Peygamberimizin Hz. Zeynep ile Evliliği
Bu başlıkta İslam karşıtlarının en popüler sorularından biri olan Hz. Muhammed’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) evlatlığı olan Hz. Zeyd’in hanımı Hz. Zeynep ile evliliğini ele alacağız.
Cevaba geçmeden önce Hz. Zeyd ile Hz. Zeynep’in hayatını kısaca inceleyelim.
Hz. Zeyd ve Hz. Zeynep’in (Radıyallahu Anhuma) Kısaca Hayatları
Hz. Zeyd, aslen Yemenli olup Peygamberimizden (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) on yaş küçüktür. Henüz çocukken annesi ile yaptığı bir akraba ziyareti sırasında kaçırılıp Ukâz panayırında köle olarak Hz. Hatice’nin yeğeni Hakîm b. Hizâm’a satıldı. Hakîm onu Mekke’ye götürdü ve halası Hatice’ye, Hz. Hatice de Resulullah’a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hediye etti.
Bir süre sonra babası Hârise ile amcası Ka‘b yanlarında fidye getirerek Mekke’ye gelip Zeyd’i almak istediler. Efendimiz de (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Zeyd’i serbest bırakarak isterse gidebileceğini, istemezse gitmeyeceğini söyledi. Zeyd ise kim gelirse gelsin Resulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yanından ayrılmayacağını beyan etmesi üzerine Efendimiz onu Kâbe’nin yanına götürüp “Şahit olun! Bundan sonra Zeyd benim oğlumdur. O benim mirasçım, ben de onun mirasçısıyım” diyerek onu azat etmiştir.[1]
Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onu evlatlık edindiği için bir müddet Zeyd b. Muhammed diye anılmıştır. Lakin evlatlıkların öz oğlundan ayrılmasını emreden ayet nâzil olduğunda Zeyd b. Hârise diye anılmaya başlanmıştır. [2]
Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onu çok sevdiği için kendisine “hibbu Rasulillah” (Resulullah’ın sevdiği) lakabı verilmişti. Peygamberimizden ömrü boyunca hiç ayrılmadı. İlk iman eden Müslümanlardandı. Taif’te Peygamberimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) taş attıklarında kendi vücudunu siper edip yaralanan da bizatihi Zeyd’di.
Bedir, Uhud, Hendek, Hudeybiye seferlerine ve Hayber’in fethi başta olmak üzere hemen hemen tüm gaza ve seriyyelere katıldı. Mûte Savaşı’nda şehid olduğunda Peygamberimiz üç kere “Allah’ım Zeyd’e mağfiret et” demiştir.[3]
Sadece Zeyd (Radıyallahu Anh) değil, oğlu Usâme b. Zeyd de Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) için çok kıymetliydi. Zira vefatından kısa bir süre önce Bizans’a gönderilmek üzere hazırlanan, içlerinde Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in de bulunduğu ordunun kumandanlığına Üsâme b. Zeyd’i tayin etmiştir.[4]
Zeynep validemize (Radıyallahu Anha) gelecek olursak, kendisi Peygamberimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) halasının kızıdır. Kendisini maddî durumu iyi olan ve halkın içindeki mevkiisi yüksek birisiydi. Bununla birlikte son derece cömertti. Hz. Ömer’in hilafeti zamanında kendisine tahsis ettiği 12.000 dirhemlik maaşa elini sürmeden fakirlere dağıtırdı.[5] Bu yüzden vefat ettiğinde geride bir dirhemi bile bulunmamaktaydı. Allah hepsinden razı olsun.
Hz. Zeyd ile Hz. Zeynep’in (Radıyallahu Anhuma) Evliliği
Bu girişten sonra konumuza dönecek olursak, İslam’ın insanlığa gönderilme amacı yeryüzünde adaleti sağlamak, yanlış ve bozuk inançları düzeltmek, yerleşik düzendeki hatalı anlayışları doğrultmaktır. İşte bunun en ciddi örneklerinden biri Hz. Zeyd ile Hz. Zeynep’in evlenmesidir. Çünkü cahiliyye Arap toplumuna göre azat edilmiş bir köle ile hür birisinin evlenmesi asla mümkün değildir. Halbuki İslam’a göre üstünlük köle veya efendi olmakta, zengin yahut fakir olmakta değil ancak takvadadır.[6]
Azatlı köle ile hür birinin evlenemeyeceği düşüncesinin doğru olmadığını fiilî olarak göstermek için Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Zeyd ile Zeynep’in evlenmesini istedi. Lakin Hz. Zeynep bunu pek hoş karşılamadı ve erkek kardeşi de bu evliliğin olmasını istemedi. Daha sonra Hz. Zeynep, “Size göre Zeyd benim için uygun mudur?” diye sual edince Peygamberimiz onun uygun biri olduğunu söyledi ve bunun üzerine ailesi de rıza gösterdi.[7]
Zeyd b. Hârise daha önceden Ümmü Eymen ile evliydi. Zeynep validemiz, Ümmü Eymen’e nispetle biraz daha geçimi zordu. Aralarındaki iktisâdi ve sosyolojik fark sebebiyle Zeyd ile sürekli tartışıyorlar, huzursuzluk yaşıyorlardı. Evlilikleri bir süre devam etse de Hz. Zeyd (Radıyallahu Anh), Peygamber Efendimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hz. Zeynep’i (Radıyallahu Anha) şikâyet etti. Fakat Efendimiz ona Allah’tan korkmasını ve sabretmesini tavsiye etti.[8]
Peygamberimiz ona her ne kadar sabretmesini söylediyse de şikayetler giderek arttı. Bir yandan Peygamberimiz de buna bir çare arıyordu. Sorun, inen şu ayet ile çözüldü:
«Hani sen Allah’ın kendisine nimet verdiği, senin de (azat etmek suretiyle) iyilikte bulunduğun kimseye, “Eşini nikâhında tut (onu boşama) ve Allah’tan sakın” diyordun. İçinde, Allah’ın ortaya çıkaracağı bir şeyi gizliyor ve insanlardan çekiniyordun. Oysa kendisinden çekinmene Allah daha lâyıktı. Zeyd, eşinden yana isteğini yerine getirince (eşini boşayınca), onu seninle evlendirdik ki, eşlerinden yana isteklerini yerine getirdiklerinde (onları boşadıklarında), evlatlıklarının eşleriyle evlenmeleri konusunda mü’minlere bir zorluk olmasın. Allah’ın emri mutlaka yerine getirilmiştir.» (Ahzâb, 37)
Bu ayet-i kerîme ile Zeyd’in isteği yerine gelmiş ve Zeynep’ten boşanmıştır.
Peygamberimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hz. Zeynep ile Evliliğine Dair Şüpheler
Bazı İslam düşmanlarının içi dolu olmayan tenkitleri de tam bu noktada başlamaktadır. Onlara göre ayette geçen «İçinde, Allah’ın ortaya çıkaracağı bir şeyi gizliyor ve insanlardan çekiniyordun» ifadesi Peygamberimizin, Zeynep validemize olan muhabbetini gizlediği şeklinde anlaşılmakta, bu yüzden de insanlardan çekindiği zannedilmektedir.
Halbuki meselenin bununla uzaktan yakından alakası yoktur. Zira Zeynep’i, Zeyd ile evlendiren Peygamberimizden (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) başkası değildir. Boşanmak istediklerinde sabretmelerini söyleyen, Zeyd’e hanımını bırakma diyen de yine Peygamber Efendimizdir.
Peygamber Efendimiz, Zeynep validemiz ile en başından beri evlenmek isteseydi buna kim mâni olabilirdi? Zaten azatlı bir köle olan Zeyd ile evlenmek istemeyen Zeynep validemiz değil miydi? O esnada Peygamberimiz ona Zeyd’i ısrarla tavsiye etmeyip, bizatihi kendisi evlenemez miydi? Şayet Zeynep ile evlenme amacı olsaydı onu en başta Zeyd ile evlendirir miydi? Hadi evlendirdi diyelim boşanmamaları için onlara nasihat eder miydi? Tüm bu soruları mantık çerçevesinde cevaplaması gereken onlardır.
Peki o zaman ayette geçen Peygamberimizin “içinde gizlediği, insanlardan çekindiği şey” nedir? Eğer buna cevap olarak “Zeynep ile olan evlenme isteğiydi. Dolayısıyla Zeyd’in onu boşamasıydı” denirse bu mantıksızdır. Zira ayetin gerisinde yer alan “hanımını tut, boşama” ifadesi ile uyumsuz bir mana verilmiş olur.[9] Dolayısıyla burada Efendimizin gizlediği şey, cahiliyye toplumunun evlatlığı, öz oğul gibi görmeleri sebebiyle, gösterecekleri tepkiden hareketle ayetin tebliğinde duyduğu endişedir. Öyle ki Enes (Radıyallahu Anh): “Şayet Resulullah, Kur’an’dan bir şey gizleyecek olsaydı bu ayeti gizlerdi” demiştir. Yani Cenab-ı Allah’ın bu yanlış anlayışı ortadan kaldırmak ve fiilî olarak bunu peygamberinde göstermek istemesi, Peygamberimiz üzerinde manevi bir baskı oluşturmuştur. Bu yüzden de ayetin devamında «İnsanlardan çekiniyorsun halbuki Allah, çekinilmeye daha layıktır.» (Ahzâb, 37) ifadesi yer almaktadır.
Cahiliyye döneminde Araplar evlatlık-öz oğul ayrımı gözetmezlerdi. Bu yüzden münafıklar Efendimiz aleyhine propaganda yapmaya çalışmışlarsa da Cenab-ı Hakk bu mevzuunun akabinde indirmiş olduğu «Muhammed sizin adamlarınızdan hiçbirinizin babası değildir, fakat o Allah’ın elçisi ve peygamberlerin de sonuncusudur.» (Ahzâb, 40) ayetiyle evlatlıkların gerçek oğul gibi olamayacağını hatırlatmış ve konuyu kapatmıştır.
O zamanki Arap toplumunda gerçekten evlatlıklar oğullardan ayrılmaz, onların eşleri ile evlenmek haram sayılır, mirastan payları verilirdi. Bu durum ise sosyolojik birtakım sorunlara yol açma tehlikesi barındırmaktaydı. Zira herkesin malumudur ki hikmet-i ilahi gereği Peygamberimizin oğulları henüz çok küçük yaştayken vefat etmişti. Eğer evlatlıklar, öz oğul muamelesi görürlerse ilerde onların soyundan gelen birisinin peygamberlik ilan etmesi Müslümanlar arasında ciddi bir fitneye sebep olabilirdi. Aynı şekilde kan bağı olmadan mirastan hak kazanması hukukî birtakım problemler çıkarabilirdi. Bu gibi hikmetlere binaen Cenab-ı Allah evlatlığın, öz çocuk gibi görünmesini yasakladı.
Şayet din düşmanlarının mantığı doğru olsa ve haşa Efendimizin Zeyd ile Zeynep’in arasını ayırdığı varsayılsa, bundan sonra kalan ömründe Zeyd ile Efendimizin arasında kısmî de olsa soğukluk olması beklenmez miydi? Lakin bizim tek gördüğümüz günden güne ziyadeleşen bir muhabbet ve ölene kadar ayrılmayan bir bağdır. Öyle ki Zeyd b. Hârise (Radıyallahu Anh) Mûte Harbi’nde şehit olduğunda şehadet haberini alan Peygamberimiz çok üzülmüş ve üç kere “Allah’ım Zeyd’e mağfiret et” demişti.[10] Keza Hz. Ömer halife olduğunda Usame b. Zeyd’e, kendi oğlundan daha fazla maaş bağlamış, Abdullah b. Ömer (Radıyallahu Anhuma) bunun hikmetini babasına sorduğunda Hz. Ömer şu karşılığı verdi: “Onun babası Resulullah’a senin babandan daha sevgiliydi. Oğlu da benim oğlumdan daha sevgili.”[11]
Sonuç
Neticeye gelecek olursak, Hz. Zeyd ile Hz. Zeynep’i bizzat Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) evlendirmiştir ki bunda da azatlı köle ile hür birisinin evlenebilme imkânı gibi ciddi bir ıstılah söz konusudur. Bununla birlikte, onlar boşanmak istediklerinde sabretmelerini söyleyen de Peygamberimizden başkası değildir. Her şeye rağmen boşanmaları neticesinde inen bir ayet ile (Ahzâb, 37) Cenab-ı Hakk, Peygamberimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hz. Zeynep ile evlenmesini emretmiştir. Bu vesile ile o kültürde hâkim olan, evlatlıkların öz çocuk gibi görülmesi inancı da yıkılmıştır. Hatta belki de bizim bile bugün “oğlu” değil de “evlatlığı” dememizin altında bu hadise yatmaktadır.
Velhasıl bu şekilde cereyan eden bir olayda ne Zeyd’i ne Zeynep’i (Radıyallahu Anhuma) ne de Resulullah’ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) en küçük bir surette ta’n etmek isteyenlerin art niyetli olup, akıl, mantık ve iz‘andan son derece uzak oldukları aşikârdır.
[1] İbn Asâkir, Tarihu’d-Dimeşk, c. 19, s. 348.
[2] Müslim, Sahîh, no: 2425.
[3] İbn Ebî Şeybe, Musannef, c. 7, s. 428, no: 12101; İbn Sa‘d, et-Tabakât, c. 3, s. 44.
[4] Müslim, Sahîh, no: 2426.
[5] İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 7, s. 104.,
[6] Hucurât, 13.
[7] İbn Cerîr et-Taberî, Câmiu‘l-Beyân fî Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, c. 20, s. 271.
[8] Buhârî, Sahîh, no: 7420.
[9] Ebû Mansûr el-Mâturîdî, Te’vîlâtül Kur’ân, c. 8, s. 391.
[10] İbn Ebî Şeybe, Musannef, c. 7, s. 428, no: 12101; İbn Sa‘d, et-Tabakât, c. 3, s. 44.
[11] Tirmizî, Sünen, no: 3813.