AkaidMakaleler

Büyük-Küçük Günah Nedir? -2-

Büyük – Küçük Günah Nedir -1- yazısı için tıklayınız

Büyük-Küçük Günah Meselesi Hakkındaki Görüşler

Bu yazımızda büyük- küçük günah meselesi hakkındaki görüşleri serdedeceğiz. Bu görüşleri şu üç soru altında cemedebiliriz:

  1. Günahlar, büyük ve küçük diye bir ayrıma tabi tutulabilir mi?
  2. Şayet böyle bir ayrım yapılırsa hangi günahların küçük, hangilerinin büyük olduğu tespit edilebilir mi?
  3. Şayet bu tespit sağlanabilirse büyük günahlar nelerdir?

Günahlar arasında “büyük günah” “küçük günah” diye ayrım yapılabilir mi?

Ulema, büyük-küçük günahlar arasında ayrım yapılıp yapılamayacağı noktasında iki farklı görüş benimsemiştir:

Büyük-küçük günah ayrımını kabul etmeyenler

Ebû İshak el-İsferâyînî, Kâdî Bâkillânî, İmam Cüveynî[1], İbn Fûrek ve Sübkî[2] (rahimehumullah) gibi bazı Eş‘arî alimler büyük-küçük günah ayırımını kabul etmeyip, bütün günahların büyük olduğunu, Allah’ın azameti ve celâline nispetle hiçbir günahın küçük olamayacağını savunmuşlardır.  Hatta İbn Fûrek bunu tüm Eş‘arîlere nispet etmiş ve şöyle buyurmuştur: “Bize göre Allah’a karşı yapılan isyanların tamamı kebiredir/büyüktür. Mutezile’nin yapmış olduğu büyük-küçük günah ayrımı ise doğru değildir.” [3]

Bu görüş İmam Eş‘ari’ye de (rahimehullah) nispet edilmiştir. [4]

İbn Abbâs’tan (radıyallahu anhümâ) gelen “Allah’ın nehyettiği her fiilin kebire olduğu” rivayeti de bunu destekler mahiyettedir. [5]

Bu görüş sahipleri, büyük ve küçük günahtan bahseden ayet ve hadisleri, büyük günahların birbirine nispetle büyük ve küçük oldukları şeklinde yorumlamışlar ve haddi zatında her günahın büyük olduğunu söylemişlerdir.

Cumhur ulema bu görüşü benimsemeyip, söz konusu ayrımı kabul ettiği halde İbn Fûrek’in bunu Mutezile’ye nispet edip reddetmesi gariptir. Lakin bu ihtilafın semeresi olmayan lafzî bir ihtilaf olduğu, hakikatte iki tarafın da aynı şeyi kastettiği açıktır. Zira bu görüş sahipleri de bazı günahların diğerlerinden daha küçük olabileceğini kabul etmektedirler. Öyleyse ihtilaf, herhangi bir amelî günaha “sagîre/küçük” denip denemeyeceğidir ki bu da lafzî ihtilaf olup hakiki bir ihtilaf değildir.

Fahreddin er-Râzî de (rahimehullah) bu görüşün zayıf olduğunu ifade etmiş ve buna birkaç delil saymıştır. Fakat delillerin hepsi “nassların zahirine muhalefet” şeklinde özetlenebilir. [6]

Büyük-küçük günah ayırımını kabul edenler

Yukarıda geçen ayet ve hadislerin zahirinden dolayı cumhur ulema günahları büyük ve küçük olmak üzere ikiye ayırmıştır.

Lakin onlar da kendi aralarında günahlardan büyük ve küçük olanları tespit ve tayin konusunda ihtilafa düşmüşlerdir. Kimisi Allah’ın büyük günahları küçüklerden ayırmadığını dolayısıyla bizim bunları bilemeyeceğimizi savunurken, kimisi de büyüklerin ve küçüklerin birbirinden ayrıldığını ve bilebileceğimizi söylemiştir.

Büyük-küçük günahların tespiti mümkün müdür?

Büyük-küçük günahın tespiti mümkün değil diyenler

Fahreddin Râzî’nin (rahimehullah) çoğunluğun kendisine katıldığını söylediği[7] bu görüş sahipleri, büyük ve küçük günahları birbirinden ayıran keskin çizgiler olmadığını, en azından kullara bu sınırların bildirilmediğini savunmaktadırlar.

Nitekim meşhur müfessir el-Vâhidî (rahimehullah) kebire hakkında seleften gelen nakilleri zikrettikten sonra şöyle der: “Doğru olan, büyük günahların kullara malum olan ve küçük günahlardan keskin olarak ayıran bir sınırının olmadığıdır.” Daha sonra bu görüşü şöyle temellendirir: “Allah (celle celalühü) bu sınırları bilse de kullarından saklamıştır ki müminler, büyük günah olma ihtimaline binaen her günahtan kaçınmaya gayret etsin. Bunun (kapalı bırakılmasının) şeriatta başka örnekleri de vardır; kadir gecesinin hangi günde olduğunun kesin olarak bildirilmemesi veya icabet saatinin cuma gününde hangi zaman diliminde olduğunun belirtilmemesi gibi.”[8]

Bu görüşü teyit eden delillerden birisi de küçük günahların müşahhas olarak bilinmesinin insanların onu mubah görmeye başlamasına sebep olacağıdır. Zira yukarıda geçen ayette Allah Teala büyüklerden sakınıldığı müddetçe küçükleri affedeceğini vadetmiştir. Büyüklerin ne olduğu kesin olarak bilindiği takdirde büyük olmayan her günahın rahat bir şekilde işlenmesi lazım gelir.

Bu görüş ilk bakışta doğru gözükmektedir. Zira birçok ayet ve hadiste büyük veya küçük günahtan bahsedildiği halde genellikle belli somut bir günahın -adam öldürmek, zina etmek gibi- büyük olduğundan bahsedilmiş, hangi günahların büyük hangilerinin küçük olduğuna dair genel bir tanım yapılmamıştır. Zaten bu yüzden söz konusu ihtilaf vuku bulmuştur. Bu konuda nasslarda kesin bir ifade bulunmadığı ve büyüklüğün ve küçüklüğün itibara göre değişen nisbî şeyler olduğu göz önünde bulundurulunca bu görüş daha kuvvetli hale gelebilir.

Büyük-küçük günahın tespiti mümkün diyenler

Bu görüş sahipleri -ki cumhur ulema bu görüştedir- büyük ve küçük günahları ayırabileceğimizi söyledikten sonra onları ayıran tanımda ihtilaf etmişlerdir. Genelde kebîreye/büyük günaha tanım yapılarak bu tanımın dışında kalanların sağîre/küçük günah olduğu vurgulanmıştır. Kebîreye yapılan birçok tanım ve yorum vardır. Şimdi bu yorumları ilgili başlıklar altında zikredelim:

Büyük Günahlar Nelerdir?

Naslarda açıkça belirtilen/sayısı verilen günahlar

  • Büyük günahlar yedi tanedir; can almak, faiz yemek, yetim malı yemek, namuslu kadına iftira atmak, yalancı şahitlik yapmak, anne-babaya karşı gelmek, savaştan kaçmak. Bu görüş, Hz. Ali, Ubeyd b. Ömer el-Leysî ve Atâ’dan (radıyallahu anhüm) rivayet edilmiştir.[9] Bu konuda hadis-i şerif de varid olmuştur.[10]
  • Büyük günahlar dokuz tanedir; yukarıda zikredilenler, Allah’a şirk koşmak -bir rivayette sihir yapmak- ve Mescid-i Haram’da ilhad yapmak. Bu, İbn Ömer’den (radıyallahu anhüma) rivayet edilmiştir. Hadis-i Şerif olarak da mevcuttur.[11]
  • Büyük günahlar dört tanedir; Allah’a şirk koşmak, Allah’ın haram kıldığı canı öldürmek, Allah’ın azabından emin olmak ve Allah’ın rahmetinden ümit kesmek. Bu İbn Mesûd’dan (radıyallahu anh) rivayet edilmiştir. Bir rivayette ise üç tane saymıştır.[12]
  • Ebû Talip el-Mekkî (rahimehullah) büyük günahları on yedi tane görmüş ve bunları insan bedenine dağıtmıştır:
      • Dördü kalptedir; Allah’a şirk koşmak, günahta ısrar etmek, Allah’ın azabından emin olmak ve Allah’ın rahmetinden ümit kesmek.
      • Dördü dildedir; Yalancı şahitlik yapmak, namuslu kadına iftira atmak, yalan yere yemin etmek, yalan söylemek.
      • Üçü karındadır; içki içmek, yetim malı yemek, faiz yemek.
      • İki tanesi tenasül uzvundadır; zina ve livata.
      • İki tanesi bedendedir; adam öldürmek ve hırsızlık yapmak.
      • Bir tanesi ayaktadır; savaştan kaçmak.
      • Bir tanesi tüm bedendedir; anne-babaya karşı çıkmak.[13]
  • İbn Abbâs ve Mücâhid’in (radıyallahu anhüm) büyük günahları yediden çok daha fazla görüp, yetmişe kadar ulaştığını söyledikleri rivayet edilmiştir. Geride zikrettiğimiz İbn Abbâs’ın her günahı kebire olarak gördüğü rivayeti bunu destekler.

Şüphesiz ki sayı ile büyük günahların zikredildiği şu rivayetlerde büyük günahın bir tanımı yapılmamış, bilakis belli günahlar sayılmıştır. Burada zikredilenlerin dışında da kebîre kavramına dahil olan günahların olmasına bir mâni yoktur. Nitekim ilerde geleceği üzere ulema hadislerden yola çıkarak elliden fazla kebire zikretmişlerdir.

  • Nisa Sûresi’nin başından, büyük günahların ilk defa zikredildiği otuz birinci ayetine kadar geçen tüm günahlar kebîredir. Bu görüş İbn Mesûd ve İbrahim en-Nehaî’den (radıyallahu anhuma) rivayet edilmiştir.[14]

Vasfı belirtilen günahlar

  • Allah’ın ateş, azap, gazap veya lanetle tehdit ettiği ve dünyada had cezasını gerektiren her günah kebîredir. Bu görüş, İbn Abbas, Saîd b. Cübeyr, Hasan el-Basrî, Mücâhid ve Dahhâk’tan (radıyallahu anhüm) rivayet edilmiştir.[15] İmam Begavî[16], Safedî[17], İzzüddîn İbn Abdisselam[18] ve Ebu’s-Suud Efendi de[19] bu görüştedir. Bazıları ise sadece had cezası gerektiren şeklinde tarif etmiştir. [20] İbn Nüceym (rahimehullah) buna şöyle itiraz eder: Ayet veya hadislerle kebire olduğu bilindiği halde had cezası gerektirmeyen birçok günah vardır. Yetim malı yemek ve faiz almak gibi.[21]
  • Ayet veya hadislerde kendisini işleyen kişiye hususî olarak şiddetli bir tehdidin zikredildiği her günah büyük günahtır. İbn Nüceym bunu fukahânın çoğuna nispet etmiş ve ölüye ağıt yakmak gibi hususî tehdit geldiği halde küçük olduğunu bildiğimiz günahlar vardır şeklinde itiraz etmiştir. [22]
  • Kur’ân’da “haram” lafzıyla zikredilen fiiller büyük günahtır. [23]

Kişinin durumuyla kayıtlanan günahlar

  • Israr ve tekrarla işlenen her günah kebîre, istiğfar ve tövbe edilen günah ise sağîredir. Israrla beraber küçük günah, istiğfarla beraber büyük günah yoktur. Bu İbn Abbâs’tan (radıyallahu anhüma) rivayet edilmiştir. [24]
  • İmam Gazâlî: Kişinin, içinden korku ve pişmanlık duymadan ve önemsemeyerek cüretkâr bir şekilde işlediği her günah büyük günahtır. [25]
  • Yukarıda zikrettiğimiz yorumundan ayrı olarak İmam Cüveynî şöyle der: Failinin dini önemsemediği ve dinî kişiliğinin zayıf olduğu anlamına gelen her günah kebiredir. İmam Sübkî de bunu tercih eder. [26]
  • Ehl-i bidatin günahları kebîre, ehl-i sünnetin günahları ise sagîredir. Bu görüş, Malik b. Miğval’e nispet edilmiştir.
  • Haris el-Muhâsibî: Helal görenlerin günahı kebire, istiğfar edenlerin günahı ise sagîredir.
  • Süfyân-ı Sevrî: Kebîre: kullar arasında olan günah kebîre, kul ile Allah arasındaki günahlar ise sagîredir. [27]

Günah işleyen kişinin, işleme esnasında ruh halinin ne olduğu, pişmanlık ve korku üzere mi yoksa cüretkâr ve rahat bir şekilde işlediğinin günahın büyüklüğü ve küçüklüğü üzerinde tesiri olacağı açıktır. Bu yüzden alimler, küçük bir günahın ısrar ve tekrar ile büyük günaha dönüşeceğini söylemiştir.[28]

Sonuç

Görüldüğü üzere büyük-küçük günah ayırımı konusunda birçok yorum yapılmıştır. Burada şunu unutmamak gerekir; bazı hadislerde birtakım günahların kebîre veya sağîre olduğunun ifade edilmesi, büyük ve küçük günahın ne olduğu hakkında yorum yapılmasına engel teşkil etmez. Zira geride de beyan ettiğimiz üzere hadislerde zikredilen büyük günahlar, bize bildirilmemiş olan bir “büyük günah tanımı”nın içerisindeki bazı günahlar olabilir. Nitekim büyük günahların birkaç günahtan ibaret olduğuna dair kesin bir delil yoktur.

Büyük Hanefî-Mâtürîdî alimi Nureddin es-Sâbûnî (rahimehullah) yukarıda zikrettiğimiz bütün yorumları aktardıktan sonra konuya son noktayı koyar ve şöyle der:

“Büyük ve küçük kelimeleri (başkasına kıyas edilmeden) kendi başlarına bilinemeyen nispî ve izâfî (göreceli) kavramlardır. Büyük ve küçük her zaman başka bir şeye nispetle bilinir. Nice küçük dediğimiz şeyler vardır ki daha küçük olanlara nispetle büyük, nice büyük dediğimiz şeyler vardır ki daha büyüklere nispetle küçüktür. Nitekim bu hissi şeylerde (maddelerde) de böyledir. Hiçbir cisme mutlak olarak küçük veya büyük diye hüküm verilemeyeceği gibi hiçbir günaha da verilmez. Mesela yabancı bir kadına dokunmak büyük günah mıdır küçük günah mıdır diye sorulsa, mutlak olarak küçüktür veya büyüktür diye hüküm verilemez. Bilakis zinaya nispetle küçük, yabancı bir kadına bakmaya nispetle büyük günahtır. Bunun tek istisnası vardır ki o da küfürdür. Küfür mutlak olarak büyük günahtır. Bütün (amelî) günahlar ona nispetle küçüktür. Her günah küfre yakın olduğu nispette büyüktür.” [29]

Hasıl-ı kelam, Allah’ın yasakladığı günahlardan bazıları büyük, bazıları ise küçüktür. Hangilerinin büyük veya küçük olduğunun tespiti kesin olarak mümkün olmasa da bir Müslümana yakışan bütün günahlardan sakınmaya gayret etmek, küçük günahları hafife almaktan, onları işlerken rahat davranmaktan kaçınmaktır. Allah Teâlâ’dan bizi bütün günahlardan muhafaza etmesini, bizleri tövbe-i nasûhâ muvaffak kılmasını isteriz. Vesselam.

[1]  Bkz. Cüveynî, el-İrşâd, Thk. Muhammed Yusuf Musa, Mektebetü’l-Hâncı, Kahire, 1950, s. 391.

[2]  Bkz. İbn Nüceym, Resâil, Dâru’s-Selâm, Baskı: 1, 1999, s. 359.

[3]  Bkz. İbn Hacer el-Heytemî, ez-Zevâcir an İktirâfi’l-Kebâir, II/3, Matbaatu Hicazî, Kahire, 1356.

[4] Bkz. Taceddin es-Sübkî, Tabakâtu’ş-Şafiiyyeti’l-Kübrâ, X/234, Thk. Mahmud Muhammed et-Tanâhî, Hecer, Baskı: 2, 1413.

[5] Bkz. Taberî, Câmi‘u’l-Beyân, Thk. Abdullah b. Abdulmuhsin et-Türkî, Dâru Âlemi’l-Kütüb, 2015, VI/650, Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, Thk. Abdullah b. Abdulmuhsin et-Türkî, Dâru Âlemi’l-Kütüb, 2015, IV/357.

[6] Bkz. Fahreddin Râzî, age, IV/2073.

[7] Bkz. Fahreddin Râzî, age, IV/2075.

[8]  Bkz. el-Vâhidî, el-Basît, Câmiatu’l-İmâm Muhammed b. Suûd, Baskı: 1, 1430, VI/474.

[9] Bkz. Taberî, age, VI/643-646.

[10] Bkz. Suyûtî, age, IV/359.

[11] Bkz. Taberî, age,VI/646-647.

[12] Bkz. Taberî, age, VI/649.

[13]  Bkz. Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, Thk. Âsım İbrahim el-Keyyâlî, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye Baskı: 2, 2005, II/249,250.

[14]  Bkz. Taberî, age, 2015, VI/641-642, Suyûtî, age, IV/370-371.

[15]  Bkz. Taberî, age, VI/652-653.

[16]  Bkz. İbn Hacer el-Heytemî, age, s. 4.

[17]  Bkz. Safedî, Keşfu’l-Esrar, Thk. Bahattin Dartma, İsam, Baskı: 1, 2019, I/478.

[18]  Bkz. İbn Arefe, Tefsîr, Thk. Celaleddin Allûş, Dar İbn Hazm, Baskı: 1, 2015, II/404.

[19]  Bkz. Ebu’s-Suud Efendi, İrşâdu’l-Akli’s-Selîm, Thk. Kolektif, İsam, 2020, II/365.

[20]  Bkz. el-Kûrânî, Gâyetü’l-Emânî, Thk. Yusuf b. Abdülaziz, Dâru’l-Hazare, Baskı: 1, 2018, II/77.

[21]  Bkz. İbn Nüceym, a.g.e, s. 359.

[22]  Bkz. İbn Nüceym, a.g.e, s. 360.

[23] Bkz. İbn Hacer el-Heytemî, age, s. 4.

[24]  Bkz. Suyûtî, age, IV/359, Sâbûnî, el-Kifâye, Thk. Muhammet Aruçi, Dar İbn Hazm, 2014, s. 339.

[25]  Bkz. Zebîdî, İthâf, II/31.

[26]  Bkz. İbn Nüceym, a.g.e, s. 360.

[27]  Son üç görüş için bkz. Necmüddin en-Nesefî, et-Teysîr, Thk. Mahir Edip Habbuş, Dâru’l-Lübab, Baskı: 1, 2019, IV/525.

[28]  Bkz. Mekki b. Ebî Tâlib el-Kaysî, el-Hidâye, Câmiatu’ş-Şârika, Baskı: 1, 2019, II/1303.

[29] Bkz. Sâbûnî, age, s. 342, Bitlîsî de buna benzer şöyle söylemiştir. Bkz. Bitlîsî, Tefsîr, Thk. İbrahim Asım el-Keyyâlî, Book – Publisher, Baskı: 1, 2020, II/50.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu