Soru-Cevap

Meşhur Bir Ateist Sorusu: Allah, Kaldıramayacağı Bir Taş Yaratabilir Mi?

Soru: Allah, kaldıramayacağı bir taş yaratabilir mi?

Cevap: Ateist çevrelerde son derece popüler olan bu soru maalesef bazı Müslümanların kafasını karıştırabilmektedir. Zira soruya “evet” denirse “Allah’ın kaldıramayacağı bir taş” olmuş olacak; yok “yaratamaz” derse de O’na acizlik verilmiş olunacak. Dolayısıyla her iki cevapta da sorun çözüme kavuşmayacaktır.

Her şeyden önce şunu söyleyelim ki bu tarz sorular yeni olmayıp nerdeyse bin senelik kelam kitaplarımızda bile daha kaliteli şekilde yer almıştır. Daha kaliteli diyoruz çünkü “kaldıramayacağı taş” ifadesi son derece komik ve zayıf bir ilah tasavvurunun sorusu olabilir. Çünkü bu soruda ilahın insan suretinde bir varlık olduğu, yerden alıp taş kaldıran bir halterci gibi zannedildiği hatası mevcuttur.

O yüzden biz buna cevap vermek yerine daha sağlamlarını sorup onlar üzerinde konuşacağız. Mesela, “Allah kendini yok edebilir mi?” “Çocuk sahibi olabilir mi?” “Kendisi gibi bir ilah yaratabilir mi?” “Bir şeyin parçasını, o şeyden büyük yapabilir mi?”

Tüm bu soruların mantığı aynı olduğundan hepsine tek tek cevap vermek yerine mantığı anlatmaya gayret göstereceğiz.

Aklî Hükümler

Akıl bir mesele hakkında üç farklı hüküm verebilir; vâcip (zorunlu), muhal (imkânsız) ve mümkün. Hakkında konuşabildiğimiz hiçbir şey bu üçlü taksimin dışında kalamaz.

Vâcip

Her birinin kısaca tariflerini verecek olursak vâcip; aklın, yokluğunu tasavvur dahi edemediği şeylerdir.[1] Bir cismin hareket ve hareketsizlikten aynı anda ayrılamaması veya bir şeyin tamamının, parçasından büyük olması vâcibe misal olarak verilebilir.

Muhal

Muhal ise vacibin tam zıttı olarak, aklın varlığını tasavvur edemediği şeylerdir.[2] Bir şeyin parçasının, bütününden büyük olması, cismin aynı anda hareket ve hareketsizlik halinde bulunması, bir şeyin aynı anda hem var hem de yok olması muhale örnek olarak verilebilir.

Mümkün

Mümkün, aklın varlığını da yokluğunu da tasavvur edebildiği şeylerdir.[3] Kâinatta gördüğümüz güneş, bulut, nehir, ağaç, araba, böcek kısaca her şey, bununla beraber görmememize rağmen aklımızın tasavvur edebildiği; ayın ikiye yarılması, babası olmaksızın insanın doğabilmesi, ateşe atıldığı halde kişinin yanmaması, ellerin ve ayakların konuşması gibi şeyler mümkün sınıfındandır. Zira insan, hayatında bu gibi şeyleri hiç görmemesine rağmen tasavvur edebilmektedir.

Bu anlatmış olduğumuz üçlü kısımlandırma son derece önemli olup aklî hükümler diye isimlendirilmektedir ve bunlar kişiden kişiye değişen öznel hükümler de değildir.

Ehemmiyetine binaen kısaca tekrar etmek gerekirse yokluğunu düşünemediğimiz vâcip, varlığını düşünemediğimiz muhal, varlığı da yokluğu da ihtimalli olanlar mümkündür.

Buradaki kıstasımızın “akıl” olup gözlem olmadığı da asla hatırdan çıkarılmamalıdır. Yani bizim uçan timsah görmememiz, böyle bir şeyin olamayacağı manasına asla gelmediği gibi, kelebeğin mümkün sınıfına girmesi de onu sürekli görmemizden kaynaklı değildir.

Aklen Muhal ve Adeten Muhal Farkı

Akıl, bir şeye “mümkün” diye hüküm verirken o şeyin dış dünyada var olup olmamasının hiçbir ehemmiyeti yoktur. İşte mucizeleri inkâr eden birçok kimsenin esas sorunu “aklen muhal” ile “adeten muhal”in[4] arasını ayıramamaktır. Sözgelimi bir insanın parmaklarından suların fışkırması adeten muhal olsa da kesinlikle aklen muhal değildir. Zira akıl, bunun tasavvuruna imkân tanımaktadır. Bu yüzden hiçbir peygamberin mucizesi aklen muhal olmayıp, adeten muhal kapsamındadır. Adeten muhaller de hakikatte mümkündür.

Peki neden ısrarla bu üç kavramın (vâcip, mümkün, muhal) üzerinde durmaktayız?

Allah’ın Sıfatlarının Taallukları

Cenâb-ı Allah’ın sıfatlarının birtakım taallukları[5] vardır. Mesela “İlim” sıfatı vâcip, mümkün ve muhale taalluk eder. Yani Allah (azze ve celle) vacibi de, mümkünü de muhali de bilir. Üç hüküm ile de alakalanan tek sıfat “ilim”dir. “Basar (görmek)” sıfatı ise muhale taalluk etmeyip, vâcip ve mümküne taalluk etmektedir.

Kudret Sıfatının Taalluku

Konumuzla alakalı olan sıfat ise “Kudret”tir. Cenab-ı Hakk mahlukatı kudret sıfatı ile yaratmaktadır. Bu sıfatın ise tek bir taalluku vardır: Mümkün. Yani Cenab-ı Allah mümkinât dairesinde olanları yaratır.

O’nun için bu kâinattan çok daha büyük milyarlarca kâinatı yaratmak “Ol” demesine bağlıdır. Zira her ne kadar sayı çok fazla, evren çok büyük de olsa bunlar “mümkün” olan işlerdendir ve kudret sıfatı bu işlere taalluk eder. Yani dolayısıyla mesele hacmin, kütlenin, büyüklüğün, sınırın ne olduğu değildir. Mesele, yapılacak işin tenakuz (çelişki) olup olmadığı ile alakalıdır.

Muhal = Çelişki

Muhal kapsamına giren her meselenin temelinde çelişki yatmaktadır. Çelişki de yaratılabilecek bir şey olmayıp zatından dolayı saçmadır, mantıksızdır, akıl dışıdır.[6] Aynı anda hem hareket eden hem de kırmızı ışıkta duran bir araba çelişkidir. Dört kenarlı bir üçgen çelişkidir. İnsanın aynı anda hem evli hem de bekar olması çelişkidir. Bir insanın çocuğunun aynı zamanda babası olması çelişkidir.

Yazının başında zikrettiğimiz sorular da bunlardan farklı değildir.

  • “Allah kendisi gibi bir ilah yaratabilir mi?”
  • Yaratılabilen bir şeyin Allah olması çelişkidir.

 

  • “Allah kendini yok edebilir mi?”
  • Yok olmaya elverişli olan bir varlığın ilah olması çelişkidir.

 

  • “Allah çocuk sahibi olabilir mi?”
  • Çocuk doğuracak bir ilah, insan suretinde bir ilahtır. İnsan suretindeki bir ilah da cisimdir. Ne kadar büyük olsa da her cisim parçalanabilir veya bir sonuna ulaşılabilir. Aynı şekilde zaman ve mekândan da bağımsız değildir. İlahın ise cismanî, sonu olan, parçalanan, zaman ve mekân kayıtlarından ayrılamayan olması çelişkidir. Zira ilah, kusursuz olmalıdır ama böyle bir ilahın herhangi bir mahluktan farkı olmayacaktır.

Kaldıramayacağı Taş Sorusu

“Kaldıramayacağı taşı yaratabilir mi?” sorusuna gelince, bunu şöyle de ifade edebiliriz; “Her şeye gücü yeten Tanrı’nın, gücü yetmeyen bir iş yapmaya gücü yeter mi?” Her şeye gücü yeten hakkında gücünün yetmeyeceği işten bahsetmek çelişkidir.

Cenab-ı Allah’ın “kudret” sıfatı ise çelişkilere taalluk etmemektedir. Çünkü onlar zatı gereği muhaldir, imkansızdır. Yaratılabilecek şeyler olmayıp, zihnin ürettiği (hatta üretemediği), dış dünyada varlığı olamayacak düşünce ve vehimlerden ibarettir.

Peki Allah’ın çelişkileri yaratmıyor olması acizlik midir? Basar (görmek) sıfatı sesleri işitmiyor diye; Sem‘ (işitmek) sıfatı eşyayı görmüyor diye bu sıfatlara noksan denilebilir mi? Akıl sahibi bir insan bu soruya, “elbette hayır, çünkü bu sıfatların işlevleri bu değil” diyecektir. Kudret sıfatının da muhallere taalluk etmeyip mümkinâta taalluk etmesi bu kabildendir.


[1] Muhammed b. Yusuf es-Senûsî, Şerhu’l-Akîdeti’s-Sugrâ, Dâru’t-Takvâ, Baskı: 1, 2019, Dımeşk, s. 121.

[2] Muhammed b. Yusuf es-Senûsî, a.g.e, s. 122.

[3] Muhammed b. Yusuf es-Senûsî, a.g.e, s. 123.

[4] Adeten muhal: Akıl ona imkân verdiği halde, daha önce görülmemiş hadiseler.

[5] Alakalanmak, etkileşime girmek.

[6] Bu yüzden Mâturîdî alimlerinden Ebû Şekûr es-Sâlimî, “Allah muhalleri yaratmaktan münezzehtir” demektedir. Bkz.  Ebû Şekûr-es-Sâlimi, et-Temhîd fî Beyani’t-Tevhîd, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Baskı: 1, 2017, s. 137.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu