Makaleler

Birinci Kaide: Bir Şeyi Anlayamamak, O Şeyin Yokluğuna Delalet Etmez

el-İntibâhât -2-

Bu tercüme serisinin ilk bölümünü okumak için buraya tıklayabilirsiniz.

Bir Şeyi Anlayamamak, O Şeyin Yokluğuna Delalet Etmez

Bir düşüncenin batıl olduğu, o düşüncenin nefyine ve yokluğuna dair kesin bir delil bulunduğu zaman sabit olur. Bu karışıklığa sebep, aralarında büyük fark olan iki şeyi birbirine karıştırmaktır:

  1. Bir şeyin varlığını anlayamamak
  2. Bir şeyin yok olduğunu bilmek

Birincisinin manası şudur: Zihin bazen bir şeyin varlığının sebebini ve keyfiyetini idrak edemez. Bundan dolayı da bu şeyin varlığını ilginç karşılar. Böyle bir şeyi daha önce müşahede etmemiş ve böyle bir şeyin varlığından daha önce hiç bahsetmemiştir. Dolayısıyla böyle bir şeyi ilk duyduğunda yabancılar ve “böyle bir şey nasıl olabilir?!” diyerek tepki verir. Halbuki o kişinin zihninde o şeyin yokluğunu gerektirecek aklî veya naklî hiçbir delil yoktur fakat buna rağmen sırf yabancıladığı için o şeyi inkâr eder.

İkincisinin manası da şudur: Akıl, naklî veya aklî olarak bir şeyin nefyine ve yokluğuna dair deliller getirir. Sana bu iki durumu bir örnekle anlatalım.

Mühim Bir Misal

Hayatında hiç tren görmemiş bir bedevi, trenin herhangi bir hayvan çekmeksizin gittiğini duyar. Bunun üzerine hayrete düşer ve şöyle der: “Böyle bir şey nasıl mümkün olabilir?!” Fakat bedevi bu hayret ve inkarına rağmen böyle bir şeyin olamayacağına dair hiçbir delil getirememektedir. Çünkü onun, trenin, herhangi bir hayvan çekmeksizin hareket edemeyeceğine dair herhangi bir delili yoktur. İşte bu, bir şeyin varlığını anlayamamaktır. Örnekteki bedevi gibi bir adam bu veya bunun gibi bir haberi inkar etse ve bu haberi getiren kişiyi de yalanlasa bu davranışından dolayı ahmak olarak nitelenir. Çünkü bir şeyi bilmemek veya anlayamamak o şeyin yokluğunu gerektirmez.

Bunun tam tersi şu şekildedir: Bir adam Kalküta’dan Delhi’ye trenle yolculuk yapsa, yanında oturan adam da trenin Delhi’ye bir saatte ulaşacağını söylese, adam bu haberi yalanlar. Çünkü onun, trenin bir saatte Delhi’ye varamayacağına dair delili vardır. Bu delil hem bu adamın hem de trendeki diğer yolcuların daha önceki tecrübe ve müşahedeleridir. İşte bu da bir şeyin yokluğunu ve olamayacağını bilmektir.

Sırat Köprüsü Üzerinde Yürümek

Şimdi sana iki farklı misalle bu işi biraz daha açıklayalım:

Bir adama kıyamet günü insanların sırat köprüsü üzerinde yürüyeceği ve bu köprünün de kıldan daha ince olduğu haber verilse bu adamın daha önce böyle bir şey görmediği için buna şaşırması mümkündür. Fakat şaşırmakla beraber elinde bunu inkar edebileceği bir delil de bulunmamaktadır. Şaşkın adamın bu durumda yapabileceği en makul şey, “daha geniş yüzeye sahip olan ayak ile daha dar yüzeye sahip olan cisim üzerinde yürünemez.” şeklinde böyle bir şeyin gerçekleşemeyeceğine dair itiraz etmektir. Fakat bu makul itirazda bile “ayağın bastığı yerin ayaktan daha geniş olması”nın vücûbiyyetine dair aklî bir delil yoktur. Şaşkın adamın itirazı adeten yürüme bu şekilde gerçekleştiği içindir. Bu adam hayatı boyunca böyle bir şey görmemiştir. Bazen ipin üzerinde yürüyen cambazları görmüş olsa da ayakla ip arasındaki orantı farkının ayakla kıl arasındaki orantı farkı gibi olmadığı için kıl üzerinde yürümeyi yine aklına yaklaştıramaz.

Fakat Allah’ın (celle celalühü) adeti tersine çevirmesinde nasıl bir imkansızlık vardır? Canlıların adette olduğu şekilde yürümelerini mümkün kılan yaratıcı onların adetin tersi bir şekilde yürümelerini yaratmaya kâdir değil midir? Dolayısıyla sırf anlayamadığı için sırat köprüsü üzerinde yürünebileceğini inkar eden kişi, herhangi bir hayvanın çekmediği gerekçesiyle trenin kendi kendine ilerleyebileceğini inkar eden kişi gibidir.

Allah’ın (celle celalühü) kıyamet günü evliyadan bir velinin, müşrik çocuklarını sırf babası kendisine yakın diye affettiğini duyup da bunu inkar edip böyle bir şeyin gerçekleşmeyeceğini ve batıl olduğunu düşünen kişiye gelince; bu kişi görüşünde isabet etmiştir. Çünkü kat’î deliller adamın işittiği şeylerin tersine delalet etmektedir. Müşrik ve kafirlerin affedilmeyeceğini ifade eden naslar çok açıktır.

Bu misallerle “bir şeyi anlamamak” ile “bir şeyin batıl olması” arasındaki farkı açıklamış olduk.

Devam edecek…

(Bu yazı Eşref Ali et-Tehanevî’nin (rahimehullah) el-İntibâhâtü’l-Müfîde isimli eserinden tercümedir.)

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu