Kur’ân Mahluk mudur?
Kur’ân Mahlûk mudur?
Bu mesele, İmam Ahmed b. Hanbel’in meşhur mihnesinin yaşanmasına sebep olup, kelam ilminin ortaya çıkışındaki en büyük etkenlerden biri olmuş ve tarihte İslam mezhepleri arasında sıkça tartışılmış çetrefilli bir meseledir.
Bu konu hakkında Ehl-i sünnetin görüşü, doğruluğu iddia edilen her cümlede yapıldığı gibi, cümlenin doğru olduğuna hüküm vermeden önce mevzu ve mahmul yani özne ve yüklemden ne kastedildiğini iyice anlamaktır.
Şüphesiz Kur’ânın ya da mahluk olmanın ne demek olduğunu bilmeyen kişi, “Kur’ân mahluktur” ya da “Kurân mahluk değildir” cümlelerinin doğru olduğunu söyleyemeyecektir. Dolayısıyla bu hükümleri vermeden önce, Kur’ân’dan ve mahluktan ne kastedildiğini bilmek gerekir.
Mahluk, lügat manasıyla “yaratılan, sonradan meydana gelen, hadis” gibi manalara gelir. Mahlukun ne demek olduğu açıktır.
Kur’ân kelimesinin manasına girmeden önce ise, “kelamullah”tan, yani Allah’ın ﷻ kelam sıfatından bahsetmek gerekir.
Kelam-ı Nefsî ve Kelam-ı Lafzî Farkı
Ehl-i sünnete göre Allah’ın kelam sıfatı, ses ve harf olmayıp ilim, kudret ve iradeden farklı kadim bir sıfattır. Kelam ıstılahında buna “kelam-ı nefsî” denir. Nitekim insanın ağzından çıkan ses ve harflere kelam denilse de hakiki kelam, dışarıya vurmadan önce ifade edebilme yetisinin bir neticesi olarak içinde kurduğu manalardır. İşte buna kelam-ı nefsî denir. Allah’ın ﷻ, kelam sıfatında azalara, ses ve harf gibi aletlere ve vasıtalara muhtaç olması imkânsız olduğundan, O’nun zatıyla kaim olan ve mahluk olmayan kelam sıfatı, kelam-ı nefsîdir. Bu kelam-ı nefsinin, sonradan lafızlara dökülmüş hali ise bizim ibadetlerimizde okuduğumuz Kuran’dır. İşte buna kelam-ı lafzî denir. [1]
Özetle “Allah’ın kelamı” dendiği zamanda, zatıyla kaim olan kadim “kelam-ı nefsî” kastedilebileceği gibi, bizim okuduğumuz hâdis olan “kelam-ı lafzî” de kastedilebilir. Birincisine “Allah’ın kelamı” denmesi açıktır. Zira o, Allah’ın sıfatıdır. Bu tıpkı “Allah’ın bilmesi, görmesi, kadir olması” dememiz gibidir. İkincisine “Allah’ın kelamı” denmesi ise, o lafızları Allah’ın yaratmış olup, özel olarak Peygamberimize indirmiş olması itibarıyladır. Bu tıpkı Kabe’ye “Allah’ın evi” denmesi gibidir.
Bunlar anlaşıldıktan sonra diyebiliriz ki, “Kur’ân” derken maksat, ses ve harf olmayan kelam-ı nefsî ise bu mahluk değildir ve kadimdir. Çünkü Allah’ın sıfatıdır ve Allah’ın sıfatlarının mahluk olması mümkün değildir. Eğer “Kur’ân” derken maksat, sesler, harfler ve mushafta yazılan lafızlarsa, bunun mahluk ve hâdis olduğu açıktır.
[1] Bkz. el-Gazâlî, el-İktisâd fi’l-İ‘tikâd, Thk. Enes Muhammed Adnan eş-Şerfâvî, Dâru’l-Minhâc, s. 183-184.