yasaklamadığı bazı insanların kafasını karıştırmaktadır. Bize öyle geliyor ki bu kafa karışıklığının temel sebebi, insanların aklına köle dendiğinde Amerika ve Batı’nın siyahîlere uyguladığı zulümler gelmesinden kaynaklanmaktadır. Peki İslam’daki kölelik anlayışı ile Batı’nın kölelik anlayışı aynı mıdır? Daha doğru bir ifadeyle soracak olursak, aralarında en ufak bir benzerlik var mıdır? Yoksa tek benzerlik isimlendirmeden mi ibarettir? Tüm bunlara yazımızda değineceğiz.

Evvela kadîm zamanlardaki kölelik anlayışını, ardından modern zamandaki kamufle olmuş köleliği, son olarak da İslam’ın kölelere bakışını ele almaya çalışacağız.

Geçmişte Kölelik

İnsanı köleleştirmek, onların fiziksel güçlerinden ve bedenlerinden her nasıl isteniyorsa o şekilde yararlanmak, onları eğlence aracı olarak kullanmak Antik Yunan, Roma, Çin, Amerika, Firavunlar dönemi Mısır toplumlarının, cahiliyye dönemi Araplarının ve daha birçok toplumda kabul gören bir uygulamaydı. Kölenin kendisine ait bir hayatı olmayıp tamamen efendisine aitti.

Geçmişin köleci toplumlarında nüfusun %35’ini kölelerin oluşturduğu şehirler vardı ki Atina bunlardan birsiydi. MÖ 5. Yy’de Atina’nın nüfusu 300 bindi. Bunlardan 170 bini vatandaş statüsündeki hürlerden 30 bini yabancı uyruklu hürlerden, 100 bini de kölelerden teşekkül ediyordu.[1]

Kölelerin hiçbir hakkı yoktu. Sahibi isterse onu dövebilir, aç bırakabilir, işkence yapabilir hatta öldürebilirdi. Tüm bunları ise onun üzerinde bir hakkı olduğunu düşünerek yapardı.[2]

Antik Yunan’da Köleliğin Felsefî Temelleri

Tabi bunun felsefi temelleri de kendilerine göre mevcuttu. Nitekim Platon, köleliği doğal ve olması gereken olarak kabul etmişti. Hatta onun “ideal devlet” anlayışında dahi kölelere yer vardır.[3] Aristoteles de Platon gibi köleliği savunur, insanların bir kısmının itaat etmek, bir kısmının da itaat edilmek üzere yaratıldığını söylerdi.[4] Hatta daha da ileri giderek evcil bir hayvan ile kölenin farkı olmadığını, onların düşünmekten mahrum olduğunu, adalet, cesaret ve benlik saygısı gibi erdemlerin onlarda bulunamayacağını ifade etmiştir.[5] Keza Aristoteles Yunan olmayanların doğuştan köle olduğunu iddia eder. Yunan efendi, Yunan olmayanlar ise onların kölesidir.[6]

Amerika’daki Köle Ticareti

Kölenin ve köleciliğin yakın zamanda en önemli örneğini Amerika’daki köleler ve köle ticareti oluşturmaktadır. Yerli halka yönelik etnik kıyım politikaları ile koca kıta meskûnlarından arındırılmış ve Afrika’dan ele geçirilen insanlar köleleştirilerek Amerika’ya götürülmüşlerdir. Bilhassa İspanyol ve Portekiz tüccarlar kıtalar arası bu insanlık dışı ticaretin baş failleriydiler.[7]

Tumberio (Ölü Taşıyıcıları)

Burada, yaşanan bir trajediyi nakletmek yerinde olacaktır. Afrika’dan Amerika’ya köle taşıyan gemilere Tumberio yani Ölü Taşıyıcıları adı verilmişti. Bu gemide denizi aşan bir İtalyan durumu şöyle anlatmaktadır:

“Erkekler güverte altına üst üste yığılmış ve ayaklanıp beyazları öldürmesin korkusuyla zincire bağlanmışlardı. Kadınlara ikinci güverte arası ayrılmıştı. Çocuklar ise balık istifi gibi sıkıştırılmışlardı. Uyumak istediklerinde birbirleri üzerine düşüyorlar, tuvalet ihtiyacı geldiklerinde bulundukları yere yapıyorlardı. Özellikle erkekler acımasızca üst üste yığıldıklarından çok kötü bir koku ve sıcaklık vardı. Havasızlık ve salgın hastalık yüzünden ölüm oranı %50’ye ulaşabilmekteydi.”[8]

19. yüzyıla kadar bu şekilde köle ticareti devam etti ve taşınan kölelerin sayısı 15 milyonu buldu. Yarım milyondan fazlası ile yolda öldü.

Kölecilik Yakın Zamana Kadar Avrupa’da Da Kabul Görmekteydi

Kölecilik sadece Amerika’da değil, yakın tarihe kadar Avrupa’da da kabul gören bir sistemdi. Mesela Hegel (ö. 1831), siyah derili insanların medeniyet öğrenmesi için köle olması gerektiğini söylemiştir.[9]

Hegel bu fikirde yalnız değildir. Nitekim Kant (ö. 1804), beyaz insanları insanlığın ulaştığı zirve diye nitelemiştir.[10] Köleliğe karşı çıkanların ilham aldığı John Locke (ö. 1704), köle ticaretine bizzat iştirak etmiştir. Rousseau (ö. 1778) köleliğe karşı olduğunu söylemiştir. Fakat bununla Antik Yunan’daki kölelikten bahsetmiştir. Ne hikmetse Afrika’dan toplatılan kölelere hiç atıfta bulunmamıştır. Marx (ö. 1883) ise köleleri ilkel birikimin bir unsuru olarak zikretmektedir.[11]

Günümüz Dünyası

Evet, günümüzde elleri zincirlenen, efendisinin adına savaşlara katılıp da ölen, sahiplerini eğlendirmek için arenaya çıkıp aslanlarla çarpışan köleler artık yok. Peki böyle olmaması gerçekten modernitenin köleliği insanlık tarihinden çıkarttığı anlamına gelir mi? Yoksa bu bir illüzyon mu?

Modernite, geleneksel köleliği kaldırmış olsa da buna yeni bir kostüm giydirdi. Günümüzdeki kölelik emek ve bedenin sömürülmesi şeklinde devam etmektedir. Çocuk işçiliği, çocukların dilendirilmesi, kadınların ve hatta çocukların fuhşa zorlanmaları veya teşvik edilmeleri, emek gaspları süregelen köleliğin bazı kısımlarını oluşturmaktadır.

Kamufle Edilmiş Kölelik

Kölelik ile yoksulluk birbirleri yerine kamufle edilmiş kelimelerdir. Halbuki bugün insanlığın önemli bir kısmı, eski zamanlardaki köleler gibi bile yaşayamamaktadır. FAO verilerine göre dünya nüfusunun %33’ü gıda güvencesinden yoksundur. Başka bir ifadeyle 2,5 milyar insan ya açtır ya da açlıktan ölüm korkusu yaşamaktadır.

Her yıl yaklaşık 18 milyon insan açlıktan ölmektedir. Her gün 34 bini 5 yaşının altında çocuk olmak üzere, 100 bin insan yoksulluğa/yetersiz beslenmeye bağlı sebeplerden hayatını kaybetmektedir. Bunun en önemli sebebi ise farklı kisveler altında efendi-köle ilişkisinin devam etmesidir.

1960 senesinde en zengin 20 ülkenin geliri, en fakir 20 ülkenin gelirinden 18 kat fazla iken bu oran 1995 senesinde 37 katına çıkmıştır. ABD ve AB ülkelerinde sadece parfümler için harcanan toplam parayla, tüm dünya nüfusunun açlık sorunun çözülebileceği söylenmektedir.

Modern zamandaki insan ticareti söylemi geleneksel köleliğin birçok kısmını kapsar. Yapılan araştırmalar dünyada her yıl ortalama 700 bin ile 4 milyon arasında insanın, insan ticareti mağduru olduğunu göstermektedir. Bu durumun Avrupa’da ise ortalama 120 bin ile 500 bin arasında olduğu düşünülmektedir. Bu sayının %90’ını fuhşa zorlanan 15-26 yaş arasındaki çocuk ve kadınlar oluştururken, geri kalan %10 ise zorla çalıştırılan ya da organları alınan kişiler olarak tanımlanmaktadır.[12]

Okuyucunun daha fazla canını sıkmamak için bebek ve çocukların nasıl alınıp-satıldığı, fuhşa nasıl zorlandığı ile ilgili raporları aktarmak istemiyoruz.

İkinci bölümü okumak için buraya tıklayabilirsiniz.


[1] Oğuz Tekin, Eski Yunan Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2004, s. 46.

[2] Celaleddin Vatandaş, Modern Çöküş İnsanın Modern Halleri, Açılım Kitap, 6. Baskı, İstanbul, 2021, s. 19.

[3] Platon, Devlet, çev. Sabahattin Eyüboğlu, M. Ali Cimcoz, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1992, s. 431-433.

[4] Celaleddin Vatandaş, a.g.e, s. 21.

[5] Aristoteles, Politika, çev. Mete Tunçay, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1993, s. 11.

[6] P.A Brunt, Aristotle And Slavery, Studies in Greek History And Tought, Oxford University Press, 1993, s. 343-382.

[7] Celaleddin Vatandaş, a.g.e, s. 22.

[8] Türk ve Dünya Tarihi Ansiklopedisi, Gelişim Yayınları, İstanbul, 1985, 4/1176.

[9] George Wilhelm Friedrich Hegel, Hegel’s Philosophy of Right, Oxford University Press, 1967, s. 239.

[10] Immanuel Kant, Natural Science, Cambridge University Press, 2012, s. 576.

[11] Karl Marx, Eighteenthbrumaire of Louis Bonaparte, Progress Publishers, Moscow, 1972, s.106.

[12] Hanifi Sever, Salih Arslan, İnsan Borsası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2008, s. 2-3.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu