Tasavvuf Kütüphanesi

“el-Vâridât ve’l-Vâkı‘ât” İncelemesi -Üftade Hazretleri’nin (kuddise sirruhu) Sohbetleri-

Tasavvuf Kütüphanesinden Kitap Tanıtımları (3)

الواردات والواقعات 

“el-Vâridât ve’l-Vâkı‘ât”

Üftade’nin (kuddise sirruhu) Sohbetleri

Giriş

Tarikat ve tasavvuf tarihinde mürid ile şeyh arasında câri olan adetlerden birisi de hiç şüphesiz müridin, şeyhin sohbetlerinden tuttuğu notları bir araya getirerek cemetmesidir. Bunun örneği tasavvufta ve diğer ilimlerde bolca mevcuttur.

Bunlardan bir tanesi de Aziz Mahmud Hüdayi (kuddise sirruhu) Hazretleri’nin, şeyhi Üftâde (kuddise sirruhu) ile kendisi arasında meydana gelen sohbetleri derleyerek meydana getirdiği “Vâkıât” isimli eseridir.

Müellifin Tanıtımı

Asıl adı Mahmud olan müellif, daha çok Aziz ve Hüdayi lakaplarıyla birlikte anılmaktadır. Hicri 948 senesinde Ankara Şereflikoçhisar’da doğup Edirne Selimiye Medresesi müderrisi Nâzırzâde Ramazan Efendi ve Küçük Ayasofya müderrisi Nureddinzâde Muslihuddin Efendi gibi birçok hocadan zahiri ilimleri tahsil ettikten sonra tasavvuf ve tarikatta bir Bayrâmî şeyhi olan Muhyiddin Üftade’ye (kuddise sirruhu) intisap etmiştir.

Üç yılda seyr u sülûkünü tamamladıktan sonra hilafet alıp irşad faaliyetine başlayan ve birçok halife yetiştiren Hüdayi (kuddise sirruhu), 1038 senesinde vefat etmiştir. Aziz Mahmud Hüdayi’nin, Hacı Bayram-ı Veli’ye (kuddise sirruhu) ulaşan silsilesini şöyle sıralayabiliriz; Aziz Mahmud Hüdayi – Üftade (ö. 988) – Mukad Hızır Dede (ö. 900) – Akbıyık Sultan (ö. 860) – Hacı Bayram-ı Veli (ö. 833) (kuddise sirruhum).[1]

Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri Celvetiyye Tarikatının kurucusu olarak kabul edilir. Celvetiyye Tarikatı, Bayrâmiyye’nin bir kolu olması ve en geç ortaya çıkan tarikatlardan biri olmasına rağmen[2] gerek halk arasında gerekse devlet erkanında tesiri bolca görülen yaygın bir tarikattır.

Aynı zamanda bir şair olan Aziz Mahmud Hüdayi’nin (kuddise sirruhu) çoğu tasavvufa dair olan Türkçe ve Arapça birçok eseri vardır. Bunlardan bir tanesi de yazımızın konusu olan “Vakıât” isimli eserdir. Bu Arapça eser, yine Aziz Mahmud Hüdayi’ye (kuddise sirruhu) ait olan ve gördüğü keşif ve rüyaları anlatan “Vâkıâtnâme” isimli eser ile karıştırılmamalıdır.

el-Vâkı‘ât ve’l-Vâridât

Vâkıâtı, “Üftade’nin hikmetli sözleri ve sohbetleri” şeklinde özetlemek mümkündür. Öyle ki eser, neredeyse baştan sonra “Hazret-i Üftade buyurdu ki” başlığıyla bir söz aktarır.

Eser, bazı mutasavvıflardan yaptığı nakillerle, tasavvuf tarihine az da olsa ışık tutması, Celvetiyye Tarikatının rükünlerini, edeplerini ve diğer tarikatlardan ayrılan nazarî ve amelî hususiyetlerini içermesi ve Üftade’nin (kuddise sirruhu) sözlerine birinci ağızdan kaynaklık etmesi bakımından ciddi ehemmiyeti haizdir. Baştan sona Üftade’nin sözlerinden ibaret olan eser, müridin şahsına nasihatlerde bulunduğu gibi nazarî tasavvuf meselelerini, seyr u sülûk makam ve mertebelerini, tarihi hadise ve menkıbeleri de içermektedir.

el-Vâkı‘ât ve Kelam

Bunun yanında bazı itikadî ve kelâmî meselelere de değinilmiştir. Buna birkaç örnek verelim:

  • Şeyh Üftade buyurdu ki: “Allah Teala dışında olmuş ve olacak her şey, çoğalma ve değişmeden münezzeh tek bir iradeden kaynaklanır. “Benim katımda söz değişmez” (Kaf, 29) ayetinden maksat budur. “Allah dilediğini siler, dilediğini de yerinde bırakır” (Ra‘d, 39) ayeti ise hakiki sıfat olan bu ezeli iradenin, hikmeti gereği hâdislerle olan taallukları itibarıyladır. Bu hâdislerden biri kulların fiilleridir ki onların hâdis iradeleri ve cüzi tercihleri ile meydana gelir. Şöyle ki onlar, tercihlerini fiilleri tarafına yönlendirir de Allah Teala o fiilleri yaratır. Kesp kullardan, yaratmak ise Allah’tandır. Dolayısıyla cebir (zorlama) yoktur.”[3]
  • Şeyh Üftade buyurdu ki: “İtikat ederiz ki ruh mahluktur kadîm değildir. Ancak Allah’ın ona beka vermesiyle baki olur. Allah ise zatından dolayı bakidir. Ruh, Allah beka verirse baki, vermezse değildir.” …. Sonra buyurdu ki: “Kelam ilmi ancak ve ancak sülûk ile öğrenilir. Kur’an ve hadis de böyledir. Çünkü zahir ehli ancak lafızları ve lafızlardan elde edilenleri bilirler. Bunları yaşamak ve hangi ayetin dört mertebeden -şeriat tarikat hakikat marifet- hangisi ile alakalı olduğunu bilmek ise ancak sülûk ile elde edilir.”[4]
  • Şeyh Üftade buyurdu ki: “Ehl-i Sünnete göre dünyada Allah’ı görmek [aklen] mümkündür. Ahirette ise vaki olacağı vadedilmiştir. Allah Teala kimisine fiil, kimisine sıfat ve kimisine zatıyla tecelli edecektir. Bu sonuncusu ise sadece peygamberler ve kâmil velilere mahsustur.”[5]

el-Vâkı‘ât ve Keşif

Ayrıca eserde Aziz Mahmud Hüdayi’nin gördüğü keşif ve rüyaları şeyhine arz ettiği onun da bunları tevil ettiği de anlatılır. Örneğin:

  • “Pazar günü Şeyh Üftade benim halimi sordu. Dedim ki: Ulu Camide meşguldüm. Bir anda göğsümün büyüyüp Ulu Cami kadar olduğu hatta daha da büyüyüp alemleri doldurduğu bana göründü. Buyurdu ki: Bu, tevhidin eserlerindendir. Bu tecelli zuhur ettiği için Allah’a şükret. Fakat bu mertebe ile gururlanma. Bu mertebenin sahibini ara.”[6]
  • Çarşamba günü şeyhe dedim ki: [Keşifte] ailemle birlikte olmak istediğimi ve sizin bana “bundan utanmıyor musun? Yarın veya bugün öleceksin” dediğinizi gördüm. Şeyh buyurdu ki: “Şüphesiz ki senin için fena hasıl oldu. Zira ölüm fenaya işarettir.”[7]

Özellikle tasavvufî meselelerin teşbih ile anlatıldığı da görülmektedir. Örneğin Üftade’nin şöyle dediği nakledilir:

“Cennetteki dört nehir cennet ehlinin isteği üzere yukarı veya aşağı doğru akar. İşte salikteki dört unsur da böyledir. Kâmil mürşid onlarda dilediği şekilde tasarruf eder.”[8]

Abdülmümin Efendi,[9] Habib-i Karamâni, Şeyh Yavsî Baba,[10] Davud-ı Halveti[11] ve Ali es-Semerkandî[12] (kuddise sirruhum) gibi birçok şeyhten önemli menkıbeler aktarılmaktadır.

Eser, yer yer Halveti ve Celvetî Tarikatları arasındaki bazı farklardan da bahsetmektedir.

Eserin birçok yazma nüshası vardır.[13] Arapça orijinal hali Ahmed Ferid el-Mezidi’nin tahkiki ile Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye tarafından yayınlanmıştır.

Aziz Mahmud Hüdayi’nin (kuddise sirruhu) müridlerinden Mehmed Muizzüddin Efendi, bu eseri Türkçeye tercüme etmiş, bu tercüme Mustafa Tatcı tarafından latinize edilerek yayınlanmıştır.

Bunların dışında eser hakkında birçok çalışma yapılmıştır.

Allah’ın rahmeti Üftade ve Aziz Mahmud Hüdayi (kuddise sirruhuma) Hazretlerinin üzerine olsun!


[1] Bkz. Nevîzâde, Hadâiku’l-Hakâik, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, Baskı: 1, İstanbul, 2017, II/1858-1861, Sarı Abdullah Efendi, Semerâtu’l-Fuâd, İstanbul, 1288, s. 145.

[2]  Bkz. Afvî Yakub, Hediyyetu’s-Sâlikîn, İstanbul, 1331, s. 3.

[3]  Bkz. Aziz Mahmud Hüdayi, el-Vâridât ve’l-Vâkıât, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Thk. Ahmed Ferid el-Mezîdî, Beyrut, 2016, s. 95.

[4]  Bkz. a.e, s. 279.

[5]  Bkz. a.e, s. 338.

[6]  Bkz. a.e, s. 333.

[7]  Bkz. a.e, s. 338.

[8]  Bkz. a.e, s. 335.

[9]  Bkz. a.e, s. 232, 234, 251.

[10]  Bkz. a.e, s. 12.

[11]  Bkz. a.e, s. 13.

[12]  Bkz. a.e, s. 170.

[13]  Bkz. Süleymaniye Kütüphanesi, Atıf Efendi Koleksiyonu, nr. 1518, Esad Efendi Koleksiyonu, nr. 1792, 1793, Hekimoğlu Koleksiyonu, nr. 516, Şehit Ali Paşa Koleksiyonu, nr. 1450, Hacı Selim Ağa Kütüphanesi, Hüdai Efendi Koleksiyonu, nr. 250.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu