HadisMakaleler

“Ashâbım yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, doğru yolu bulursunuz” Hadis-i Şerifinin Tahriç ve Hükmü

Bu yazımızın Arapça halini okumak için buraya tıklayabilirsiniz.

Bismillâhirrahmânirrahîm

Şirk ve sapkın inanç ve itikat karanlıklarında doğru yolu bulmamız için yıldızları bize vesile kılan Allah’a hamd olsun. Güneşinin nuruyla ashâbını aydınlatan Peygamberimiz Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e, yıldızlar gibi O’nun nuru ile aydınlanan ashâbına da salât ve selâm olsun.

Ashâbım yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, doğru yolu bulursunuzHadis-i Şerifinin Tahriç ve Hükmü

Tahriç

  1. Lafzını (birebir aynı) tahriç edenler: İbn Abdilberr, Cabir (radıyalâhu anh)’dan, İbn Batta ise, İbn Abbas (radıyallâhu anhuma)’dan rivayet etmiştir.[1]
  2. Benzerini (aynı gibi) tahriç edenler:
  3. a) Birinci benzer: Abd b. Humeyd, İbn Adî ve İbn Abdilberr, İbn Ömer (radıyallâhu anhumâ)’dan: “Ashabım, kendileriyle doğru yolun bulunduğu yıldızlara benzer. Onlardan hangisinin sözünü alırsanız, doğru yolu bulursunuz” ifadesiyle rivayet etmişlerdir.[2]
  4. b) İkinci Benzer: Kudâî, Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh)’dan: “Ashâbım, yıldızlara benzer. Yıldızlardan birine uyan kimse, doğru yolu bulur” ifadesiyle rivayet etmiştir.[3]
  5. c) Üçüncü Benzer: Hatîb el-Bağdâdî, Beyhakî ve Deylemî, İbn Abbas (radıyallâhu anhumâ)’dan: “Ashâbım, gökteki yıldızlar konumundadır. Hangisine tutunursanız, doğru yolu bulursunuz” ifadesiyle rivayet etmişlerdir.[4]
  6. Yakın lafızlarla tahriç edenler: İbn Adî, İbn Asâkir ve Deylemî, Ömer (radıyallâhu anh)’dan: “Ashâbımın, Ben’den sonra ihtilaf etmeleri hususunda Rabbi’me sordum ve bana şöyle vahyetti: ‘Ey Muhammed! Senin ashâbın, Benim nezdimde gökteki yıldızlar konumundadır. Bazısı bazısından daha parlaktır. Onların ihtilaf üzere bulunduklarından herhangi birine tutunan bir kimse, Benim nezdimde doğru yol üzeredir’.” ifadesiyle rivayet etmiştir.[5]
  7. Manasını tahriç edenler: Müslim, Ahmed b. Hanbel ve Abd b. Humeyd, Ebû Musa el-Eş’arî (radıyallâhu anh)’dan: “Yıldızlar, gökyüzü için emniyettir. Yıldızlar yok olunca, gökyüzüne vaad edilen şey (kıyâmet) gelir. Ben de ashâbımın emniyetiyim. Ben ölünce, ashâbıma vaad edilen şey gelir. Ashâbım da ümmetimin emniyetidir. Ashâbım sona erince ümmetime de vaad olunan şey gelir” ifadesiyle rivayet etmiştir.[6]

Hüküm

Hadisin Sahih Olmadığına Hükmedenler:

  • Ahmed b. Hanbel: “Bu hadis, sahih değildir”.[7]
  • Bezzâr: “Bu söz, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)’den sahih değildir”.[8]
  • İbn Hazm: “Batıl ve yalandır”.[9]
  • İbn Abdilberr: “Bu söz, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)’den sahih değildir”.[10]
  • Beyhakî: “Bu, metni meşhur, isnatları zayıf bir hadistir. Bu rivayet hakkında hiçbir isnat sabit değildir”.[11]
  • Alâî: “Ne Kütüb-i Sitte’de ne de büyük müsned eserlerde rivayet edilmiştir. Her birinde zayıflık bulunan tariklerden rivayet edilmiştir”.[12]
  • Zerkeşî: “Pek çok tarikten rivayet edilmiştir ve sahih değildir”.[13]
  • İbn Kesîr: “Bu hadis, İbn Ömer, İbn Abbas ve Câbir (radıyallâhu anhum)’dan birçok tarikten rivayet edilmiştir ve hiçbiri sahih değildir”.[14]
  • İbnü’l-Mülakkin: “Bu hadis, gariptir. Mutemed hadis kitabı sahiplerinden hiçbiri bu hadisi rivayet etmemiştir. Fakat tarikleri vardır”.[15] 

Hadisin Sahih Olmadığına Hükmetmeyenler:

  • Ebû Ya’lâ el-Ferrâ, hadisin zayıflığı hususunda Ahmed b. Hanbel’in geride geçen sözünü naklettikten sonra: “Ahmed (rahimehullâh), bu hadisi delil getirmiş ve sahâbenin fazileti hususunda bu hadise itimat etmiştir” demiştir.

Sonra Ebû Bekir el-Hallâl’ın, Ahmed b. Hanbel’in sahâbenin fazileti ve sahâbeye sövmenin haramlılığı hususunda bu hadisi delil getirdiğini rivayet etmiştir.[16]

Ardından da: “Ahmed b. Hanbel, bu lafzı delil getirmiştir. Dolayısıyla bu durum, Ahmed b. Hanbel’e göre bu hadisin sahih olduğunu göstermektedir” demiştir.[17]

Allâme İbn Müflih, Kâdî Ebû Ya’lâ’nın bu yorumunu nakledip tartışmış ve: “Ahmed b. Hanbel’in rivayetin zayıflığı hususundaki sözü geride geçti ve bu birinci rivayet daha doğru ve daha açıktır” diyerek bu yoruma cevap vermiştir.[18]

  • Alâî: “Osman b. Saîd ed-Dârimî’nin sözünde, hadisin takviyesini gerektiren bir durum söz konusudur” demiştir.[19]

İbn Müflih: “Gariptir ki; Osman b. Saîd ed-Dârimî, er-Red ale’l-Cehmiyye’de bu hadise sahih hükmü vermiştir” demiştir.[20]

İbn Kesîr: “Osman b. Saîd ed-Dârimî’nin, er-Red ale’l-Cehmiyye kitabının başındaki sözünden rivayeti takviye ettiği anlaşılmaktadır”.[21]

  • Zerkeşî, geride de geçtiği üzere rivayetin bütün tariklerinin zayıf olduğunu ifade ettikten sonra: “Fakat tarikler birbirlerini kuvvetlendirir. Özellikle de İmam Ahmed, sahâbenin fazileti hususunda bu rivayeti delil getirmiş ve ona itimat etmiştir” demiştir.[22]
  • Allâme İbn Emîr Hâc şöyle der: Ömer, İbn Ömer, İbn Abbas ve Enes (radıyallâhu anhum) rivayetleriyle farklı farklı lafızlarla pek çok tariki vardır. Zikredilen lafza en yakın olanları şunlardır:

– İbn Adî ve İbn Abdilberr, İbn Ömer (radıyallâhu anhumâ)’dan Rasûlüllâh (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in: “Ashabım, kendileriyle doğru yolun bulunduğu yıldızlara benzer. Onlardan hangisinin sözünü alırsanız, doğru yolu bulursunuz” buyurduğunu rivayet etmiştir.[23]

– Dârakutnî ve İbn Abdilberr, Câbir (radıyallâhu anh)’dan rivayet ettiğine göre Rasûlüllâh (sallallâhu aleyhi ve sellem): “Ümmetim içinde ashâbım, yıldızlara benzer. Hangisine uyarsanız, doğru yolu bulursunuz” buyurmuştur.

Evet, bu rivayetlerden hiçbiri sahih değildir. Bundan dolayı Ahmed b. Hanbel: “Sahih olmayan bir hadis” ve Bezzâr: “Bu söz, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)’den sahih değildir” demiştir. Fakat Beyhakî: “Bu rivayet bize, kuvvetli olmayan muttasıl bir isnatla ve munkatı başka bir isnatla rivayet edilmiştir. Sahih hadis bunun manasını vermektedir[24] demiştir. Bu sahih hadis, Ebû Musa el-Eş’arî (radıyallâhu anh)’ın merfû rivayet ettiği şu hadistir: “Yıldızlar, gökyüzü için emniyettir. Yıldızlar yok olunca, gökyüzüne vaad edilen şey (kıyâmet) gelir. Ben de ashâbımın emniyetiyim. Ben ölünce, ashâbıma vaad edilen şey gelir. Ashâbım da ümmetimin emniyetidir. Ashâbım sona erince ümmetime de vaad olunan şey gelir[25].[26] İbn Emir Hâc’ın sözü burada sona erdi.

  • Hâfız İbn Hacer, Beyhakî’nin geride geçen: “Sahih hadis, bu rivayetin manasını vermektedir” sözü üzerine şöyle bir not düşmüştür: Beyhakî, doğru söyledi. Bu sahih hadis, yalnızca sahâbenin yıldızlara benzetilmesini doğrulamaktadır. “Uyma” meselesi ise, Ebû Musa hadisinde görülmemektedir. Ama evet, “uyma” meselesine yıldızlarla doğru yolu bulma manası üzerinden işaret edilmesi mümkündür.[27]
  • Allâme es-Sefârînî: “Ömer, İbn Ömer ve Câbir (radıyallâhu anhum)’dan merfû olarak rivayet edilmiştir ve isnatları zayıftır” demiştir.[28]
  • Abdülhayy el-Leknevî, şöyle demiştir: Dârakutnî Garâibu Mâlik’te, Bezzar, Kudâî, Ebû Zerr el-Herevî es-Sünne’de, Beyhakî el-Medhal’de, Abd b. Humeyd ve başkaları bu hadisi rivayet etmişlerdir.[29] İbn Hacer’in et-Telhîsu’l-habîr’de ve Zemahşerî’nin bu hadisi: “Her şey için tam bir açıklama[30] âyetinde delil göstermesinden dolayı el-Kâfi’ş-şâf bi tahrîci ehâdîsi’l-Keşşâf’da[31] detaylı bir şekilde zikrettiği gibi bu rivayetin isnatları zayıftır.

Bu hadis, zannedildiği gibi mevzu/uydurma değildir. Bu hususu “Tuhfetü’l-ahyâr fî ihyâi sünneti seyyidi’l-ebrâr” risâlemde ve “Nuhbetü’l-enzâr” isimli ta’lîkâtında ayrıntılı bir şekilde anlattım.[32]

Abdülhayy el-Leknevî, “Tuhfetü’l-ahyâr”da şöyle demiştir: Âlimlerin bu hadis üzerinde zayıf hükmü verme ve cerh etme noktasındaki değerlendirmeleri uzun uzadıya sürmüştür. Hatta bazıları bu hadisin, mevzu/uydurma olduğunu düşünmüştür. Fakat böyle değildir. Evet, rivayetin zayıf tarikleri vardır, fakat zayıf rivayetlerin bulunması rivayetin mevzu olmasını gerektirmez. Hatta mevzu olduğuna dair kesin hüküm verilmesinin hiçbir delili yoktur.

Ardından Leknevî, İmam Sağânî’den hadise “hasen” hükmünü verdiğini, bir başkasından da: “Beyhakî bu hadisi farklı isnatlarla rivayet etmiştir ve bu isnatlar ile hasen derecesine yükselir. Dolayısıyla hadis, hasendir” sözünü nakletmiştir.[33]


[1] İbn Abdilberr, Câmi’u beyâni’l-ilm ve fazlihî, c. 2, s. 925, no: (1760); İbn Batta, el-İbânetü’l-kübrâ, c. 2, s. 564, no: (702).

[2] Abd b. Humeyd, el-Müntehab mine’l-Müsned, c. 2, s. 30, no: (781); İbn Adî, el-Kâmil, c. 3, s. 263; İbn İbn Abdilberr, a.e., c. 2, s. 924, no: (1759).

[3] Kudâî, Müsnedü’ş-Şihâb, c. 2, s. 275, no: (1346).

[4] Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye, s. 48; Beyhakî, el-Medhal, s. 162, no: (152); Deylemî, el-Müsned, c. 4, s. 75.

[5] İbn Adî, el-Kâmil, c. 4, s. 151; İbn Asâkir, Târîhu Dimeşk, c. 19, s. 383; Deylemî, el-Müsned, c. 2, s. 190.

[6] Müslim, es-Sahih, no: 207-(2531); Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, c. 32, s. 335, no: (19566); Abd b. Humeyd, el-Müntehab mine’l-Müsned, s. 190, no: 539.

[7] Bkz. İbn Kudâme, el-Müntehab min ileli’l-Hallâl, s. 143.

[8] Bkz. İbn Abdilberr, Câmi’u beyâni’l-ilm ve fazlihî, c. 2, s. 923.

[9] İbn Hazm, el-İhkâm, c. 5, s. 64.

[10] İbn Abdilberr, a.g.e., c. 2, s. 924.

[11] Beyhakî, el-Medhal, s. 163.

[12] Alâî, İcmâlü’l-isâbe fî akvâli’s-sahâbe, s. 58.

[13] Zerkeşî, el-Mu’teber fî tahrîci ehâdîsi’l-Minhâc ve’l-Muhtasar, no: (83).

[14] İbn Kesîr, Tuhfetü’t-tâlib bi ma’rifeti ehâdîsi Muhtasarı İbni’l-Hâcib, s. 141.

[15] İbnü’l-Mülakkin, el-Bedrü’l-Münîr, c. 9, s. 584.

[16] Bkz. Ebû Bekir el-Hallâl, es-Sünne, c. 2, s. 480-481.

[17] Ebû Ya’lâ el-Ferrâ, el-Udde fî usûli’l-fıkh, c. 4, s. 1107-1108.

[18] İbn Müflih, Usûlü’l-fıkh, c. 4, s. 1454.

[19] Alâî, a.g.e., s. 60.

[20] İbn Müflih, el-Fürû’, c. 11, s. 104.

[21] İbn Kesîr, a.g.e., s. 141.

[22] Zerkeşî, a.g.e., s. 84.

[23] İbn Adî, el-Kâmil, c. 4, s. 151; İbn Abdilberr, Câmiu beyâni’l-ilm ve fazlihî, c. 2, s. 924, no: (1759).

[24] Beyhakî, el-İtikâd, s. 319.

[25] Müslim, es-Sahih, 207-(2531).

[26] İbn Emîr Hâc, et-Takrîr şerhu’t-Tahrîr, c. 3, s. 99.

[27] İbn Hacer, et-Telhîsü’l-habîr, c. 4, s. 351.

[28] es-Sefârînî, Gızâü’l-elbâb, c. 1, s. 31.

[29] Burada adı geçen kaynaklardan bulabildiklerimiz geride geçmişti.

[30] Nahl Sûresi, 89.

[31] İbn Hacer, et-Telhîsu’l-habîr, c. 4, s. 151; el-Kâfi’ş-şâf bi tahrîci ehâdîsi’l-Keşşâf, s. 94-95, no: 254.

[32] Abdülhayy el-Leknevî, Umdetü’r-ri’âye fî halli şerhi’n-Nukâye, c. 1, s. 4.

[33] Abdülhayy el-Leknevî, Tuhfetü’l-ahyâr, s. 168.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu