Makaleler

Abdullah b. İbrahim Mîrganî’nin (ö. 1207) Bahru’l-‘Akâid İsimli Akâid Manzumesi (İnceleme-Metin) -1-

Müellifin Kısa Terceme-i Hâli

Tam adı Afîfüddîn Abdullah b. İbrahim b. Hasan b. Muhammed Emin b. Ali Mîrganî olup el-Mahcûb lakabıyla da bilinir. Mekke’de doğdu ve orada büyüdü. İlk tahsilini Mekke ulemasından yaptıktan sonra 1163 senesinde zamanın kutbu olan Yusuf el-Mehdelî’ye intisap etti. Şeyhin vefatından sonra üveysî olarak feyiz telakki etmeye başladı. 1166 senesinde ailesiyle birlikte Taif’e giden müellif, şeriat ve tarikat hizmetleriyle geçirilmiş bir ömür yaşadıktan sonra 1207’de vefat etti.

Alim ve amil bir zat olan Mîrganî (rahimehullah) aynı zamanda keramet sahibiydi. Başta tasavvuf olmak üzere dini ilimlerde mahir ve birçok eser yazmış idi.[1] Müellif, Hatmiyye diye de bilinen Mîrganiyye tarikatının kurucusu Muhammed Osman el-Mağribî’nin dedesidir.

Bahru’l-‘Akâid İsimli Eser

Eserin Mahiyeti ve Telif Tarihi

171 beyitlik bir manzume olan eser Vâfir bahrindendir. Bolca şiir zaruretinin irtikap edilmiş olduğu eserin sonunda (مز فيض ربي) ibaresi ile telif tarihi zikredilmiştir ki 1151 senesine denk gelmektedir.

Eserin İçeriği

Sonunda bizzat müellif tarafından “Bahru’l-‘Akâid” diye isimlendirilen eser, belki tertip ve üslup açısından son dönem Eş‘arî metinlerine benzerlik arz etse de Mâtürîdî mezhebi üzere yazılmış hacimli bir itikâd metnidir. Müellif bu eseri nazmettikten sonra “Kenzü’l-Fevâid” ismiyle onu şerh etmiş ve şerhte her konuyu detaylı bir şekilde delilleri ve itirazları zikrederek ele almıştır. Müellifin durumu dolayısıyla akaide dair olan manzumede tasavvufun izlerine rastlamak mümkündür.

Kelamın ilahiyyât, nübüvvât ve sem‘iyyât başlıklı üç genel konusuna dair meseleleri içeren manzume, tarafımızdan yapılan başlıklandırmaya göre şunları içermektedir:

  • Mukaddime

Burada müellif, en yüce ilmin tevhîd ilmi olduğunu; zira bu ilimde öğrenilen zatın en yüce zat olduğunu zikreder.

  • Eşyanın hakikati:

Burada müellif, eşyanın hakikatinin gerçek olduğunu fakat Allah Teala’nın varlığına nispetle serap gibi olduğunu zikreder ki tasavvufi yorum olduğu açıktır.

  • Tevhid:

Burada da müellif tasavvufi yorum yaparak tevhidi, mâ-sivânın aradan kalkarak müşahedenin dışına çıkması ve orada sadece Allah Teala’nın kalması anlamında alır.

  • Aklın hükümleri:

Bu bahiste aklın; vacip, mümkün ve muhal şeklindeki üç hükmüne yer verilir.

  • Mükellefe vacip olan ilk şeyin ne olduğu meselesi:

Mükellefe vacip olan ilk şey Allah’ı ve sıfatlarını bilmektir. Dolayısıyla Allah’ı bilmeyen akıl sahipleri O’nu bilmemek konusunda mazur değillerdir. Müellifin burada ehl-i fetret konusunda Matürîdî mezhebini tercih ettiği açıktır.

  • Allah’ın sıfatları ve taallukları:

Vücûddan sonra Allah için vacip olan sıfatlar, beka, kıdem, teferrüd ve kendi başına kaim olmak anlamında kıyâm gibi selbî sıfatlar ve hayat, kudret, basar, sem‘, kelam, irade, ilim ve tekvin gibi subûtî sıfatlardır. Müellif burada sıfât-ı manevî ile sıfât-ı ma‘ânî arasındaki farka tembih yapar. Sıfatları sayarken tekvini eklemesi de Mâtürîdî mezhebini teyittir.

Yine bu başlıkta müellif zatî ve fiili tüm sıfatların kadim olduğunu söyleyerek fiili sıfatların hâdis olduğunu söyleyen Eş‘arîlerden ayrılır.

Sıfatların zatın ne aynısı ne de gayrısı olduğunu zikrettikten sonra geride zikrettiği sıfatlardan farklı olarak “idrâk” diye bir sıfat olup olmadığı konusunda ulemanın ihtilaf ettiğini ve doğru olanın tevakkuf etmek olduğunu zikreder.

Aklen mümkün olan her şeyin Allah tarafından yapılması mümkündür dedikten sonra da geride sayılan bu sıfatların tersinin muhal olduğuna vurgu yapar.

Son olarak sıfatların taalluklarını ve emir, rıza ve muhabbetin iradeden farklı olduğunu zikrederek sıfatlar konusunu bitirir.

  • Kaza-kader:

Kaza: Allah’ın ezelde bilmesi, kader ise vakti gelince bunu ortaya çıkarmasıdır. Ulemanın kaza-kaderden -yani ezelde bilmesi ve yazmasından- kastı, Allah Teala’nın “böyle olsun” diye kesin hükmetmesi değil, “böyle olacak” diye bilmesi ve yazmasıdır. Burada müellifin İmam Azam’ın el-Fıkhu’l-Ekber’deki “كتبه بالوصف لا بالحكم” “Allah kaderi hüküm ile değil vasıfla yazdı” sözüne işaret ettiği anlaşılır.

  • Allah’a bir isim ıtlak etmenin tevkîfî olup olmadığı meselesi:

Meşhur görüşe bu konu tevkifî olup nasta varit olmayan isimler zikredilmez. Keyfiyetsiz olarak “şey” ve “zat” kelimeleri ıtlak edilebilir.

  • İsim-müsemma meselesi:

İsim müsemmanın aynısı olmadığı gibi gayrısı da değildir.

  • Tenzihi sıfatlar:

Allah Teala eksiklikten, benzerlikten, zıddı olmaktan ve yalandan münezzehtir.

  • Müteşabihler:

Naslarda varit olan müteşabihler tefviz edilmeli veya teslim ehli olmayanlar için tevil edilmelidir.

  • Müvâfât meselesi:

Allah Teala dilediğini yazar, dilediğini siler. Onun ilminde bir değişiklik olmaz. Saîd olan saîd, şakî olan da şakidir. Müellif burada Eş‘arî-Mâtürîdî arasında lafzî bir ihtilaf olduğunu söylediği müvâfât meselesine ele almıştır.

  • Kesb meselesi:

Hayır olsun şer olsun mahlukatın fiilleri Allah Teala için halk (yaratma), bizim için ise kesbtir. Kulun kesbinde müstakil bir tesir yoktur.  Dolayısıyla mutlak özgürlük olmadığı gibi cebir (zorlama) da yoktur. Müellif burada kesbten tesiri nefyederek Eş‘arî mezhebine benzer görüş belirtmişse de bu tesirden kastının müstakil anlamda tesir olduğunu şerhte zikretmiş ve kesbin hiçbir tesiri olmadığı söyleyen Eş‘arî görüşe reddiye yapmıştır.

  • Allah’ın ilminin her şeyi kuşattığı:

Allah Teala’nın ilminden hiçbir şey gizli kalmaz.

  • Salah-aslah meselesi:

Allah Teala’nın kul için aslah olanı yapması ona vacip değildir. Sevabı fazilet, azabı ise adalettir.

  • Va’d-vaid meselesi:

Naslardan ve va’d-vaidden bağımsız olarak bakıldığında Allah Teala’nın kendisine itaat eden kimseye azap etmesinin caiz olup olmadığı meselesi, Eş‘arî-Mâtürîdî ihtilafı olan meselelerden biridir. Müellif bu konuda da Mâtürîdîlere katıldıktan sonra naslardan dolayı bunun vaki olmayacağı konusunda ittifak olduğunu zikreder. Kafirin durumu ise bunun tam tersidir.

Mümin olup asi olan kimse ise azapsız sevaba nail olabilir. Dolayısıyla Allah’ın vaidinden hulf etmesi olabilir de olmayabilir de. Nitekim Allah Teala mümin bir asiye günahlarından dolayı azap etmese hulf etmemiş, günahlarını affetmeyip cennete koysa hulf etmiş olur ki bu kerem ve ihsandır.

Şüphesiz ki naslarda asi müminlere yapılan vaidlerin şümulüne göre bu durumun hulf olup olmayacağı tartışılır. Dolayısıyla mutlak olarak Allah vaidinden hulf etmez diyenler ile müellifin burada zikrettiği görüş arasındaki ihtilaf lafzi olmalıdır. Doğrusunu Allah Teala bilir.

  • Ru’yetullah meselesi:

Ahiretten Allah’ın görülmesi aklen caiz naklen vaciptir. Efendimiz (salllallahu aleyhi ve sellem) için dünyada tahakkuk ettiği sabittir. İmam Eş‘arî dünyada arif ve salih kullar için de mümkün olduğu görüşündedir.

Cumhura göre Allah’ın rüyada görülmesi mümkündür. Keza peygamberin görülmesi de böyledir.

Allah Teala’nın hakikatinin bilinmesi, vaki olmadığı gibi mümkün de değildir. Ru’yet ve rüya meselerinden sonra buna vurgu yapan müellif, Allah’ı görmenin onu ihata etmek ve hakikatini idrak etmek anlamına gelmediğine işaret etmiştir.

  • Peygamber göndermenin Allah hakkında vacip olmadığı:

Allah Teala’nın insanlara peygamber göndermesi aklen mümkün bir şeydir. Dolayısıyla O, bunu yapmak ve yapmamak arasında muhtârdır. Öyleyse peygamber göndermesi muhaldir demek doğru olmadığı gibi, peygamber göndermesi vaciptir demek de doğru değildir.

Bu konuda Eş‘arîlere katılan müellif, bazı Mâtürîdîlerin peygamber göndermenin vacip olduğuna dair sözlerin, bunu vaki ve sabit olduğu anlamına hamlederek tevil eder.

  • Peygamberlerin sıfatları:

Masum olmak, doğru olmak, güvenilir olmak, tebliğ yapmak, fetanet sahibi olmak, erkek olmak, kişilikte, nesepte ve geçimde nezih olmak. Bunların peygamberlerin sıfatları olup zıtları onlar hakkında muhaldir.

  • Peygamberliğin kesbî olmadığı:

Filozofların peygamberlerin kesbi olduğuna dair görüşleri batıl olduğunu ifade eder.

  • Mucizeler:

Allah Teala peygamberlerine birtakım mucizeler ihsan etmiştir. Müellif burada birkaç örnek zikreder.

  • Peygamberlerin sayısı:

Bu konuda kesin bir bilgi yoktur, dolayısıyla net sayı vermek doğru olmatacaktır. Bazı rivayetler zikrediliyorsa da bunlar şüphelidir.

  • Zülkarneyn ve Lokman (Aleyhimesselam)’ın durumu:

Sahih görüşe göre peygamber değillerdir.

  • Peygamberlerin diğer insanlardan ve kendi aralarındaki üstünlük durumları:

Peygamberler meleklerden üstündür. Peygamberler, melekler ve insanlar, her birinin kendi fertleri arasında üstünlük farkları vardır.

  • Efendimiz’den (sallallahu aleyhi ve sellem) sonra en üstün insan kimdir?

Hilafet ve fazilet tertibi üzere Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’dir (radıyallahu anhum). Daha sonra aşere-i mübeşşere, Bedir, Uhud ve Hudeybiye ashabı gelir. Kadınların en faziletlisi Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) kızları, kızlarının en faziletlisi de Hz. Fâtıma’dır. Efendimiz’in hanımları arasında da üstünlük farkı vardır. Meryem ve Âsiye de Kur’ân’da övgüyle bahsedilmiş kadınlardandır.

  • Sahabe, tabiin ve selef alimleri hakkında:

Allah Teala Kur’ân-ı Kerîm’de bütün sahabeden övgüyle bahsetmiş, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de onları üstün görüş, cennetle müjdelemiş ve onlara buğz etmenin küfür olduğunu söylemiştir. Dolayısıyla onlardan sadır olan bazı işleri tevil etmek herkes için vaciptir. En hayırlı asır, Efendimiz’ın asrı, sonra peşine gelen iki asırdır. Ebu Hanife, Mâlik, Şâfi‘î, Ahmed b. Hanbel ve Cüneyd-i Bağdâdî (radıyallâhu anhum), doğru yolda olan selef alimlerindendir.

  • Keramet meselesi:

Velînin keramet sahibi olması haktır. Fakat bir velî asla bir peygamberin mertebesine erişemez.

  • Peygamberler, veliler ve şehitlerin kabirde hayat sahibidirler.
  • Mukallidin imanı meselesi:

Mukallidin imanı sahihtir. Zira başkası sebebiyle de olsa bu kimse, iz‘ân (kesin inanç) sahibidir.

  • İmanın tarifi ve İslam’dan farkı:

İman kalp ile tasdikten ibarettir. İkrarın imandan olup olmadığı tartışmalıdır. İman ve İslam müteradiftir.

  • Amel-iman ilişkisi:

Ameller imandan değildir. Dolayısıyla iman artıp eksilmez.

  • Bâis, mümeyyiz, sarhoş, küfre niyet eden, alay eden ve kâhini tasdik eden kişilerin imanının durumu:

Bunların hepsinin küfrü sahihtir.

  • Ehl-i kıblenin tekfir edilmemesi gerektiği:

Zarûrât-ı dîniyyeden bir şeyi inkâr etmedikçe ehl-i kıble olan bir kimseyi tekfir etmek doğru değildir.

  • Bir kimseden şer‘î mükellefiyetlerin kalkması veya değişmesi imkansızdır.
  • Şeriatın maksatları:

Dini, aklı, canı, malı ve ırzı korumak.

  • Büyük günah işleyenin durumu:

Bu kişi lanetlenmez, cehennemde ebedi kalmaz. Allah Teala dilerse günahlarından dolayı azap eder, dilerse affeder. Tövbe etmeden ölmüş bile olsa bu konuda kesin bir şey söylemek doğru değildir.

  • Teklif-i mâ-lâ-yutâk meselesi:

Allah’ın bir kimseye gücünün yetmediği bir şeyi emretmesi mümkün değildir.

  • İstitâ‘at meselesi:

Kudret-i mümekkineden sonra kudret-i müessire fiille beraber olup ondan önce değildir.

  • Rızık meselesi:

Helale de harama da rızık kelimesi ıtlak edilir.

  • Tevekkül-kesp ilişkisi:

Tedbir tevekküle; tevekkül de tedbire mâni değildir.

  • Melekler:

İnsanın amellerini yazan ve sözlerini kaydeden melekler haktır.

  • Ecel:

Cinayetle ölen kimse eceliyle ölmüştür.

  • Bazı kıyamet halleri
  • Ruh:

Ruhun ve aklın ne olduğu konusunda derine dalmak doğru olmaz.

  • Madumun şey olmadığı:

Şey kelimesi mevcut demektir. Mevcut olmayan madumlar şey değildir.

  • Cevher-i ferd vardır.
  • Âlem hâdistir.
  • Büyük günahın tarifi:

Bu konu tartışmalıdır, net bir şey söylemek doğru değildir.

  • Tövbe:

Günahlardan tövbe etmek vaciptir, Allah Teala tövbeyi kabul eder. Büyük günahlardan sakınanın küçük günahları affedilir. Güzel ameller kötü amelleri siler fakat kötü ameller iyi amelleri silmez.

  • Kıyamet alametleri:

Kıyamet alametleri haktır. Mehdi’nin gelmesi, Hz. İsa’nın yeryüzüne inip İslam’ı hâkim kılması, Yecüc-Mecüc ve dâbbenin çıkması, güneşin batıdan doğması bunlardandır.

  • Kabir suali ve diriliş:

Kabir suali, azabı ve nimeti haktır. Allah mahlukatı tamamen yok ettikten sonra veya paramparça ettikten sonra tekrar diriltecektir. Cevherler gibi arazlar da iade edilir.

  • Hesap:

Mahşer meydanında beklemek, hesap anında Allah Teala’nın konuşması, sevap ve günahların karşılığının verilmesi haktır.

  • Amel defterlerinin verilmesi:

Önden, sağdan, soldan veya arkadan amel defterlerinin mükelleflere verilmesi haktır.

  • Mizan, sırat, levh, kalem, kitap, kürsü, arş ve kevser haktır
  • Şefaat:

Peygamberlerin ve diğer salihlerin şefaati haktır.

  • Haşrın ruhani değil cismani olduğu:

Ahirette diriliş, bazı filozofların dediği gibi sadece ruhani değil cismani de olacaktır.

  • Ölünün ruhuna hediye edilen duaların ve ibadetlerin tesir edebildiği.
  • Öldükten sonra kesilmeyen ameller.
  • İmamet meselesi:

Şeriatta bir imam naspetmek vaciptir. Bu imam, Kureyş’ten, hür, cesur, baliğ, erkek, gören, duyan ve harp işlerini bilen biri olmalıdır. Hâşimî, takva ve beliğ olması, sıhhat şartı değil kemal şartıdır. Bir anda iki imam naspetmek caiz değildir. Eğer böyle bir şey olursa çoğunluk kimin tarafındaysa o imamdır. Kafir veya mazul olmadıkça imama isyan edilmez.

  • Günahkarın arkasında kılınan namaz ve mestlere yapılan mesh sahihtir.
  • Peygamber’in sünnetine, selef ve ehl-i sünnet mezhebine tabi olmak zorunludur.
  • Zikir-fena:

Her an Allah’ı zikretmek ve O’ndan başkasını müşahede etmemek gerekir.

  • Hatime:

Kitabın ismini, telif tarihini ve beyit sayısını veren bir hatime ile eser sona erer.

Nüsha Tavsifi

Genelde şerhiyle birlikte bulunan eserin birkaç nüshası tespit edilmiştir:

  • Reşid Efendi Nüshası

Süleymaniye Kütüphanesi, Reşid Efendi Koleksiyonu, nr. 316, vr. 315a-318b’de kayıtlı nüshadır. Şerhin sonunda müstakil olarak metin 4 sayfada ispat edilmiştir.

Nüsha, müellifin ailesinden olduğu anlaşılan Muhammed Yasin b. Abdullah Mîrganî tarafından istinsah edilmiştir. Nüshanın sonunda mukabele kaydı vardır.

  • Halidiyye Nüshası

Kudüs Hâlidiyye Kütüphanesi, nr. 1068, vr. 1b-247a’da kayıtlı şerhle beraber olan nüshadır.  Küçük Âşık Muhammed Hâlidî Nakşibendî el-Müceddidî tarafından istinsah edilmiştir.

  • Melik Suud Nüshası

Melik Suud Üniversitesi Kütüphanesi, nr. 3975, vr. 1b-95a’da kayıtlı eksik nüshadır.

  • Beyazıt Nüshası

Beyazıt Devlet Kütüphanesi, nr. 3165, vr. 1-221’de kayıtlı nüshadır.

  • Princeton Nüshası

Amerika Princeton Üniversitesi Kütüphanesi, nr. 2352’de kayıtlı nüshadır.

Biz metnin tahkikinde ilk iki nüshayı kullandık. Muvaffakiyet Allah’tandır.


[1]  Bkz. el-Cebertî, Acâibü’l-Âsâr, Dâru’l-Cîl, Beyrut, II/147-8.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu