Eseri ve müellifi incelediğimiz ilk bölüm için buraya, tercümenin bir önceki bölümü için de buraya tıklayınız.
[Kalbin Kaleleri]
Allah müminin kalbinde yedi sur ve duvarı bulunan yedi kale yaratmış ve mümine bu kaleler dahilinde olmasını emretmiştir. Şeytanı ise bu sınırların dışında bırakmıştır. Artık o dışardan içeriye havlayan köpek gibi müminin kalbine havlamaktadır.
Birinci kalenin suru altındandır ki bu da marifetullahtır.
Onun yanında gümüşten bir kale vardır ki bu da Allah’a imandır.
Onun yanında çinkodan bir kale vardır ki bu da Allah’a tevekkül etmektir.
Onun yanında demirden bir kale vardır ki bu da kavil ve fiillerde ihlaslı olmaktır.
Onun yanında bakırdan bir kale vardır ki bu da Allah’ın kaza ve kaderine razı olmaktır.
Onun yanında sarı bakırdan bir kale vardır ki bu da Allah’ın farzlarını yerine getirmek, emir ve nehiylerine uymaktır.
Onun yanında pişmiş çamurdan bir kale vardır ki bu da nefsi yaptığı her işte edepli kılmaktır. “Kullarım üzerinde senin hiçbir hakimiyetin yoktur” (Hicr, 42).
Mümin bu kalelerden altın olanının içerisindedir. O nefsin edeplerine riayet ettikçe şeytan ona ulaşamaz. Ancak o bu edepleri hafif görür de “bunlar vacip değildir” derse şeytan onun elinden (sonuncu olan) çamurdan kaleyi alır ve sonra (sırasıyla) diğer kaleleri almaya çalışır. Mümin Allah’ın farzlarını yerine getirmekte gevşeklik gösterince sarı bakırdan olan kaleyi şeytan alır ve sıradaki kaleye tamah eder. Mümin, Allah’ın kaza ve kaderine rıza göstermekte gevşek davranırsa şeytan bakırdan olan kaleyi de onun elinden alır ve sıradaki kaleyi almaya çalışır. Böylece şeytan tüm kaleleri müminin elinden almaya (ve mümini savunmasız bırakmaya) çalışır.
[Ârifin Kalbindeki Ateş]
Ârif müminin kalbinde dört tane ateş vardır; korku ateşi, mahabbet ateşi, marifet ateşi ve şevk ateşi.
Korku ateşi, masiyetlerin tadını yakar. Mahabbet ateşi, itaatlerin acılığını yakar. Marifet ateşi, Allah’tan başkasıyla kurulan tüm alakaların tadını yakar. Şevk ateşi ise ruhu yakar ve sevgilinin rızasına ulaştırır.
[Ârifin Kalp Bahçeleri]
Ârifin kalbi üç bahçede gezer; cefa bahçesi, dünya nimetleri bahçesi, ahiret nimetleri bahçesi.
Cefa bahçesinde gezdiği zaman ona hayâ, dünya nimetleri bahçesinde gezdiği zaman recâ (ümit), ahiret nimetleri bahçesinde gezdiği zaman ise vefâ arız olur.
[Ârifin Kalbinin Nurları]
Ârifin kalbinde üç nur vardır; marifet nuru, akıl nuru ve ilim nuru. Marifet, güneş; akıl, ay; ilim de yıldız gibidir. Marifetin nuru hevayı, aklın nuru şehveti, ilmin nuru da cehaleti örter. Marifet nuru ile Hakk görülür, aklın nuru ile Hakk kabul edilir, ilmin nuru ile de Hakk ile amel edilir.
Âriflerin ve Allah’ın saadetlerini dilediği kimselerin kalbinde zahir olan ilk şey nurdur. Sonra bu nur sırasıyla ziyaya, ışığa, aya ve güneşe dönüşür. Kalpte nur belirdiği zaman kalp dünya ve içindekilerden soğur. Ziyâ belirdiği zaman dünyayı terk eder ve ondan ayrılır. Işık belirdiği zaman dünyaya buğzeder ve ondan uzaklaşır. Ay belirdiği zaman ahiret ve içindekilerden de uzaklaşır. Güneş belirdiği zaman ise ne dünyayı ne ahireti ne de onların içindekileri görür, bilakis sadece ve sadece Rabbini bilir. Artık onun cesedi de kalbi de kelamı da nurdan ibarettir. “Nur üstüne nur. Allah dilediğini nuruna hidayet eder” (Nûr, 35).
[Ârifin Kalbindeki Denizler]
Ârif şu üç denizi aşmadıkça Rabbinin azametine ulaşamaz; rubûbiyyet denizi, müheyminiyyet denizi ve lâhûtiyyet denizi.
Rubûbiyet denizine daldığı zaman O’nun rabb, kendisinin ise merbûb olduğunu bilir ve kalbini fikir, dilini dünya nimetlerinin zikri, gözünü ahiret nimetleri hakkında ibret, nefsini ise hizmet ve rıza talebi denizine daldırır.
İtaati deniz, hizmeti gemi, fikri yelken, zikri gemiyi akıtan rüzgar, ahiret nimetleri hakkında ibreti de gemiyi süren rehber olarak görmelidir. Minnet rüzgarı bu gemiyi götürür de müheyminiyyet denizine ulaştırır. Artık burada gemi yoktur ve ârife gereken şevk, muhabbet ve inabetten bir köprü kurup onun üzerinden geçmektir. Ta ki lâhûtiyyet denizine ulaşır. Burada ne gemi vardır ne de köprü. Ârifin yapması gereken, teslim olup kendini denize atıp ülfet rüzgarı ve keramet dalgalarının onu sahile atmasını beklemektir.
İşte burada ârif Allah’ın azametini bilir. Bunu bilince de kalbini dört şey ile süsler; marifet kandili ki bu kalbinin ortasındadır, heybet tecellisi ki bu kalbinin sağındadır, azamet tecellisi ki bu kalbinin solundadır, celalet ki bu kalbinin önündedir ve izzet ki bu kalbinin arkasındadır.
Bundan sonra kul sağına baktığında marifetin nuru ile fikir yolundan bir korku ve haşyet kapısı görür. Soluna baktığında azamet, huşu ve ürperti kapısı görür. Önüne baktığında celalet, fark (ayrılık) ve vasl kapısı görür. Arkasına baktığında azizlik zelillik ve miskinlik kapısı görür ve kalbi Allah’ın minnetlerinde boğulur. Artık korkuyu diline mühürler de sadece O’nunla konuşabilir. Haşyeti gözlerine mühürler de sadece O’na bakabilir. Ürpertiyi ellerine düğüm yapar da aldığı her şeyi O’ndan alır. Farkı (ayrılığı) ayaklarına bağ yapar da artık O’ndan başkasına yürüyemez. Sonra semaların perdeleri ona açılır. [1]
[Ârifin Kalbindeki Marifet Ağacı]
Önce ârifin kalbine bir keramet yağmuru yağar ve buradan (kalbinin sağ tarafında) bir marifet ağacı biter. Bu ağaçtan beş dal çıkar. Bir dal arşa, bir dal doğuya, bir dal batıya, bir dal sağ ufuğa, bir dal da sol ufuğa uzanır. Arşa uzanan dalın suyu saadet, meyvesi münacattır. Doğuya uzanan dalın suyu keramet, meyvesi hizmettir. Batıya uzanan dalın suyu rahmet, meyvesi ilim ve ibrettir, bunların altında da fikir ve itaat vardır. Sağ ufuğa uzanan dalın suyu mahabbet, meyvesi zikirdir. Sol ufuğa uzanan dalın suyu inâbe (yönelme), meyvesi O’nu O’ndan görmektir.[2]
[Ârifin Alameti, Sözü, Dili ve Kulağı]
Ârifin alameti üçtür; tövbe perdesiyle bütün günahları örter. Zikir perdesiyle bütün hayırları gizler. Allah sevgisi perdesiyle bütün eşyâyı örter. Öyle ki onun kalbinde iki dünyada da sadece Mevla sevgisi bulunur.
Ârifin sözü dünya ve ahiret nimetleri ve kendi nefsini korumak hakkındadır.
Ârif konuşurken dört çeşit dil olduğunu bilerek konuşur; hamd dili, şükür dili, şikayet dili ve özür dili. Hamd dili kul ile ahiret nimetleri arasındadır. Şükür dili kul ile mahlukat arasındadır; mahlukata karşı Rabbine şükreder. Şikayet dili ile kendisini Rabbine şikayet eder. Özür dili ile günahlarından dolayı Rabbinden özür diler.
Ârifin kulağı üç şeyi dinler; tenzil (Kur’ân), tefsir ve tevil. Tenzili duyunca iman eder, tefsiri duyunca onu kullanmakla meşgul olur, tevili duyunca ise ilmi bilene havale eder.
[Müminin Kalp Evi]
Müminin kalbi, biri dünyaya biri ahirete açılan iki kapılı bir ev gibidir. Dünya kapısı ibret, ahiret kapısı fikrettir. (fikir)
Bu evde dört ayaklı bir döşek vardır; bu ayakların biri heybetin celalinden, biri itaatin huşusundan, biri günahların terkinden, biri de hatime korkusundandır.
Döşeğin üzerinde iki veziri olan bir melek vardır. Bu melek yakîni, sağındaki vezir korkuyu, solundaki vezir ise recâyı (ümit) temsil eder.
Döşeğin önünde sağında on iki nakîb (önder, kaptan) olan bir meydan vardır; Bunlardan biri şehadettir ki bu İslam’ın süsüdür, biri namazdır ki bu İslam’ın direğidir, biri zekattır ki bu İslam’ın temizliğidir, biri oruçtur ki bu İslam’ın tamamlanmasıdır, biri hacdır ki bu İslam’ın rüknüdür, biri örftür ki bu İslam’ın parlaklığıdır[3], biri iyiliği emretmektir ki bu İslam’ın korunmasıdır, biri kötülükten nehyetmektir ki bu İslam’ın hüccetidir, biri cemaattir ki bu İslam’ın zinetidir, biri sadakadır ki bu İslam’ın cevheridir, biri sıla-ı rahimdir ki bu İslam’ın şefkatidir, biri hüsn-ü hatimedir ki bu İslam’ın muhafazasıdır.
[Marifet Ağacı ve Dalları]
Müminin kalbinin (sağ tarafındaki) marifet ağacı yedi dalı olan bir ağaç gibidir. Bu dallardan biri gözlerine, biri diline, biri kalbine, biri nefsine, biri mahlukata, biri ahirete, biri Rabbine uzanır. Her dalın iki meyvesi vardır; gözlere uzanan dalın meyveleri ağlamak ve ibrettir. Dile uzanan dalın meyveleri ilim ve hikmettir. Kalbe uzanan dalın meyveleri şevk ve inâbedir. Nefse uzanan dalın meyveleri zühd ve ibadettir. Mahlukata uzanan dalın meyveleri vefa ve emanettir. Ahirete uzanan dalın meyveleri nimet ve cennettir. Mevlâ’ya uzanan dalın meyveleri ruyet (görmek) ve kurbettir (yakınlık).
[Heva Ağacı ve Dalları]
Âdemoğlunun kalbinin sol tarafındaki heva ağacı ise yedi dalı olan bir ağaç gibidir; bir dalı gözlerine, bir dalı diline, bir dalı kalbine, bir dalı nefsine, bir dalı mahlukata, bir dalı dünyaya, bir dalı da ahirete uzanır. Gözlere uzanan dalın meyvesi şehvettir. Dile uzanan dalın meyvesi boş ve gıybet konuşmaktır. Kalbe uzanan dalın meyvesi buğzetmek ve düşmanlıktır. Nefse uzanan dalın meyvesi haram ve şüphedir. Mahlukata uzanan dalın meyvesi hile ve aldatmadır. Dünyaya uzanan dalın meyvesi süs ve riyadır. Ahirete uzanan dalın meyvesi hüsran ve pişmanlıktır.
[Ârifin Kalp Bahçeleri]
Ârifin kalbinde on bostan vardır; tevhid bostanı, yol bostanı, yakîn bostanı, tevazu bostanı, helal bostanı, hikmet bostanı,[4] cömertlik bostanı, rıza bostanı, ihlas bostanı, ilim bostanı.
Mümin devamlı içerisinde dolaştığı bu bostanları muhafaza etmelidir.
Şöyle ki; eğer tevhid bostanında şirk ve nifak dikeni bulursa onu söker atar. Yol bostanında heva ve bidat bulursa onu söker atar. Yakîn bostanında şüphe ve zan bulursa onu söker atar. Tevazu bostanında kibir ve zorbalık[5] bulursa onu söker atar. Hikmet bostanında eksiklik ve zulüm[6] bulursa onu söker atar. Helal bostanında haram ve şüphe bulursa onu söker atar. Cömertlik bostanında cimrilik bulursa onu söker atar. İhlas bostanında riya ve süm‘a (duysunlar diye yapmak) bulursa onu söker atar. Rıza bostanında isyan ve şikayet bulursa onu söker atar. İlim bostanında cehalet ve gaflet bulursa onu söker atar.
[Allah Dostlarının ve Düşmanlarının Kalplerine Yağan Yağmurlar]
Yağmur iki çeşittir; rahmet yağmuru ve azap yağmuru. Rahmet yağmuru saadetin, azap yağmuru ise şekavetin (azgınlığın) eseridir.
Rahmet yağmuru üç sebepten dolayı kesilir; kalplere riya karışması, akıllara[7] iddia karışması, niyetlere nifak karışması. Azap yağmuru da üç sebepten yağar; haram yemek, helali terk etmek, zulmü kastetmek.
Rahmet yağmurunda dört şey vardır; heybet gürültüsü, şevk şimşeği, keramet damlaları, ruh rüzgarı.
Heybet gürültüsü tövbekarların kalbini titretir. Şevk şimşeği zahitlerin kalbine çarpar. Keramet damlaları sevenlerin kalbine yağar. Ruh rüzgarı âriflerin kalbinde eser.
Azap yağmurunda da dört şey vardır; örtü gürültüsü, buğz şimşeği, düşmanlık damlaları, perde (hicap) rüzgarı.
Örtü gürültüsü kafirlerin kalbindedir. Buğz şimşeği münafıkların kalbindedir. Düşmanlık damlaları zalimlerin kalbindedir. Perde (hicap) rüzgarı âsîlerin kalbindedir.
Allah Teala bizleri bu mezmûm hasletlerden korusun ve iyiliği geniş cömertliği fazileti ihsanı ve inamı ile mahmûd hasletlere muvaffak eylesin. Şüphesiz o çok cömerttir ve rahmet sahibidir.
Yazının tüm hakları İsmailağa Telif ve Araştırma Merkezi’nce mahfuzdur.
[1] Bir nüshada şöyle bir fazlalık vardır: “ve melekler onu tazim eder”.
[2] Bir nüshaya göre: “meyvesi minnet görmektir”.
[3] Bir nüshaya göre ise “izzetidir”.
[4] Bir nüshaya göre ise: “hilm (yumuşaklık) bostanı”.
[5] Bir nüshaya göre ise: “ucub ve kibir”.
[6] Bir nüshaya göre ise “buğz ve zorbalık”.
[7] Bir nüshaya göre ise: “fiillere”.