MakalelerTasavvuf

Molla Abdurrahman Câmî’nin (Kuddise Sirruhu) “Ser-Rişte” İsimli Risalesinin Tercümesi

Bu çalışma Mevlâna Abdurrahman Camî’nin (kuddise sirruhu, v. 898/1492) Ser-Rişte isimli Nakşibendî Tarikatı hakkındaki Farsça risalesinin tercümesidir. Geçtiğimiz günlerde Farsça metnini yayınladığımız yazıyı okumak için de buraya tıklayabilirsiniz.

بسم الله الرحمن الرحيم

Ey canım kardeşim! Saadet ipini elde et

Bu kıymetli ömrünü hüsranla geçirme

Daima her yerde, herkesle ve her işte

Gönül gözünü gizlice Allah’a çevir[1]

Tarikatın Amacı

Allah Teala seni senden fânî ve kendisiyle bâkî kılsın. Bilesin ki; Hz. Hâce Muhammed Bahâüddin Nakşibend’in (kuddise sirruhu) ve onun halifelerinin tarikatının hasılı/özeti, akideyi tashih ve selef-i sâlihîn’in akidesiyle mukabele ettikten, salih ameller yaptıktan, Peygamber Efendimizin sünnetlerine ittibadan, haramlar ve mekruhlardan sakındıktan sonra hiç inkıtaa uğramaksızın ve azimeti dağılmaksızın bütün vakitlerde »devam-ı huzur« yani Allah Teala Hazretleri’nin daima kendisi ile hazır ve hallerine muttali olduğundan agah olarak yaşamasıdır. Bu huzur ne zamanki sâlikin nefsinin melekesi ve mülkü haline dönüşürse ona «Müşahede» denir.

Allah Teala ile Devamlı Beraber Olmanın Yolları

Bu makama erişmenin üç yolu vardır;

Birinci Yol: Zikir

Bu yolda sâlik kalp huzuruyla kelime-i tayyibeyi yani «La ilahe illallah»ı tekrar etmelidir.

Zikrin Keyfiyeti

Sâlik bu kelimenin nefiy tarafında bütün mahlukatı ma‘dûm ve fânî olarak mülahaza etmelidir. İspat tarafında ise Ma‘bûd-ı bi’l-Hakk olan Allah Teala’nın varlığını kıdem ve beka nazarı ile müşahede etmelidir.

Bu kelimeyi tekrar ettiği vakitte dilini damağına yapıştırmalı ve hakiki kalp ile alakalı olan sanavberî kalbe yönelmelidir. Kelime-i tayyibeyi kendi nefesini içine çekerek öyle kuvvetli bir şekilde söylemelidir ki, onun eseri gönlüne oturmalı ve ondan tesirlenmelidir. Ancak sâlikin bu keyfiyette yaptığı zikir zahirine yansımamalıdır. Şöyle ki, sâlikin yanında şayet bir kimse varsa o şahıs sâlikin bu haline muttali olmamalıdır.

Zikir ile Alakalı Önemli Bir Tembih

Sâlik bütün vakitlerini bu zikir ile geçirmelidir. Mesela bir yere gidiş ve gelişte, konuşma ve dinleme esnasında, uyku ve uyanıklıkta ve ne olursa olsun herhangi bir iş sebebi ile bu zikirden geri kalmamalıdır.

Eğer bazı meşguliyetler sebebiyle bu zikri tekrar etme hususunda salike bir gevşeklik gelirse yine gönül gözü zikrinden yana olmalı ve tamamen ondan gafil olmamalıdır.

Zikrin Bereketi

Eğer sâlik sabah vaktinden önce bu mübarek kelimeyi mübalağa ile tekrar ederse umulur ki onun bereketi o günün tümüne yansır. Aynı şekilde eğer sâlik, uyumadan önce bu manada mübalağa yaparsa, umulur ki onun bereketi o gecenin tümünü kapsar.

Eğer sâlik bu tekrara devam ederse hiç şüphe yoktur ki kendisinde bazı vakitlerde cezbenin mukaddimesi olan kendini bilememe/kendinden geçme hali meydana gelir. Kendisini bu hale kaptırması ve elinden geldiği kadar bu durumu muhafaza etmesi gerekir. Şayet bu durum azalmaya yüz tutacak olursa sâlik bu zikri tekrar etmeye geri dönmelidir. Ne zaman ki bu mana tekrar tekrar elde edilirse, umulur ki bu durum onda meleke haline gelir. Her ne kadar o keyfiyet sâlikin bilfiil hali olmasa ve bu hal onun ilminde münderiç olsa da sâlik istediği vakit azıcık teveccüh ile o hale ulaşabilir.

Haps-i Nefes ile Alakalı Önemli Bir Husus

Sâlik haps-i nefesi elinden geldiği kadar tek nefeste üç, beş, yedi, dokuz veya daha fazla elinden geldiği kadar bu kelimeyi tekrar edecek şekilde yapmalıdır. Haps-i nefesi bu şekilde yapmanın havâtırı nefyetmede ve kendinden geçme keyfiyetinin hasıl olmasında çok büyük bir etkisi vardır. Büyük halavetleri bulmak da haps-i nefes zikrine devam etmeye bağlıdır.

İkinci Yol: Teveccüh ve Murakabe

Bu yolda sâlik, Allah Teala Hazretleri’nin mübarek «Allah» isminden meydana gelen eşsizlik ve keyfiyetsizlik mefhumunu Arapça, Farsça, İbranice veya herhangi bir dilin ibaresi olmaksızın mülahaza etmelidir.

Bu Yol ile Alakalı Tembihler

Sâlik yukarda anlatılan hali elde ettikten sonra onu muhafaza etmeli, bütün duyu organları ve son gücü ile sanavberî kalbine yönelmelidir. Sâlik hep bu hal üzere devam etmeli ve onu muhafaza etmek için kendisini son derece zorlamalıdır ve bu zorlanma yok olana kadar da bu hal üzere devam etmelidir.

Bu mananın sâlikte cezbe tasarrufundan önce gerçekleşmesi pek mümkün olmadığından yoğun olan murad manayı, bütün ilmî ve aynî mevcudatı kuşatan basit bir nur şeklinde gözünün önüne getirmelidir. Bu şekil ortadan kaybolup murad manaya ulaşılana kadar sâlik bütün idrak organlarıyla kuvvetli bir şekilde sanavberî kalbine yönelmelidir.

Kâinatta tek bir nur hariç zahir olan herhangi bir şey yoktur

O nur çeşitli şekillerde zahir olur

O nur Hak’tır, alem ise o nurun çeşitli zahir oluşudur

Tevhid budur, gayrısı vehim ve yalandır [2]

Üçüncü Yol: Rabıta

Rabıta Yapılacak Mürşidin Vasıfları

Rabıta, mürşid-i kamilin dizinin dibinde yetişmiş, müşahede makamına ulaşmış ve zatî tecellilere mazhar olmuş bir mürşid-i kamile yapılmalıdır.

Onu görmek hadis-i şerifte de geçtiği gibi Allah Teâlâ’yı hatırlatır; “Onlar görüldükleri zaman Allah Teâlâ hatırlanır”. Böyle bir mürşid-i kâmil ile sohbet ve beraberlik hadis-i şerifte de varit olduğu üzere Allah Teâlâ ile beraber olmak gibidir. Hadis-i şerifte şu şekilde varid olmuştur; “Onlar Allah ile beraberdirler.”

Rabıta Meselesinde Önemli Bir Husus

Yukarda anlatıldığı üzere sâlikin eline böyle bir fırsat geçer de böyle büyük zatlar ile beraberlik hasıl olur da o sohbetin eseri kendisinde hasıl olursa elinden geldiği kadar meydana gelen o eseri muhafaza etmelidir. Şayet bu manayı muhafaza etmekte gevşeklik hasıl olacak olursa yine o mürşidin sohbetine geri dönmelidir. Sâlikte o mana mürşidin sohbetinin bereketi ile hasıl olana kadar mürşid ile beraberliğe devam etmelidir. Aynı şekilde o keyfiyet kendisinde meleke haline gelene kadar mürşidin sohbetine tekrar tekrar devam etmelidir.

Şayet o mürşid uzaklarda ise onun simasını hayal ederek tüm zahiri ve batınî gücü ile sanavberî kalbine yönelmelidir. Sâlikte gaybet ve kendinden geçme keyfiyeti hasıl olana kadar aklına gelen iyi veya kötü hatraların (düşüncelerin) hepsini izale etmelidir. Bu muameleyi tekrar etmek ile bu keyfiyet kendisinde meleke haline gelecektir.

Saydığımız yollar arasında son zikrettiğimiz rabıta yolundan daha yakın bir yol yoktur.

Kırmızı Kibrit

Mürid, kabiliyetli olup mürşid de kendisinde tasarruf ederse, ilk sohbette onu müşahede makamına ulaştırır. Ancak günümüzde böyle bir zatı bulup da onunla beraber olmak kırmızı kibriti bulmaktan daha zordur. Dolayısıyla geride zikredilen iki yoldan biri ile iştigal etmek gerekir.

Istilâhât-ı Sûfiyye

Vukûf-i Kalbî ve Ehemmiyeti

Bu üç yolun beyanından malum oldu ki; bu taifenin örfünde Vukûf-i kalbî diye isimlendirdikleri bütün vakitlerde sanavberî kalbe teveccüh etmek, yapılması gerekli olan hususlardandır. Şah-ı Nakşibend (kuddise sirruhu) Hazretleri, vukûf-i kalbîyi olmazsa olmaz meselelerden saymıştır.

Mevlana’dan Sırlar

Mevlana Hazretlerinin sırlarından biri şu şekildedir;

Tavuğun yumurtasını muhafaza ettiği gibi sen de gönlünü muhafaza et

Zira sarhoşluk, zevk ve huzur gönül yumurtasından meydana gelir

Yine Mevlana’dan şöyle bir şiir nakledilir;

Git, sevgilinin gönlünün eşiğinde gizlice otur.

Belki seher vakti, belki de gece yarısı gelir.

Vukûf-ı Zamânî

Sâlikin, vakitlerinin cemiyet/huzur ile mi yoksa ma-lâ-ya‘nî/boş işler ile mi geçtiğinin muhasebesini yapmasıdır.

Vukûf-ı Adedî

Sâlikin, zikir esnasında tek sayıyı muhafaza etmesinden ibarettir.

Vukûf-i kalbî, ehemmiyet bakımından vukûf-i zamâni ve vukûf-i adedîden daha önceliklidir.

Seyr Esnasında Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar

Bu üç yoldan birinde seyr esnasında bazı nurlar ve haller zahir olduğunda onlardan yüz çevirerek asıl maksada odaklanmak gerekir.

Şah-ı Nakşibend (kuddise sirruhu) buyurur: Sâlikin vakıa/keşif görmesi ibadetinin kabul olduğunun alametindendir.

Şiir

Ben nurun kuluyum sadece nurdan bahsederim

Gecede, geceye tapanda değilim, uykudan bahsedemem

Tarikatı Gizlemek

Allah Teala bir kimseyi bu tarikat ile meşgul olmayı nasip etmişse o kimse kendisini bununla meşhur etmemeli, elinden geldiği kadar onu gizlemeye çalışmalı ve mahrem ile namahremden gizli tutmalıdır.

Nakşi Tarikatının Temeli

Şah-ı Nakşibend’e (kuddise sirruhu) “Sizin tarikatınızın temeli nedir?” diye sorulduğunda, Şah-ı Nakşibend: “Halvet der encümen” yani “toplum içinde halvet halinde olmaktır” cevabını vermiştir. Bunun manası da kişinin zahiri halk, batını da Hakk ile olmak manasına gelmektedir.

Şiir

Batında aşina, zahirde yabancı gibi olmak

Böyle bir güzel yol cihanda azdır

Tarikatı Gizlemenin Yolu

Nakşî bir zat buyurmuştur:

İlim erbabına mahsus olan tedris ve tahsil ile meşgul olmak tarikatını gizlemek için en güzel hicaptır. Sâlik, ilim tedris ve tahsili ile kendi tarikatını gizlemeli ve tarikatla meşgul olduğunu başkalarının nazarından uzak tutmalıdır.

Sâlike Genelde Lazım Olan Nükteler

Sâlike gerekli olan düsturlardan biri de onun yabancılar ile beraberlikten sakınmasıdır. Özellikle iman nurundan uzak ve zulmetlerle mesrur olup kendince insanlara feyiz ve nur dağıtan, ömrünü yalancılık, sahtekarlık ve hilekarlık ile geçiren kimselerin beraberliğinden sakınmalıdır.

Allah Teala bizi ve bütün Müslümanları onların bozuk inançlarından ve şerli hilelerinden muhafaza eylesin.

Hâcegândan bir zata ait bir rubai:

Beraber olduğun kimseden gönlüne cemiyet hasıl olmazsa

O beraberlik senin nefsani bağımlılıklarını atmazsa

Sakın onunla beraber olma, ondan kaç

Aksi takdirde meşayıh ruhları senden razı olmaz

Bu Risalenin Yazılma Sebebi

Bu tür sözler söylemek ve yazmak bu fakirin tarzı değildi. Ancak senin tarafından gelen ihlas kokusunu aldığım için böyle manaları takrir ve tahrir etmeye çalıştım.

Ben bu kadar yetersizlik ve kimsesizlikle beraber

Çaresiz ve yetersizlikle birlikte

Sana maksat olan hazinenin yolunu gösterdik

Biz ulaşamazsak da sen belki ulaşırsın diye

Allah Teala herkesi olumsuz şeylerden ve uygun olmayan şeylerden kendi dergahında muhafaza eylesin.

Bu risalede genel ve özel bütün sırlar söylendi

Vesselamu ve’l-ikram


[1] Ebû Saîd Ebu’l Hayr, Rubâiyyât, yr. 322.

[2] Görüldüğü üzere bu şiir vahdet-i vücud meşrebiyle yazılmıştır. Vahdet-i vücud meşrebi halin galebesine kapılmış olanların mazur olmasıyla birlikte ehl-i sünnet çizgi ve esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Konuyla alakalı görüşler ve izahat için Mektubat 2. cilt 1. mektuba müracaat edilebilir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu