MakalelerTasavvuf

Ebu’l-Hüseyin en-Nûrî’nin (rahimehullah) (ö. 295/908) “Makâmâtu’l-Kulûb” Adlı Risalesinin Tercümesi 2/3

(Eseri ve müellifi incelediğimiz ilk yazı için tıklayınız.)

Bismillahirrahmanirrahim

Hamd, alemlerin rabbi olan Allah’adır. O’nun selamı seçtiği kulları, salâtları Efendimiz Muhammed ve âli üzerine olsun.

Şeyh Ebu’l-Hüseyin en-Nûrî buyurdu ki:

[Kalbin Makamları]

Kalbin makamları dört tanedir. Zira Allah Teala Kur’ân’da kalbi dört farklı isimle zikretmiştir. Bunlar “sadr, kalb, füâd ve lübb”dür.

Sadr İslam’ın madenidir. “Allah’ın  göğsünü (sadrını) İslam’a açtığı kimse gibi mi?” (Zümer, 22).

Kalp imanın madenidir. “Fakat Allah, size imanı sevdirmiş ve onu kalplerinize güzel göstermiştir” (Hucurât, 7).

Füâd marifetin madenidir. “Kalp (füâd), gözün gördüğünü yalanlamadı” (Necm, 11).

Lübb tevhidin madenidir. “Akıl (lübb) sahipleri için âyetler vardır” (Âli İmrân, 190).

Lübb tevhidin, füâd marifetin, kalb imanın, sadr ise İslam’ın kabıdır.

Tevhid: Hakkı idrak edilmekten tenzih etmektir.

Marifet: Hakkın yüce sıfatları ve güzel isimleriyle var olduğunu bilmektir.

İman: Allah’tan başka kalpleri endişelendiren tüm fayda ve zararları yok ederek kalbi bağlamaktır.

İslam: Aşikâr ve gizli tüm işlerde Allah’a teslim olmaktır. Bu nurlar, muvahhidlerin sırlarında gizlidir.

Tevhid olmadan marifet, marifet olmadan iman ve iman olmadan İslam sahih olmaz. Tevhidi olmayanın marifeti, marifeti olmayanın imanı, imanı olmayanın da İslam’ı yoktur. İslam’ı olmayana ise ne amel ne fiil ne de ahlak fayda verir.

İslam’ın nuru akıbeti hatırlamaya, imanın nuru başa geleceklere karşı uyanık olmaya, marifetin nuru geçmişi hatırda tutmaya, tevhidin nuru ise hakikatleri keşfetmeye sebep olur.

Akıbeti hatırlamak nefislerin siyasetini, başa geleceklere karşı uyanık olmak nefislerin riyazetini, geçmişi hatırda tutmak kalbi korumayı ve hakikatleri keşfetmek haklara riayet etmeyi gerektirir. Kul siyasetle tasdike, kalbi korumakla tahkike, riyazetle tevfîke, haklara riayet ile de Hakk’a ulaşır.

Siyaset: Nefsi tanımak ve onu korumaktır.

Riyazet: Nefsi edeplendirip helak etmektir.[1]

Kalbi korumak (hirâset): Allah’ın kalplerdeki iyiliklerini mütâlaa etmek/okumaktır.

Riayet: Hakk’ın sırlardaki haklarına riayet etmektir.

Riayet verilen ahde vefa göstermeyi, kalbi korumak sınırları korumayı, riyazet var olana razı olmayı, siyaset ise olmayana karşı sabretmeyi gerektirir.

Bu hasletler, Allah’ın zahirî-bâtınî ve aşikâr-gizli olarak kullarına yüklediği kulluk mükellefiyetlerinin tamamıdır.

[Kalp Evi]

Bil ki, Allah müminin içinde kalp denilen bir ev yaratmıştır. Cömertliğinden bir rüzgar göndererek bu evi şirk, şüphe ve nifak kirlerinden temizlemiştir. Sonra fazlından bir bulut yollayıp bu eve yağmur yağdırarak orada yakîn, tevekkül, ihlas, korku, ümit ve mahabbet gibi çeşit çeşit bitkiler bitirmiştir. Bu evin başına tevhidden bir döşek koymuş, üzerine de rızadan bir yastık yerleştirmiştir. Sonra evin karşısına kökü müminin kalbinde, dalları ise semada arşın altında bulunan bir mahabbet ve marifet ağacı dikmiştir.

Kendi kanunlarıyla bu ağacın sağına bir döşek, soluna da bir dayanak koymuştur ve rahmet bahçesinden bir kapı açıp oraya tesbih, hamd, temcîd ve zikir gibi türlü türlü mis kokuları ekmiştir. Sonra en yüce kapıya yağı zekâ nuru takva olan bir vuslat kandili bağlamıştır. Daha sonra helak olmaktan engellemesi için bu kapıyı kilitlemiş ve anahtarını kendisinde saklayıp ne Cebrail ne Mikail ne İsrafil ne de bir başkası mahlukattan kimseye vermemiştir.

Mevla Teala sonra buyurmuştur ki: “Bu benim yeryüzündeki hazinem, nazarımın madeni, tevhidimin meskenidir, ben ise me’vâda (dönülen/sığınılan yer) sakinim. Ne güzel sakin, ne güzel mesken!”

[Müminin Kalbinde Allah’ın Lütfu]

Müminin kalbinde Allah’ın yedi lütfu vardır; İlki marifettir.

Marifetten sonra boyun eğmeyi sağlayan lîn (yumuşaklık) gelir. “Sonra onların ciltleri ve kalpleri Allah’ın zikrine karşı yumuşar” (Zümer, 24).

Lînden sonra ise genişleme gelir. “Allah’ın, göğsünü İslam’a açtığı kimse gibi mi?” (Zümer, 22), Yani “Allah’ın, göklerin yerlerin ve dağların yüklenmekten aciz kaldığı marifeti yüklenebilecek kadar sadrını genişlettiği kimse gibi mi?”

Genişlemeden sonra ise hastalıklardan şifa gelir. “Allah mümin olan kavmin sadırlarına şifa verir” (Tevbe, 14).

Şifadan sonra hidayet gelir. “Fakat Allah, size imanı sevdirmiş ve onu kalplerinize güzel göstermiştir” (Hucurât, 7).

Hidayetten sonra sekinet ve mutmainlik hali gelir. Öyle ki kişi Allah ile mutmain olup O’ndan başkasıyla huzur bulamaz. “Müminlerin kalplerine sükûneti indiren O’dur” (Fetih, 4).

Sekinetten sonra ise nurlanma gelir. “Allah dilediğini nuruna hidayet eder” (Nûr, 35).

Allah, düşmanlarının kalbini ise kendisini inkara sebep olacak kadar kilitlemiştir. Bu da yedi mertebededir;

İlki daralmadır. Öyle ki kafirin kalbi marifet ve tevhidi içine alamaz. “Allah kimi saptırmak isterse onun göğsünü daraltır ve sıkar” (Enam, 125).

Daha sonra Allah bu kalbi, peygamberler veliler ve alimlerin sözleriyle yumuşamayacak kadar sertleştirir. “Bundan sonra sizin kalplerinin katılaştı” (Bakara, 24).

Sonra onu karartır. “Hayır! Doğrusu onların kalplerini paslandırmıştır” (Mutaffifîn, 14).

Sonra onu zulmetten bir kılıfa geçirir. “Dediler ki, bizim kalplerimiz kılıflıdır” (Bakara, 88).

Sonra onu açılamayacak şekilde mühürler. “Allah onların kalplerini mühürledi” (Bakara, 7).

Sonra kilitler. “Yoksa kalplerin üzerinde kilitleri mi var?” (Muhammed, 24).

Tüm bunlardan sonra artık o kalp Allah’ın marifetini inkâr eder. “Ahirete inanmayanların kalpleri bunu inkâr etmektedir” (Nahl, 22).

Bundan dolayı kafir, Allah’ın tevhidini, rubûbiyetini, peygamberlerini, vaadini ve vaîdini inkâr eder.

[Kalplerin Kısımları]

Üç çeşit kalp vardır;

Birincisi: Âsilerin harabe olan kalbidir ki pislik ve necaset dolu şeytan yerleridir.

İkincisi: İtaat edenlerin kalpleri ki ilim amel ve ihlas sahiplerinin, başlarına koruyucu hazinedarlar koyarak muhafaza ettikleri değerli eşyalarını sakladıkları evleridir.

Üçüncüsü: Âriflerin kalbidir ki mücevher inci ve yakut ile dolu olup meleklerin hazinesidir. Melekler bu kalbe bakar, onu korur ve kollarlar. Ona bakan melek, onu başkasına teslim etmez.

[Âriflerin Kalbi]

Allah’ın yeryüzünde birtakım bahçeleri vardır ki kim onların kokusunu alırsa cennete özlem duymaz. İşte bu bahçeler âriflerin kalpleridir.

[Kalb-i Selîm]

Kalb-i selîm: Kalbi ile altından vefaya, üstünden rızaya, sağından atâya (bahşişe), solundan ölüme, önünden likâya (kavuşmaya), arkasından da bekâya (sonsuzluğa) seyreden[2] kişinin kalbidir.

Bu dört menzildir; kalbin şüpheden[3], saptırıcı hevâdan, riyâ ve ucuptan ve Allah’tan başka herhangi bir şeyi (mâsivâ) zikretmekten kurtulmasıdır.

Muhakkık alimlerin en faziletlisi Şah-ı Şücâ‘ el-Kirmânî buyurdu ki: Üç şey sadrın selametine alamettir; herkese güvenmek, insanlarda hayır görmek ve her insan için özür talep etmek.

[Sevgililerin Kalpleri]

Allah Teala Musa’ya (aleyhisselam) buyurmuştu ki: Kalbini benim sevgim dışında her şeyden soyutla. Zira ben senin kalbini;

Kendi sevgimin meydanı kıldım. Senin kalbinde benim marifetimden bir yer yaptım. İmanımdan bir ev inşa ettim. Şevkimden bir güneş icra ettim. Mahabbetimden bir ay koydum. Muradımdan yıldızlar yürüttüm. Benim tefekkürümden bir bulut yarattım. Tevfîkimden bir rüzgar estirdim. Faziletimden yağmur yağdırdım. Sıdkımdan ekinler ektim. İtaatimden ağaçlar bitirdim. Bu ağaçların yapraklarını vefam kıldım ve münacatımdan olan meyveleri sarkıttım. Senin kalbinde ezeliyet ilimlerimin inceliklerinden nehirler akıttım. Senin kalbine yakînimden dağlar diktim.

Yazının tüm hakları İsmailağa Telif ve Araştırma Merkezi’nce mahfuzdur.


[1] Başka bir nüshaya göre ise mana şöyledir: “Riyazet: nefsi yaratanına karşı edeplendirmektir”.

[2]  Bir nüshaya göre ise: “işaret eden”.

[3]  Başka bir nüshaya göre “şirkten”.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu