MakalelerTasavvuf

Çerkeşî Mustafa Efendi’nin (kuddise sirruhu) ö. 1229/1814 Tasavvufî Bir Risalesi (İnceleme-Metin-Sadeleştirme)

Çerkeşî Mustafa Efendi’nin (kuddise sirruhu) ö. 1229/1814

Tasavvufî Bir Risalesi

 

(İnceleme-Metin-Sadeleştirme)

Müellifin Tanıtımı

Hayatı hakkında fazla bilgi bulunmayan Mustafa Efendi, Çankırı’nın Çerkeş ilçesine nispetle Çerkeşî diye anılır. Müridi Akif Paşa’nın, vefatına tarih düştüğü manzumesinden açıkça anlaşıldığına göre 1156/1743-4 senesinde doğmuştur.

Zahiri ve şer’î ilimleri tahsil ettiği anlaşılan Mustafa Efendi, Halvetiyye’nin Şabanî şubesinin Nasûhî kolu meşayıhından Safranbolu Zoralı Şeyh Mehmed Efendi’ye intisap etmiş ve ondan hilafet alıp irşada başlamıştır. Mustafa Efendi, yıllarca irşat vazifesi ile meşgul olmuş, Sefîne ve Tomar’a göre 13, Akif Paşa’ya göre ise 11 halife yetiştirmiştir. En önde gelen ve silsilesini devam ettirip günümüze ulaştıran halifeleri ise Geredeli Halil Efendi (ö. 1843, kuddise sirruhu) ile Beypazarlı Ali Efendi’dir (ö. 1234, kuddise sirruhu). Mustafa Efendi’ye nispet edilen Çerkeşiyye kolu, daha sonra Halil Efendi’ye nispetle Haliliyye ve Kuşadalı İbrahim Efendi’ye nispetle İbrahimiyye kollarına ayrılmıştır.

Mustafa Efendi’nin Pîr-i Sânî Yahyâ-yı Şirvânî’ye (kuddise sirruhu) ulaşan silsilesini şöyle sıralayabiliriz; Mustafa Efendi (ö. 1229), Zoralı Şeyh Mehmed Efendi, Mudurnulu Abdullah Rüşdü Efendi (ö. 1141), Üsküdarlı Mehmed Nasûhî Efendi (ö. 1130), Karabaş-ı Velî (ö. 1097), Mustafa Muslihüddin (ö. 1072), Çorumlu İsmail Efendi (ö. 1057), Ömer Fuâdî (ö. 1046), Kastamonulu Mehmed Efendi (ö. 1013), Şaban-ı Velî (ö. 976), Hayreddin-i Tokâdî (ö. 937), Cemâl-ı Halvetî (ö. 899), Muhammed Bahâeddin-i Erzincânî (ö. 879), Yahya-yı Şirvânî (ö. 870).

Akif Paşa’nın ifadesine göre Mustafa Efendi, 1229/1813-4 senesinde 73 yaşında iken vefat etmiştir. Diğer kaynaklarda da bu bilgi tekrarlanmıştır.  Dolayısıyla Hüseyin Vassaf Efendi’nin zikrettiği 1224 tarihi hatalıdır. Osmanlı Müelliflerinde zikredilen 1329 tarihi ise şüphesiz ki baskı hatasıdır. [1] Akif Paşa, vefatına şu mısraı tarih düşmüştür:

[Remel: Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilün]

“Hû deyüp Firdevs-i vasla irdi pîrim Mustafa” (1229)

Kabri Çankırı Çerkeş’te Pir-i Sani Camii içindedir:

Mustafa Efendi, fazla eser veren müelliflerden olmamakla birlikte kendisine birkaç tasavvufî risale nispet edilmiştir. Bunlardan bir tanesi burada yayınlayacağımız “Risâle fî Tahkîki’t-Tasavvuf” başlıklı Türkçe risalesidir.

“Risâle fî Tahkîki’t-Tasavvuf” Adlı Risale

Bu konuyu birkaç başlıkta ele alabiliriz.

Risalenin İçeriği ve Üslûbu

Öncelikle risale, müstakil olarak kaleme alınmış olmayıp, Mustafa Efendi’ye hürmet ettiği bilinen zamanın padişahı Sultan II. Mahmud’un sorusu ve emri üzerine yazılmıştır. [2] Metin kısmında görüleceği üzere bu soru, risalenin eski bir baskısında şöyle verilmiştir: “Ulemâ-yı Şeriat ve meşâyıh-ı tarikat beynlerinde cereyân iden kîl u kâl ve ihtilâf-ı hâl ve hakikat-i meâl ne gûnâdır?”.[3] II. Mahmud, 1223 senesinde padişah olduğuna göre Mustafa Efendi’nin bu risaleyi ömrünün son altı yılında yazdığı söylenebilir.

İçerik olarak eserin anlatmak istediği esas husus, görünürde yahut lafızlarda ve ifadelerde bidat ve sapkın fırkalara benziyor diye veya gerçekten tasavvuf adı altında batıl fikirlere saplananlar var diye doğruyu yanlıştan ayırt etmeyip tasavvufu tümü ile inkâr etmenin hata olduğunu ortaya koymaktır. Bu bağlamda tasavvuf ehlinin batıl fırkalara benzemesinin sebebinin ne olduğu, tasavvufun ölçüsünün Şeriat olduğu, Melamilerin mükemmil değil kâmil oldukları, mürşidin tarifi ve vazifesi gibi konular risalede zikredilir.

Risalenin İsmi

Risalenin ismi ilerde tavsifi gelecek tüm nüshalarda ve kaynaklarda Risâletün fî Tahkîki’t-Tasavvuf ismi ile geçmektedir. [4] Fakat bunun bir tesmiyeden ziyade konu beyanı olduğu açıktır.

Nüsha Tavsifi

Eserin matbu veya yazma toplam 6 nüshasına ulaşabildik:

  • Matbu Nüsha

1290 senesinde Yusuf Sinaneddin Efendi’nin Menâkıb-ı Şerif ve Tarikatnâme-i Pîrân’ının sonunda basılan nüshadır.

  • Matbu Nüsha 2

1300 senesinde Tadlîlü’t-Te’vil isimli bir risale ile birlikte basılan nüshadır. Bu baskının bir nüshası İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Atatürk Kütüphanesindedir. (mc_osm_o.00613/02)

  • Osman Ergin Nüshası

İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Atatürk Kütüphanesi, Osman Ergin Yazmaları nr. 0059, vr. 80b’de kayıtlı yazma nüshadır.

  • Osman Ergin Nüshası 2

İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Atatürk Kütüphanesi, Osman Ergin Yazmaları nr. 1585, vr. 1b’de kayıtlı yazma nüshadır.

  • Osman Ergin Nüshası 3

İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Atatürk Kütüphanesi, Osman Ergin Yazmaları nr. 1079, vr. 42b’de kayıtlı yazma nüshadır. Tarih içeren tek nüsha olup 1304 senesinin Recep ayında istinsah edilmiştir.

  • İzmirli Nüshası

Süleymaniye Kütüphanesi, İzmirli İsmail Hakkı Koleksiyonu, nr. 3669, vr. 26a’da kayıtlı yazma nüshadır.

Son olarak Hüseyin Vassaf Efendi, eserinde bu risaleyi olduğu gibi alıntıladığından bu da ek bir nüsha olarak görülebilir.[5]

Biz Osmanlıca metnin ispatında birinci nüshayı dizip diğerlerini mukabele ettik ve önemli farkları belirttik. Muvaffakiyet Allah’tandır.

Metin

 

رسالة في تحقيق التصوف

لمولانا قطب العارفين الشيخ مصطفى الخلوتي الچركشي

قدس الله سره

[علماء الشریعت و مشایخ طریقت بینلرنده جریان ایدن قیل و قال و اختلاف حال و حقیقتِ مآل نه گونادر امرِ سلطانی ایله سؤال اولندقده مولانا قطب العارفین الشیخ مصطفی الخلوتی الچرکشی قدس سره[6] حضرتلرینڭ طرفَیْنِڭ حالنی بیان  و حق اولان اظهار و عیان اولمق ایچون جوابِ صواب بیوروپ تحریر و ارسال بیوردقلری رسالۀ لطیفه، الحقُّ أَحَقُّ بالاتباع][7]

بسم الله الرحمن الرحيم

معلوم اوله که اربابِ قلوبڭ تحصیلی و تحصیلنده سعيِ بلیغ ایلدکلری تصوف احوالِ ثلاثه‌دن عبارتدر که تجلئ افعال و تجلئ صفات[8] و تجلئ ذات ایله تعبیر اولنور، لکن حینِ افاده‌ده احوالِ ثلاثه صاحبلری حالاتِ ثلاثه‌ده فِرَقِ ضَالَّه‌دن اوچ فرقۀِ باطله‌یه مشابِهلردر؛

  • تجلئ افعال صاحبلری جبریه‌یه
  • و تجلئ صفات صاحبلری حلولیه‌یه
  • و تجلئ ذات صاحبلری الحادیه‌یه مشابه گورینور

لکن جبر و حلول و الحاددن مبرالردر، بو تجلیاتِ ثلاثه‌یه مظهر اولان ذواتِ کرام ایله طوائفِ ثلاثۀِ مذکوره‌نڭ بینلرینی تفریق ایدن شرعِ محمدی و ارکانِ احمدیدر که اگر بر کمسه دائرۀِ شریعتده داخل و مرکز استقامتده ثابت اولوپ مقاماتِ ثلاثه‌دن و تجلیات سابقه‌دن تکلم ایدر ایسه عرفانِ الهی و اسرارِ ربانیدر و کندودن ظهور ایدن خارقِ عاده کرامتدر لکن عند الله و عند الرسول و عند المرشدین مذموم و بی ادبلکدر، و اگر دائرۀِ شریعتدن خارج و مرکز اتقادن ذره مقداری مائل اولورسه کندوسی ضال و کلامی الحاد و افساددر و ظهور ایدن خارقِ عاده سحر و استدراجدر.

صوفیه‌ده ملامیون حضراتی عوامِ ناس عندنده و محجوبین قتنده حسب الظاهر شریعته مخالف اقوال و افعال و اطوار ایله گورینور ایسه دخی لکن تحقیق و تدقیق اولنسه قطعا و قاطبةً شریعت احمدیه‌یه سَرْمَدْ مخالفتلری یوقدر، آنجق طبایعِ شریفه‌لرنده سر و اخفا محبتی مرکوز اولمغین محجوبین عندنده ظاهرًا شریعته مخالف حقیقتده موافق اقوال و افعال و اطوار ایله نفسلرین مستور و مخفی قیلورلر

[حَدِّ][9] ذَاتِنْدَه بو فرقۀ مستورین کامللردر مُکَمِّلَّرْ دگلدر و نفسنده راشدلردر مُرشدلر دگلدر، آنلردن استدعا صحیح و استرشاد صحیح دگلدر [اعتقاده لایق اقتدا صحیح دگلدر][10]، زیرا طالبِ تصفیه اولنلری شك و شبهه‌يه القا ایدرلر، مرشدیت شك و شبهه‌يه القا ایتمك دگلدر

بلکه جمیعِ ناسڭ قلوبندن ریب و شکی اخراج و ازاله ایتمکدر و امرِ ارشادْ الله ذو الجلال حضرتلرینڭ عنایتِ ازلیه‌سی و جذبۀِ ربانیه‌سیدر که بر قولنی افعالا و صفاتا و ذاتا کندینه جذب ایدوپ نیجه مُدَّتْ قصْرِ جمالنده مِهْمَانْ و تَحْتِ وِصالنده سلطان قلندقدنصڴره تکمیلًا للإرشاد مقامِ بشریته انزال و ارسال ایدوپ طوائفِ ثلاثه که کفار و عوام و خواصدر کفاری کفردن ایمانه و عوامى معصیتدن طاعته و خواصی ماسوادن وصلته دعوت ایله مأمور و طرفِ رحمانیه‌سندن خلافت ایله منصور و مؤید قلنمشدر

اول عبد انبیادن ایسه نبوتِ تشریعیه، اولیادن ایسه نبوتِ تعریفیه تسمیه اولنور، مرشدِ کامل ومربئِ واصل ذات نبوتدن حصه‌مند اولملریله انبیاءِ عظام نه گونا فرائض و واجباتی و سنن و مستحباتی  و سائرِ ارکانِ شریعتلرینی قومی بیننده اقتدالری قصدیله جهرًا و علنًا اجراسیله مأمور اولدقلری گبی مرشدلر دخی اوراد و اذکار و خلوت و عزلت و فرائض و نوافل و سائر ارکانِ طریقلرین مریدلری بلکه سائرِ ناس بیننده اقتدالری قصدیله جهرًا و علنًا اجراسیله مأمورلردر و محلِّ اتهامدن احتراز ملتزَملریدر

و عبادات و طاعتلرنده و سنن محمدیه‌یه اتباعلرنده و سِیر احمدیه‌یه سلوکلرنده اصلا عجب و ریا اولمز، آنلر بر قومدر که (لَا أَعْبُدُ رَبًّا لَمْ أَرَهُ)[11] اکرامیله مکرم اولمشلردر، قَوللری عینِ توحید و فِعللری عین اخلاصدر

اما گروهِ ملاحده عباداتِ ظاهریَّه ابرارڭ حالی و عباداتِ باطنیه مقربینڭ حالى دیو اعتقادلری کفر و فساددر، عباداتِ ظاهره‌یی تركْ عینِ الحاد اولدیغندن ماعدا صفحۀِ قلبلری حرفِ دیندن و نقطۀِ تصوفدن خالی و لسانلرنده نیجه خرافاتِ و شطح و طامات جاری و معین شریعت غرا اولان علماءِ اتقیایه بغض برله[12] معرفتِ باری و تصوف ادعاسنده اولوپ طریقِ علیه‌یی شریعتِ غرادن آیرو بر طریق عد ایدوپ حال و ذوق ایله صدور ایدن اهل اللهڭ کلامِ مطلقلرین لسانه گتوروپ کندولرینه قالْ و مشایخ ایله عُلما بیننده متفق علیها اولان عبادات و طاعاتی و ریاضات و مجاهداتی ترك و مختلف فیها اولان بعض افعالی وجوب مرتبه‌سنده کندولرینه عادت و حال بلکه معصیته آلت قیلان اول زمرۀِ ضالین و اول فرقۀِ خاسریندن تصوف دُور و معرفتِ حق آنلردن مهجوردر

و بو جهتدن علماءِ سلف و خلف بعضیسی تحقیقا و بعضیسی تقلیدا اول گروهِ ملاحده‌یی زجر و منع خصوصنده عارف و کاملی فرق ایتمیوپ صورتِ اطلاقده نیجه رسائل تحریر و تحشیۀِ کلمات تقریر ایلدیلر لکن عارفی محجوبدن و کاملی ناقصدن بیان و مقبولی مردوددن فرق ایتمیه‌رك زجر و ردْ امرِ متبوع اولمدیغی اجلدن بو بابده أئمۀ صوفیه دخی نیجه کتابلر تألیف و نیجه رساله‌لر تصنیف ایلدیلر، عُلما ایله مشایخ میانلرنده اولان نزاعْ لفظیدر معناده متحدلردر، اتحاد معنویی فهم ایتمیان بی‌ادبلرڭ لفظنده تکثیرِ نزاعلرینه اهل الله راضی اولمازلر.

تمت

Sadeleştirme

“Şeriat alimleri ve tarikat şeyhleri arasında cereyan eden tartışma ve ihtilafın hakikati nedir?” diye sultan tarafından soru gelince Ariflerin kutbu Şeyh Mustafa Halvetî Çerkeşî Hazretleri’nin yazdığı, iki tarafın (alimler ve şeyhler) halini beyan eden ve hakkı apaçık ortaya koyarak doğru cevabı veren kısa risaledir. Hakikat, kendisine tabi olunmaya daha layıktır.

Bismillahirrahmanirrahim

Bilinmelidir ki kalp erbabının tahsili ve tahsili için çaba gösterdikleri tasavvuf, üç halden ibarettir ki bunlar tecelli-i ef‘âl (fiiller tecellisi), tecelli-i sıfât (sıfatlar tecellisi) ve tecell-i zattır. (zat tecellisi)

Fakat ifade esnasında bu üç hal ile sapkın ve batıl fırkalardan üç fırka arasında bir benzerlik görülmektedir. Şöyle ki; tecelli-i ef‘âl sahipleri Cebriyye’ye, tecelli-i sıfât sahipleri Hulûliyye’ye ve tecelli-i zât sahipleri de İlhâdiyye’ye (mülhidler)  benzer görünmektedir.

Ancak cebir, hulûl ve ilhâd, kalp erbabının kendisinden beri olduğu şeylerdir. Bu üç tecelliye mazhar olan zatlar ile söz konusu üç taifenin aralarını ayıran ölçü, Şeriat-ı Muhammediye esaslarıdır. Bir kimse Şeriat dairesi ve istikamet yolu dahilinde olup da bu üç makamdan veya geçmiş tecellilerden bahsederse onun konuştuğu ilahi irfan ve rabbânî sır, kendisinden zahir olan harikulade işler ise keramettir. Fakat bu Allah, Peygamber ve mürşitler katında mezmum bir iş olup edepsizliktir ve eğer Şeriat dairesi ve istikamet merkezinden zerre kadar taviz verirse kendisi sapkın, sözü inkâr ve ifsat olur, ondan zuhur eden harikulade haller de sihir ve istidraçtır.

Sufiler arasında “Melâmîler” denilen grup, avam ve kalp gözleri perdeli kişilere göre görünüşte Şeriata muhalif olan söz, fiil ve davranışlar sergileseler de hakikatte iyice bakıldığında asla ve kata Şeriata muhalefetlerinin olmadığı görülecektir. Ancak sırlı olma ve gizlenme sevgisi onların tabiatlarına yerleşmiş olduğundan, zahiren Şeriata muhalif ama hakikatte muvafık olan söz fiil ve davranışlarla kendilerini kalp gözü perdeli insanlardan gizlemeyi severler.

Esasında bu gizli zatlar mükemmil değil kamillerdir ve mürşid değil raşidlerdir. Onlardan dua istemek sahih olsa da sülük ve irşat talep etmek, onlara iktida etmek (uymak) doğru değildir. Zira onlar, tezkiye ve tasfiye talibi olan salikleri [Şeriata muhalif görünen halleri ile] şek ve şüpheye düşürürler. Halbuki mürşitlik, şek ve şüpheye düşürmek demek değildir. Belki mürşitlik, bütün insanların kalbinden şüpheyi çıkarıp izale etmektir.

İrşat işi, Allah Teala’nın ezeli inayeti ve rabbani cezbesidir ki bir kulunu zat sıfat ve fiil olarak kendine çekip nice müddet onu cemal sarayında misafir ve vuslat tahtında sultan kıldıktan sonra irşadı tamamlamak için beşeriyet makamına geri gönderir de kafirleri küfürden imana, avamı isyandan itaate ve havası mâ-sivâdan vuslata davet etmeyi ona emreder ve kendi rahmani tarafından bir hilafet ile onu teyit etmiş ve desteklemiştir.

İşte bu kul, peygamber ise “teşrî‘î nübüvvet”, veli ise “ta‘rîfî nübüvvet” denilir. Nasıl ki bir peygamber, kavmi kendisine uysun diye farz, vacip, sünnet, müstehab ve Şeriatın diğer rükünlerini halk arasında alenen yaşamakla mükellefse kâmil vasıl ve mürebbi bir mürşit de nübüvvetten hissedar olduğu için müritleri belki diğer insanlar da kendisine uysun diye vird, zikir, halvet, uzlet, farz, nafile ve tarikatın diğer rükünlerini alenen yaşamak ve töhmet mevzilerinden sakınmakla memurdur.

Bu zatların ibadet, itaat, sünnete ittiba ve seyr u sülüklerinde asla ucub ve riya olmaz. Onlar “görmediğim rabbe ibadet etmem” şerefi ile müşerref olmuşlardır. Sözleri tevhit, fiilleri ihlastır.

Mülhit grupların zahirî ibadetlerin ebrar, batıni ibadetlerin ise mukarreb kullara ait olduğuna dair inançları küfür ve fesattır. Zahiri ibadetleri terk etmek mülhitliğin ta kendisidir. Bunların kalp sayfalarında dinden bir harf, tasavvuftan bir nokta dahi yoktur. Dillerinde hurafe ve felaket şathiyat, kalplerinde de Şeriatı muhafaza eden alimlere karşı buğuz vardır. Böyle olduğu halde marifet ve tasavvuf iddiasında bulunup tarikatı Şeriattan ayrı bir yol gibi gösterirler. Ehlüllahın kendilerinden hal ve zevk ile sadır olan sözlerini dillerine pelesenk, ulema ve meşayıh arasında ittifaklı olan ibadet, itaat, riyazet ve mücahedeleri terk edip ihtilaflı olan bazı fiilleri vacipmiş gibi yerine getirmeyi de adet edinip bunu isyana alet eden bu sapkın fırka ve hüsran içinde kalmış olan zümrenin tasavvuf ve marifet ile hiçbir alakaları yoktur.

Bu yüzden selef ve halef alimleri kimisi tahkik kimisi taklit olarak bu mülhit güruhları engellemek için arif ve kâmil ayırt etmeksizin mutlak surette risaleler ve haşiyeler kaleme almışlardır. Fakat arifi gafilden, kamili nakıstan, makbulü merduddan ayırmayıp hepsini reddetmek doğru bir iş olmadığından bu konuda Sufi imamlar da nice kitaplar ve risaleler telif ve tasnif etmişlerdir.

Ulema ile meşayıh arasındaki ihtilaf lafzî bir tartışmadır, manada ve hakikatte ikisi de birdir. Bu birliği anlayamayan edepsizlerle çokça tartışmak ehlüllahın razı olduğu bir şey değildir.

 

Yazının tüm hakları İsmailağa Telif ve Araştırma Merkezi’nce mahfuzdur.


[1]  Bkz. Âkif Paşa, Eş‘âr-ı Hacı Âkif Efendi, İstanbul, 1259/1844, s. 28, Sadık Vicdânî, Tûmar-ı Turuk-ı Aliyye’den Halvetiyye, İstanbul, 1341/1922, s. 73, Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliyâ, Kitabevi, Haz. Mehmet Akkuş, Ali Yılmaz, Baskı: 3, 2015, İstanbul,  IV/87, Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, İstanbul, 1333/1914, I/55.

[2]  Bkz. Hüseyin Vassaf, Sefîne, IV/89.

[3]  Bkz. Çerkeşî Mustafa Efendi, Risale fî Tahkîki’t-Tasavvuf, İstanbul, 1883.

[4]  Bkz. Hüseyin Vassâf, a.g.e,  IV/89, Bursalı Mehmed Tahir, a.g.e, I/55.

[5]  Bkz. Hüseyin Vassaf, a.g.e, IV/90.

[6]  (1) نسخه‌سنده (وللدره) ديو بر عباره زائددر.

[7]  قوسین بیننده‌که عبارات (2) نسخه‌سی خارج جمیع نسخده ساقطدر.

[8]  (وتجلئ صفات) عباره‌سی (2) نسخه‌سنده ساقطدر.

[9] ما بين القوسين (3) نسخه‌سى خارجنده ساقطدر.

[10]  ما بین القوسین (2) نسخه‌سنده ساقطدر.

[11]  حضرت امام علی  رضی الله عنهه منسوب بر قولدر، انظر: «عجائب القرآن» للفخر الرازي (ص 77).

[12]  (3) نسخه‌سنده: (بغضله) شكلنده‌در.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu