“Mürid”lerle İlgili Birtakım Özellikler ve Alâmetler -1- yazısını okumak için buraya tıklayabilirsiniz.
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمدُ للهِ ربِّ العالَمِين
والصَّلاةُ والسَّلامُ على رسولِنا محمَّدٍ وعلى آلِه وصَحْبِه أجمعِين
Mürid İçin Âfet Olan Şeyler
Ebû Bekir ez-Zekkâk (rahimehullâh): “Üç şey, mürid için âfettir: Evlenmek, hadis yazmak ve yolculuklara çıkmak” demiştir. Kendisine: “Niçin hadis yazmayı bıraktın?” diye sorulduğunda: “İrâde, hadis yazmama engel oldu” demiştir.[1]
Yani; müridi iradesinden koparan hallerden üç tanesi şunlardır:
1- Manevî kemâlat elde etmeden kalbi bir kadına bağlamak müridin irâdesini çok çabuk bozar. Özellikle de arada çocuk oldu mu bu iş daha da zorlaşır.
2- Hadis yazma meselesindeki durum, müridin kendisini yalnızca hadis okuma, yazma ve öğrenmeye tahsis etmesidir. Zira mürid olan bir kimse böyle yaptığında, bu meşguliyet onu hususi olarak ilgilenmesi gereken kalbi ile kalıbını ıslah etmesinden ve Rabbi’ne karşı ihlasındaki istikametinden alıkoyar.
3- Yolculuklar da aynı şekilde kişinin kalbini meşgul eder. Bu durum, yolculukta karşılaşılacak kimselerin iyi veya kötü kimseler olmasına göre değişmez. Zira kötülerle karşılaşılması, kalbin değişmesine ve bozulmasına yol açarken, iyilerle karşılaşılması da amellerin işlenmesinde onların gözüne girmeye çalışılmasına veya riyakârlığa sebep olabilmektedir.[2]
Ayrıca Ebû Turâb en-Nahşebî (rahimehullâh) demiştir ki: “Müridler için, nefislerinin peşinden gönüllerinin estiği yerlere giderek yolculuklara çıkmalarından daha zararlı başka bir şey bilmiyorum. Müridlerden, iradesini (amacını) kaybedenler, boş geziler sebebiyle kaybetmiştir.”[3]
Edepsiz ve Asık Suratlı Mürid
Zünnûn el-Mısrî (rahimehullâh): “Mürid, edebini bıraktığı zaman, geldiği yere geri döner” demiştir.[4]
Ebû Cafer el-Haddâd (rahimehullâh) demiştir ki: Bir mürid, şeyhim Ebû Amr’ın peşine takıldığında, Ebû Amr onu asık suratlı görürse reddeder ve: “Sen, iflah olmazsın” derdi.[5]
Nefsini Yenen ve Nefsine Yenilen Mürid
İbn Yezdanyâr’a: “Mürid, nefsinin hevâsına nasıl galip gelebilir?” diye sorulduğunda, şöyle cevap vermiştir: “Nefsin arzu ettiği şeylerle; yiyecek-içecek ve diğer lezzetlerle faydalanmaktan, riyâsı bulunmayan ve samimiyetin kaybedilmediği dürüstlükte bir kaçınmakla kaçınarak. Böylece nefsin hevâsı zayıflar ve mürid nefsini yener. Bu gayret ve çabasını bıraktığı an, nefsinin hevâsı güç bulur ve mürid nefsine yenilir.”[6]
Müridin Temennisi Yoktur, Emeli Vardır
Ruveym’e: “Müridin temennisi (arzusu) olur mu?” diye sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: “Müridin temennîsi olmaz, emeli (hakkında takdir edileni beklemesi ve ümit etmesi) olur. Çünkü temennîde nefsin payı varken, emelde (kendisi hakkında Hakk’ın takdir ettiği muradâtın) önceliğini görmek söz konusudur. Temennî, nefsin özelliği, emel ise kalbin özelliğidir.”[7] Yani; müridin geleceğe dair bir arzusu, isteği veya temennisi bulunmaz. Mürid, Hakk Teâlâ’nın kendisi hakkında takdir ettiği ve kendisinden istediği muradâtı bekler. Çünkü daha öncesinde Hakk’ın iradesi bulunmayan bir şeyin temennî ve arzu edilmesinde, nefsin payı söz konusudur. Ama hakkında takdir edileni beklemekte ise, Hakk’ın iradesinin önceliği göz önünde bulundurulmaktadır. Bu açıdan bakıldığında temennî, nefsin bir özelliği, emel (bekleme/ümit etme) ise kalbin bir özelliğidir.
Mürid Ne Zaman Müriddir?
Ebû Bekir ez-Zekkâk (rahimehullâh) şöyle demiştir: “Mürid, ancak sol tarafı yirmi sene boyunca hanesine bir günah yazmadığı zaman müriddir.”[8] Sol tarafa günah yazılmamasından kasıt; ya günah işlemekten korunmuş olması (mahfûz) ya da işlediği günah hanesine yazılmadan önce hemen tövbe etmesidir. Nitekim kul, bir günah işlediğinde, kulun tövbe etme ihtimalinden dolayı sağdaki meleğin soldaki meleği bir müddet beklettiği, eğer tövbe ederse hanesine o günahın yazılmadığı, ancak tövbe etmezse yazıldığına dair rivayetler mevcuttur.[9]
Şiblî (rahimehullâh)’a: “Kişi, ne zaman mürid olur?” diye sorulduğunda: “Evde ve seyahatte, gizli ve açık her yerde halleri aynı olduğu zaman” diye cevap vermiştir.[10]
Mürid İçin Öncelik
Zünnûn el-Mısrî (rahimehullâh) demiştir ki: “Müridin önce temeli (aslı) sağlam atması, sonra katları (fer’i) istemesi gerekir. Verâsını sapasağlam yapmayan, verâdan önce de tam tövbe etmemiş bir kimse nasıl zühdü isteyebilir ki? Bazen de kanaat nedir bilmeyen bir adamın rızâyı istediğini görürsün (hayret)!”[11]
Mürid, Ruhsatlar ve Geçim Derdi
Muhammed b. Hafif (rahimehullâh): “Bir mürid için, ruhsatların peşine düşme ve tevilleri benimseme hususunda nefsine müsamahakâr davranmasından daha zararlı hiçbir şey yoktur” demiştir.[12]
Yusuf b. Hüseyin er-Râzî (rahimehullâh) ise şöyle demiştir: “Müridin ruhsatlarla ve (Hak’tan alıkoyan) geçim derdi ile meşgul olduğunu görürsen, ondan bir hayır gelmez.” Zira ruhsatlarda, mendûbun terki veya mekruh işlenmesi söz konusudur. Geçim derdi için çalışmak her ne kadar günah olmayıp caiz olsa da Hakk Teâlâ’dan alıkoyuyorsa, mürid olduğunu iddia eden bir kimse için irâdeye zıt bir durumdur.[13]
Müridin Yol Yordamı
Zünnûn el-Mısrî (rahimehullâh), müridlere şöyle bir tavsiye vermiştir: “Ey müridler cemaati! Sizden kim, yol yordam öğrenmek istiyorsa bilsin ki; âlimlerle cahil olarak, zahidlerle dünyadan yüz çevirmiş olarak, âriflerle de sessiz kalarak otursun.”[14]
Münafık ve İkiyüzlü Mürid
Zünnûn el-Mısrî (rahimehullâh) demiştir ki: “Müridlerin en münafığı; kendi ile Rabbi arasında tesis etmiş olduğu bir delil bulunmaksızın bir şeyler konuşup veya bir şeylere işaret edip de kendisine delil sorulduğunda; ameli yapmadan ve hali yaşamadan önce bilmediği bir delille kendisini ifade eden müriddir.”[15]
Hâtim el-Esamm (rahimehullâh) şöyle demiştir: “Bir müridin, muradının dışında bir şeyi istediğini görürsen, bil ki o ikiyüzlülüğünü göstermiştir.”[16] Yani mürid, kendisini irâdeye nispet edip müridlerden olduğunu iddia eder, sonra da gösterdiği bu duruma aykırı olarak kalbinde gizlediği şeyi ortaya çıkarır ve herkese maksudu diye gösterdiği Zât’a ulaştırmayacak bir yol tutarsa, içinde gizlediği kötü düşünceyi ve ikiyüzlülüğünü ortaya çıkarmış olur. Hem mürid olmayı iddia edip hem de tembellik, gevşeklik, dünya sevgisi ve aç gözlülük gibi gitmesi gereken yola zıt tutum ve davranışlar içerisinde olursa, hem görülmesi hoş olmayan ahlakını ortaya sermiş olur hem de içinde gizlediği kötü düşünceyi insanlara bildirmiş olur.[17]
Sâdık Mürid ve İlim
Cüneyd-i Bağdâdî (kuddise sırruhu) demiştir ki: “Sâdık mürid, ulemânın ilmine ihtiyaç duymaz.” Burada kastedilen ilim, müridin dinini daha iyi yaşamasını sağlama hususunda ihtiyaç duymayacağı ilimdir. Yoksa bu hususta ihtiyaç duyulan ilmi öğrenmesi farzdır.
[1] Kuşeyrî, Ebu’l-Kâsım Abdülkerim b. Hevâzin b. Abdülmelik, er-Risâle, tahkik: Enes Muhammed Adnan eş-Şerfâvî, Dâru’l-Minhâc, Lübnan/Beyrut, 1. Baskı/2. Sürüm, 1438/2017, s. 468.
[2] Zekeriyya el-Ensârî, Ebû Yahya Zekeriyya b. Muhammed, İhkâmü’d-delâle, tahkik: Abdülcelil Atâ, Dâru’n-Nu’mân li’l-Ulûm, Dimeşk, 1. Baskı, 1420/2000, c. 2, s. 613-614.
[3] Harkûşî, Abdülmelik b. Muhammed b. İbrahim en-Nîsâbûrî, Tehzibü’l-esrâr, tahkik: Bessâm Muhammed Bârûd, Mecmau’s-Sekâfî, Abudabi, 1999, s. 263.
[4] Harkûşî, a.e., s. 216.
[5] Harkûşî, a.e., s. 265.
[6] Sincârî, Ebu’l-Hasen Ali b. Hasen, Kitabü’l-beyâz ve’s-sevâd, tahkik: Bilal Orfali ve Nada Saab, Brill Publishers, Leiden, I. Baskı, 2012, s. 310.
[7] Sincârî, a.e., s. 310.
[8] Kuşeyrî, a.g.e., s. 468.
[9] Zekeriyya el-Ensârî, a.g.e., c. 2, s. 615. Rivayetler için bkz. Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebir, c. 8, s. 247, No: 7971; İbn Şahin, et-Terğîb fî Fezâili’l-a’mâl, No: 182; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, c. 6, s. 124; Beyhakî, Şuabü’l-iman, c. 9, s. 271, No: 6648.
[10] Sincârî, a.g.e., s. 309.
[11] Ebu Halef et-Taberî, Selvetü’l-ârifîn, tahkik: Bilal Orfali-Gerhard Böwering, Brill Publishers, Leiden/Boston, 1. Baskı, 2013, s. 352.
[12] Sincârî, a.g.e., s. 102-103.
[13] Bkz. Zekeriyya el-Ensârî, a.g.e., c. 2, s. 616.
[14] Sincârî, a.g.e., s. 310.
[15] Sincârî, a.e., s. 310.
[16] Kuşeyrî, a.g.e., s. 468.
[17] Zekeriyya el-Ensârî, a.g.e., c. 2, s. 614.