Beyzâde Mustafa Efendi (ö. 1200/1786 rahimehullah) Kimdir?
İsmi, Künyesi ve Nesebi
Beyzâde Efendinin tam adı Ebu’l-İşrâk Safiyyüddîn Mustafa b. Ali’dir. Kendisi Seyyid/Hüseynî olup, babası Ali Efendi’nin Kıpçak Atabek Hükümeti sınırları içinde kurulan Osmanlı Çıldır Eyaleti döneminde buradaki Sancak Beyliğini elinde tuttuğu bilinmektedir.[1] Mehmed Murad Efendi, Babası Ali’nin günümüzde Artvin ili sınırları içinde kalan Şavşat sancak beyi olduğunu ifade etmektedir.[2]
Arkadaşı ve hocası Murtaza ez-Zebîdî (ö. 1205, rahimehüllah) övgü için kendisine “Ebu’l-İşrâk” künyesini vermiştir.[3] Çok bilinmemekle birlikte vefatından 6 sene sonra yazılmış bir nüshadaki kayıttan “Safiyyüddin” diye bir lakabı olduğu anlaşılmaktadır.[4] Daha maruf lakabı ise babasının görevine nispetle “Beyzâde”dir.
Mehmed Murad Efendi, ona Şâhzâde/Şehzâde de dendiğini fakat bunun onun şanına layık olmadığını söyler.[5] Harputlu Beyzade Hacı Ali Rıza Efendi’nin (ö. 1344/1904) de bu lakapla anılması bazı kataloglarda Ali Rıza Efendi’ye ait eserlerin hatalı olarak Mustafa Efendi’ye nispet edilmesine yol açmıştır.
Doğum Yeri, Tarihi ve İstanbul’a Gelişi
Kendisini “mevliden Ahıskalı, mevtınen Konstantinli”[6] olarak tanıttığına göre Ahıska’da doğmuş ve İstanbul’da yaşamıştır. Doğumu ve İstanbul’a geliş tarihi hakkında bilgi yoksa da hicri 12. Yüzyılın ikinci çeyreğinde doğduğu ve küçük yaşta İstanbul’a geldiği tahmin edilebilir.
Tahsili
Mehmed Tahir Efendi ilk tahsilini Ahıska’da yaptığını ifade etmektedir.[7] İstanbul Fatih’te Akdeniz Semtinde ikamet ederken Sahn-ı Seman medreselerinde tahsile başlayan[8] Mustafa Efendi, yıllar süren tahsil hayatından sonra Fatih Camii’nde tedris ve hocalık vazifesine başlamış ve on yıl bu vazifesini devam ettirmiştir.[9]
İlerde hocaları hakkında aktaracağımız bilgiler haricinde tahsil ve tedris hayatına dair kaynaklarda fazla bilgi yoktur. Fakat iyi bir tahsil gördüğü, Arapça, Farsça ve Türkçeyi çok iyi bilip özellikle Sarf, Nahiv, Belagat, Şiir, Aruz ve Kafiye gibi Arapça lügat ilimlerinde mahir olduğu bilinmektedir.
Nitekim Mehmed Murad Efendi, Mustafa Efendi’yi şu beyitlerle methetmektedir:
[Remel: Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilün]
Şeyh Beyzâde Efendi mürşid-i râh-ı Hudâ
Vâhidün ke’l-elfi dinmek şanına oldu sezâ
Kutbu idi asrının dinmekde yokdur hiç hilâf
İttifâk itdi görenler hep bu kul üzre şehâ
Hem tefsir u hadîs u hem dahî ilm-i fıkıh
Zatına oldu müsahhar cümlesi bil ey baba
Oldu Sekkâkî dahi ilm-i belâgatda o zat
Sîbeveyh oldu Nahivde şüphe mi vardır buna
Edebiyyâtın fünûnunda Harîrî dediler
Hem Arûz ilminde de oldu Halil muktedâ
Dî lügat fenninde Kâmûs-ı Muhît olmuş idi
Sorulursa bir lügat türkîsi budur derdi ha
Dinilür ise kasâidde Bûsîrîdir eger
Şübhe yokdur bunda lakin Bür’esinden mâ-adâ
İmri’ü’l-Kays u Ferezdak görseler eş‘ârını
Şairiz biz dimeğe iderler idi bil hayâ
Zühd ü takvâsı müsellem evra‘-i halk-ı cihân
Hâlis u sâfî ve hâsu’l-hâs oldu bi-riyâ[10]
Yine Hüseyin Vassaf Efendi onun “tefsir, hadis, fıkıh ve lügatte ferid-i asr olduğunu ve Arapçasının gayet kavî olduğunu” ifade eder.[11] ez-Zebîdî (rahimehullah) da ondan sitayişle bahsetmiştir.[12]
Tasavvufa Yönelmesi
Daha sonra Mustafa Efendi’nin gönlüne ilahi aşk ateşi düşüp tasavvufa meyledince ilerde tanıtacağımız Hafız Efendi diye bilinen Hisarlı Mehmed Efendi’ye (ö. 1199) intisap etmiş ve onun vasıtasıyla Nakşibendî-Müceddidî Tarikatına girmiştir. Silsilesinden ilerde bahsedilecektir.
Üç sene içinde seyr u sülûkünü tamamlayıp hilafet alan Mustafa Efendi, şeyhinin emri ile seyahat ve gazaya çıkmıştır. Sultan III. Mustafa devrinde 1171-1185 yılları arasında 200 gazinin önderi olarak bir gazaya katılmıştır. [13] Bu gazanın, III. Mustafa döneminde 1181 senesinde başlayan Osmanlı-Rus savaşı olması muhtemeldir. Zannedildiği gibi Sultan IV. Mustafa’nın düzenlediği bir sefere katılması ise[14] tarihi açıdan mümkün değildir.
Murad Molla Tekkesi’nin İlk Şeyhi Olması
Daha sonra 1185 senesinde Kazasker Damadzâde Murad Molla Efendi’nin Fatih Çarşamba’da 1183 senesinde kurduğu tekkede -ki altı sene sonra kütüphane de eklenip külliye haline gelecektir- ilk şeyh olmuş ve müridleri ile birlikte şeyhinden almış olduğu hilafet vazifesini burada icra etmeye başlamıştır. [15]
Burada Beyzade Efendi ile Damadzâde Murad Molla arasında bir dostluk ilişkisi olduğu düşünülebilir. Öyle ki Murad Molla Efendi, tekkeyi kurduktan 2 sene sonra Beyzâde Efendi’nin evi ve ailesinin de bu tekkeye yakın olduğunu ileri sürerek şeyhinin izni ile kendisini burada posta iclâs etmiştir.
Mehmed Murad Efendi, bunları şu beyitlerle ifade etmektedir:
[Remel: Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilün]
Sâhib-i hayr-ı cezîl olan Murad Molla dahî
İtmiş imiş hân-gâh-ı Nakşibendiyye binâ
Ehlühü hem fî-mahallih diyerek meyleylemiş
Şeyhinin ra’yiyle anı kıldı iclâsa sezâ
Bin ile yüz dahi seksen beş idi tarih hem
Açdı bâb-ı tekyeyi allâme-i müşkil-küşâ
Son olarak Hüseyin Vassaf Efendi “Murad Molla Kütüphanesinde bir çekmecede Mustafa Efendi Hazretlerinin gömlek vesaire gibi bazı metrukâtının mahfuz olduğunu, teberrüken ziyaret edildiğini ve âyât-ı kerime ile yazılı bir gömleğinin pek kıymetli olduğunu” ifade etmektedir.[16]
Mısır ve Hicaz Seferi
Bu dönemde tarikat vazifesi ve eser telifi ile uğraşarak sakin bir hayat sürdüğü anlaşılan Mustafa Efendi, 1194 senesinde Mısır Kahire’ye gitmiş, Murtazâ ez-Zebîdî (rahimehullah) ile burada görüşmüş ve ondan ilmî icazet almıştır. Bu bilgileri, Mustafa Efendi bizzat kendisi, Kahire’de vakıf olduğu ez-Zebîdî’nin İhyâu Ulûmi’d-Dîn şerhini mütalaa ettikten sonra ona yazdığı takrizin mukaddimesinde nakletmiştir.[17]
Büyük bir ihtimalle 2 sene kadar Kahire’de kaldıktan yahut başka bölgelere de seyahat ettikten sonra 1196 senesinde Hac için Mekke’ye giden Mustafa Efendi Hac Farizasını ifa edip İstanbul’a dönmüştür. Bu hac seferinde Mehmed Murad Efendi’nin babası Ahıskalı Abdülhalim Efendi’yi de yanında götürmüştür. [18]
İkinci Hicaz Seferi ve Vefatı
İtikatta Mâtürîdî, amelde Hanefî, Tarikatta Nakşibendî olduğunu ifade eden Mustafa Efendi,[19] 1200 senesinde yerine Ahıskalı Abdülhalim Efendi’yi vekil bırakarak ikinci defa hac seferine çıkmıştır. Akifzâde bu sefere Numan Bekir (?) isimli bir zat ile beraber gittiğini kaydeder.[20] Yolda hastalanan Mustafa Efendi Zilkade ayında Cidde yakınlarında bir gemide vefat etmiş ve Hz. Havva civarına defnedilmiştir.[21] 1199 tarihinde vefat ettiğinin söylenmesi[22] hatalıdır.
Mehmed Murad Efendi, ilerde zikredeceğimiz beş halifesi ve sayısız müridi bulunan Mustafa Efendi’nin “kendisini gören herkesi etkileyecek kadar heybetli olduğunu, aslan gibi vakarlı olduğunu ve kendisini görenlerden bir sürü kerametini işittiğini” ifade eder.[23]
Akifzâde de Beyzade Efendi’nin “alim, amil ve güler yüzlü olduğunu, ziyaretçilerine iyi davrandığını ve meclislerinin ilmi fâidelerden eksik kalmadığını” kaydetmektedir.[24]
Hocaları ve Talebeleri
Sağlam bir medrese eğitimi gören ve şer‘î ilimleri tahsil eden Mustafa Efendi’nin okuduğu veya icazet aldığı hocalarını şöyle sıralayabiliriz:
- Erzincanlı Ömer Efendi (?).[25]
Bu zatın, Karahisar müftülüğü, İstanbul müderrisliği, Üsküdar ve Kahire kadılığı yapıp 1170’lerde vefat eden Hamîdî Mehmed Efendi’nin[26] talebesi Erzincanlı Ömer Efendi b. Mustafa (ö. 1197)[27] olması mümkündür.
Beyzade Efendi’nin Fatih medreselerinde şer‘î ve zâhiri ilimleri tahsil ettiği zat bu olmalıdır.
- Hüseyin Efendi (?).[28]
Beyzade Efendi’nin kendisinden fıkıh ilmini tahsil ettiği bu zatın, İstanbul’da müderrislik yapan ve 1210’larda Medine’de vefat Ahıskalı Hüseyin Efendi[29] olması mümkündür.
- Müftîzâde (?).[30]
- Şeyh el-Yâsînî.[31]
- Zeyne’l-Abidin Abdurrahman b. Mustafa el-Ayderûs (ö. 1192).[32]
Mustafa Efendi, Yemen doğumlu olup Mısır’da ikamet eden bu zattan “Tefsir, Hadis, Fıkıh ve Tasavvuf gibi bütün ilimlerin icazetini” almıştır.[33]
Bu zat, Mustafa Efendi’nin Mısır ve Hicaz seferinden önce vefat ettiğine göre Mustafa Efendi’nin daha öncesinde de bir sefere çıktığı yahut bu zat İstanbul’a geldiğinde onunla görüştüğü düşünülebilir.
- Murtazâ ez-Zebîdî (ö. 1205).[34]
Geride geçtiği üzere Mustafa Efendi 1194 senesinde Kahire’de bu zat ile görüşmüş ve döndükten sonra da mektuplaşmaları devam etmiştir. [35]
- İbrahim b. Muhammed b. Abdüllatif ez-Zemzemî el-Mekkî eş-Şâfi‘î (ö. 1192’den sonra).[36]
Mekke müftüsü ve müderrisidir. Beyzade Efendi bu zattan Hacca gittiği dönemde istifade etmiş olmalıdır.[37]
- Dâğıstânî (?).[38]
Bu zatın, Allame Ali b. Sadık ed-Dağıstânî (ö. 1199)[39] olması kuvvetle muhtemeldir.
- Ahmed b. Ubeydullah b. Abdullah eş-Şâfiî ed-Dimeşkî el-Attâr (ö. 1218).[40]
Beyzade Mustafa Efendi bu zattan Beyzâvî Tefsiri, Ebussuud Efendi Tefsiri, Begâvî Tefsiri, Keşşâf Tefsiri, Sahîh-i Müslim, Sünen-i Ebi Davud, Sünen-i Tirmizî ve Şemâil, Sünen-i Nesâî, Sünen-i İbn Mâce, eş-Şifâ, Mesâbîh ve Mişkât gibi eserleri icazeten rivayet etmiş ve ondan Sahih-i Buhârî’nin dörtte bir kadarını dinlemiştir. [41]
- İbnu’l-Attâr Muhammed b. Muhammed b. Mustafa el-Hüseynî ed-Dimeşkî.[42]
- Abdülvehhâb (?).
Bazı araştırmacılar Beyzâde Efendi’nin bir beytinden[43] yola çıkarak onun Abdülvehhâb isimli bir hocasından daha bahsedip bu zatın da Velediyye şârihi Abdülvehhâb b. Hüseyin el-Âmidî (ö. 1190) olduğunu iddia etmişse de buna dair kesin bir delil yoktur. Doğrusunu Allah Teala bilir.
Beyzâde Mustafa Efendi’nin Fatih medreselerinde 10 seneden fazla müderris olması onun birçok talebesi olduğunu gösterir. Fakat bu konuda kaynaklarda bir isme rastlanmaz. Yine de bazı zatlara ilmi icazet verdiği bilinmektedir. Bunlardan ilerde zikredeceğimiz hilafetin yanı sıra ilmi icazet de verdiği halifelerinden Abdülhalim Efendi ile Bolulu Hacı Mustafa Efendi dışında tespit ettiklerimiz şöyledir:
- Rizeli Ali b. Ahmed Efendi (ö. 1200’den sonra)[44]
1200 tarihinde Beyzâde Efendi’nin şeyhlik yaptığı Murad Molla Tekkesi yakınlarındaki Mehmed Ağa Daru’l-Hadis medresesinde el-Îcî’nin (rahimehüllah) Vazı risalesine İsâm’ın yazdığı şerhe yazılan Kefevî haşiyesini istinsah edip Murad Molla Kütüphanesine vakfettiğine göre[45] bu tarihten sonra vefat etmiş olmalıdır. Akifzâde de bu zattan bilgi vermeksizin bahsetmiştir.[46]
- Bolulu Seyyid Hacı Halil b. İbrahim Efendi (ö. 1202’den sonra) [47]
1202 tarihinde bir eseri istinsah ettiğine göre[48] bu tarihten sonra vefat etmiş olmalıdır. Yine 1190 senesinde istinsah ettiği Tarikat-ı Muhammediyye nüshasını Murad Molla Kütüphanesine vakfetmiştir.[49] Akifzâde bu zattan da seyyid olduğu dışında bilgi vermeksizin bahsetmiştir.[50]
- Yusufefendizâde Hafız Ahmed Rüşdü (ö. 1217)[51]
Meşhur Buhârî şârihi Yusufefendizâde’nin (ö. 1167) oğlu olup şeyhu’l-kurrâdır.[52] Babası Bıçakçılar İmamı olduğundan olsa gerek[53] Beyzâde Efendi kendisinden “Yusuf İmam Efendizâde” diye bahsetmiştir.[54] Nakşibendî olup 1200 tarihinde Kösec Ahmed Efendi’nin (ö. 1195) Tuhfetü’l-Ahbâb isimli eserini istinsah etmiştir.[55]
- Safranbolulu (Za‘ferânborlulu) Seyyid Ömer Efendi (?)[56]
Son olarak Akifzâde, kendisinin defalarca Beyzâde Efendi’nin sohbetine katıldığını, onun kendisini çok sevdiğini ve ikramlarda bulunduğunu ifade eder.[57]
Şeyhi ve Silsilesi
Tasavvufta bir tarikata intisap etme alameti olan hırka, iradet ve hilafet hırkası olabildiği gibi teberrük ve icazet hırkası da olabilir.[58] Bu yüzden birçok tasavvuf alimi, neredeyse her tarikattan icazetleri olduğu halde bir tarikata müntesip olarak bilinirler. Bunun gibi Beyzâde Mustafa Efendi de iradet ve hilafet hırkasını Nakşibendî tarikatından giymişse de icazeten ve teberrüken Kâdirî ve birkaç tarikatın daha hırkasını Abdurrahman el-Ayderûsî’den giydiğini ifade etmektedir.[59]
Geride geçtiği üzere Mustafa Efendi, uzun bir tahsil ve tedris yıllarından sonra gönlüne düşen tasavvuf aşkı ile bir mürşid ve şeyh aramış ve nihayetinde Nakşî Şeyhi olan Hisarlı Hafız Mehmed Efendi’ye intisap etmiştir.
Beyzade Efendi’nin şeyhi Çanakkale Hisarlı Hacı Hafız Mehmed Efendi olup Eyüp’teki Murad Buhari Tekkesinin beşinci şeyhidir.[60] Hafız Efendi 1133 tarihinde büyük ihtimal Çanakkale’de Hüseyin isimli bir zatın oğlu olarak doğmuş ve 1199 senesi Cemaziye’l-Âhir 23’ünde (03.05.1785) İstanbul’da vefat etmiştir.[61]
Kendi künyesini “Muhammed b. Hüseyin b. Receb el-Hisârî el-İslâmbûlî el-Hanefî en-Nakşibendî” olarak veren Hafız Efendi,[62] ilim tahsilinden sonra yine kendisi gibi Çanakkaleli olan ve burada sıbyan muallimi olan Pastırmacızâde Ahmed Efendi’ye intisap etmiş, daha sonra Ahmed Efendi onu İstanbul Eyüp’teki şeyhi Halil Efendi’ye göndermiştir.[63] Bursalı Mehmed Tahir’in Hafız Efendi’nin şeyhini Gelibolulu Mustafa Efendi (ö. 1176) olarak göstermesi[64] hatalıdır. Bu hatanın muhtemel sebebi, Hafız Efendi’nin Gelibolulu Mustafa Efendi’den sonra Murad Buhari Tekkesinde şeyh olmuş olmasıdır.[65]
Beyzade Mustafa Efendi, Halil Efendi’nin Divaz’lı olduğunu ifade etmektedir.[66] Divaz, bugün Pınarkaya adıyla bilinen Karaman ilinin Ayrancı ilçesine bağlı bir köydür. Bu, Mehmed Şükrü’nün[67] ve başka bir eserinde Beyzade Efendi’nin[68] Halil Efendi’nin İzmir Birgili olduğuna dair verdiği bilgi ile çelişmektedir. Öyleyse Divaz’dan maksadın başka bir bölge olduğu ya da Halil Efendi’nin Divaz doğumlu olup Birgi’de büyüdüğü tahmin edilebilir. Doğrusunu Allah Teala bilir.
1163 senesinde vefat eden[69] Halil Efendi, şeyhliğini yapmış olduğu Ayvansaray Emir Buhari Tekkesinde metfundur.[70] Mehmed Murad Efendi (ö. 1264), kabrinin ziyarete açık olup teberrük edildiğini aktarır.[71]
Beyzade Mustafa Efendi’nin şeyhi Hacı Hafız Mehmed Efendi’nin şeyhleri olan Pastırmacızâde Ahmed ve Divaz’lı Halil Efendilerin her ikisi de Murad Buhârî’nin (kuddise sirruhu) halifelerindendir.[72] Mustafa Efendi, Divaz’lı Halil Efendi’nin ayrıca Murad Buharî’nin halifesi ve tekkesinde metfun olan Manastırlı Büyük Ali Efendi’den de istifade ettiğini ve onun sohbetinde bulunduğunu ifade eder.[73]
Sonuç olarak Beyzade Mustafa Efendi’nin İmam Rabbanî Hazretleri’ne (kuddise sirruhu) ulaşan silsilesi şu şekildedir:
Halifeleri
Mehmed Murad Efendi, Beyzâde Efendi’nin beş halifesi olduğunu belirtir:[74]
- Ahıskalı Hacı Abdülhalim Efendi (ö. 1230)
Mehmed Murad Efendi’nin babasıdır. Şeyhi Beyzâde Efendi gibi Ahıskalı olup geride geçtiği üzere onunla birlikte 1196 senesinde Hac ziyaretinde bulunmuştur.1230 senesi Zilkade 18’de (22.10.1815) vefat etmiştir. Beyzâde Efendi’den sonra Murad Molla Tekkesinin ikinci şeyhidir. [75] Şeyhinin kendisine verdiği Nakşî icazeti matbudur.[76]
Akifzâde, Beyzade Efendi’nin Abdülhalim Efendi’yi hayatta iken halife olarak yerine geçirdiğini ifade eder.[77] Bu, Beyzade Efendi’nin 1200 senesinde gideceği Hac seferinde vefat edeceğini hissedip önceki Hac seferinin aksine Abdülhalim Efendi’yi yanına almayarak yerine halife tayin etmesi şeklinde Beyzade Efendi’nin bir kerameti olarak anlaşılabilir. Doğrusunu Allah Teala bilir. Yine Akifzâde, Abdülhalim Efendi’nin tevazu sahibi, heybetli, vakarlı, hikmetli ve düşünceli bir zat olduğunu kaydeder.
- Yanyalı Yusuf Efendi (ö. 1245)[78]
Meşhur mutasavvıf Muhammed Nûru’l-Arabî bu zatın müridlerindendir. Beyzade Efendi’nin bu zata gönderdiği zikir telkini mektubu ve icazetinin bir nüshası İBB Atatürk Kütüphanesindedir.[79]
- Ahıskalı Hacı Mehmed Efendi (?)
Mehmed Murad Efendi, “Kadızade” diye bilindiğini ve Mekke’de ikamet ettiğini ifade eder. Bu zat hakkında malumat bulunamamıştır.
- Geredeli Halil Efendi
Mehmed Murad’ın bu zat ile kastı zannedildiği gibi[80] Halvetiyye’nin Çerkeşiyye kolunun kurucusu Çerkeşî Mustafa Efendi’nin halifesi Geredeli Halil Efendi (ö. 1843) değildir. Zira Beyzade Efendi’nin vefat ettiğini senelerde Halil Efendi doğmuştur. Dolayısıyla bu zat, Geredeli Halil isimli başka bir zattır. Nitekim İstanbul’da okumuş ve 1204 senesinde vefat etmiş olan Geredeli Halil Efendi’nin[81] bu zat olması muhtemeldir. Değilse bile ikisinden başka hakkında bilgimizin olmadığı bir zat olabilir. Doğrusunu Allah Teala bilir.
- Bolulu Mustafa Efendi (ö. 1195’ten sonra)
Mehmed Murad Efendi’nin ifadesiyle “Saray-ı Cedid-i Hümayun Hocası”dır.[82] 1204 yılının Ramazan ayının 12. Çarşamba günü Şevkiyye kasrında 7. toplantıda ders anlatan ve 1205’te Hasan Paşa kasrında Bakara Suresi’nden bir ayeti tefsir eden zat[83] bu olmalıdır. Akifzâde’nin de kendisinden “üstadım” diyerek bahsettiği Bolulu Mustafa Efendi, Beyzâvî muhaşşîsi İsmail-i Konevî’nin (ö. 1195) cenazesini yıkadığına göre bu tarihten sonra vefat etmiş olmalıdır. [84]
Bolulu Mustafa Efendi’nin talebesi Ahmed el-Hâdimî vasıtası ile Beyzade Efendi’nin ilmi icazet silsilesi günümüze kadar gelmiştir.
Akifzâde’nin ifadelerinden Beyzade Efendi’nin halifesi Bolulu Mustafa Efendi’nin talebesi, Murad Molla Zaviyesi imamı (?) Bolulu Hafız Muhammed b. Muhammed’in (ö. 1221) de Beyzade Efendi’den tasavvuf terbiyesi aldığı[85] anlaşılmaktadır. Beyzade Efendi’nin halifesi Mustafa Efendi’nin Kuşadalı Mustafa Efendi (ö. 1085) zannedilmesi[86] hatalıdır.
Yine Akifzâde’nin verdiği, Amasyalı Hacıefendizâde’nin (ö. 1120) Beyzade Efendi’den tasavvufi terbiye aldığı bilgisinde[87] ya bahsedilen Beyzade, Mustafa Efendi’den başka bir zattır yahut vefat tarihinde müstensihten veya müelliften sadır olan bir hata vardır. Doğrusunu Allah bilir.
Hüseyin Vassâf Efendi’nin Abdülhalim Efendi’nin oğlu Mehmed Murad Efendi’yi Beyzade Mustafa Efendi’nin halifelerinden sayması[88] hatalıdır. Zira Mehmed Murad Efendi, Beyzade Efendi’nin vefatından 3 sene sonra 1203 senesinde doğduğunu bizzat kendisi ifade etmektedir.[89]
Eserleri
Beyzade Mustafa Efendi’nin müstakil olarak telif ettiği risaleleri olduğu gibi muhtelif kitaplara yazdığı takrizler, şeyhi veya dostlarına yazdığı mektuplar veya icazetnameler ve belli konulara dair yazılmış kasideleri de vardır. Mehmed Murad Efendi, babasının şeyhi olan Beyzade Efendi’nin eserlerini vefat ettiği 1264 senesi Muharreminde bulduğu iki mecmuadan derleyerek Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire’de bastırmış [90] ve birkaç nüshasını Hacı Selim Ağa ve Ragıp Paşa gibi kütüphanelere vakfetmiştir.[91] Öyle anlaşılıyor ki Mehmed Murad Efendi, Beyzade Efendi’nin dağınık bulunan eserlerini bir ciltte önce istinsah etmiş[92] daha sonra ise söz konusu matbaada bastırmıştır.
Beyzade Efendi’nin eserlerini iki kısımda ele alabiliriz[93];
Manzum Eserleri
- Nazmu’n-Nâsihîn
- Silsile-i Nakşibendiyye
- el-Kasîdetü’d-Dürriyye (Mensur mukaddimesi, ez-Zebîdî’nin takrizi ve şeyhinin icazeti ile birlikte)
- Muhtelif Kasîdeler:
- Mescid-i Nebevi kubbesini gördüğü esnada söylediği kaside
- Ravza-i Mutahhara’ya girerken söylediği kaside
- Medine’de bazı komşularına mektup yazarken aklına gelen kaside
- Hacı kardeşlerden birine mektup yazarken aklına gelen kaside
- Hâcegân meşâyıhını övdüğü kaside
- Mevlâna için bir kaside
- Abdülkadir Geylani için bir kaside
- Ravza-i Mutahhara’da inşat ettiği Efendimiz’e methiye
- Nasihat beyitleri
- Ehl-i beyt ve ashâb-ı kirâma methiye
- Bazı dostlara nasihat
- Şeyhi Hafız Mehmed Efendi’nin vefatına tarih
- ez-Zebîdî’nin Şerhu’l-Kâmûs’una takriz
- ez-Zebîdî’nin Şerhu’l-İhyâ’sına takriz
- Çorumlu Ebubekir Efendi’nin manzum risalesine takriz
- Abdülkadir Geylani methiyesi
Mensur Eserleri
- Mevlidü’n-Nebî
- Menâsiku’l-Hacc (Türkçedir)
- Yusuf Efendizâde Hâfız Ahmed’e Verdiği İcazetname
- Abdülhalim Efendi’ye Verdiği İzinname
- Bolulu Hacı Mustafa Efendi’ye Verdiği İcazetname
- Halil Efendi’ye Verdiği İcazetname
- Rizeli Ali Efendi’ye Verdiği İcazetname
- [ez-Zebîdî’nin Beyzade Efendi’ye Mektubu]
- ez-Zebîdî’ye Gönderdiği Mektup
- Geyve Müftüsüne Mektup
- Kastamonu Müftüsüne Mektup
- [Hafız Efendi’nin Beyzade Efendi’ye Yazdığı Tezkire]
- Beyzade Efendi’nin Tezkire’ye Cevabı
- Sülûk Risalesi
- “Kâle” Fiili ile ilgili Lugaz
- Bir Mektuba Cevap
- Salavât
- Malum ve Meçhul Risalesi
Bunlar, mezkûr matbaada Mehmed Murad Efendi’nin bastırdığı eserlerdir. Bazılarının matbu dışında yazma nüshaları mevcuttur. Bunların dışında ulaştıklarımız ise şöyledir;
- Safranbolulu Seyyid Ömer’e İcazet[94]
- Yanyalı Yusuf Efendi’ye Gönderdiği Zikir Telkini Risalesi[95]
- Notlar[96]
Bu son nüshayı tam anlamıyla Beyzade Efendi’nin eserlerinden saymak mümkün değilse de anladığımız kadarıyla nüsha, Beyzade Efendi’nin kendi hattıyla olup muhtelif zamanlarda aldığı notları içermektedir. Bu notlar, belli kitaplardan nakledilen pasajlar, farklı farklı şairlerin beyitleri gibi fevâid diyebileceğimiz tarzda notlardır ki içerisinde Beyzade Efendi’ye ait ilerde yayınlayacağımız faideler de vardır. Nüshanın içinde telif olarak sadece Beyzade Efendi’nin Mevlid risalesi geçmektedir.
Beyzade Efendi’nin eserlerinin hepsini telif ettiği eserler, Divançe diyebileceğimiz şiir mecmuası ve başkalarına yazdığı mektuplar şeklinde üç genel başlıkta da toplayabiliriz.
Son olarak kataloglarda Beyzade Efendi’ye nispet edilen Şerhu Erbaîne Hadîsen isimli eser ona ait değildir.[97] Keza Süleymaniye Kütüphanesi, Darülmesnevi Koleksiyonu, nr. 362, vr. 115a’da kayıtlı nüshanın Beyzade Efendi’ye ait kendi hattıyla yazılmış Türkçe şiir mecmuası olduğu iddia edilmiştir.[98] Fakat ne şiirlerin Beyzade Efendi’ye ait olduğuna dair ne de nüshanın Beyzade Efendi’nin hattıyla olduğuna dair delil vardır. Nüshanın bir kenarında Hisarlı Hafız Efendi’den şeyhimiz diye bahsedilmesinin zayıf bir delil olduğu açıktır. Zira Hafız Efendi’nin Beyzade Efendi’den başka müridinin olması mümkündür belki vakıdır. Sadece Mehmed Şükrü Efendi, Beyzade Efendi haricinde iki halifesinden daha bahsetmiştir.[99] Kaldı ki nüshanın sonunda Hafız Hüseyin isimli bir zatın imzası vardır. Velev ki nüshayı yazan Beyzade Efendi olsa bile beyitlerin ona ait olması imkansızdır. Zira şiirlere bakıldığı zamanda şairin taç beyitlerde mahlasını “Hayrî” olarak verdiği açıkça görülür. Beyzâde Efendi’nin böyle bir mahlası olduğu ve Türkçe şiir yazdığı bilinmemektedir. Doğrusunu Allah Teala bilir.
Allah’ın rahmeti Beyzâde Mustafa Efendi’nin üzerine olsun!
[1] Bkz. Ömer Aslan, Osmanlı Alimlerinden Ahıskalı Beyzâde Mustafa Efendi ve Sülûka Dair Risalesi (Uluslararası Ahıska Türkleri Sempozyumu içinde), Erzincan Üniversitesi, 2017, I/231.
[2] Bkz. Mehmed Murad, Dîvân, 1290, İstanbul, s. 65.
[3] Bkz. Mehmed Murad, a.g.e, s. 65; ez-Zebîdî, Takrîz-i Kasîde, Süleymaniye Kütüphanesi, Kasidecizade Koleksiyonu, nr. 721, vr. 216a.
[4] Bkz. Süleymaniye Kütüphanesi, Kasidecizade Koleksiyonu, nr. 721, vr. 208a.
[5] Bkz. Mehmed Murad, a.g.e, s. 66.
[6] Mesela bkz. Beyzade Mustafa Efendi, Risale fi’l-Ma‘lûm ve’l-Mechûl, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, 1264, İstanbul, s. 128.
[7] Bkz. Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, İstanbul, 1333/1914, I/46.
[8] Bkz. Mehmed Murad, a.g.e, s. 65; Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliyâ, Kitabevi Yayınları, Haz. Mehmet Akkuş, Ali Yılmaz, Baskı: 3, İstanbul, 2015, II/259.
[9] Bkz. Mehmed Murad, a.g.e, s. 65.
[10] Bkz. Mehmed Murad, a.g.e, s. 64.
[11] Bkz. Hüseyin Vassaf, a.g.e, II/260.
[12] Bkz. ez-Zebîdî, Takrîz-i Kasîde, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, 1264, İstanbul, s. 96.
[13] Bkz. Mehmed Murad, a.g.e, s. 65.
[14] Bkz. Hatice Özdil, 19. Yüzyıl İstanbul’unun İlim Merkezlerinden Murad Molla Tekkesi ve Kütüphanesi, Bitlis Eren Üniversitesi, s. 614.
[15] Bkz. Tabibzade Mehmed Şükrü, Mecmû‘a-i Tekâyâ, İBB Atatürk Kütüphanesi, Bel_Yz_K0075, vr. 10b.
[16] Bkz. Hüseyin Vassaf, a.g.e, II/260.
[17] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, Takrîzu Şerhi İhyâi’l-Ulûm, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, 1264, İstanbul, s. 94.
[18] Bkz. Mehmed Murad, a.g.e, s. 65.
[19] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, Risale fi’l-Ma‘lûm ve’l-Mechûl, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, 1264, İstanbul, s. 128.
[20] Bkz. Akifzâde, el-Mecmû‘, Millet Kütüphanesi, Ali Emiri Arabi Koleksiyonu, nr. 2527, vr. 19a
[21] Bkz. Mehmed Murad, a.g.e, s. 65-66; Akifzâde, a.g.e, vr. 19a; Hüseyin Vassaf, a.g.e, II/260.
[22] Bkz. M. Baha Tanman, Murad Molla Külliyesi, Dia, XXXI/187-188.
[23] Bkz. Mehmed Murad, a.g.e, s. 66
[24] Bkz. Akifzade, a.g.e, vr. 19a-19b.
[25] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, Yusuf Efendi’ye Verdiği İcazet-name, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, 1264, İstanbul, s. 99; Mehmed Murad, a.g.e, s. 66; Hüseyin Vassaf, a.g.e, II/259;
[26] Bkz. Akifzade, a.g.e, vr. 66a.
[27] Bkz. Akifzade, a.g.e, vr. 69a, el-Murâdî, Silkü’d-Dürer, III/192-193.
[28] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, a.g.e, s. 99
[29] Bkz. Akifzade, a.g.e, vr. 99b.
[30] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, a.g.e, s. 99
[31] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, a.g.e, s. 99
[32] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, a.g.e, s. 100.
[33] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, Safranbolulu Seyyid Ömer’e Verilen İcazetname, Süleymaniye Kütüphanesi, Reşid Efeni Koleksiyonu, nr. 473, vr. 56b.
[34] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, a.g.e, s. 100.
[35] Bkz. Hüseyin Vassaf, a.g.e, II/260.
[36] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, a.g.e, s. 100.
[37] Talebesi tarafından yapılan terceme-i hali için bkz. Abdurrahman b. Süleyman el-Ehdel, en-Nefesü’l-Yemânî, Thk. Abdullah el-Hıbşî, Dâru’s-Samî‘î (?), 2012, Baskı: 1, s. 224.
[38] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, a.g.e, s. 100.
[39] Terceme-i hali için bkz. Hibetullah et-Tâcî, Hadîkatu’r-Reyâhîn, Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi Koleksiyonu, nr. 2196, vr. 4a.
[40] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, a.g.e, s. 101.
[41] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, a.g.e, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, 1264, İstanbul, s. 101-104.
[42] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, Safranbolulu Seyyid Ömer’e Verilen İcazetname, Süleymaniye Kütüphanesi, Reşid Efeni Koleksiyonu, nr. 473, vr. 56b.
[43] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, Yusufzade’ye Verdiği İcazetname, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, 1264, İstanbul, s. 99.
[44] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, Rîzevî Ali Efendi’ye Verilen İcazet-nâme, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, 1264, İstanbul, s. 111.
[45] Bkz. Süleymaniye Kütüphanesi, Murat Molla Koleksiyonu, nr. 1638, vr. 90b.
[46] Bkz. Akifzade, a.g.e, vr. 52b.
[47] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, Halil Efendi’ye Verilen İcazet-nâme, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, 1264, İstanbul, s. 109.
[48] Bkz. Dr. Mahmud es-Seyyid ed-Dugaym, Fihrisü Mahtûtât-i Mektebet-i Dâri’l-Mesnevî, Sakîfetu’s-Safâ’l-İlmiyye, Baskı: 1, 2019, II/437 (birinci dipnot).
[49] Bkz. Süleymaniye Kütüphanesi, Murat Molla Koleksiyonu, nr. 1295, vr. 238b.
[50] Bkz. Akifzade, a.g.e, vr. 52b.
[51] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, Yusufzade’ye Verdiği İcazetname, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, 1264, İstanbul, s. 96.
[52] Bkz. Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, 1311, III/379.
[53] Bkz. Mehmed Süreyya, a.g.e, III/378.
[54] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, Yusufzade’ye Verdiği İcazetname, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, 1264, İstanbul, s. 97.
[55] Bkz. Dr. Mahmud es-Seyyid ed-Dugaym, a.g.e, II/528.
[56] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, Safranbolulu Seyyid Ömer’e Verilen İcazetname, Süleymaniye Kütüphanesi, Reşid Efeni Koleksiyonu, nr. 473, vr. 56b.
[57] Bkz. Akifzade, a.g.e, vr. 19b.
[58] Bkz. Muhammed b. Ali es-Senûsî, es-Selsebîl, 1968, s. 6.
[59] Bkz. Beyzâde Mustafa Efendi, Cevâb-ı Mektûb, s. 126.
[60] Bkz. Tabibzade Mehmed Şükrü, a.g.e, vr. 35a.
[61] Bkz. Beyzâde Mustafa Efendi, Şeyh Hafız Mehmed el-Hisârî kuddise sirruhû’nun Târîh-i İrtihâli, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, 1264, İstanbul, S. 92.
[62] Bkz. Hafız Mehmef Efendi, Safranbolulu Ömer Efendi’ye İcazetname, Süleymaniye Kütüphanesi, Reşid Efeni Koleksiyonu, nr. 473, vr. 55a.
[63] Bu bilgileri Mehmed Murad, istinsah ettiği Beyzâde Efendi’nin ilerde yayınlayacağımız Nazmu’n-Nâsihîn isimli manzumesinin kenar notlarında aktarmıştır. Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, Nazmu’n-Nâsihîn, Süleymaniye Kütüphanesi, Darülmesnevi Koleksiyonu, nr. 135, vr. 47b.
[64] Bkz. Bursalı Mehmed Tahir, a.g.e, I/46.
[65] Bkz. Tabibzade Mehmed Şükrü, a.g.e, vr. 35a.
[66] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, a.g.e, vr. 48a.
[67] Bkz. Tabibzade Mehmed Şükrü, Silsilenâme-i Aliyye-i Meşâyıh-ı Sûfiyye, Hacı Selim Ağa Kütüphanesi, Hüdai Efendi Koleksiyonu, nr. 1089, s. 77.
[68] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, el-Kasîdetü’d-Dürriyye, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, 1264, İstanbul, S. 64.
[69] Bkz. Tabibzade Mehmed Şükrü, a.g.e, s. 77.
[70] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, a.g.e, vr. 47b (Mehmed Murad Efendi’nin kenar notlarından).
[71] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, a.g.e, vr. 47b (Mehmed Murad Efendi’nin kenar notlarından).
[72] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, a.g.e, vr. 48a.
[73] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, a.g.e, vr. 48a (Mehmed Murad Efendi’nin kenar notları ile birlikte).
[74] Bkz. Mehmed Murad, Dîvân, 1290, İstanbul, s. 66.
[75] Bkz. Tabibzade Mehmed Şükrü, a.g.e, vr. 10b.
[76] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, Murad Molla Tekkesi Şeyhi Abdülhalim Efendi’ye Verdiği İcazetname, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, 1264, İstanbul, S. 106.
[77] Bkz. Akifzade, a.g.e, vr. 19b.
[78] Bkz. Bursalı Mehmed Tahir, a.g.e, II/203.
[79] Bkz. İbb Atatürk Kitaplığı, Osman Ergin Yazmaları, nr. 1395, 10b.
[80] Bkz. Hür Mahmut Yücer, Geredeli Halil Efendi, Dia, I/474-475.
[81] Bkz. Akifzade, a.g.e, vr. 67b.
[82] Bkz. Süleymaniye Kütüphanesi, Darülmesnevi Koleksiyonu, nr. 135, vr. 90a.
[83] Bkz. Bahri Ata, Huzur Dersleri ve Bolulu Ulema, s. 2.
[84] Bkz. Akifzade, a.g.e, vr. 69a.
[85] Bkz. Akifzade, a.g.e, vr. 87b.
[86] Bkz. Dr. Mahmud es-Seyyid ed-Dugaym, a.g.e, II/434.
[87] Bkz. Akifzade, a.g.e, vr. 97b.
[88] Bkz. Hüseyin Vassaf, a.g.e, II/260.
[89] Bkz. Mehmed Murad, Mâ-hazar, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, 1285, İstanbul, s. 256.
[90] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, Mecmû-i Âsâr-ı Şeyh Seyyid Mustafa Beyzâde kuddise sirruhu, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, 1264, İstanbul.
[91] Mesela bkz. Hacı Selim Ağa Kütüphanesi, nr. 1275; Ragıp Paşa Kütüphanesi, nr. 1490.
[92] Bkz. Süleymaniye Kütüphanesi, Darülmesnevi Koleksiyonu, nr. 135. Bu nüshanın Beyzade Efendi’nin kendi hattıyla olduğu iddia edilmişse de (bkz. Dr. Mahmud es-Seyyid ed-Dugaym, Fihrisü Mahtûtât-i Mektebet-i Dâri’l-Mesnevî, Sakîfetu’s-Safâ’l-İlmiyye, Baskı: 1, 2019, II/415) bizce nüsha Mehmed Murad Efendi’nin hattıyladır. Detaylar ilerde yayınlayıp bu nüshayı kullanacağımız Beyzade Efendi eserlerinin inceleme bölümlerinde zikredilecektir.
[93] [] işaretleri arasında olanlar Beyzade Efendi’ye ait olmayıp ona gönderilen mektup, icazet vesairedir. Hac Risalesi dışındaki tüm eserler Arapçadır.
[94] Bkz. Beyzade Mustafa Efendi, Safranbolulu Seyyid Ömer’e Verilen İcazetname, Süleymaniye Kütüphanesi, Reşid Efeni Koleksiyonu, nr. 473, vr. 56b.
[95] Bkz. İbb Atatürk Kitaplığı, Osman Ergin Yazmaları, nr. 1395, 10b.
[96] Bkz. Süleymaniye Kütüphanesi, M.Arif-M.Murad Koleksiyonu, nr. 83.
[97] Bkz. Süleymaniye Kütüphanesi, Aşir Efendi Koleksiyonu, nr. 39, vr. 23b.
[98] Bkz. Dr. Mahmud es-Seyyid ed-Dugaym, a.g.e, III/509-511.
[99] Bkz. Tabibzade Mehmed Şükrü, Silsilenâme-i Aliyye-i Meşâyıh-ı Sûfiyye, Hacı Selim Ağa Kütüphanesi, Hüdai Efendi Koleksiyonu, nr. 1089, s. 77.