Soru-Cevap

Cenab-ı Allah -haşa- Egoist mi?

Soru: Allah neden Kur’an’da kendisini övmektedir? Böyle yapması O’nun -haşa- egoist birisi olduğunu mu gösterir?

Cevap: Cenab-ı Allah, Kur’an’da sıklıkla kendisinin üstünlüğünden, yüceliğinden bahsetmekte, bu da ateist ve deist çevrelerce -haşa- egoistlik olarak anlaşılmaktadır.

Egoist Kelimesinin Manası

Her şeyden önce “egoist” kelimesinin etimolojisi üzerinde durmamız gerekmektedir. Kökeni Fransızca olan bu kelime Türkçemizde bazen “bencillik” veya “şahsın kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmesi” manasında[1], bazen de “kendinde olmayanı varmış gibi gösterme” veya “olanı fazla gösterme” şeklinde kullanılmaktadır.

Ego ve Çıkar

İlk tanıma göre egoist kelimesinin çağrıştırdığı ana tema “çıkar”dır. Zira ancak kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden bir kimse için bencillikten bahsedilebilir. Peki kelime bu manada kullanıldığında Allah Teala’ya egoist denilebilir mi?

Cenab-ı Allah Menfaat Gözetmekten Münezzehtir

Birçok kelam ve akaid kitabımızda Cenab-ı Allah amaç, menfaat, maslahat, çıkar gibi kavramlardan münezzeh olduğu yer almaktadır.[2] Çünkü fayda-çıkar-menfaat-maslahat gibi kavramlar sadece kazanma ve kaybetme riski olan kimseler için söz konusu olabilir.

Halbuki Kâdir-i Mutlak olan Rabbimiz hiçbir ihtiyacı olmayan el-Gânî, bilakis tüm mevcûdâtın kendisine ihtiyaç duyduğu es-Samed’dir. Dolayısıyla O’nun hiçbir fiilinde kendi zatına dönük bir fayda veya çıkardan bahsedilemez.

İnsan ise aç kalmamak için yanında yemek bulundurabilir, üşümemek için kalın kıyafetler giyebilir, savaşta savunma için silah bulundurabilir. Tüm bunlar insanın çıkar ve menfaatine yönelik fiillerdir. Hiçbir şeye ve hiçbir kimseye ihtiyaç duymayan, zarara uğrama endişesi taşımayan bir varlığın herhangi bir şeyi kendi çıkarı doğrultusunda yapacağını düşünmek, yaratıcıyı insana benzeten “müşebbih” (antropomorfist-insansı tanrı) bakış açısından başka bir şey değildir. Halbuki O’nun benzeri gibi bile bir şey yoktur.[3]

Benzer İki Kişinin Çatışması Halinde Ego Olur

Aynı şekilde egodan bahsedebilmemiz için benzer şartları haiz, mukayese edilebilecek birden çok kişi olması gerekmektedir. Yani aynı duruma sahip, iki veya daha çok kimsenin çıkarlarının çatıştığı noktada egodan bahsedilebilir.

Dolayısıyla düşülen ikinci hata, Vâcibu’l-Vücûd ile Mümkinü’l-Vücûd’u birbirine karıştırmaktır. Vâcibu’l-Vücûd, var olması zorunlu, yokluğu düşünülemeyen, var olmak için her şeyden müstağni olmak demekken, Mümkinü’l-Vücûd varlığı da yokluğu da eşit seviyede olan, yani şıklardan birinin gerekliliği bulunmayan varlıklardır. Nitekim tüm kâinat var olmak açısından “zorunlu” olmayıp, mümkin sınıfındandır. Ne varlığı zorunludur ne de yokluğu.

Allah, Kulunun Rabbidir, Rakibi Değil

Geride de geçtiği üzere egoist olmak bir kimsenin kendi seviyesindeki insanlara karşı kendisini öncelemesi ve kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmesi manasına gelmektedir. es-Samed, yani hiçbir şeye muhtaç olmayan bununla beraber, her şeyin O’na ihtiyaç duyduğu, ezelî ve ebedî, eşi, benzeri ve zıttı olmayan bir varlığın, âciz, fâni, muhtaç, zayıf varlıklara karşı egoist bir tavır takındığını düşünmek, bu varlığın ya insanları kendi seviyesinde gördüğünü, ya da kendisini insanlar seviyesinde gördüğünü gösterir ki her iki seçenek de hem Kur’an’a hem de akla tamamen aykırıdır. Zira Allah, kulunun Rabbidir, rakibi değil.

Egonun Bir Diğer Manası: Olanı Fazla Göstermek

Bir diğer kullanım olarak ego, kendinde olmayanı varmış gibi veya olanı fazla göstermek manasındadır. Sözgelimi maddî durumu çok iyi olmayan birisinin zengin gibi tavırlarda takınması, onlar gibi davranması tamamen özenti ve ego kaynaklıdır. Veya ilim tahsil etmemiş birisinin bilgili tavırlarda bulunması egodur. Örnekler elbette çoğaltılabilir.

Peki Cenab-ı Allah Kur’an’da kendisini her şeyi bilen, her şeye güç yetiren, her sesi işiten ve her varlığı gören şeklinde tanımlarken, kendisinde olmayan bir şeyi mi söylemektedir? Veya kendisinde var olan bir şeyi abartarak mı ifade etmektedir? Tabii ki de hayır.

Allah (azze ve celle) kullarına kendisini tanıtmakta, sıfatlarından haber vermektedir. O’nun her şeye gücü yeten el-Kadîr olması doğru değil midir? Veya kullarına son derece merhametli olan er-Rahîm, kâinatın sahibi olan el-Melik olması?  Dolayısıyla Cenab-ı Allah’ın Kur’an’da kendisi hakkında vermiş olduğu her bilgi doğrudur, hakikattir, abartı değildir.

Bazı Vasıfların Güzelliği Makama Göre Değişebilir

Son olarak şunu da ifade edelim ki, bazı vasıfların güzelliği veya çirkinliği kişinin konumuna ve olaya göre farklılık gösterebilir. Mesela eli açık, son derece cömert birisi olmak devlet başkanı için güzel bir ahlak iken, ekonomik durumu dar olan bir vatandaş için hoş karşılanmayan bir davranış olarak görülür. Aynı şekilde bir babanın çocuğuna veya eşine hiddetlenmesi çirkin bir davranışken, ordu komutanının düşmana hiddetlenmesi güzel bir vasıftır. İnsandan insana, olaydan olaya fark edebilen bu vasıflar Hâlık-mahlûk arasında da elbette farklılık arz edecektir.

el-Cabbâr ve el-Mütekebbir İsm-i Şerifleri

Mesela Cenab-ı Allah’ın bir ismi el-Cabbâr’dır. Bu ism-i şerif, dilediğini cebirle, zorla yaptıran, kimsenin O’nun dilemesini engelleyemeyeceği manasına gelmektedir.[4] İlahın aciz olmaması ve kimsenin O’nun üzerinde bir tasarruf hakkının bulunamayacağından hareketle bu sıfat O’nun için elbette övgüdür. Hatta aksi olması düşünülemez. Fakat bu vasfın insanlarda olması, diğer insanlara ilahlık taslamaları elbette çirkindir.

Aynı şekilde O’nun bir ismi de el-Mütekebbir’dir. K-b-r yani büyüklük kökünden gelen bu isim, Allah’ın zatına nisbetle her şeyin küçük ve hakîr kalması manasındadır.[5] İşte bu ism-i şerif de Allah için övgü mesabesindedir ve tamamen doğrudur. Fakat devlet başkanı da olsa, hiç kimsenin diğer mahluka böyle bakmaya hakkı yoktur. Zira kendisinin de kul olduğu ve yaratıldığı hatırından çıkmamalıdır. Dolayısıyla bu isim Rabbimiz için güzel iken kullar için güzel değildir.

Fakat bu egoistlik ile asla karıştırılmamalıdır. Zira burada ne bir menfaat ne bir mukayese ne de olmayanı iddia etmek veya olanı abartmak olmayıp, sadece malumun ilamı vardır.


[1] İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı, İstanbul, Baskı: 1, s. 132.

[2] Fahreddin er-Râzî, Kitabu’l-Erbaîn fî Usûli’d-Dîn, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Lübnan, 2009, s. 245.

[3] Şûra, 11

[4] İmam Gazâlî, el-Maksidü’l-Esna fî Şerhi Esmâillahi’l-Hüsna, Dâru’l-Minhâc, Cidde, s. 144

[5] İmam Gazâli, a.g.e, s. 146

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu