MakalelerTasavvuf

Hüsâm-zâde İbrahim Efendi (ö. 1016) ve el-Fıkhü’l-Ekber Manzûmesi (İnceleme-Metin) -1-

بسم الله الرحمن الرحيم

İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin (rahimehullah) bize ulaşan beş eserinden biri olan el-Fıkhü’l-Ekber üzerine yüzyıllar boyunca ulema daha çok şerh ve haşiye şeklinde olmak üzere muhtelif çalışmalar yapmıştır. Bu çalışma türlerinden bir tanesi de el-Fıkhü’l-Ekber’i orijinal dili olan Arapça ile nazmetmek yahut nazmen başka bir dile tercüme etmektir. İşte bu alanda yapılan çalışmalardan biri de burada yayınlayacağımız Hüsâm-zâde İbrahim Efendi’nin (rahimehullah) Nazmü’l-Fıkhı’l-Ekber isimli eseridir.

Müellifin Tanıtımı[1]

Ailesi

Ailesi hakkında fazla bilgi bulunmayan İbrahim Efendi’nin babası, Mevlâna Hüsâm/Hüsâmeddin Efendi’dir. İbrahim Efendi de babasına nisbetle Hüsâm-zâde diye anılmıştır.

Hüsâm Efendi (ö. 1003), Germiyan’da Şeyhli kasabasında doğup İstanbul’a gelmiş, orada içlerinde muallim Ataullah Efendi’nin de bulunduğu birçok hocaya mülazım olmuş ve daha sonra sırasıyla Zeyrek’te Hacıhasanzâde medresesi müderrisliği, 994 senesinde Edirne Taşlık medresesi müderrisliği, 996 senesinde Seyyid Gazi Medresesi müderrisliği, 998-1000 ve 1002 senelerinde Maraş Kadılığı yapmış; ilim, amel, fazilet ve kemal sahibi bir zattır.[2] Hüsam Efendi, eski bir baskıdaki kayıtta “Kara Hüsâm” diye anılsa da[3] kaynaklarda ve oğlunun yazdığı künyede böyle bir bilgi yoktur.

Hüsâm-zâde Efendi’nin soyu anne tarafından Peygamber Efendimize (sallallahu aleyhi ve sellem) dayanmaktadır. Nitekim kendisi bir nazmında Efendimizden (sallallahu aleyhi ve sellem) “ceddim” diyerek bahsetmiştir.[4]

Son olarak Evliya Çelebi, Hüsâm-zâde İbrahim Efendi’nin kendisinin akrabalarından olduğunu belirtir.

İsmi ve Künyesi

Asıl adı İbrahim’dir. Babası Hüsâm Efendi’ye nisbetle Hüsâm-zâde diye anılır. Nitekim kendi hattıyla künyesini “el-Fakîr İbrahim eş-Şehîr bi Hüsâm-zâde” olarak vermektedir.[5] İlerde geleceği üzere mahlası Şerîfî olduğu için Şerîfî ve Germiyanlı olduğu için el-Germiyânî diye de anılmıştır. Yine de daha çok Hüsâm-zâde İbrahim diye meşhurdur.

Doğumu, Tahsili ve Tedrisi

980 senesinde doğmuştur. Babası ilk tahsilinden sonra İstanbul’a gelmiş olduğundan İbrahim Efendi’nin burada doğmuş olması mümkünse de buna dair kesin bir bilgi yoktur. Nitekim Muhibbî’nin, İbrahim Efendi’nin babasından okuduktan sonra İstanbul’a geldiğine dair ifadeleri Germiyan’da doğmuş olabileceğini göstermektedir.

İlk tahsilini babasından yaptıktan sonra Şeyhülislam ve Padişah Hocası Hoca Sadeddin Efendi’ye (ö. 1008) mülazım oldu. 17 yaşında müderris olan İbrahim Efendi, sırasıyla Kirmastî medresesinde, Kestel medresesinde, 1013 senesinde Fatih Çarşamba’daki Mehmed Ağa medresesinde ve son olarak da vefat ettiği 1016 senesinde Fethiye Mehmed Paşa medresesinde müderrislik yaptı.

İlmî Kişiliği, Şairliği ve Mezhebi

Tedris ile meşgul olurken bir yandan da eser telif eden İbrahim Efendi, 36 gibi erken bir yaşta vefat etmesine rağmen Nev‘î-zâde’nin tabiriyle “hengâm-ı şebâbda bâliğ-i mebâliğ-i ricâl ve meşâyıh-ı ilm u irfân ile germ-sâz-ı ma‘reke-i kîl u kâl” olmuş ilim ve kemal sahibi zarif ve zeki bir zat idi. Arapçayı çok iyi bildiği, şiir yazabilecek ve mensur eserleri nazmedecek kadar Arap şiir ve aruzuna vakıf olduğu bilinmektedir.

Şairane bir tabiata sahip olan İbrahim Efendi, anne tarafından seyyid olduğu için Şerîfî mahlası ile Evliya Çelebi’nin övgüyle bahsettiği şiirler yazdığı gibi ilerde geleceği üzere bazı mensur eserleri de nazmetmiştir.

Kâtip Çelebi’nin bildirdiği ve el-Fıkhü’l-Ekber’i nazmetmesinden anlaşıldığı üzere İbrahim Efendi, itikad ve amelde Hanefîdir.

Vefatı ve Kabri

Fethiye Medresesi müderrisliğine atandığı 1016 senesi Zilkadesinde (Ocak/Şubat 1608) İstanbul’da vefat etmiştir.

Kabri, Şeyhülislam Çivizâde Mehmed Efendi’nin yeğeni defterdar Abdullah b. İlyas’ın oğlu Bitlice Ali Efendi’nin (ö. 1000) zevcesi Şerife Fatıma Hatun’un, Hüsam-zâde İbrahim Efendi’nin müderrislik yaptığı Mehmed Ağa külliyesi yakınlarındaki Beyceğiz mahallesinde yaptırdığı[6] Şerife Hatun Camii/Bitlice Mescidi haziresindedir. Fakat günümüzde bu camii ve haziresinden geriye kalan tek şey, camiinin bâniyesi olan Şerife Hatun’un kabir taşıdır:

 

 

Eserleri

  1. Nazmü’ş-Şâfiye ve şerhi (el-Fevâidü’l-Celîle fî Şerhi’l-Fevâidi’l-Cemîle).

Hüsâm-zâde İbrahim Efendi’nin 1003 senesinde 23 yaşındayken kaleme aldığı eser, İbnü’l-Hâcib’in (rahimehullah) Sarf ilmine dair eş-Şâfiye’sinin nazmı ve bu nazmın şerhinden ibarettir. 500 beyit olan nazım, Te (ت) redifli olup Tavîl bahrindendir. Müellif, eseri hocası Hoca Sadeddin Efendi’ye ithaf etmiş ve eseri bitirdiği 1003 senesine (فالآن تمت) ibaresini tarih düşmüştür.

Eserin 4 nüshası tespit edilmiştir.[7]

  1. Nazmü Îsâgûcî ve şerhi (Mevzûnu’l-Mevâzîn).

Hüsâm-zâde İbrahim Efendi’nin 1009 senesi Safer 28’inde (08.09.1600) 29 yaşındayken kaleme aldığı eser, el-Ebherî’nin (rahimehullah) Mantık ilmine dair meşhur eseri Îsâgoci’nin nazmı ve bu nazmın şerhinden ibarettir. 107 beyit kadar olan nazım Te (ت) redifli olup Tavîl bahrindendir.

Metnin bir, şerhin iki nüshası tespit edilmiştir.[8]

Eserin İbrahim Şebüsterî’ye (ö. 917) nispet edilmesi hatalıdır.[9] Zira müellif eserin sonunda bitiş tarihini 1009 olarak vermektedir ki nüshalarda da Şebüsterî’ye değil Hüsâm-zâde Efendi’ye nispet edilmiştir. Bu karışıklığın muhtemel sebebi, iki İbrahim arasındaki isim benzerliğinin yanı sıra birinin İbnü’l-Hâcib’in el-Kâfiye’sini nazmedip şerh etmiş, diğerinin de yine İbnü’l-Hâcib’in eş-Şâfiye’sini nazmedip şerh etmiş olmasıdır. Doğrusunu Allah Teala bilir.

  1. Nazmü’l-Fıkhi’l-Ekber

Burada yayınlayacağımız eser olup tarifi ilerde gelecektir.

  1. Kâşifu’d-Darâir ve şerhi.

Şiir zaruretlerine dair yazılmış 15 kadar beyitlik bir manzume olup yine müellif tarafından şerh edilmiştir. Beyitler, müellifin adeti üzere Te (ت) redifli olup Tavîl bahrindendir.

Eserin iki nüshası tespit edilmiştir.[10]

  1. Tekmile-i Tağyîr-i Miftâh

Şeyhülislam Kemalpaşazâde’nin Tağyîru’l-Miftâh isimli eserinin tekmilesidir. Kaynaklarda adı geçen bu eserin nüshasına rastlanmamıştır.

Nazmü’l-Fıkhi’l-Ekber İsimli Eser

Eserin Mahiyeti ve Telif Tarihi

99 beyitlik bir manzume olan eser, müellifin adeti üzere Te (ت) redifli olup Tavîl bahrindendir. Müellif eserin sonunda tarihi 1012 olarak vermektedir ki bu, müellifin vefatından 4 sene önce 32 yaşındayken Kestel medresesinde müderris olduğu döneme denk gelmektedir.

Eserin İçeriği

Eser, Ebû Hanîfe’nin (rahimehullah) el-Fıkhü’l-Ekber isimli mensur eserinin nazmedilmesinden ibarettir. Dolayısıyla içeriği, söz konusu eserin içeriği ile birebir uyuşmaktadır.

Nazım esnasında müellifin zaruret durumları dışında metne ekleme yapmadığı, fakat çıkarma yaptığı görülür. Yani eserde zikredilen her mesele nazımda zikredilmiş değilse de kitabın amacı olan temel meseleler nazımda da işlenmiştir. Yine müellif, nazmederken doğal olarak eserin tertibinde de değişiklikler yapmıştır.

Nüsha Tavsifi

Eserin iki nüshası tespit edilmiştir.

  • Laleli Nüshası

Süleymaniye Kütüphanesi, Laleli Koleksiyonu, nr. 3760, vr. 41a-50b’de kayıtlı nüshadır ki müellif hattıdır.

  • Matbu Nüsha

1298 senesinde İstanbul’da basılan bir mecmuada 617-622 sayfaları arasında Manzûme-i Fıkh-ı Ekber ismiyle yer alan nüshadır.

Biz metnin tahkikinde müellif hattı olan birinci nüshayı kullandık. Muvaffakiyet Allah’tandır.


[1]  Terceme-i hali için bkz. Nev‘î-zâde Atâyî, Hadâiku’l-Hakâik, Haz. Suat Donuk, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, Baskı: 1, 2017, İstanbul, II/1370-1371; Katip Çelebi, Süllemü’l-Vusûl, Thk. Muhammed Abdülkadir el-Arnâût, 2010, İstanbul, V/62; Evliya Çelebi, Seyahatname, İkdam Matbaası, 1314, I/366; el-Muhibbî, Hulâsatü’l-Eser, Dâru Sâdır, Beyrut, I/17; Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü’l-Ârifîn, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, 1951, I/29.

[2]  Bkz. Nev‘î-zâde Atâyî, a.g.e, II/1075-1076.

[3]  Bkz. Hüsam-zâde İbrahim, Manzûme-i Fıkh-ı Ekber, 1298, İstanbul, s. 617.

[4]  Bkz. Hüsâm-zâde İbrahim, el-Fevâidü’l-Celîle, Süleymaniye Kütüphanesi, Laleli Koleksiyonu, nr. 3122, vr. 86b.

[5]  Bkz. Süleymaniye Kütüphanesi, Laleli Koleksiyonu, nr. 3760, vr. 60b.

[6]  Bkz. Ayvansarâyî, Hadîka, 1281, İstanbul, s. 62.

[7]  Bkz. Kayseri Raşid Efendi Kütüphanesi, nr. 11180, 1b-140b (1008 tarihinde müellif tarafından tashih edilmiş nüsha); Süleymaniye Kütüphanesi, Laleli Koleksiyonu, nr. 3122, vr. 1b-86b; Nuruosmaniye Koleksiyonu, nr. 4655, 1b-82b; Reisülküttab Koleksiyonu, nr. 1075, vr. 1b-68a.

[8]  Bkz. Süleymaniye Kütüphanesi, Laleli Koleksiyonu, nr. 3760, vr. 51a-60b (metin); Atıf Efendi Kütüphanesi, nr. 1671, vr. 1b-52b (şerh); Amasya İl Halk Kütüphanesi, nr. 993 (şerh).

[9]  Bkz. Katip Çelebi, a.g.e, II/183.

[10]  Bkz. Süleymaniye Kütüphanesi, Laleli Koleksiyonu, nr. 3760, vr. 63b-82a; Çorum Hasan Paşa Kütüphanesi, nr. 4723, vr. 37b-52b.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu