AkaidMakaleler

Peygamberlerin Üstünlüğü Meselesi -2-

Peygamberlerin Üstünlüğü Meselesi -1- yazımızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.

Meselemizle alakalı yanlış yorumlamaya müsait bir diğer rivayet ile devam ediyoruz.

Hz. İbrahim (aleyhisselam) Hakkındaki Rivayet

Sahih-i Müslim’de Hz. İbrahim (aleyhisselam) hakkında nakledilen rivayet şu şekildedir: “Bir adam, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)’e gelerek: ‘Ey yaratılmışların hayırlısı’ diye hitap edince, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ‘O dediğin İbrahim (Aleyhisselam)’dır’ buyurmuştur.”[1]

Bu rivayette de bir önceki rivayetlerde olduğu gibi Peygamberimizin tevazu gösterdiği açıktır. Nitekim İmam Nevevî bu hadisi şöyle şerh etmiştir: “Ulema, Efendimizin bu sözü İbrahim (Aleyhisselam)’a tevazu ve hürmet gereği söylediğini vurgulamıştır. Yoksa Peygamberimizin daha faziletli olduğu açıktır. Nitekim ‘Ben Ademoğlunun efendisiyim, bunda övünme (iftihar) yoktur’ sözünde de bunu açıkça ifade etmiştir. Sonunda ‘bunda övünme (iftihar) yoktur’ buyurmasıyla bunu iftihar için değil üstünlüğünü beyan ve tebliğ etmek için söylemiştir.”[2]

Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Üstünlüğü Hakkındaki Rivayetler

Fahr-i Kâinat Efendimizin üstünlüğüyle ilgili hadis kitaplarımızı mütalaa ettiğimiz takdirde birçok rivayet ile karşılaşmaktayız. İlk olarak az önce naklettiğimiz hadisin devamı olan İbn Mâce’deki hadis-i şerifi zikredebiliriz:

أَنَا سَيِّدُ وَلَدِ آدَمَ وَلَا فَخْرَ، وَأَنَا أَوَّلُ مَنْ تَنْشَقُّ الْأَرْضُ عَنْهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَا فَخْرَ، وَأَنَا أَوَّلُ شَافِعٍ وَأَوَّلُ مُشَفَّعٍ وَلَا فَخْرَ، وَلِوَاءُ الْحَمْدِ بِيَدِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَا فَخْرَ

“Ben Ademoğlunun efendisiyim, bunda övünme (iftihar) yoktur. Kıyamet günü (dirilmek için) yerin yarılmasıyla (kabirden) ilk çıkacak olan da benim. Bununla beraber bunda övünme (iftihar) yoktur. İlk şefaat edecek ve şefaati ilk kabul olunacak kimse de benim ve bunda övünme (iftihar) yoktur. Kıyamet günü Hamd Sancağı benim elimde bulunacak. Bununla beraber bunda övünme (iftihar) yoktur.”[3]

Tirmizi’nin rivayetinde ziyade olarak şöyle buyruluyor:

مَا مِنْ نَبِيٍّ يَوْمَئِذٍ آدَمُ فَمَنْ سِوَاهُ إِلَّا تَحْتَ لِوَائِي

“Kıyamet günü bu sancağın altında Adem (Aleyhisselam) da dahil olmak üzere bütün peygamberler toplanacaklardır.”[4]

Efendimizin üstünlüğünden bahseden rivayet sayılamayacak kadar çoktur. Ancak burada özellikle bu rivayette defaten tekrar edilen “bunda övünme (iftihar) yoktur” kısmına dikkat kesilmemiz gerekmektedir. İmam Nevevî’den de naklettiğimiz gibi bu ifade bize, bu anlatıların iftihar ve övünme gayesiyle değil de tebliğ ve beyan maksadıyla söylendiğini gösteriyor. Zira Rasulullah Efendimizin üstünlüğünü anlatan rivayetler, ketmedilmesi (gizlenmesi) caiz olmayan ve tebliğ edilmesi vacip olan dinin bütünündendir. Binâenaleyh dinimizde çok önemli yeri olan ‘Peygambere tazim etme’ vazifesinin ifa edilebilmesi adına Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize, kendisine vahyedilen hiçbir hakikati gizlemediği gibi, kendi yüceliğini ve şanını da beyan etmiştir. Nitekim Necm Sûresinde şöyle buyruluyor: “Battığı an yemin olsun o (Süreyyâ) yıldız(ın)a ki; Arkadaşınız (olan Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem; hak yoldan) sapmamıştır ve bâtıla inanıp cehalete düşmemiştir. O nefsani bir arzudan dolayı konuşmaz! O(nun söyledikleri), ancak (Allah Teâlâ tarafından kendisine) vahyedilmekte olan bir vahiydir.”[5]

Bir diğer hadis-i şerifte Fahr-i Kâinat Efendimiz şöyle buyuruyor:

أُعْطِيتُ خَمْسًا لَمْ يُعْطَهُنَّ أَحَدٌ مِنَ الْأَنْبِيَاءِ قَبْلِي: نُصِرْتُ بِالرُّعْبِ مَسِيرَةَ شَهْرٍ، وَجُعِلَتْ لِيَ الْأَرْضُ مَسْجِدًا وَطَهُورًا، وَأَيُّمَا رَجُلٍ مِنْ أُمَّتِي أَدْرَكَتْهُ الصَّلَاةُ فَلْيُصَلِّ، وَأُحِلَّتْ لِيَ الْغَنَائِمُ، وَكَانَ النَّبِيُّ يُبْعَثُ إِلَى قَوْمِهِ خَاصَّةً، وَبُعِثْتُ إِلَى النَّاسِ كَافَّةً، وَأُعْطِيتُ الشَّفَاعَةَ

“Benden önce Nebilerin hiçbirine verilmeyen şu beş özellik bana bahşedildi: Yürüyerek bir ayda aşılacak mesafede bulunan düşmanlara korku salmakta ilahi yardıma mazhar oldum. Yeryüzü benim için mescit ve temizleyici vasfa sahip kılındı. Ümmetimden her kim, bir yerde namaz vaktine girerse namazını kılsın. Ganimetler bana helal kılındı. Nebiler kendi kavmine gönderildi, ben ise tüm insanlara gönderildim. Bana şefaat etme hakkı verildi.”[6]

Başka Bir Delil

Aleyhissalatu Vesselam Efendimizin üstünlüğünü ve faziletini gösteren bir diğer delil de Fetih Suresindeki “Böylece Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar.”[7] ayet-i kerîmesidir. Zira kaynaklarımıza göz attığımızda Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dışında kimse için böyle bir rivayetin sübutuna vakıf değiliz.

Bilakis diğer rivayetlerin zahirinden hareketle başka hiçbir peygamberlere ilgili böyle bir haberin sabit olmadığını da söyleyebiliriz. Şöyle ki; Sahih-i Buharî, Sahih-i Müslim, Sünen-i Tirmizî ve sair kaynaklarımızda uzunca nakledilen şefaat hadisinde Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem): “Kıyamet gününde insanların efendisi benim. Neden biliyor musunuz? …” diye buyurduğu hadis-i şerifin devamında güneşin tavan boyu yaklaştığı sırada güçleri yetmeyecek ve tahammül edemeyecekleri kadar gam ve kedere boğulacakları durumda birbirlerine: “Başınıza gelenleri görmüyor musunuz? Rabbiniz yanında size şefaat edebilecek birine bakmıyor musunuz?” diyecekleri anlatılıyor. İşte o durumda insanlar önce Âdem (Aleyhisselam)’a gidecekler. Ancak Âdem (Aleyhisselam): “Şüphesiz bugün Rabbim öyle bir gazap etmiş ki, bugünden önce böyle gazap etmediği gibi, bundan sonra da bu şekilde gazap etmeyecektir.” dedikten sonra: “Bana o ağaca yaklaşmamı yasakladı, ben ona baş kaldırdım. Canımı kurtarmaya bakıyorum, canımı!” diyerek yardımcı olamayacak. Sırasıyla Nuh (Aleyhisselam), İbrahim (Aleyhisselam), Musa (Aleyhisselam) ve İsa (Aleyhisselam) da zelle sayılabilecek hatalar sebebiyle benzer şekilde karşılık verince, insanlar soluğu Efendimizin yanında alacaklar. Fahr-i Kâinat Efendimizden bu sefer ‘Nefsî, nefsî’ olarak değil de ‘Ümmetî, ümmetî’ olarak karşılık görecekler.[8] Hadis-i şerifin zahirinden anlaşıldığı kadarıyla diğer peygamberlerin bu şekilde karşılık vermeleri onlar için Efendimiz ile ilgili yukarıda zikrettiğimiz durumun sabit olmamasından dolayı olsa gerektir.  Allahu a’lem.

Aynı şekilde genel manada peygamberlerden bahseden bir ayet-i kerimede “(Allah’ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik.”[9] buyruluyorken, Fahr-i Kâinat Efendimizin gönderilişinden bahseden: “Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”[10] buyrulması da manidardır.

Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hariç Her Peygambere İsmiyle Hitap Edilmiştir

Kur’ân-ı Kerîm’i mütalaa ettiğimiz vakitte ise en başta Mevlâ Teâlâ’nın efendimize hitabı dikkatimizi çekiyor. Şöyle ki; Kur’an-ı Kerîm’de diğer peygamberlere isimleriyle hitap ediliyor. Örneğin: “يَا آدَمُ Ey Âdem (Aleyhisselam)![11], “يَا نُوحُ Ey Nuh (Aleyhisselam)![12], “يَا إِبْرَاهِيمُ Ey İbrahim (Aleyhisselam)![13], “يَا مُوسَى Ey Musâ (Aleyhisselam)![14], “يَا عِيسَى Ey İsa (Aleyhisselam)![15], “يَا زَكَرِيَّا Ey Zekeriyya (Aleyhisselam)![16], “يَا يَحْيَى Ey Yahya (Aleyhisselam)![17], “يَا دَاوُودُ Ey Davud (Aleyhisselam)![18]

Efendimize ise asla ismiyle hitap edilmiyor. Peygamberimiz muhatap alındığı ayet-i kerîmelerdeki hitap ise şu şekildedir: “يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ Ey (şanlı) Peygamber![19], “يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ Ey (şanlı) Nebî[20], “يَا أَيُّهَا المُزَّمِّل Ey örtünüp bürünen (Resûlüm)![21], “يَا أَيُّهَا المُدَّثِّر Ey bürünüp sarınan (Resûlüm)![22]. Açıkça isminin geçtiği ayetlerde ise asla risalet ve nübüvvet vurgusundan ayrı zikredilmemiştir: “Muhammed, ancak bir peygamber (rasül)dür.”[23], “Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur.”[24], “Muhammed Allah’ın elçisi (rasülü)dür”[25]. Kur’ân’da geçen hitaplardaki bu nida farklılığı bize Efendimizin diğer peygamberler yanındaki konumunu göstermesi açısından dikkate şayandır.

“Ömrüne Yemin Olsun ki…”

Peygamberimizin üstünlüğünü gösteren ayet-i kerîmelerden bir tanesi de Hicr Sûresinin ayetidir. Mevlâ Teâlâ bu ayet-i kerîmesinde: “(Habibim,) ömrüne yemîn olsun ki,…”[26] buyurmuştur. Bu ayetten açık bir şekilde Aleyhissalatu Vesselam Efendimizin değerini ve üstünlüğünü anlamış olduk. Zira Allah Teâlâ Efendimizin dışında kimsenin hayatına kasem etmemiştir. Bu da Efendimizin en faziletli olduğunun bir diğer göstergesidir.[27]. Nitekim bununla alakalı İbn Abbas’ın şöyle dediği rivayet edilir: “Allah Teâlâ Efendimiz (Sallahu aleyhi ve Sellem)’den daha faziletli ve daha üstün kimseyi yaratmamıştır. Ayrıca ben Allah Teâlâ’nın Peygamberimiz dışında herhangi birisini hayatına kasem ettiğini de işitmedim.”[28]

Alemlere Rahmet Oluşu

Bu husustaki bir diğer ayet-i kerîme de Enbiya suresindedir. Mevlâ Teâlâ Rasul-u Ekrem Efendimize hitaben: “(Rasûlüm!) Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.”[29] buyurmuştur.  Fahruddin er-Râzî tefsirinde efendimizin şanını anlatan ayet-i kerîmeleri sıralarken ikinci olarak İnşirah suresinden: “Senin şânını ve ününü yüceltmedik mi?”[30] ayetini zikrediyor. Ayrıca “Kim Resûl’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.”[31] minvalinde Efendimize itaati emreden bilumum ayetler de burada zikredilebilir. Velhasıl Rasul-ü Ekrem Efendimizin üstünlüğünü haykıran ayet ve hadisler saymakla bitmeyecek kadar çoktur. Ancak bütün bunları burada tek tek irad etmenin manası da yoktur, zira yazının başında da vurgulandığı üzere meseleye insaf nazarıyla yaklaşan herkes için hakikat ortadadır.

Ümmet İcma Etmiştir

Aslında zikrettiğimiz bütün bu ayet ve hadislerin yanı sıra Efendimizin diğer peygamberlerden üstün olduğu noktasında ümmetin icma ettiğini de söyleyebiliriz. Nitekim bunu Fahruddin er-Râzî tefsirinde[32] dile getiriyorken, Saduddin Taftazanî[33], son dönem âlimlerimizden merhum Ömer Nasuhi Bilmen[34] ve daha birçokları da bizlere nakletmiştir.

Asr-ı saadetten bu yana tarihin hiçbir safhasında alimlerimiz ve büyüklerimiz, Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam’ın faziletini dile getirmekten asla geri durmamışlardır. Nitekim Peygamberin irtihalinden sonra Hazreti Ömer’in dahi göz yaşı dökerek şöyle söylediği rivayet edilmektedir: “Ey Allah’ın Rasûlü! Anam, babam sana feda olsun. Allah katında öyle bir şeref ve derecen vardır ki, seni en son peygamber olarak göndermiş, lâkin ‘Hani biz peygamberlerden söz almıştık; senden, Nuh’tan, İbrahim’den, Musa’dan ve Meryem oğlu İsa’dan da’[35] buyurarak, seni hepsinden önce zikretmiştir. Annem, babam sana feda olsun ey Allah’ın Resûlü! Allah katında o derece kıymetin var ki, cehennem ehli bile, ateş içinde yanarlarken ‘Ah ne olaydı biz Allah’a ve Peygambere itaat etseydik de bu hal başımıza gelmeseydi!’ diyerek haykıracaklar.”[36]

İbn Abbas ise şöyle buyuruyor: “Allah Teâlâ, Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Efendimiz’i (diğer) peygamberlere ve sema ehline üstün kılmıştır.”[37]

Hicrî 403 vefatlı Ebu’l-Hasan el-Kâbisî de bunun bir diğer örneğidir. Nitekim bu hususta şöyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Efendimize hiç kimseye hatta hiçbir peygambere vermediği paye ve üstünlükleri vermiştir.”[38]

Abdulkahir Bağdadî ise ‘Usulu’d-Din’ adlı eserinde peygamberlerin birbirlerine olan üstünlükleri meselesini ele aldığı sırada, tüm insanlığa gönderilen peygamberin hususi bir topluluğa gönderilen peygamberden daha üstün olduğunu dile getirdikten sonra şu ifadelere yer verir: “Bütün peygamberlere verilen mucizeler (lütuflar) daha büyükleriyle bizim peygamberimize de verilmiştir.”[39]

Cevheretü’t-Tevhîd sahibi İbrahim Lekânî kendi eserine yazmış olduğu şerhinde ise şöyle buyuruyor: “Mahlukatın en faziletlisidir. Makam olarak en yükseğidir. Allah katında rütbesi en şerefli olandır, en değerli ve izzetlisidir. Mucizeleri en çok ve şöhret bulandır. En zekisi ve ümmeti en çok olandır.”[40]

Son olarak bazı hadis kitaplarında nakledilen bir rivayete değinmiş olalım. Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Cebrail (Aleyhisselam)’ın şöyle dediğini anlatıyor: “Yeryüzünün doğu ve batı yönlerini gezdim ve Rasulullah’dan daha efdal bir kimseye rastlamadım.”[41] Her ne kadar bu rivayeti sıhhati açısından muhaddisler kendi aralarında değerlendirmelerde bulunsalar da Hafız İbn Hacer el-Askalânî burada: “Ravilerin kimisi zayıf ve kimisi meçhul olsa da metninde sıhhat görüntüsü zahirdir.”[42] buyurmuştur. Ehlince malum olduğu üzere İbn Hacer’in hadis hakkında sözleri dikkate şayandır. Dolayısıyla bu ifade bize Resulullah’ın en efdal olması noktasındaki mananın sahih olduğunu gösteren önemli bir delildir. Allahu a’lem.


[1] Müslim, Sahih, No: 2369.

[2] Nevevî, Sahîhu Müslim bi-Şerhi’n-Nevevî, XV/ 121.

[3] İbn Mâce, Sünen, No: 4308.

[4] Tirmizî, Sünen, No: 3615.

[5] Necm 1-4.

[6] Buhârî, Sahih, No: 438; Müslim, Sahih, No: 521; Nesâî, Sünen, No: 432.

[7] Fetih 2.

[8] Buhârî, Sahih, No: 3340; Müslim, Sahih, No: 194; Tirmizî, Sünen, No: 2434.

[9] İbrahim 4.

[10] Sebe 28.

[11] Bakara 33.

[12] Hud 46.

[13] Hud 76.

[14] Neml 9.

[15] Maide 110.

[16] Meryem 7.

[17] Meryem 12.

[18] Sâd 26.

[19] Maide 67.

[20] Ahzap 59.

[21] Müzzemmil 1.

[22] Müddessir 1.

[23] Âli İmran 144.

[24] Ahzap 40.

[25] Fetih 29.

[26] Hicr 72.

[27] Fahruddîn er-Râzî, Mefâtihu’l-Ğayb, XIX, 156.

[28] Şihâbuddin el-Âlusî, Ruhu’l-Meânî, VII/ 315.

[29] Enbiya 107.

[30] İnşirah 3.

[31] Nisa 80.

[32] Fahruddîn er-Râzî, Mefâtihu’l-Ğayb, XIX, 156.

[33] Saduddin Taftazanî, Şerhu’l-Mekasıd, V/45.

[34] Ömer Nasuhi Bilmen, Muvazzah İlm-i Kelâm, s. 246.

[35] Ahzap 7.

[36] Kâdı İyâz, eş-Şifâ, s. 86.

[37] Dârimî, Müsned, No: 47.

[38] Kâdı İyâz, eş-Şifâ, s. 85.

[39] Abdulkâhir el-Bağdâdî, Usulu’d-Din, s. 165.

[40] İbrahim el-Lekânî, Umdetü’l-mürîd li-Cevhereti’t-tevhîd, II/ 1036.

[41] Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat, VI/ 237; Ali el-Muttakî, Kenzu’l-ummâl, XI, 409.

[42] İbn Hacer el-Askalânî, el-Emâli’l-mutlaka, s. 72.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu