MakalelerTefsir

Kur’ân-ı Kerîm ile İştigal Edenin Takınması Gereken Edepler – 2 –

Kur’ân-ı Kerîm ile İştigal Edenin Takınması Gereken Edepler – 1 – yazısı için tıklayınız

Bir önceki yazımızda Kur’ân-ı Kerîm okumanın ve ezberlemenin fazileti, Kur’ân ehline ikram etmek ve onlara eziyet etmekten geri durmaktan bahsetmiş, Kur’ân Hocası ve Talebesinin Edepleri bahsinde iki madde işlemiştik

A) Hoca ve Talebenin İhlaslı Olması
B) Dünya Maksatlarından Yüz Çevirmek

Şimdi ise geri kalan edeplerden bahsedeceğiz.

C-Öğretme Niyetinin Mahzurları

Kur’ân-ı Kerîm öğretilirken şiddetle kaçınılması gereken şeylerden biri de okutmayı vesile edinerek kendisine gelen insanları çoğaltma niyetidir. Yine bazı cahil muallimlerin müptela olduğu bir hastalık da ilminden istifade edilen başka hocalardan kendi talebelerinin okumasından rahatsızlık duymasıdır. Bu durum bu kişinin niyetinin kötü ve fasit olduğunu, hatta ve hatta böyle yapmakla Allah’ın rızasını kastetmediğini açıkça göstermektedir. Çünkü bu insan okutup öğretmesiyle Allah rızasını kastetse böyle yapmaz bilakis içinden “ben öğretmem ile Allah’ın rızasını kastettim ve bu hasıl oldu. Bu talebe ise benden başkasında okuma isteğiyle ilmini artırmayı arzuladı. Öyleyse ona kınama yoktur.” demelidir.

Hazreti Ali’den (Radıyallâhu anh) yapılan rivayette o şöyle demiştir:

“Ey ilim yüklenicileri! İlminizle amel edin. Zira alim, ilmiyle amel edip ilmi ile ameli muvafık olandır. Yakında ilim sahibi birtakım kavimler gelecek ama o ilim köprücük kemiklerinden aşağı inmeyecek, ilimleri amellerine, içleri de dış görünüşlerine zıt olacak. Meclislerde oturup o kadar birbirlerine övünecekler ki onlardan biri meclis arkadaşına kendisini bırakıp başkasıyla oturduğu için kızacak. İşte onların bu meclislerdeki amelleri Allah’a yükselmez”[1]

İmam Şâfiî’nin (Rahimehullâh) şu sözü ne kadar da manidardır:

“İnsanlar benim ilmimi ve kitaplarımı öğrensinler de velev ki ondan tek bir harf bile bana nispet etmesinler…”[2]

D-Muallimin Ahlakı

Kur’ân hocasının şer-i şerîfin gösterdiği güzel ahlaklar ile mütehallik olması gerekir. Bunlar; dünyayı ve ehlini önemsememek, zahitlik, cömertlik, yüz güleçliği, halimlik, sabır, bayağı kazanç sebeplerinden uzak durmak, verâ, huşu, vakar, tevazuya riayet etmek, kahkahadan ve aşırı şakadan kaçınmak, şeriatın emrettiği giderilmesi gereken kirleri ve kılları temizlemek (bıyık kısaltma ve tırnak kesme gibi), kötü koku ve kıyafetlerden uzak durmak, sakalı uzatmak gibidir.

Zahiren bunlardan sakındığı gibi batınen de haset, riya, ucub ve hakir görmekten de son derece sakınmalıdır.

Hadîs-i şerîflerde varid olduğu üzere tesbih, tehlil ve zikirleri söylemeli, gizli ve aşikar Allah’a karşı murakabe üzere olup bunu muhafaza etmeli ve bütün işlerinde Allah’a tevekkül etmelidir.

E- Muallimin Kur’ân Talebesine İhsanı (Güzel Davranması)

Hocanın talebesine yumuşak huylu davranması ve iyilikte bulunması gerekir. Ebu Harun el-Abdi (Rahimehullâh) diyor ki: “Biz Ebu Said el-Hudrî’nin (Radıyallâhu anh) yanına gittiğimizde bize ‘merhaba ey Rasûlullâh’ın vasiyetleri!’ derdi. Rasûlullah Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştu: “Muhakkak insanlar size tabidirler. Dünyanın her bir tarafından insanlar size dinlerini öğrenmek için gelecekler. Onlar geldiğinde onlara hayrı tavsiye edin.”[3]

F- Muallimin Kur’ân Talebesine Nasihat Etmesi ve İkramı

Hocanın talebesine bolca nasihat yapması gerekir. Zira Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) “Din nasihattir. Allah’a kitabına, resulüne, Müslümanların imamlarına ve bütün Müslümanlara” buyurmuştur.[4]

Bu hadîs-i şerifte bahsedilen Allah’a ve kitabına nasihat; Kur’ân talebesine ikram etmek, ona yol göstermek, yumuşak davranmak, mümkün olduğunca taleplerine yardımcı olmak, kalbini ilme karşı ısındırmak, ona merhamet ederek, acıyarak yumuşaklıkla bir şeyler öğretmek ve onu sürekli öğrenmeye teşvik etmek ile olur.

Kur’ân talebesine ilmin üstünlüğünü ve faziletini hatırlatmak lazımdır ki ilme rağbeti artsın ve dünyadan uzaklaşıp ona meyletmekten ve aldanmaktan uzak dursun. Kur’ân ve sair şer-î ilimler ile uğraşmak ârif-i billah kulların ve peygamberlerin rütbesi olduğunu da hatırlatmak gerekir.

Talebeye karşı merhametli davranmak ve onun işleriyle kendi ve çocuklarının işleri gibi uğraşmak, talebeyi kendi çocuğu yerine koyup şefkatli davranmak, hallerine özen göstermek, edepsizliklerine ve cefalarına sabretmek ve yer yer onu uyarmak gerekir. Zira insan özellikle de küçük yaşta birtakım eksiklere maruz kalabilir.

Kendisi için istediğini ve sevdiğini talebesi için de istemesi gerekir. Zira Sahîhayn’de geçen hadîste Peygamberimiz şöyle buyurur:

Sizden biriniz kendisi için istediğini mümin kardeşi için istemedikçe iman etmiş sayılmaz”[5]

İbn Abbas (Radıyallâhu anh) ise şöyle demiştir:

“İnsanların bana en değerlisi halkı aşıp da benim yanıma oturan meclis arkadaşımdır. Şayet sineğin onun yüzüne konmamasına gücüm yetse elbette bunu yapardım”. Başka bir rivayette ise “sinek ona konar ama ben eziyet duyarım” demiştir.[6]

Talebeye büyüklük taslamamak, bilakis yumuşak ve tevazu ile muamele etmek gerekir. Tevazu hakkında normal insanlar için bile birçok hadis varid olmuşken, evladı mesabesinde olan talebeye hem de Kur’ân ile meşgul olurlarken nasıl tevazulu olunmaz?! Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuş: “Öğrettiklerinize ve kendisinden öğrendiklerinize yumuşak davranın. Sakın cehaletiniz ilminize galip gelip de zorba/zalim alimlerden olmayın.”[7]

Eyyüb es-Sehtiyânî (Rahimehullâh) ise şöyle demiştir:

Alimin Allah’a karşı tevazudan ötürü başına toprak serpmesi gerekir.[8]

G- Kur’ân Talebesini Güzel Edepler ile Edeplendirmek

Hocanın talebesini tedricen güzel ahlaklar ile zinetlemesi, nefsini ince meariflere alıştırıp batıni ve zahiri bütün işlerde muhafaza etmesini öğretmesi gerekir. Yine hem sözleri hem de fiilleriyle mütemadiyen ihlas, doğruluk, hüsnü niyet ve bütün anlarında Allah’a murakabe halinde olması gerektiğine teşvik edip ancak bunlarla kendisine marifet kapılarının açılıp kalbinden hikmet ve latife pınarlarının fışkıracağını böylelikle ilminin ve tavırlarının mübarek zümresinden sayılıp söz ve fiillerinde muvaffak olacağını aşılaması gerekir.

[1] Dârimî, Sünen, No: 394.

[2] Ebu Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, c 9 s. 118; Beyhaki, Menakibü’ş-Şafi, Thk: Ahmed Sakar, c.2 s. 155, Beyhaki, Marifetü’l-Asar ve’s-Sünen, No: 389.

[3] Tirmizi, Sünen, No: 2650; İbn Mace, Sünen, No: 249.

[4] Müslim, Sahih, No: 55.

[5] Buhari, Sahih, No: 13; Müslim, Sahih, No: 45.

[6] Buhari, Edebü’l-Müfred, No: 1146; Hatib el-Bağdadi, el-Fakîh ve’l-Mütefakkih, Dâr İbn Cevzî, 1421, c.2 s. 226-227; Beyhaki, Şuabü’l-İman, Mektebetü’r-Rüşd, Thk: Abdülhamid Hamid, Baskı: 1, No: 9122.

[7] Hatib el-Bağdadi, el-Fakîh ve’l-Mütefakkih, Dâr İbn Cevzî, 1421, c.2 s. 229; Deylemi, Firdevs, No: 238.

[8] Hatib el-Bağdadi, el-Fakîh ve’l-Mütefakkih, Dâr İbn Cevzî, 1421, c.2 s. 229; Beyhaki, Şuabü’l-İman, Mektebetü’r-Rüşd, Thk: Abdülhamid Hamid, Baskı: 1, No: 1716.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu