MakalelerTefsir

Kur’an-ı Kerim ile İştigal Edenin Takınması Gereken Edepler -1-

Bir Müslümanın öncelikli öğrenmesi gereken en önemli şey hiç şüphesiz Allah’ın kitabı olan Kur’an-ı Kerim’ dir. Hiçbir müminin bundan gafil kalması düşünülemez. Kur’an-ı Kerim talebesi derken aslında bütün Müslümanlar, bilhassa hadis, tefsir, kelam, tasavvuf gibi dini bir ilimle uğraşan kimseler bu başlığın altına girmektedir. Lakin biz alelumum Kur’an-ı Kerim okuyan ve okutan kimsenin edeplerinden bahsedeceğiz.

Öncelikle Kur’an-ı Kerim’in faziletinden bahseden bir girizgahtan sonra diğer edeplere geçeceğiz.

Kur’an-ı Kerim Okumanın ve Ezberlemenin Fazileti

Mevla Teala şöyle buyuruyor:

Şüphesiz Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve aşikâr infak edenler asla zail olmayacak ticareti umuyorlar.”[1]

Sevgili Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ise şöyle buyurmuştur:

Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir[2]

“Kur’an’ı mahir bir şekilde okuyan, iyi ve değerli meleklerle beraberdir, Kur’an okuyup da zorlanan kişi için ise iki sevap vardır.”[3]

“Şüphesiz Allah bu kitap ile birtakım kavimleri yükseltir, yine onunla başkalarını da alçaltır.”[4]

“Kur’an’ı okuyunuz. Zira o kıyamet günü ashabına (onu okuyana) şefaatçi olarak gelecektir.”[5]

“Kim Allah’ın kitabından bir harf okursa ona bir hasene vardır. Hasene de on misliyle mukabele görür. Ben “elif lam mim” bir harftir demiyorum aksine “elif” bir harf, “lam” bir harf ve “mim” başka bir harftir.”[6]

Hadis-i kudside ise şöyle gelmiştir:

“Kimi Kur’an ve beni zikretmesi benden bir şeyler istemekten alıkoyduysa ben ona benden isteyip de verilenlerin en üstününü veririm. Allah’ın kelamının diğer kelamlara olan üstünlüğü Allah’ın mahlukattan olan üstünlüğü gibidir.[7]

“İçinde (kalbinde) Kur’an’dan hiçbir şey bulunmayan kimse harab olmuş ev gibidir.”[8]

“Kur’an sahibi olan kişiye “oku ve yüksel dünyada tertil üzere okuduğun gibi burada da oku. Zira senin makamın, okuyacağın son ayetin makamıdır” denilecek.”[9]

“Kur’an-ı okuyunuz. Çünkü muhakkak Allah, Kur’an’ı ezberleyen bir kalbe azab etmez.”[10]

Kıraatin ve Kârîlerin Diğerlerine Tercihi

Hz. Ömer (radıyallahu anh), ashab-ı kiramdan -ister genç isterse orta yaşlı olsun- kurra kimseler ile aynı mecliste bulunup onlarla istişare ederdi.[11]

Kur’an Ehline İkram Etmek ve Onlara Eziyet Etmekten Geri Durmak

Mevla Teala şöyle buyuruyor:

Her kim Allah’ın dininin nişanlarına tazim ederse şüphesiz o, kalplerin takvasındandır.”[12]

Her kim Allah’ın hürmetli kıldığı şeylere (iman edip gereğiyle amel ederek, onlara lâyık saygı ve) tazimde bulunursa, işte o, kendisi için Rabbi katında tam bir hayırdır.[13]

Hadis-i şeriflerde ise şöyle varid olmuştur:

“Yaşlı Müslümana ikram etmek, haddi aşmadan ve yüz çevirmeden Kur’an’ı yüklenen kimseye ikram etmek, bir de adaletli hükümdara ikramda bulunmak muhakkak Allah’a yapılan tazimdendir.”[14]

Hz. Aişe’den (radıyallahu anha) rivayetle “Rasulullah bize, insanları konumlarına koymamızı emretti.[15]

Rasulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Uhud şehitlerinden iki kişiyi alıp bunlardan hangisi daha çok Kur’an biliyordu diye sorup, hangisine işaret edilirse onu kabrin lahtinde öne alıyordu.[16]

Kudsi bir hadiste ise “Kim benim bir dostuma eziyet ederse muhakkak ben ona harb ilan ederim” buyrulmuştur.[17]

İmam Ebu Hanife ve İmam Şafii (rahimehumallah) ise bu hadisi beyan sadedinde “Eğer alimler Allah’ın dostları değilse o zaman Allah’ın hiç dostu yoktur” demişlerdir.[18]

İbni Asakir (Rahimehullah) ise alimler hakkında insanları uyararak şunları söylemiştir:

Ey kardeşim iyi bil ki alimlerin etleri zehirlidir. Onların eksiklik perdelerini yırtanlar hakkında Allah’ın âdeti ise bellidir. Kim alimleri ayıplayarak dilini uzatırsa Allah onu, ölmeden önce kalbinin ölümüyle mübtela kılar. [19]

Artık O’nun (Allah’ın) emrine karşı duran o kişiler/O’nun emrinden (müminleri) engelleyen o kişiler/, kendilerine (dünyada katliâm, zelzele, zorba yönetim ve kalp katılığı gibi) büyük bir fitne(ve sıkıntı) isâbet etmesinden ya da (âhirette) onlara çok acı verici büyük bir azâbın çarpmasından sakınsın(lar)![20]

Kur’an Hocası ve Talebesinin Edepleri

A) Hoca ve Talebenin İhlaslı Olması

Hoca ve talebeye gereken ilk iş, uğraştıkları bu ilimle Allah’ın rızasını kastetmeleridir. Nitekim bir ayette:

﴿وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاءَ وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ﴾

Oysa onlar (ehli kitap, kendi kitaplarında) ancak, dini (ve ibadeti) O (Allâh-u Azîmüşşâ)na tahsis edenler ve (yanlış inançlardan uzaklaşıp, tüm peygamberlere inanan) hanîf kimseler olarak Allâh’a ibadet etmeleriyle, o namaz(lar)ı hakkıyla kılmalarıyla ve zekâtı vermeleriyle emrolunmuşlardı. İşte ancak bu, o dosdoğru olan (ümmet ve cemaat)ın dinidir![21]

Meşhur bir hadis-i şerifte de “Ameller ancak niyetler iledir. Muhakkak her bir kimseye niyet ettiği şey vardır[22] buyrularak maksadın yalnız Allah rızası olması vurgulanmıştır. Bu hadis İslam’ın mihenk taşı olarak kabul görmüştür.

İhlas, yapmış olunan ibadette yalnız Hakk’ı kastetmektir. Bu da bu taatle Allah’a yakınlaşmayı kastedip, bu fiili bir insan için yapmayı, insanlar arasında övülmeyi elde etme, birinin sevgisini kazanma yahut herhangi bir sebeple Allah’a yakınlaşma dışında bir şeye yönelmemesi ile olur. Kısaca ihlas; yapılan fiilleri insanların (ne derler) düşüncesinden arındırmaktır.[23]

Bir başkası ihlası “kulun fiillerinin zahirde de batında da müsavi olması” şeklinde tarif etmiştir.[24]

Zünnün-ü Mısri (rahimehullah) ise şöyle demiştir:

Üç şey ihlasın alametlerindendir. İnsanların övme ve yermesinin müsavi olması, halkın kendi amellerini gördüğünü unutması ve yine ahirette amellerin sevap getireceğini unutmasıdır.

Fudal bin Iyaz (rahimehullah):

İnsanlardan dolayı ameli terk etmek riya, onlar için yapmak da (gizli) şirktir. İşte ihlas; Allah’ın seni bu ikisinden kurtarıp afiyette kılmasıdır.[25]

B) Dünya Maksatlarından Yüz Çevirmek

Kur’an-ı Kerim ile iştigal eden kimsenin mal, baş olma, makam, akranlarının üstüne çıkma, insanların övgüsüne muhatap olma gibi dünya maksatlarına ulaşmayı arzulamaması gerekir.

Kur’an okuyan veya öğreten kimse okuduğu ve öğrettiği kimselerden mal veya hizmet gibi herhangi bir muamele ile okutmasını kirletmemesi/zedelememesi gerekir.

Bu verilen şey az bir miktar dahi olsa, “eğer okumasaydı ona hediye edilmeyecekti” kabilinden ise bundan kaçınmak gerekir. Nitekim Mevla şöyle buyuruyor: “Kim dünya mahsülünü isterse ona ondan veririz lakin ahirette onun hiçbir nasibi yoktur![26]

“Her kim o (kazanılması da yitirilmesi de) çarçabuk olan (dünyay)ı istemekte bulunmuşsa, Biz orada ona, (herkese de değil) o dilediğimiz kimseye (peşinen vermeyi)dilediğimiz kadarını çabucak veririz, son ra da cehennemi ona tahsis ederiz ki, o oraya kı nanmış ve kovulmuş bir halde girer.”[27]

Bir hadiste de: “Her kim kendisiyle Allah rızası arzulanan bir ilmi sadece dünya menfaatine ulaşmak için öğrenirse kıyamet günü cennetin kokusunu bulamaz”[28] buyurulmuştur.

Devamı gelecek…

[1] Fâtır, 29.

[2] Buhari, Sahih, No:5027.

[3] Buhari, Sahih, No: 4937; Müslim, Sahih, No: 798.

[4] Müslim, Sahih, No: 817.

[5] Müslim, Sahih, No: 804.

[6] Tirmizi, Sünen, No: 2910.

[7] Tirmizi, Sünen, No: 2926.

[8] Tirmizi, Sünen, No: 2913.

[9] Tirmizi, Sünen, No: 2914; Ebu Davud, Sünen, No: 1464; Nesai, Sünen, No: 8002.

[10] Darimi, Sünen, No: 3363.

[11] Buhari, Sahih, No: 673.

[12] Hac, 32.

[13] Hac, 30.

[14] Ebu Davud, Sünen, No: 4843.

[15] Ebu Davud, Sünen, No: 4842.

[16] Buhari, Sahih, No:1343.

[17] Buhari, Sahih, No: 6502.

[18] Hatib el-Bagdadi, el-Fakîh ve’l-Mütefakkih, Dâr İbn Cevzî, 1421, s. 137-138; Beyhaki, Menakibü’ş-Şafi, Thk: Ahmed Sakar, 2/ 155.

[19] İbn Asakir, Tebyinü Kezibi’l-Müfteri, Daru’l-Kitabi’l-Arabi, Lübnan, 1991. S. 29.

[20] Nur, 63.

[21] Beyyine, 5.

[22] Buhari, Sahih, No: 1

[23]Abdülkerim el-Kuşeyrî, er-Risaletü’l-Kuşeyriyye, Thk: Abdülhamid Hamid, Mektebetü’r-Rüşd, Baskı: 1, 2003, s. 162.

[24] Abdülkerim el-Kuşeyrî, a.e, s. 163.

[25] Beyhaki, Şuabü’l-İman, Mektebetü’r-Rüşd, Thk: Abdülhamid Hamid, Baskı: 1,  No: 6469; Abdülkerim el-Kuşeyrî, a.e, s. 163.

[26] Şura, 20.

[27] İsra, 18.

[28] Ebu Davud, Sünen, No: 3664.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu