Peygamber İzinde Yürüyen Tüm Mü’minlere
Kur’an-ı Kerim’in, resullerin kıssalarını sunma amacı çok açıktır. Tevhidi, tebliğ etme konusunda her zaman ve mekânda müminlere örnek olan ayrıntılı ve hiçbir zaman şüpheye yer bırakmayacak şekilde berraktır.
Tüm resullerin ve de Hz. Resul efendimizin Kur’an-ı Kerim’de beyan edilen tebliğ yöntemleri kavranmadıkça “bence”lerin bitmesi mümkün olmayacaktır.
Peygamberler En Büyük Örnektir
Hayatı, cihadı, mücadelesi, ıslahatı, direnişi, küfre karşı duruşu, tavır alışı, hakkı tebliğ edişi itibariyle resül ve nebileri çok iyi tanımak gerekir. “Yok korkum bir şeye dinimden gayrı” diye feryat eden peygamberler en büyük örnektir.
Kur’an-ı Kerim’deki peygamber kıssalarının her biri, insanoğlu var oldukça sürecek, hayatî bir problemin çözüm anahtarını verir.
Âdem (Aleyhisselam) ve İblis arasında geçen olaylar “hatayı itiraf” ile “hatada ısrar” arasındaki farkın kıssasıdır.
Nuh (Aleyhisselam)’ın yaşadıkları “karada gemi yapan adam” kıssasıdır. Deniz veya bir gölün olmadığı bir mekânda… Alay ederler, tahkir ederler, “delinin zoruna bak, denizi bırakmış, karada gemi yapıyor” derler.
Toplumsal davranışlarla ilahi irade arasındaki aktif ilişkiyi keşfedemedikleri için, ilahi müdahalenin bir anda tüm kıtaları ve kara parçalarını denize çevirebileceğini hesaba katmazlar ve katamazlar.
Karada gemi yapmaya başlamak bütün bu riskleri göze almak demektir. Nuh (Aleyhisselam) bir semboldür. Bütün imkansızlıklara rağmen karada gemi yapmayı sürdürmenin sembolü.
Etrafın sözlerine değil, işine bakmanın sembolü. Gürleyip gelen tufanı önceden görmenin feraseti.
Hz. İbrahim kıssası “hiçbir ateş aşkı yakamaz” ın sembolüdür ki aşk zaten yanmamak için yanmaktır.
Hz. İsmail’in kıssası “teslim ol kurtul” mesajıdır.
Hz. Yakup (Aleyhisselam) kıssası “yiğidine gözünü verecek kadar yanarsan, Mısır’da da olsa kokusunu alırsın”ın kıssasıdır.
Hz. Yusuf kıssası “bir kişiden ne çıkar ki” diyenlerin dillerine Kur’an-ı Kerim’in sürdüğü acı biberdir.
Hz. Musa (Aleyhisselam) ve Firavun kıssası, “zulüm ana rahmine kadar uzanınca geriye yapacak bir şey kalır mı? Diyenlere “evet, inanmayan Firavun’un kucağında büyüyen Musa’ya baksın” cevabıdır.
Hz. Davud ve Hz. Süleyman (Aleyhimesselam)’ın kıssası “imkân ele geçince güç ve iktidara tapmadan nasıl sultan olunur”un cevabıdır.
Hz. Zekeriyya ve Hz. Yahya’nın hayatı “imkanlar elden gidince, imanın şeref ve izzetini korumak için nasıl kurban olunur”un iç dağlayıcı ibret belgesidir.
Sabrın Timsali Hz. Eyyüb (Aleyhisselam)
Hz. Eyyüb (Aleyhisselam)’ın kıssası “sabretmek ve hak etmek”in ifadesidir.
“Ve kulumuz Eyüüb’ü de hatırla. Hani o, Rabbine: ‘Rabbim! Şeytan bana tarifsiz bir bezginlik ve terk edilmişlik hissi vermektedir!’ diye yakarmıştı. (Biz de) ayağını yere vur. Bak işte (şurada) hem yıkanılacak hem de içilecek soğuk bir su var! (Demiştik).” (Sa‘d, 41-42)
Eyyüb peygamber, sabrın Kur’an’daki sembolüdür. Kur’an-ı Kerim, muhatabının şahsiyetini peygamberlerden verdiği örneklerle inşa eder. Bunu yaparken muhatabı olan insandan “meleklik” beklemez.
Cesaret, herkesin korktuğu zamanda donkişotluk yapmak değildir. Cesaret, herkes gibi sen de korktuğun halde, yapman gerekenden asla vazgeçmemendir. Korksan da işini yapmayı sürdürmendir.
Ne diyor Hz. Eyyüb: “Şeytan bana tarifsiz bir bezginlik ve terk edilmiş bir kul hissi verdi.” (Sa‘d, 41)
Bu bir itiraftır. Ama edebe bakınız; “bezdim, bittim, burama dayandı, bıktım artık, yetti gayrı” demiyor. Bütün bu duyguları hissediyor. Fakat hissettiklerinin şeytani bir dürtü olduğunu biliyor ve itiraf ediyor.
Eğer kötü bir hissi kendinizle aynîleştirirseniz, ona karşı mücadele edemezsiniz. Yapmanız gereken; önce onun size ait bir şey değil, size tebelleş olmuş bir bela olduğunu bilmenizdir. Ancak ondan sonra o iç dürtüye karşı mücadelede başarı kazanabilirsiniz. Ancak o zaman dizinize derman gelir.
Her zamane Eyyüb’ünün yapması gereken usulü bellidir: Ayağını yere vur, yani düş yola, davran bakalım. Başka bir tabirle yan gelip yatma da giy demir çarığını ayağına, al eline demir asayı, ara derdinin dermanını. Bak gör, mutlaka bulacaksın. Çünkü Allah’ın kanunu bu!