Müellifin Tanıtımı
Asıl adı Mahmud olan müellif, daha çok Aziz ve Hüdâyî lakaplarıyla anılmaktadır. Hicri 948 senesinde Ankara Şereflikoçhisar’da doğup Edirne Selimiye Medresesi müderrisi Nâzırzâde Ramazan Efendi ve Küçük Ayasofya müderrisi Nureddinzâde Muslihuddin Efendi gibi birçok hocadan zahiri ilimleri tahsil ettikten sonra tasavvuf ve tarikatta bir Bayrâmî şeyhi olan Muhyiddin Üftade’ye (kuddise sirruhu) intisap etmiştir.
Üç yılda seyr u sülûkünü tamamladıktan sonra hilafet alıp irşad faaliyetine başlayan ve birçok halife yetiştiren Hüdayi (kuddise sirruhu), 1038 senesinde vefat etmiştir. Aziz Mahmud Hüdayi’nin (kuddise sirruhu) Hacı Bayram-ı Veli’ye (kuddise sirruhu) ulaşan silsilesini şöyle sıralayabiliriz; Aziz Mahmud Hüdayi, Üftade (ö. 988), Mukad Hızır Dede (ö. 900), Akbıyık Sultan (ö. 860), Hacı Bayram-ı Veli (ö. 833) (kuddise sirruhum).[1]
Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri Celvetiyye Tarikatının kurucusu olarak kabul edilir. Celvetiyye Tarikatı, Bayrâmiyye’nin bir kolu olması ve en geç ortaya çıkan tarikatlardan biri olmasına[2] rağmen gerek halk arasında gerekse devlet erkanında tesiri bolca görülen yaygın bir tarikattır.
Aynı zamanda bir şair olan Aziz Mahmud Hüdayi’nin (kuddise sirruhu) çoğu tasavvufa dair olan Türkçe ve Arapça birçok eseri vardır. Bunlardan bir tanesi de burada yayınlayacağımız el-Fethu’l-İlâhî isimli kısa ve Arapça risaledir.
“el-Fethu’l-İlâhî” Adlı Risale
Bu konuyu birkaç başlıkta ele alabiliriz:
Risalenin İçeriği ve Üslubu
Aziz Mahmud Hüdâyî (kuddise sirruhu) Hazretleri’nin İbn Arabî meşrepli bir sufi olduğu bilinmektedir. Nitekim eserlerinde onun kitaplarından bolca istifade etmiş ve ondan nakillerde bulunmuştur.[3]
Hat çeşidine göre değişse de ortalama 2-3 varak olan bu risalenin de İbn Arabî’nin (kuddise sirruhu) el-Fütûhât’ının bir bölümünün ihtisar edilip tertip edilmiş halinden ibaret olduğu görülmektedir. Şöyle ki ismen de kendisinden nakil yapılan İbn Arabi’nin (kuddise sirruhu) el-Fütûhât’ında 281-282 numaralı, “Muhammedî Mertebeden Damme Menzilinin ve Bir’in Topluluğun Yerini Alması Meselesinin Bilinmesi” ve “Mûsevî Mertebeden Ölüleri Ziyaret Menzili ve Sırlarının Bilinmesi” başlıklı baplar vardır. [4]
Dolayısıyla konu olarak bu bablarla paralel ilerleyen eserde genel olarak insanın soyut ve somut tarafından ve farklarından, insanın yüklendiği emanetten, ariflerin kalbinin tecelligâh olduğu ve neden onların gerçek uyanıklığa ulaştıklarından, insan-ı kamilin bazı özelliklerinden, Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmaktan, bela ve rıza hallerinden, son olarak ölüm, hayat ve ölülere yapılan ziyaretten bahsedilmektedir.
Risalenin Nispeti
Muhtemelen İsmail Hakkı Bursevî’nin “Beş on kadar resâil ve kütüb ânlarındır” diyerek bahsettiği[5] risalelerden biri olan eserin, müellife nispetine dair tek dayanağımız, ilerde tavsifleri gelecek olan nüshalarıdır. Müellifin yukarıda geçtiği üzere İbn Arabî’nin (kuddise sirruhu) eserlerinden çok istifade etmiş olması ve isim vermeden belli eserler üzerine bazı ziyadelerle birlikte tertip ve ihtisar yapmayı adet edinmiş olması da bu nispeti desteklemektedir. Nitekim karşılaştırma yapıldığında müellifin Merâtibu’s-Sülûk isimli risalesinin Sühreverdiyye Tarikatının Zeyniyye kolunun kurucusu Zeynüddin el-Hâfî’nin (kuddise sirruhu) halifesi Abdüllatif el-Kudsî’nin (ö. 856, kuddise sirruhu) Tuhfetü Vâhibi’l-Mevâhib isimli eserinden istifade edilerek hazırlandığı görülecektir.[6] Bunun başka örnekleri de vardır.
Risalenin İsmi
Risale, müellif tarafından eser içinde isimlendirilmemekle beraber ilerde tavsifi gelecek nüshaların tamamında “el-Fethu’l-İlâhî” diye isimlendirilmiştir.
Nüsha Tavsifi
Eserin dört nüshası tespit edilebilmiştir;
- Hüdai Efendi Nüshası
Hacı Selim Ağa Kütüphanesi Hüdai Efendi Koleksiyonu nr. 278 vr. 2b’de kayıtlı olan nüshadır. Nüsha üç varak olup müstensih ve tarih bilgisi içermemektedir.
- Şehit Ali Paşa Nüshası
Süleymaniye Kütüphanesi Şehit Ali Paşa Koleksiyonu nr. 1451 vr. 289b’de kayıtlı nüshadır. Bu nüshada eserimiz, birçok risale içeren bir mecmua içerisindedir. Eser istinsah tarihi içermese de mecmuada bir önceki ve bir sonraki eserin hicri 1046’da istinsah edilmiş olması risalemizin de bu tarihte -en azından buna yakın bir tarihte- yazıldığını göstermektedir.
- İbrahim Efendi Nüshası
Süleymaniye Kütüphanesi İbrahim Efendi Koleksiyonu nr. 877 vr. 57b’de kayıtlı olan nüshadır.
- Osman Ergin Nüshası
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı Kütüphanesi Osman Ergin Yazmaları Koleksiyonu nr. 840 vr. 10a’da kayıtlı olan nüshadır. “Makâlât” ismiyle müellifin birkaç risalesini daha içeren nüshada müestensih ve tarihe dair bilgi yoktur.
Biz metnin ispatında birinci ve ikinci nüshaları kullandık. Muvaffakiyet Allah’tandır.
Bir sonraki yazıda metin, ardından da tercümesi yayınlanacaktır.
[1] Bkz. Nevîzâde, Hadâiku’l-Hakâik, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, Baskı: 1, İstanbul, 2017, II/1858-1861, Sarı Abdullah Efendi, Semerâtu’l-Fuâd, İstanbul, 1288, s. 145.
[2] Bkz. Afvî Yakub, Hediyyetu’s-Sâlikîn, İstanbul, 1331, s. 3.
[3] Mesela bkz. Aziz Mahmud Hüdayi, el-Vâridât ve’l-Vâkıât, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Thk. Ahmed Ferid el-Mezîdî, Beyrut, 2016, s. 117, 163, a.m, Miftâhu’s-Salât, Süleymaniye Kütüphanesi, Murad Molla Koleksiyonu, nr. 1314, vr. 81a.
[4] Bkz. İbn Arabî, el-Fütûhâtu’l-Mekkiyye, çev. Ekrem Demirli, Litera Yayıncılık Baskı:3, İstanbul, 2017, X/126, 135.
[5] Bkz. Bursevî, Silsilenâme-i Celvetiyye, 1291,s. 85.
[6] Bkz. Aziz Mahmud Hüdayi, Merâtibu’s-Sülûk, Hacı Selim Ağa Kütüphanesi, Aziz Mahmud Hüdai Efendi Koleksiyonu, nr. 274, vr. 1b, Abdüllatif el-Kudsî, Tuhfetü Vâhibi’l-Mevâhib, Süleymaniye Kütüphanesi, Reşit Efendi Koleksiyonu, nr. 1186, vr. 27b.