Şerhu’l-Gurre fi’l-Mantık
Mantık ilmi, sarf, nahiv ve belagat ilimleri gibi maksuda ulaşmaya vesile olması yönüyle öğrenilmesi gerekli ilimlerden biridir. Özellikle de iki usul dalı olan Usûlü’d-Dîn ve Usûlü’l-Fıkh ile doğrudan irtibatlıdır. Çünkü Usûlü’l-Fıkh eserlerinde, bahusus müteahhir usûl âlimlerinin eserlerinde konular mantık örgüsü içinde işlenmiştir. Bu sebeple Mantık ilmi öğrenmeden bu kitaplardan gereği gibi istifade etmek pek mümkün görünmemektedir.
Şerhu’l-Gurre, Nureddin Muhammed b. Ali Seyyid Şerif el-Cürcânî’nin mantık ilmini öğrenmeye yeni başlayanlar için yazmış olduğu el-Gurre adlı risâlesinin Kutbuddin İsa b. Muhammed es-Safevî tarafından yazılan bir şerhidir.
Müellifin Tanıtımı
Müellifin adı Nureddin Muhammed b. Ali b. Muhammed b. Ali el-Hüseynî el-Cürcânî’dir. ‘Seyyid Şems el-Hanefî’ veya ‘Şemseddin Hanefi’ olarak da bilinir. Tabakat ve terâcim kitaplarında müellifin doğum tarihi, yetişmesi ve ilmi şahsiyetine dair detaylı bir bilgiye ulaşamadık. Babası Seyyid Şerif’ten ilim öğrendiği ve onun bazı haşiyeleri üzerine talikat yaptığı (notlar düştüğü) nakledilmektedir.
Öğrencisi olan Şihâbüddin Arabşah onun Semerkant’a yerleştiğini ve orada müderrislik yaptığını kaydeder. İsmailpaşa, Kâtip Çelebi (Süllemü’l-Vusûl) ve Zirikli müellifin 838 yılında Şiraz’da vefat ettiğini kaydeder. Kâtip Çelebi, Keşfü’z-Zunûn’da ise, 837 yılında vefat ettiğini belirtmiştir.
Talebeleri
- Şems eş-Şirvânî.
- Şihâbüddin Ahmed ibn Muhammed ibn Abdillah ibn Arabşah.
- Hızır ibn Muhammed ibn Muhammed ibn Ali er-Râzî el-Hablerûdî.
Eserleri
- Şerhu İrşâdi’l-Hâdî: İbnü’l-Hâcib’in el-Kâfiye adlı nahiv kitabının muhtasarı olup Teftâzânî, eseri oğlu Muhammed için 778’de (1376) Hârizm’de veya Semerkant’ta kaleme almıştır. Müellif şerhi memzüc bir metotla kaleme almış olup, 823 yılında Şiraz’da tamamlamıştır.
- Hâşiyetü’l-Mütevassıt Şerhu’l-Kâfiye: Necmü’l-Eimme Radıyyüddîn Muhammed ibnü’l-Hasan el-Esterâbâdî’nin Kafiye metni üzerine yazdığı şerhin bir haşiyesidir. Aslında bu haşiye müellifin babasının yazmaya başladığı bir eserdir fakat babası tamamlayamadığı için müellif tamamlamıştır.
- Şerhu Hidâyeti’l-Hikme: Ebherî’nin mantık, tabîiyyât ve ilâhiyyât şeklinde üç ana kısma ayırdığı Hidâyeti’l-Hikme’nin şerhidir.
- Haşiyetün Alâ Tavâli’i’l-Envâr: Beyzâvî’nin kelâm ilmine dair eseri üzerine bir haşiyedir.
- Şerhu’l-Fevâidi’l-Gıyâsiyye: Adudüddîn el-Îcî’nin Sekkâkî’nin Miftâhu’l-Ulûm adlı eserinin meânî, beyân ve bedî‘e dair kısımlarını ihtisar ettiği Fevâidi’l-Gıyâsiyye’nin bir şerhidir.
Şârihin Tanıtımı
Şârihin adı ise İsa b. Muhammed b. Abdillah b. Muhammed Kutbuddin el-Hüseynî olup ‘Safevî’ nispesiyle maruftur. Müellif hicrî 900 yılında Hindistan’ın Gucarat eyaletinde dünyaya gelmiştir.
İlk tahsiline vatanı olan Hindistan’da başlamış, babasından ve yörenin çeşitli alimlerinden sarf, nahiv, belagat ve fıkıh dersleri almış, sonra Delhi’ye giderek ilim tahsiline orada devam etmiştir. Bir müddet Celâleddin ed-Devvânî’nin de ders halkasına katılmış ve kendisinden icazet almıştır. Daha sonra 939 yılında Dimeşk’e gitmiş orada ders halkaları kurmuştur.
Şeyh Kutbuddin, ilmî kişiliğinin yanı sıra salihleri de çok severdi. Gittiği şehirlerde bulunan evliya kabirlerini mutlaka ziyaret ederdi. Hatta sadece kabirlerini ziyaret etmek için Bağdat’a gitmiş orada medfun olan velilerin kabirlerini ziyaret etmiştir. Ömrünü ilme hizmetle geçiren Şeyh Kutbuddin 955 yılında vefat etmiştir.
Talebeleri
- Şihabüddin Ahmed ibn Kasım el-Abbâdî el-Mısrî (v. 994).[1]
- Ebû Alî Şemsüddîn Muhammed b. Alî b. Abdirrahmân b. Arrâk ed-Dımaşkî(v. 933).[2]
- Nûrüddîn Alî b. Muhammed b. Alî el-Hazrecî el-Makdisî. (v. 1004)[3]
Eserleri
- Şerhu’l-Kâfiye: İbn Hacib’in nahiv ilmine dair yazdığı Kâfiye metninin şerhi.
- Şerhu’l-Fevâidi’l-Gıyâsiyye: Adudüddîn el-Îcî’nin Sekkâkî’nin Miftâhu’l-Ulûm adlı eserinin meânî, beyân ve bedî‘e dair kısımlarını ihtisar ettiği Fevâidi’l-Gıyâsiyye’nin bir şerhidir. Talebesi ibn Hanbelî, bu kitabı tamamlayamadığını belirtir.
- Muhtasaru’n-Nihâye: Mecdüddin İbnü’l-Esîr’in garîbü’l-hadîse dair eserinin bir muhtasarıdır.
- Haşiyetün alâ Şerhi Cemi’l-Cevâmi: Tâceddin es-Sübkî’nin fıkıh usulüne dair eseri Cemü’l-Cevâmi üzerine Celâleddin el-Mahallî’nin şerhi üzerine bir haşiyedir.
- Şerhu’ş-Şifâ: Kâdî İyâz’ın Peygamber sevgisine ve Hz. Peygamber’in Müslümanlar üzerindeki haklarına dair meşhur eseri olan eş-Şifâ’nın şerhidir.
Nureddin Ali b. Seyyid Şerif el-Cürcânî’nin el-Gurre isimli mantık risalesi, aslında babası Seyyid Şerif el-Cürcânî tarafından oğlu (müellif) için yazılan Farsça bir risaledir. Seyyid Şerif el-Cürcânî mantık ilmi hakkında iki tane risale yazmış; birine es-Suğrâ, diğerine de el-Kübrâ ismini vermiştir. Oğlu Nureddin Muhammed b. Ali ise gerekli gördüğü bazı faideli bilgiler de ekleyerek her iki risaleyi Arapçaya tercüme etmiştir. Aslı es-Suğrâ olan risaleye el-Gurre ismini, el-Kübrâ olan risaleye ise ed-Dürre ismini vermiştir. Bizim tahkikini yaptığımız Kutbuddin İsa b. Muhammed es-Safevî’nin eseri ise aslı es-Suğrâ olan el-Gurre risalesinin şerhidir.
Eserin Muhtevası
Genel muhteva ve taksimlere bakıldığında metin, Kâtibî’nin Şemsiyye isimli eserinin özeti mahiyetindedir. Şu kadar farkla ki Şemsiyye müellifi kitabını üç ana başlık altında ele almış, her başlığı fasıllara, fasılları da mebhaslere ayırmıştır. Burada ise müellif her bir meseleyi ayrı bir fasılda ele almış ve risâle bir mukaddime ve otuz üç bölümden meydana gelmiştir.
Müellif, eserin mukaddimesinde insanı diğer canlılardan ayıran ma’kûlatı idrak edip kavrama özelliğine temas etmiş ve bu özellik sayesinde bilgi edinmesinin mümkün olduğuna dikkat çekmiştir. Devamında bilginin tasavvur ve tasdik olarak iki kısma ayrıldığını ifade ederek mantık açısından tasavvur ve tasdik kavramlarını ele almıştır. İkinci bölümde tasavvur ve tasdikin kısımları olan nazarî ve zarurî bilgiyi, üçüncü ve dördüncü kısımda ise nazar ve fikir kavramlarını ele almıştır. Beşinci bölümde de delâlet ve elfaz bahislerinin mantık ilminde neden yer aldığını açıklamıştır.
Diğer bölümlerde sırasıyla mantık ilminin temel iki başlığından birincisi olan “Tasavvur”u, tasavvurun iki kısmından birincisi olan mebâdî niteliğindeki delâlet bahislerini, ardından ikinci kısmı olan mekâsıd niteliğindeki tarif (kavl-i şârih) ve kısımlarını ele almıştır.
Devamında mantık ilminin temel iki başlığından ikincisi olan “Tasdik”i, tasdikin iki kısmından birincisi olan kaziyyeleri, kaziyyelerin hamliyye ve şartiyye gibi kısımlarını ve onların da alt kısmı olan ‘ma’dûle’, ‘muhassale’ ve ‘müveccehe’ gibi kısımlarını ele almış, ‘aks’, ‘tenakuz’ gibi kaziyyelerin hükümlerini açıklamıştır. Son olarak da “Tasdik”in ikinci kısmı olan kıyas ve çeşitlerini ele almıştır.
Son olarak risâle, mantık ilmine ve bu ilmi öğrenmeye yeni başlayanlar için faydalı olacağını düşündüğümüz dikkate değer bir eserdir. Meseleleri sistematik bir şekilde ele alması bakımından da ders kitabı olma hüviyetine sahiptir.
İsâgûcî ile Gurre Risalesinin Karşılaştırılması
Osmanlı medreselerinden günümüze kadar mantık alanında okutulan ilk kitap Ebherî’nin İsâgûcî adlı eseri, mantığın bütün konularını kapsamakla birlikte muhtasar olması bakımından da önemlidir. Bu sebeple üzerine mühim pek çok şerh ve hâşiye çalışması yapılmıştır. Hatta diyebiliriz ki Ebherî’nin İsâgûcî’si, mantık alanında en çok şerh ve haşiyesi bulunan bir eserdir. Fakat bununla birlikte son derece muhtasar olmasından dolayı günümüz talebeleri, metinde yer alan meseleleri anlamakta güçlük çekmektedirler. Mesela Ebherî’nin İsâgûcî’sinde konuya direk delaletin kısımları ile başlanılmıştır. Lafzın kısımlarında gerekli detaya girilmemiştir. Tarif (kavl-i şarih)’in şartlarına değinilmemiş, özellikle kıyas bölümünde şekillerin darb (kısım)larına temas edilmemiştir.
Müellif Seyyid Şerif el-Cürcânî’nin oğlu Nureddin Muhammed el-Cürcânî ise bu risalesinde ilk olarak tasavvur ve tasdik kavramları, tanımları ve kısımlarından başlamıştır. Daha sonra nazari ve zaruri bilgi ve ona bağlı olarak da ‘nazar’ ve ‘fikir’ terimlerini anlatmıştır. Mantıkçıların asıl ilgi alanına girmeyen ama bir münasebetle işlenmesi gereken delâlet ve elfaz bahislerine girmeden bu bahislerin neden gerekli olduğuna temas etmiş ve delâlet bahislerini onun üzerine temellendirmiştir. İsâgûcî’de muhtasar olarak (kısaca) temas edilen konular burada biraz daha tafsilatlı anlatılmış ve misaller getirilmiş, orada zikredilmeyen bazı konulara da bu metinde yer verilmiştir. Ayrıca el-Gurre risalesi, bütün meseleleri ayrı ayrı fasıllarda incelemesi ve her birini de misal getirmesi bakımından bu ilme yeni başlayanların istifade etmesini daha kolaylaştırmaktadır.
Tahkikte Kullanılan Nüshalar
Şerhu’l-Gurre kitabının tahkikinde üç yazma nüshaya itimat edilmiştir:
- Nüsha: Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi Bölümü 1952 Numarada bulunan nüshadır. Bu nüsha, Safiyy ibn Alâ es-Safevî tarafından 927 yılında yazılmış olup, müellif nüshasından mukabele edilmiştir. Tahkikte bu nüsha esas alınmıştır.
- Nüsha: Süleymaniye Kütüphanesi Serez Bölümü 2186 Numarada bulunan nüshadır. Bu nüshanın kim tarafından yazıldığına dair herhangi bir not düşülmemiştir. Fakat 978 yılında yazıldığı ve mukabele yapıldığı ifade edilmiştir.
- Nüsha: Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi Bölümü 1955 Numarada bulunan nüshadır. Bu nüshanın da kim tarafından yazıldığına dair herhangi bir not düşülmemiştir. Fakat 1078 yılında yazıldığı ifade edilmiştir.
Eser, Siraç Yayınevi tarafından neşredilmiştir.
Temin etmek için buraya tıklayabilirsiniz.
Tahkik çalışmasından örnek sayfalar:
[1] Daha çok Şâfiî fıkhı ve Arap gramerine dair eserlere yazdığı şerhlerle tanınır.
[2] 878’de Dımaşk’ta doğdu. Bir Çerkez emîrinin oğludur. Bazı kaynaklarda lakabı İbn Irâk şeklinde kaydedilmiştir. Şâzeliyye tarikatının Suriye bölgesindeki en büyük temsilcilerinden biri olan İbn Arrâk, bu tarikatın kendi adına nisbet edilen Arrâkıyye kolunun kurucusudur. Tarikat 17. yüzyılda Hicaz bölgesinde de yaygınlık kazanmıştır. İbn Arrâk’ın oğlu Ebü’l-Hasan Ali (v. 963), mevzû hadisler konusunda Tenzîhü’ş-Şerîʿa başlıklı önemli bir eser telif etmiştir.
[3] Döneminde Hanefî fıkhının otoritelerinden biri olan İbn Gānim Eşrefiyye Camii’nde imamlık, Eşrefiyye, Vezir Süleyman Paşa, Sargatmışıyye ve Sultan Hasan medreselerinde müderrislik ve yöneticilik görevlerinde bulundu. Kaynaklarda, hayatı boyunca yaptığı iki hac ve üç Kudüs yolculuğu dışında ülkesinden ayrılmadığı, şöhreti sebebiyle İslâm dünyasının her tarafından talebelerin gelerek kendisinden ders aldığı kaydedilir. Şehâbeddin el-Hafâcî, Şürünbülâlî ve Nûreddin el-Halebî tanınmış talebelerinden bazılarıdır.