MakalelerTefsir

Tefsir Çeşitleri ve Özellikleri

Hazreti Peygamber Efendimiz Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem zamanında ayetler nazil oldukça bizzat Hazreti Peygamber, sahabîlere gerekli açıklamalarda bulunuyor, Peygamber Efendimizin değinmediği konularda sahabîler bilgi almak istediklerinde bunu Rasülullah’a arz ediyorlar ve Peygamberimiz de onlara gerekli açıklamalarda bulunuyordu. Allah Resûlü’nün Kur’ân’ı tefsir ettiğini, muhtelif hadis mecmualarındaki rivâyetlerden öğrenmekteyiz. O’nun bu tefsirleri, hadis mecmualarının “Kitâbu’t-Tefsir” bölümünü oluşturmuştur.

Sahabe Devrinde Tefsîr

Hz. Peygamber Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem’den sonra tefsir alanında en büyük hizmeti Sahabe efendilerimiz yapmıştır. Çünkü onlar Hazreti Peygamberin hayatına şahit olmaları ve ayetlerin sebeb-i nüzûlene vakıf olmaları sebebiyle Kur’ân’ı en iyi anlayan topluluk idi.

Sahâbe döneminde de bazı sahabîler Kur’an’ın çeşitli ayetlerini tefsir etmişlerdir.

Ali ibn Ebî Tâlib, Abdullah ibn Mes’ûd, Ubeyy ibn Kâ’b, Abdullah ibn Abbâs, Ebû Musa’l-Eş’arî, Zeyd ibn Sâbit, Abdullah ibn Zübeyr (radıyallahu anhum) sahâbe-i kirâm arasında, tefsir alanında meşhur olanlar zatlardandır.

Tâbiîn Döneminde Tefsîr

İslâm devletinin sınırlarının genişlemesi sonucu fethedilen her beldeye İslâm’ı öğretmek için muallim sahabîler görevlendiriliyor ve muhtelif şehirlerde ilmi hareketler de başlamış oluyordu.

Sahabe-i Kirâm’ın tedris halakalarına tabiinden nice talebeler katılıyor ve onların çevrelerinde Kur’ân ve Hadis tedris ediliyordu.

Said b. Cübeyr, Mücahid, İkrime, Ata b. Ebî Rebah, Alkame b. Kays, İbrahim en-Nehaî Muhammed b. Sîrîn, Hasan el-Basrî, Katâde (rahimehumullah) tâbiînden meşhur olan müfessirlerden bazılarıdır.

Etbau’t-Tâbiîn Döneminde Tefsîr

Etbâu’t-tâbiîn döneminde İslam’ın diğer milletlere ulaşması neticesinde, Kur’an ayetleri ile ilgili farklı yorumlar çoğalmaya başlamış ve tefsirin tedvini zaruret haline gelmiştir. İlk olarak bu dönemde Kur’an baştan sona tefsir edilerek yazılı bir şekilde kaydedilmiştir. Bu döneme, tedvin dönemi de denilmektedir.

Tefsirin tedvininden maksat, dağınık bir halde bulunan tefsir ile ilgili bilgileri toplayıp düzenli bir şekilde yazıya geçirmek ve tefsir kitaplarını oluşturmak demektir. Bu dönemde yazılan tefsirlerde, rivayetle beraber dirayet tefsiri de kendini göstermiştir.

Tefsîru Mukâtil b. Süleyman” Kur’an’ın baştan sona kadar tefsir edilerek yazılan ilk tefsir kitaplarından biridir ve bu dönemde yazılmıştır. Ayrıca yine bu dönemde yaşamış olan Ali b. Ebî Talha, Süfyân es-Sevrî, Yahya b. Sellam, Abdurrazzak b. Hemmam, Yahya b. Ziyad el-Ferra ve Ebû Ubeyde Ma’mer b. el-Musennâ’nın da (rahimehumullah) tefsir yazdıkları kaydedilmektedir. Fakat ilk tefsirlerin birçoğu kaybolmuş ve bize ulaşamamıştır.

Etbau’t-Tabiîn Döneminin Ardından

Etbau’t-Tâbiîn döneminden sonra İslâm alimleri arasında Kur’an’ı tefsir etme çalışmaları daha fazla gelişmiş ve Kur’an-ı Kerim ayetlerini tafsilatlı açıklayan tefsir kitapları yazılmaya başlanmıştır.

Bu devirlerden sonra müfessirlerin bakış açılarının veya ilmi kabiliyetlerinin farklı olmasından dolayı yazılan tefsirler arasında farklılıklar oluşmaya başlamıştır. Bazı müfessirler Kur’an’ı Kerim’in edebiyat ve belağat tarafını dikkate alarak tefsir ederken, bazıları da Selef-i Sâlihin’den nakledilen rivayetleri zikretmekle yetinmişlerdir. Bu farklı usul ve menheclerden dolayı tefsirler sınıflandırılmaya başlanmıştır.

İslam alimleri Tefsir çeşitlerini genellikle “rivâyet tefsiri” ve “dirâyet tefsiri” olmak üzere iki kısma ayırmışlardır. Bununla beraber başka taksimler yapmak da mümkündür.

Rivayet Tefsiri ve Özellikleri

Ayetleri, Peygamberimizin hadisleri, sahabe ve tabiin kavilleriyle açıklamaya çalışan tefsir çeşidine “rivayet tefsiri” / “naklî tefsir” / “me’sur tefsir” denilir.

Şimdi en meşhur rivâyet tefsîrlerinin isimlerini müellifleriyle birlikte zikredelim:

  1. İbn Cerîr et-Taberî: Câmiu’l-Beyân an Te’vîli ayi’l-Kur’ân.
  2. Ebu’l-Leys es-Semerkandî: Tefsiru Ebi’l-Leys.
  3. Ebu İshak es-Sa‘lebî: el-Keşf ve’l-beyân an tefsîri’l-Ḳurʾân
  4. el-Vâhidî: Tefsiru’l-Basîd.
  5. el-Begavî: Meâlimu’t-Tenzil.
  6. İbn Kesir: Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azim.
  7. Celâleddin es-Suyutî: ed-Dürrü’l-Mensûr fi’t-Tefsir bi’l-Me’sûr.

Rivayet Tefsirinin Özellikleri

Bu tefsir türünde müfessir Kur’an ayetlerini, ilgili hadislerle ve rivayetlerle tefsir etmeye çalışır. Rivâyet tefsiri menhecini uygulayacak olan müfessirin, hadis ilmine çok fazla ihtiyacı olduğu için, bu usulü benimseyen müfessirlerinin çoğunun, muhaddislerden olduğu görülmektedir.

Rivayet tefsirinde müfessir ayetleri evvela sünnet ile tefsir etmeye, daha sonra sırasıyla sahabe, tabiin ve selef-i salihinin kavilleriyle tefsir etmeye çalışır. Bir müfessirin kendinden önceki müfessirlerin o ayet hakkında yaptıkları tefsirleri zikretmesi de rivayet tefsiri olarak değerlendirilebilir.

Rivayet tefsiri üslubunu benimseyen müfessirlerin zaman zaman dirayet tefsiri üslubunu kullanarak Kur’an-ı Kerim’i tefsir ettikleri de görülmektedir. Hatta bu durum bazı rivayet tefsirlerinde azımsanmayacak derecede fazladır.

Şimdi rivayet tefsirine bazı misaller verelim:

a. Kur’an’ın Sünnetle Tefsiri

Kur’an-ı Kerim’i insanlar içinde en iyi ve doğru anlayan, hiç şüphesiz Peygamber Efendimizdir. Çünkü O, peygamberlik görevi gereğince Allah Teâlâ’nın kelamını insanlara tebliğ edip, açıklamaya ve içindeki ilahî hükümleri de tatbik ederek hayata geçirmeye memur idi. Bu bakımdan Sünnet, Kur’an-ı Kerim’in tefsirinde asıl kaynak olmuştur.

Şimdi Kur’an’ın sünnetle tefsirine bazı örnekler verelim: 1) Bakara Sûresi’nin 238. ayetinde:

حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلَاةِ الْوُسْطَى﴾ [البقرة: 238]﴿

Namazlara ve orta namaza devam edin…“buyrulmaktadır. Bu ayette belirtilen “orta namaz”ın, Peygamberimiz Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem tarafından “ikindi namazı” olduğu beyan edilmiştir.[1]

2) Fatiha sûresinin son ayetinde, Mevla Teala Müslümanlara, “gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna uymaktan Allah’a sığınmaları gerektiği” öğretmektedir:

صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ﴾ [الفاتحة: 7]﴿

Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yoluna (ilet); gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna değil!”

Peygamberimiz Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem, ayette zikredilen “gazaba uğramışlar”dan maksadın Yahudiler, “sapmışlar”dan maksadın da Hristiyanlar olduğunu beyan etmiştir.[2]

b. Kur’an’ın, Sahabe Kavilleriyle Tefsiri

İbrahim Sûresi’nin 28. ayetinde şöyle buyrulmaktadır:

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ بَدَّلُوا نِعْمَتَ اللَّهِ كُفْرًا وَأَحَلُّوا قَوْمَهُمْ دَارَ الْبَوَارِ﴾ [إبراهيم: 28]﴿

“(Habîbim!) Görmedin mi o (şirk koşan) kimseleri ki, Allâh’ın nimetini büyük bir nankörlükle değiştirmişler ve toplumlarını (peşlerinde sürükleyerek) o helâk yurduna yerleştirmişlerdir!”

Hazreti Ömer, bu ayeti şu şekilde açıklamıştır: “Allah’ın nimetlerine nankörlük edenler Kureyş kâfirleridir. Onların nankörlükle karşıladıkları nimet de Muhammed Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem’dir. Helak yurdundan maksat da Bedir günüdür.”[3]

c. Kur’an’ın, Tabiin Kavilleriyle Tefsiri

وَلِلَّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلًا ﴾ [آل عمران: 97]﴿

Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.” (Âlî İmrân, 97)

Tâbiînden Said b. Cübeyr (rahimehullah) Âlî İmrân Sûresi’nin 97. ayetinin tefsirini şöyle yapmıştır:

“Haccetmeye gücü yeten kimseden maksat, bineği ve gidip gelinceye kadar yetecek miktarda yiyeceği bulunan kimsedir. Dolayısıyla bu kimsenin haccetmesi farzdır.”[4]

Devam edecek…


[1] Müslim 207-(629), Müsned-i Ahmed b. Hanbel (24448).

[2] Ahmed b. Hanbel, Müsned (20351), Taberani, Mu’cemul Evsat (3813).

[3] Buhari (3977).

[4] Taberi, Camiu’l-Beyan, 5/ 611.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu