Fikriyat

Allah Teâlâ Kimleri Sever?

Hubb sıfatının mazharı olarak varlık sahasına çıkıp bütün şerlerin masdarı/menbaı olan ademden kurtulmuş olan insan, her daim sevmeye ve sevilmeye muhtaçtır. Bebekken onu birileri sever, ana-babası etrafında pervane olur. Çocukluğunda, sevilmesinin yanı sıra artık sevmeyi de öğrenmiştir. Fıtrî olarak zaten sevdiği ailesinden başka arkadaşlarını, hocasını ve yeni tanıştığı insanları sever. Gençliğinde, orta yaşlılığında ve nihayet ihtiyarlığında her daim muhtaçtır sevmeye ve sevilmeye.

Aslında bir nevi menfaat ilişkisine dayanan insanları sevmenin ötesinde bir de hakiki sevgi vardır. Hiçbir menfaat düşünmeden, kendisini yaratan, ona sayısız nimetler veren, iman etmesine mukabil sonsuz cennet vaad eden Çalab’ına duyduğu ilahi muhabbet. Maddeye dayalı anlayışın asla kavrayamadığı, eskilerin deyimiyle “tatmayanın bilip idrak edemeyeceği” hubb-u Rabbânî…

O Hâlik-i Zülcelal’a duyulan bu sevginin bir de O’nun tarafından olan muhabbet kısmı vardır. Kalbin incelmesi manasında tasavvur edilmeyip kendisine nimet vermesi şeklinde izah edilen muhabbet…

Muhsinler

Evet, noksan sıfatlardan münezzeh, kemal sıfatlarla muttasıf olan Müheymin-i Bâri’miz sever Muhsinleri.[1] O’nu görür gibi kendisine ibadet eden, bunun neticesinde kullara değil yalnız ona yaranmayı isteyerek riyadan uzak, şirk-i hafîden kaçınıp sadece ona tapanlardan razı olur. Darda kalmışlara, el açanlara iyilik yapanlara bunun karşılığını yalnız Allah’tan alacağına yakînen iman edenlere hayrı diler. Onları cennetiyle cemaliyle müşerref eyler. Varlıkta da yoklukta da infak edenlere, gücü yettiği halde öfkesini yutanlara, olabildiğince insanları affedenlere, günah işlediklerinde hemen Allah’ı hatırlayıp istiğfar edenlere bol bol ikram-u ihsan eder.

Müttakîler

Kelime-i Tevhîdi söyleyip Rasulüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in getirdiği bütün ahkâma inanan, İman ettikten sonra, Şer‘î Şerîf’in haramını, mekrûhunu, farzını, vâcibini, sünnetini, müstehabını hatta edebini dahi kabul eden, bu iki mertebeden sonra bir de kalbini bir an bile Allah’tan gafil bırakmayan, devamlı huzur üzere olan Muttakileri sever.[2]

Tevekkül Sahipleri

Bütün işlerini Allah’ın hüsnü tedbirine güvenerek O’na ısmarlayan Tevekkül sahiplerini sever.[3] Sever, çünkü bu kullar yakînen bilmişlerdir ki onlara isabet eden şey onları aşmayacak, onların başına gelmeyecek olan bir musibet de asla onlara isabet etmeyecektir. Sabahtan akşama, doğumdan ölüme kadar sürekli çalışsalar da onlara Rezzâk-ı Zülcelal’in taksim ettiği paydan ötesi gelmeyecektir.

Sabredenler

Kendilerine uğrayan musibete, günah işlememeye ve ibadetleri aksatmadan devamlı olarak yapmaya karşı Sabredenleri sever.[4] Musibet geldiğinde (إِنَّا  لِلَّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ)kavlini terennüm ederek (إِنَّ لِلَّهِ مَا أَخَذَ وَلَهُ مَا أَعْطَى) verenin de alanın da O olduğunu bilenlerden, Rabbinin daima huzurunda ve yanında olduğunu bilip de ona karşı günah işlemeye haya edenlerden, onu yokluktan yaratıp sayısız nimetler veren ve bu kısa dünya hayatında yüklediği sorumlulukları yerine getirenlerden, bunun neticesinde ebedi kurtuluşu vaad eden Mevla’sının istediği ibadetleri ifa eden Müslümanlardan razı olur.

Tevbe Edenler

Allah’ı ve ahireti bir an unutma gafletine kapılıp işlediği kabahatin hemen farkına varıp da nasuh bir şekilde Tevbe edenleri sever.[5] Türlü türlü cinayetler, günahlar, isyanlar işleyen, bunun akabinde ümitsizliğe kapılmayıp O’ndan başka gideceği kapının olmadığının farkına varıp yüce dergahına yüzler sürüp bundan sonra asla o günaha dönmeyeceğini ikrar edercesine ağlayıp sızlayan Rabbine yakaran kullarından hoşnut olur.

Tertemiz Kullar

Fuhşiyattan, pisliklerden, günah ve masiyetlerden arınan, kin, öfke, haset, kıskançlık gibi batınî ayıplardan sakınan, Rabbinin huzuruna çıkarken ona bahşettiği su nimetiyle temizlenen ve her daim kendini pâk olmaya adayan Tertemiz kullarını sever.[6]

Âdil Olanlar

Verdiği hükümlerde hakkın rızasını gözeten, ailesine, evladına haksızlık yapmayan, tebasına zulmetmeyen, hasılı yaratılanın hiçbir ferdine Yaradan öyle istediği için eksiklik yapmayan Adalet-penah olan kullarını sever.[7]

Mücahitler

Allah yolunda namaz kılar gibi saf tutmuş, bir binanın tuğlaları gibi birbirine kenetlenerek sımsıkı savaşan Mücahitleri sever.[8] Ahireti dünya sefasına tercih eden, sıcacık yatağında uyumayı ilay-ü kelimetullah’a îsar eden, onun dini en yüce olsun diye tüm dünya zevklerinden sıyrılan, cenk ede ede en son şehadet mertebesine ulaşan askerlerinden razı olur. Cennette onlara kimseye ikram etmediği nimetleri bahşeder.

Ne mutlu Allah’ın sevdiği kullardan olabilene! Ne mutlu onu gereğince sevebilene!


[1] Bakara, 195.

[2] Âli İmran, 76.

[3] Âli İmran, 159.

[4] Âli İmran, 146.

[5] Bakara, 222.

[6] Tevbe, 108.

[7] Maide, 42.

[8] Saff, 4.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu