Dâvud ez-Zâhiri ve İbn Hazm’ın taklit anlayışları ile ilgili olan yazımız için tıklayınız.
Birçok fıkhi ve akidevi meselelerde İbn Teymiyye ve İbn Kayyım’ı önder kabul eden selefi camia, içtihat ve taklit meselelerinde onların görüşlerini bir kenara bırakmış tavır sergilerler. Şöyle ki avam tabakasındaki kişilere: “Hangi mezhebi taklit ediyorsunuz?” şeklinde bir soru yöneltip daha sonra müşriklerin babalarını taklit ettiklerini zemmeden ayetleri okuyarak Müslümanlara kolayca şirk yaftası atarak İbn Teymiyye ve İbn Kayyım’ın taklit meselesinde izledikleri yolun dışına çıkmışlardır.
İbn Teymiyye ve İbn Kayyım’ın Mezhep Taklidine Bakışı
İbn Teymiyye ve talebesi İbn Kayyım, İbn Hazm ve Dâvud ez-Zâhirî gibi mezhep taklidinin bütünüyle batıl ve bidat olarak görmezler. Bilakis taklidi mübah, haram ve muhtelefun fih olmak üzere üç kısımda incelerler.
-
Haram Olan Taklid
İbn Teymiyye ve İbn Kayyım Bakara suresindeki “Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!’ denildiğinde, ‘Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)a uyarız!’ derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (onların yoluna uyacaklar)”[1] ayetinden hareketle Kur’an’ı Kerim’in hakikatlerinden yüz çevirip baba ve dedelerinin ananelerine tabi olanların taklitlerini, haram taklit olarak vasıflandırmışlardır.[2] Nitekim ehli sünnet uleması da bu meselede onlar gibi düşünmektedir.
-
Caiz Olan Taklid
İbn Teymiyye ve İbn Kayyım, muayyen mezhebe tabi olmayı dördüncü asırda ortaya çıkmış bidat olarak nitelendirirler.[3] Bu sebeple sadece bir mezhebe bağlı olmaması kaydı ile avam tabakasının bir alimi taklit etmesini caiz görürler. Bununla birlikte heva ve hevesine göre o alimi taklit etmeyi bırakmasını da haram kabul ederler. Nitekim İbn Teymiyye Mecmûʿu’l-Fetâvâ’sında şöyle der:
Bir kimse Allah ve resulünün kelamını anlamaya güç yetiremeyip herhangi bir şart aramaksızın bir alimi taklit etmesi zemmedilecek bir tavır değildir.[4]
Başka bir ifadesinde şöyle der:
Avam tabakasından birisinin azimet ve ruhsatlarını almak şartıyla muayyen bir mezhebi taklit etmesi caiz midir?
Bu konuda Ahmed b. Hanbel ve İmam Şâfî’nin ashabından iki görüş nakledilmiştir. Onlardan bir kısmı bunun vacip olmadığını söylerler. Cumhur da bu meselede onlar ile aynı fikirdedir. Muayyen bir mezhebi taklit etmesinin vacip olduğunu söyleyenler ise diğer mezhepte daha evla bir içtihat görmediği takdirde kendi mezhebini bırakmayı caiz görmezler.[5]
İbn Teymiyye’nin şu ifadeleri de mezhep anlayışı yansıtan önemli satırlardan arasında yer alır:
“İbn Teymiyye’ye soruldu: Seçkin alimler, kendisine ‘Mezhebin nedir?’ diye sual edilen bir şahsın ‘Ben Muhammedîyim Kur’an ve sünnete tabi olurum’ diye cevap vermesini nasıl değerlendirirler?
O da şöyle cevap verdi: İnsanların ancak Allah’a resulüne ve Allah Teala’nın tabi olunmasını emrettiği ülü’l-emre itaat etmeleri vaciptir. Nitekim Cenab-ı Hakk şöyle buyurur: ‘Allah’a resulüne ve sizden olan ülü’l-emre itaat edin.’ Bir Müslüman bir hadise ile karşılaştığı zamanda Allah ve resulünün şeriatıyla hüküm vereceğini düşündüğü herhangi bir alime fetva sorabilir. Hiçbir Müslümanın muayyen bir alimi taklit etmesi vacip olmadığı gibi bir mezhebe bağlanması da vacip değildir. Allah resulünden başka herkesin sözü ile amel edilmesi veya terk edilmesi caizdir.”[6]
Hulasa, İbn Teymiyye ve İbn Kayyım’a göre Kur’an ve sünnetten hüküm çıkarmaya güç yetiremeyen kişinin herhangi bir alimi taklit etmesi caizdir. Fakat cumhur ulemanın söylediği gibi bir mezhebe bağlı kalması veya bir muayyen bir alimi taklit etmesi vacip değildir.
-
İhtilaflı Olan Taklid
İbn Teymiyye Fetâva’sında içtihat ehliyetine sahip olmayıp, Kur’an ve sünnetten delil getirmeye güç yetiren bir alimin taklit etmesini şöyle değerlendirir:
“Kim Kur’an ve sünnetten delil getirmeye güç yetirir, tercih edilen görüş ile edilmeyen arasını ayırt etme kabiliyetine sahip olur da buna rağmen taklit ederse bu kişinin durumu hakkında Ahmed b. Hanbel’in mezhebinde ihtilaf edilmiştir. Ahmed b. Hanbel’in ashabının tercih ettiği görüş bu kimsenin günahkâr olacağı yönündedir. İmam Şâfî de bu görüşü tercih etmiştir. Muhammed b. Hasen’den mutlak manada taklidin caiz olduğu nakledilmiştir.”[7]
Netice
İbn Teymiyye ve İbn Kayyım’a göre taklit mutlak manada haram değildir. Bilakis haram, caiz ve ihtilaflı olmak üzere üç başlıkta değerlendirilir. Selefi camiadan bazılarının taklit meselesinde herkesi hüküm çıkarmaya veya mezhepler hususunda heva ve hevese tabi olarak intikal ettirmeye yönlendirmesi imam kabul ettikleri şahsiyetlerin görüşlerini hakkıyla kavramadıklarını gösterir.
Allah Teâlâ en doğrusunu bilir.
[1] Bakara (170).
[2] İbn Teymiyye, Mecmûu’l-Fetâva, Mecmeu’l-meliki’l-fehd, XIX, 262 İbn Kayyım, İ’lâmü’l-Muvakkiîn, Dâru İbni’l-Cevzî III, 447.
[3] İbn Kayyım, İ’lâmü’l-Muvakkiîn, Dâru İbni’l-Cevzî III, 485.
[4] İbn Teymiyye, Mecmûʿu’l-Fetâvâ, XX, 225.
[5] İbn Teymiyye, a.g.e, XX, 222.
[6] İbn Teymiyye, a.g.e XIX, 208.
[7] İbn Teymiyye, a.g.e, XX, 225.