“Ehl-i Fetret”in Uhrevî Durumu ne Olacak?

Soru: Dünyada İslam’ın ulaşmadığı (ehl-i fetret) topluluklar var. Bunlar cehenneme mi gidecek?
Cevap: Tebliğin ulaşmadığı kimselerin durumu yeni bir tartışma olmayıp, kadîm eserlerimizde hakkında sıkça konuşulmuş bir meseledir. Teknik ismiyle “ehl-i fetret” dediğimiz bu topluluklar ya kendilerine İslam’ın ulaşmadığı ya da Hz. İsa ile Hz. Muhammed (aleyhimesselam) arasında yaşamış kimseler için kullanılmaktadır.[1]
Ehl-i fetretin durumu ile alakalı alimler genel olarak dört görüşe gitmiştir:
- Ahirette imtihana tâbi tutulup neticesine göre gidecekleri yer belli olacaktır.
- Onlar ehl-i necattır (cennetliktir).
- Akıllarını kullanıp yaratıcıyı bulurlarsa cennetlik, aksi halde cehennemliktir.
- Ne cehenneme ne de cennete gideceklerdir. Kul hakları ödendikten sonra toprak olacaklardır.
Bahsedilen Konular
Ahirette İmtihana Tâbi Tutulacaklar
Bu görüşlerden ilkini İbn Teymiye[2], İbn Kayyimi’l-Cevziyye[3] ve İbn Kesir[4] savunmuştur. Lakin istidlal ettikleri rivayet zayıf olduğundan[5] ulema tarafından çok tercih edilmemiştir.
Ehl-i Fetret, Ehl-i Necattır (Cennetliktir)
İkinci görüş ümmetin ciddi bir oranını teşkil eden Eş‘arî ulemasına aittir. Bu görüşe göre ehl-i fetret, Müslüman gibi muamele görür ve öldüğünde cennete girer. Zira Cenab-ı Allah, “Biz peygamber göndermedikçe azap edici değiliz.” (İsra, 15) buyurmaktadır. Azap yoksa, geriye sadece nimet kalır o da cennettir.
Söz konusu ayet hakkında Fahreddin er-Râzî (rahimehullah) şöyle demektedir: “Mükellefiyet, emri terk etmek sebebiyle azabın gerçekleşmesi suretiyle meydana gelir. Bu ayette belirtildiği üzere şeriattan önce azabın terettüb etmesi söz konusu değildir.”[6]
Ehl-i Fetret Aklını Kullanmalıdır
Üçüncü görüşü ise genelde Mâturîdî alimleri tercih etmiştir. Zira Kur’an’da aklı kullanmayı teşvik eden birçok ayet bulunmaktadır. Bir misal verecek olursak: “Eğer kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şu alevli ateştekilerden olmazdık.” (Mülk, 10) ayeti açık bir şekilde aklın önemini göstermektedir.
Nureddin es-Sâbûnî (rahimehullah) bu mesele ile ilgili şu ifadeleri kullanır: “Kim düşünüp de kadîm olan yaratıcıyı bilmezse veya zatının tekliğini inkâr ederse bu onun aklından değil, bakış açısından kaynaklanan bir problemdir. Hiç kimse yaratıcısını bilmek hususunda cahil kalamaz.”[7]
İmam Mâturîdî (rahimehullah) “Peygamber göndermedikçe azap edici değiliz.” (İsra, 15) ayetinin uhrevî bir azaptan bahsetmediğini, bilakis ayetin dünyevî bir azabı ifade ettiğini söylemiştir.[8]
Toprak Olacaklar
Dördüncü görüşü ise İmam Rabbani (kuddise sirruhu) savunmaktadır. Ona göre Allah’a inanmayarak ebedî saadete ulaşmak da sadece akla ciddi bir ehemmiyet verip üzerine ebedî azabı terettüp ettirmek de hatalıdır. Dolayısıyla, varsa kul hakları kendilerinden alındıktan sonra katıksız yokluğa intikal edeceklerdir.[9]
Görüldüğü üzere bu görüşlerden hiçbirinde ehl-i fetretin doğrudan cehenneme gitmesi söz konusu değildir. Dolayısıyla İslam’ın kendilerine ulaşmamış kimseler için onların cehenneme gideceği hükmünü söylemek yanlış olacaktır.
İmam Gazâlî’ye Göre Ehl-i Fetret
Hatta İmam Gazâli ehl-i fetret tanımını biraz daha genişleterek, Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) ismini duymuş fakat sıfatlarından habersiz olan kişileri de bu kapsama almaktadır. Yani küçüklüğünden beri Peygamber Efendimizi (aleyhissalatü vesselam) peygamberlik iddiasında bulunan bir yalancı şeklinde duyan kişi de İmam Gazâli’ye göre ehl-i fetret sınıfındandır. Zira bu şekilde duymaya alışmış birisi araştırma yapmak için herhangi bir çaba sarf etmeyecektir.[10]
Bu meselede onu takip eden Mustafa Sabri Efendi de şöyle söylemektedir: “Gazâli’nin de dediği gibi peygamberlik bahsinde muhit-i İslam’dan uzak bir köşede bulunan ve Hz. Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) ismini işitmişse de ancak yanlış telkînât arasında işitebilmiş olan avâm-ı nâs benim re’yimce de mazur addolunurlar.”[11]
Günümüzde medya ile sürekliği tazyik seviyesi arttırılan İslam düşmanlığı sebebiyle, dünyanın muhtelif birçok bölgesinde İslam, “terör” ile eşdeğer konuma getirilmek istenmektedir. Kur’an hakkında, sünnet hakkında asılsız dedikodu ve iftiralarla itibar suikastı her geçen gün şiddetini arttırmakta, insanların zihinleri bulandırılmaktadır. Hal böyle olunca biz ehl-i fetreti konuşurken sadece medeniyetten uzak kalmış Afrika kabilelerini mi mevzuu bahis edeceğiz, yoksa İslam’ı duymuş olsa da terörizmden ayırt edemeyen Batı, Uzakdoğu hatta Amerika kıtasını da buna dahil edecek miyiz? Bu gerçekten zor bir sualdir. Şahısları fert fert hesaba çekip âdil hükmü verecek yalnızca Yüce Allah’tır.
Sonuç
Özet olarak, İslam’ın ulaşmadığı -veya yanlış ulaştığı- kişiler hiçbir alime göre doğrudan cehenneme gitmeyecektir. Ya doğrudan cennete ya yaratıcıyı aklını kullanarak bulmak suretiyle cennete, ya da ne cennete ne de cehenneme gidecektir. Doğrusunu Allah (azze ve celle) bilir.
[1] Muvaffak Ahmed Şükrü, Ehlü’l-Fetre, Dâru İbn Kesir, 1988, Beyrut, s. 60; Ömer Nasuhi Bilmen, Muvazzah İlmi Kelam, Semerkand, İstanbul, 2018, s.121
[2] İbn Teymiyye, el-Cevabu’s-Sahih limen beddele dine’l-Mesîh, Daru’l-Asime, 1999, I/312
[3] İbn Kayyımi’l-Cevziyye, Tariku’l-Hicreteyn, Mecmau’l-Fıkhi’l-İslami, 2008, s.689
[4] İbn Kesir, Tefsîru’l-Kur’ani’l-Azîm, Daru’l-Alemiyye, 2010, Beyrut, III/35
[5] İlgili rivayet şöyledir: “Kıyamet gününde dört grup insan hak talep eder; sağır, ahmak, bunak ve fetret döneminde ölen kimse. Sağır: “Ya Rabbi İslam geldiğinde ben hiçbir şey duymuyordum.” Ahmak: “Ya Rabbi İslam geldiğinde çocuklar bana dışkı atıyorlardı.” Bunak: “İslam geldiğinde ben hiçbir şey akledemiyordum.” Fetret döneminde ölen ise “Ya Rabbi bana hiçbir kitap veya peygamber gelmedi.” der. Ardından Allah onlardan, kendisine itaat edeceklerine dair söz alır ve onlara cehenneme girmelerini emreder. Muhammed’in nefsi, tasarrufunda bulunan Allah’a yemin olsun ki eğer oraya girerlerse orası onlara serin ve selamet yurdu olacak.” (Suyûtî, ed-Durru’l-Mensûr, Daru’l-Fikr, 2011, III/18)
[6] Fahreddin Razi, et-Tefsiru’l-Kebir, Daru’l-Fikr, 2005, Beyrut, VII/145
[7] Nureddin es-Sabuni, el-Kifaye fi’l-Hidaye, Dar-ı İbn Hazm, 2014, İstanbul, s.52
[8] Ebu Mansur el-Maturidi, Te’vilatu’l-Kur’an, Daru’l-Mizan, İstanbul, 2005, XV/243-244
[9] Ahmed Faruk Serhendi, Mektubat-ı Rabbani, İsmailğa Yayınevi, İstanbul, 2021, 259. Mektup.
[10] Ebû Hamîd el-Gazzâli, Faysalü’t-Tefrika beyne’l-İslam ve’z-Zendeka, Dergâh Yayınları, 2016 İstanbul, s.64-65
[11] Mustafa Sabri Efendi, Yeni İslam Müctehidlerinin Kıymet-i İlmiyesi, 1998, İstanbul, s.79