FıkıhMakaleler

Satranç (Kısa Tarihçesi ve Hükmü) -1-

Mukaddime

بسم الله الرحمن الرحيم

الحمد لله الذي خلق السماوات و الأرض ولم يجعل فيه عبثا. و الصلاة و السلام على مفتي الأنام. سيد الإنس و الجان. وعلى آله و أصحابه الكرام. ذوي الاحترام.

Oyun, çocuklar için hava ve su gibi zaruri bir ihtiyaç. Belli bir yaştan sonra öğretici hale getirilebilmesi de mümkün ve zaruri. Oynayarak öğrenme kavramı muhafazakâr çevrelerde daha da geliştirilerek mükemmelin yakalanması elzem.

Gençliğin ise vaktini nerede geçirdiği sorusunun cevabını verirken herkes aynı hissiyatı yaşıyor olsa gerek. Dünya bir yere doğru gidiyor. Biliniz ki Allah’tan habersiz, bilgisayar oyunlarının başında, tribünlerde geçirilen her saniyenin hesabını hep birlikte vereceğiz. Bunun, yakın gelecekte, dünya sathında böyle olacağı bir muhakkak. Ahirette de sadece vaktini oralarda geçirenler değil bilakis bu hususta bir şeyler yapmayan, dert edinmeyen, neme lazım diyen herkes hesap verecek.

Elbette bu bir serzeniş ve bir bahsi diğer…

Meselemiz satrancın mahiyeti ve hükmü.

Biz bu yazıyı

  • Satrancın kısa tarihçesi
  • Doğru bulmayanlar ve delilleri
  • Bir sakınca görmeyenler ve delilleri
  • Ve netice

Şeklinde dört başlık halinde tasnifi münasip gördük.

Gayret bizden, tevfik Allah’tan…

Satrancın Kısa Tarihçesi

Satranç kelimesinin Arapçada dört türlü okunuşu vardır. (السَطرنج) (السِطرنج) (الشَطرنج) (الشِطرنج). (الشِطرنج) şeklinde kesralı okunuşu ise en fasih halidir.[1] Türkçeye ise ‘satranç’ şeklindeki birinci okunuş intikal etmiştir.

Bu kelimenin (مشاطرة) kelimesinden müştak olduğu veya (تسطير) kelimesinden müştak olduğu ve bunun için ‘sin’ veya ‘şin’ ile telaffuz edildiği söylenmiştir.[2] Ancak doğru olan, Farsça ‘şeşreng’ (altı renk; şah, vezir, at, fil, kale, piyon) kelimesinin Arapçaya çevrilmiş hali olup[3] oradan da Türkçeye geçtiğidir.

Bu oyunu ilk çıkartan kişinin ismini İbni Hallikan, “Dahir oğlu Sassa” olarak verir ve Hindistanlı olduğunu söyler.[4] İlk ortaya çıkışı ile alakalı da şöyle bir kıssa anlatılır:

Bir kral çetin bir savaşta düşman tarafından öldürülür. Etrafındakiler bunu kralın annesine nasıl söyleyeceklerini düşünürler. Sonunda bunu bir ima ile ifade etmeye karar verirler. Bir levhanın üzerine dizilmiş taşlarla oynan bir savaş oyunu hazırlayıp kraliçenin huzurunda oynarlar. Oyunu kazanan kişi “şah öldü” der. Böylece kraliçe oğlunun öldüğünü anlar.[5]

“Şah öldü” kelimesinin Arapçası (شاه مات) şeklindedir ve Türkçeye “şah mat” olarak aynen geçmiştir.

Harâitî, satrancı Araplara ilk öğretenin Amr b. Âs olduğunu söyler.[6]

Bu oyun Müslümanlar aracılığı ile tüm dünyaya yayılmıştır.

Bir dönem, yobaz kilise tarafından, sırf Müslümanlardan öğrenildiği için yasaklanması, hiçbir hikmete dayanmaz. Zamanla gücünü yitiren kilise, bir müddet sonra tavrını değiştirmek zorunda kalmıştır. Müslüman âlimlerden satranca karşı çıkanlar ise meseleyi satranç özelinde değil, ‘malayani’ genelinde inceler ve Müslüman genci oyun başında değil kitap başında görmek istedikleri için her türlü boş işe karşı çıkarlar. Bir Müslümanın her an ‘İla-i kelimetullah’ gayesi ile çalışması gerektiği düşüncesi kilisenin bağnazlığı ile kıyaslanamayacak ulviyettedir. Cevazına hükmeden ulema ise ileride de beyan edeceğimiz üzere farklı gerekçelerle ve belli şartlar dahlinde buna izin vermişlerdir.

‘Nerdeşir’ ise cahiliye devrinden kalma bir şans oyunudur. Kısaca ‘Nerd’ de denir. Efendimizin hadis-i şeriflerinde yasaklandığı belirtilmiştir.[7] Satranç ile arasındaki farkı İbnu’l-Arabi Şafiilerden naklen şöyle ifade eder: Satrançta aklı kullanmak vardır. Nerd’de ise ne çıkacağını bilemezsin.[8]

Satrancın Hükmü

İslam uleması satrancın hükmü ile alakalı farklı görüşler ortaya koymuşlardır.

İcmalen;

Mezhepler içerisinde Hanefiler ağırlıklı olarak boş bir iş olduğu gerekçesi ile caiz olmadığına hükmetmiş ancak ‘Muhit’ ve ‘Bahir’ gibi kitaplarda İmam Ebu Yusuf’tan gelen cevaz rivayeti tercih edilmiş; İbni Abidin gibi bazı muhakkikler de cevaz yönüne meyletmişlerdir.

Malikilerden Karafi ve İbnu’l-Arabi gibileri adem-i cevazına kail olmuş ve ‘Müdevvene’deki rivayetle de desteklenmişken, İbni Abdilberr ve Kurtubi gibi bazı Maliki uluları cevazına hükmetmiştir.

Şafiiler mubah olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.

Hanbeliler, daha ziyade aleyhteki rivayetlerin verdiği destekle haram olduğu görüşünde ittifak etmişlerdir.

Öncelikle caiz olmadığını söyleyenlerin delillerini, akabinde de mubah olduğunu düşünenlerin delillerini izah edelim.

Satrancı Caiz Görmeyenler ve Delilleri

Hadis-i Şerifler

Bu hususta zikredilen hadis-i şeriflerden bazıları:

  • (من لعب الشطرنج فهو كالذي يتوضأ بلحم الخنزير)

Satranç oynayan kişi, hınzır etine elini bulaştıran kimse gibidir.[9]

  • (إياكم و هاتين الكعبين يعنى النرد و الشطرنج)

Şu iki ka’bdan sakının (Nerdeşir ve Satranç)[10]

  • (مر رسول الله صلى الله عليه وسلم بقوم يلعبون بالشِّطْرَنْج فقال: ما هذه الكوبة ألم أنه عنها لعن الله من يلعب بها)

Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) satranç oynayanları gördü ve “Bu küvbe (nerd) de nedir? Ben bunu yasaklamadım mı? Allah bunu oynayana lanet etsin!” buyurdu.[11]

  • (إن لله عز وجل في كل يوم ثلاث مئة وستين نظرة لا ينظر فيها إلى صاحب الشاه)

Allah her gün üç yüz altmış kez mahlûkata bakar ancak şahı olana bakmaz.[12]

Sahabe Efendilerimizin Kavilleri

Satrancın nehyi hususunda Ashab-ı Kiramdan birçok söz nakledilmiştir. Bir kaçını zikredecek olursak:

  • Hazreti Ali (radiyallahu anh) satranç oynayan bir topluluğa rastladı ve (مَا هَذِهِ التَّمَاثِيلُ الَّتِى أَنْتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ) “Şu kendisine ibadet ettiğiniz heykeller de nedir?” Ayeti kerimesini okudu.[13]

Burada, satranç oynayan kişilerin satranç taşlarına tapmıyor olmalarına rağmen bu ayet-i kerimenin okunmasından maksat; bu işin haram olduğunu mecazi bir dil ile anlatmaktır. Vech-i şebe ise aşikârdır.

  • Hazreti Ali (radiyallahu anh) dedi ki: İnsanların en yalancısı satranç oynayandır. Öldürdüm diyorsunuz hâlbuki ki öldürmediniz.[14]

Burada da, Hazreti Ali Efendimizin, mezkûr oyunun haram olduğuna kani olduğu için böyle dediğini anlıyoruz. Yoksa Hazreti Ali Efendimiz oyundaki mat ettim (öldürdüm) ifadesinin mecaz olduğunu, bu sözünü işiten ve işitecek olan herkesten daha iyi bilecek kadar yüksek bir belagat bilgisine sahiptir.

  • Hazreti Ali (radiyallahu anh) satranç oynanan bir meclise geldi. Satranç oynayanların başına dikildi ve “Vallahi bunun için yaratılmadınız” buyurdu.[15]

Burada satranç helal kabul edilse dahi, bir Müslüman için bu tür işlerle meşgul olmanın kerahetten hali olmayacağını ifade eden bir cümle var; “Vallahi bunun için yaratılmadınız…”

  • Satranç ile alakalı İbni Ömer (radiyallahu anh) “Nerd’den daha şerlidir” buyurmuştur.[16]
  • Ebu Musa el-Eşari (radiyallahu anh) demiştir ki: Satrancı ancak hatalı bir kimse oynar.[17]

Tabiin Efendilerimizden Gelen Nakiller

Tabiin efendilerimizden de satrancı nehyeden ifadeler nakledilmiştir.

  • Ebu Eyyüp es-Sahtiyani (rahimehullah) satranç oynayan bir topluluğun yanından geçer ve “Nerdeşir oynayan Allah’a isyan etmiştir” der. Etrafındakiler “Bu nerdeşir değil satrançtır” dediklerinde ise “Nerdeşir de satranç da aynı şey” buyurur.[18]
  • İbrahim en-Nahai’nin (rahimehullah) satrancın mekruh olduğunu düşündüğü nakledilmiştir.[19]

Rivayetlerin Tahrim Lehinde Cem’i

Elbette ileride de zikredeceğimiz üzere Ashab-ı kiram ve Tabiin-i izam efendilerimizden satrancın caiz olduğuna dair rivayetler de gelmiştir. Caiz olmadığını söyleyenler, bu rivayetlerle alakalı iki durumdan bahseder.

  • ‘Zahira’ sahibi Karafi’nin zikrettiği cem şekli, rivayetleri inkârdan ibarettir. Karafi, zikredilen kişilerin Medineli olduğunu, rivayetleri yapanların ise Medineli olmayıp Küfeli olduğunu rivayetleri inkâra gerekçe gösterir.[20]
  • ‘Muvatta’ şerhi ‘Münteka’da, caiz görenlere veya oynayanlara, caiz olmadığı ile alakalı rivayetlerin ulaşmadığı şeklinde bir iddia da bulunulmuştur.[21]

[1] Beyhaki, Şuabu’l-iman, r.6524.

[2] İmam-ı Ebu Yusuf, Kitabu’Asar, r.948.

[3] Karafi, ez-Zahira, c.13, s.285.

[4] El-Baci, el-Münteka, c.7, s.278.

[5] İmam-ı Ebu Yusuf, Kitabu’Asar, r.954.

[6] Darakutni, el-İlel, sual.906.

[7] Aliyyu’l-Kari, Fethu babi’l-inaye, c.4, s.185.

[8] Aliyyu’l-Kari, Fethu babi’l-inaye, c.4, s.185.

[9] Beyhaki, el-Kübra, r.21458.

[10] Beyhaki, el-Kübra, r.21459.

[11] Beyhaki, el-Kübra, r.21460.

[12] Beyhaki, el-Kübra, r.21462.

[13] Beyhaki, es-Suğra, r.4316.

[14] İbni Abidin, Haşiyetu reddi’l-muhtar, c.7, s.158.

[15] Desuki, Haşiye ala’ş-Şerhi’l-kebir, c.4, s.167.

[16] Desuki, Haşiye ala’ş-Şerhi’l-kebir, c.4, s.167; İbni Abidin, Haşiyetu reddi’l-muhtar, c.7, s.158.

[17] İbni Abidin, Haşiyetu reddi’l-muhtar, c.7, s.158.

[18] Desuki, Haşiye ala’ş-Şerhi’l-kebir, c.4, s.167; Kurtubi, el-Cami li ahkami’l-kuran, c.8, s.337.

[19] Haraiti, Mesavi’l-ahlak, r.719.

[20] Ahmet b. Hanbel, r.23075; Ebu Davut, r.4939; İbn Mace, r. 3763; İbn Hibban, r.5873; Beyhaki, r.20738.

[21] Kurtubi, el-Cami li ahkami’l-kuran, c.8, s.337.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu