MakalelerTasavvuf

Trabzonlu İlmî Ahmed Efendi (v. 1151) ve Eş‘arî-Mâtürîdî İhtilafına Dair Manzûmesi (İnceleme-Metin) -1-

بسم الله الرحمن الرحيم

İlmî Ahmed Efendi’nin Terceme-i Hali

İsmi ve Mahlası

Adı Ahmed, mahlası İlmî’dir. Memleketine ve vazifesine nispetle “Trabzonlu Ahmed Efendi, Müderris Ahmed Efendi” gibi künyelerle de anılır. Bazı muasır makalelerde “İlmî Ahmed Çelebi” diye de bahsedilmiştir. Muasırı Sâlim Efendi, onun ilim ve marifetlerinin “inde’l-ulemâ makbûl u mergûb ve mahlas-ı şerîfinin mâ-sadak-ı tâmmı” olduğunu ifade eder.[1]

Doğumu, Tahsili ve Tedrisi

Aslen Trabzonlu olan[2] Ahmed Efendi’nin doğum tarihi hakkında bilgi yoksa da hicri on birinci yüzyılın sonlarında doğduğu tahmin edilebilir.

İlk tahsilini tamamlayıp ilm u marifette makbûl bir mertebeye ulaştıktan ve mülazemet aldıktan sonra 1117 senesinde ibtidâ-i hâric mertebesiyle İstanbul Revani Çelebi medresesinde müderris oldu.[3] Daha sonra klasik tedris sıralamasındaki merhaleleri kademe kademe aşarken “mecmu‘atu’l-ulûm” olan zatının kıymetinin bilinmediğini fark edip Gebze’ye giderek oraya yerleşti ve muhtemelen ibtidâ-i dâhil mertebesiyle müderrislik vazifesine orada Çoban Mustafa Paşa (v. 935) tarafından inşa edilen külliyenin medresesinde devam etti.[4]

4-5 sene kadar burada müderris olduğu, hatta burada yayınlayacağımız risalenin mukaddimesinden anlaşılacağı üzere “Gebze müderrisi” olarak tanınmaya başladığı anlaşılan Ahmed Efendi’nin, 4 Rebiülevvel 1122’de tahrir ederek payitahta sunduğu ve hareket-i dâhil itibarını talep ettiği arz-ı hal, Başbakanlık Osmanlı Arşivindedir.[5]

Mezkûr belgenin metni şöyledir:

“Hak -celle şânühû- ‘inâyetli semâhatli merhametli veliyyü’n-ni‘am ‘aliyyü’l-himem kesîru’l-lutfi ve’l-kerem hazretlerinin vücûd-ı behbûd ve tab‘-ı mes‘ûdların âsîb-i dehrden masûn idüb sâye-i ra’fet … ‘inâyetlerin mefârik-i müsta‘ddîn üzerinden dûr eylemeye, bi-hürmet-i seyyidi’l-mürselîn. Hâk-ı pây-ı sa‘âdetlerine ‘arz-ı hâl-i ‘abd-ı dâ‘îleri budur ki bende-i nâ-çîzleri birkaç seneden berü kasaba-i Gegbûze’de merhûm Mustafa Paşa medresesinde talebe-i ‘ulûma ‘alâ vechi’t-temahhusi ve’l-ihtimâm ifâde-i ‘ulûm-ı Âliyye vu ‘âliye bed’ u hitâmında şevketlü kudretlü mehâbetlü pâdişâh-ı İslâm -meddallâhu sübhânehû zılle ‘adâlet-i saltanatihî ‘alâ ruûsi’l-enâm- Hazretlerinin istidâme-i eyyâm-ı saltanatları du‘âsını edâ ‘akabinde ‘inâyetli merhametli veliyyü’n-ni‘am Efendimin sadr-ı veliyyü’n-ni‘amîde mede’d-dühûr müstakarr u mekîn olmak da‘avâtını edâya kemâl-i iştiğâl üzere olub bu eyyâm-ı sa‘âdet-fercâmda bahr-ı zehhâr-ı kerem-i veliyyü’n-ni‘amîden deryûzeger-i katre-i ihsân olub tâ zebâne-i (?) şevk-i cedîd olmak içün medresemizde hareket-i dâhil i‘tibârı ruûsiyle şâd-kâm ve nâil-i merâm buyrulmak niyâz olunur. Bâkî lutf u kerem ve ‘inâyet ü merhamet hazret-i velliyyü’n-ni‘amindir.

                                                                                                                                   Bende Ahmed ‘İlmî

Gebze’de İlmî Ahmed Efendi’nin, medresesinde müderris olduğu Çoban Mustafa Paşa külliyesi

Daha sonra 1123 senesinde “ulemanın gönüllerini Beytullah bilip tamirini vazife olarak gören” Damad İbrahim Paşa’nın da etkisiyle İstanbul’a geldi ve Sahn-ı Seman medreselerinin birinde müderris oldu.[6] 1131 senesinden önce bir dönem Kalenderhane medresesinde müderris olduğu da anlaşılmaktadır.[7]

Haremeyn evkâfı müfettişliğine getirilen Ahmed Efendi, medrese tertibini “layıkıyla” tamamlayıp en yüksek derece olan Süleymaniye medreselerinden birinde müderris oldu.

Haremeyn evkafı müfettişi İlmî Ahmed Efendi’nin ilamı gereği Konya’da Karamanoğlu İbrahim Bey evkafı Yâsîn-hânlığının Şeyh Mehmed’e tevcih olunduğuna dair 1133 tarihli Konya vali ve kadısına hüküm.[8]

Kadılığı

Daha sonra Ahmed Efendi, 1133 senesi Rebiülevvelinde tam bir yıl kalmak üzere Halep kadılığına getirildi ve bir sene sonra “adet üzere” azlolundu.[9]

1136 Muharreminde Medine kadısı olup azledilen ve 4-5 sene mazûl kaldığı anlaşılan İlmî Ahmed Efendi, bu dönemde sadrazam Nevşehirli Damad İbrahim Paşa’nın akdettiği ilim meclislerinde ders takrir etmiştir. Nitekim Çelebizade Asım Efendi’nin aktardığına göre Ramazan aylarında meşguliyetlerin azalması sebebiyle sadrazam, ilim meclisleri tertip etmek ve her ilme dair derslerden istifade etmek amacıyla ulemadan bazılarını seçer ve bir araya toplardı. 1137 senesi Ramazanında da hilâfiyyâta dair Mesâlik isimli eserin sahibi Selanik’ten mazûl Mestçizâde Abdullah Efendi, müellifimiz Halep’ten mazul İlmî Ahmed Efendi, Yenişehir’den mazul Râzî Abdüllatif Efendi, Pirizâde Mehmed Sahib ve Mirzazâde Neylî Ahmed Efendi’leri seçmiş ve nöbetleşe olarak haftada dört gün huzurunda Beyzâvî dersleri takrir ettirmiştir.[10] Mehmed Süreyya da İlmî Ahmed Efendi’nin “huzur-i hümayun mukarrirliği şerefine nail olduğunu” söyler.[11]

Daha sonra 1141 senesinde Mısır,[12] 1148 senesinde de İstanbul kadısı oldu[13] ve bir sene sonra azledildi. Geçirdiği bu 1 senelik mazuliyet döneminde Ahmed Efendi’nin Devlet-i Aliyye ile İran ilişkilerinde tesiri oldu. Nitekim 1146 senesinde İran’a açılan savaş sonrasında Safevî Hanedanından Abbas Mirza’yı tahttan indirip kendini şah ilan eden Nadir Ali Şah’ın, 1149 senesinde Devlet-i Aliyye’ye gönderdiği ve biri Caferiliğin resmen kabulü olan beş maddeyi havi müsâlemenâme, Sultan I. Mahmud’un emriyle içlerinde İlmî Ahmed Efendi’nin de bulunduğu ulema ve devlet adamlarından oluşan heyet tarafından sekiz mecliste istişare edilmiş ve biri Caferiliğin kabulü olmak üzere iki maddesi ret, üç maddesi de kabul edilerek bir ahidnâme-i hümayun elçi vasıtasıyla Nadir Şah’a gönderilmiştir.[14] Ahmed Efendi’nin iki İstanbul kadılığı arasına denk gelen bu istişarelerde onun ilmi ve zekası ile tesiri olduğu açıktır.

1149 senesi başlarında Anadolu payesine nail olan[15] Ahmed Efendi, 1150’de ikinci defa İstanbul kadılığına getirildi.[16]

Eflak memleketine varan Tatar vs. asker taifesinin engellenmesi ile ilgili İstanbul kadısı İlmî Ahmed Efendi’ye verilen 1150 tarihli hüküm.[17]

Bir sene sonra 1151’de azlolunup sürülerek Larende’ye gönderildi.[18]  Sürgün edilme sebebine dair kaynaklarda bilgi yoktur.

Vefatı

İlmî Ahmed Efendi “İstirâhatü’l-İlmî” terkibinin gösterdiği 1151 senesinin Zilhicce ayında Larende’de vefat etti.[19] Kabrinin nerede olduğu hakkında bilgi yoktur.

Mezhebi ve Şairliği

Bir eserinde Hanefi,[20] burada yayınlayacağımız manzumesinin başında da Mâtürîdî olduğunu ifade eden Ahmed Efendi’nin, Arapça ve Türkçe nazım kuvvetine sahip olduğu ve boş vakitlerinde “teşhîz-i zihn” için bazı Arabi ve Türki şiirler yazdığı kaydedilir.[21]

Sâlim Efendi, onun Türkçe şiirlerinden şu gazelini zikreder:

[Remel: Failatün/Failatün/Failatün/Failün]

Girye-i hûn-âbe-i çeşm-i dil-i şûrîdedir

Şâhid-i halvet-nişîne hande-i râz itdiren

Ol hilâl-ebrû ile lâf itme ey meh kim anı

Nûr-i hurşîd-i ezeldir çehre-perdâz itdiren

Vâsıf-ı la‘l-i lebindir kilk-i İlmî pes odur

Safha-i ‘âlemde ana tarh-ı i‘câz itdiren

Diğer bir gazeli de şöyledir:

[Hezec: Mefûlü/Mefaîlü/Mefaîlü/Feulun]

Ey şîve-i hattın sebeb-i sa‘y-ı temeşşuk

Rûhâniyyet-i hüsn-i hattın ‘ayn-ı ta‘aşşuk

Ta‘lîkin ile itdin o şûhi hele ‘allâk

Bir kezde gerekmez mi ana ta‘lîm-i ta‘alluk

Şu rubaisi de Türkçe şiirine örnektir:

Levh-i kaderde münşi-i takdir yazdığı

Mecmû‘a-i cihânda bir gün ‘iyân olur

Mağrûr neşve-i mey ikbâl-i câh olan

İlmî himâr-ı ‘azl ile tiz ser-girân olur

Arapça olarak ise Veznecilerde Damad İbrahim Paşa külliyesinin kütüphanesine yazdığı [remel]

بَيْتُ مَعْمُورٌ لِعِلْمٍ إذْ بَدَى                ظَلَّ تَارِيخًا مَطَافُ الفَاضِلِينْ (1132)

tarih beyti ile aynı külliyenin dershanesine yazdığı [tavîl]

لِآصف إِبْرَاهِيمَ زِيدَ سُمُوُّهُ              مَعَالِمُ لَمْ يَسْبِقْ إِلَيْهَا الأَوَائِلُ (1133)

beytini ve Tavil veznindeki

فَوَا عَجَبِي مِنْ حَدِّ سَيْفٍ مُهَنَّدٍ

 

  بِهِ القَطْعُ جَزْمًا وَهْوَ وَهْمٌ مُجَرَّدُ

 

وَأَعْجَبُ مِنْ ذَا أَنَّهُ بِاعْوِجَاجِهِ

  يُبَرِّزُ فِعْلًا عِنْدَ كُلٍّ مُسَدَّدُ

 

وَأَعْجَبُ مِنْ ذَا أَنَّ فِي مَتْنِ سَطْحِهِ

 

  سَرَابًا يُرَدَّى عَنْهُ لَيْثٌ مُسَوَّدُ

 

beyitlerini misal olarak vermektedir.

Damadı ve Yeğeni

İlmî Ahmed Efendi’nin damadı vasıtasıyla devam eden nesli de ilmiye teşkilatına mensup müderrislik ve kadılık gibi birçok vazifelerde bulunmuş zatlar idi. Bunlar arasında 1185’te İstanbul kadılığı ve 1191’de Anadolu kazaskerliği gibi vazifelerde bulunmuş[22] damadı Ali Sâtı‘ Efendi (v. 1194), onun oğulları Nedim ve Şuayb Efendiler ve aynı aileden Hadîkatü’l-Cevâmi‘e zeyil yazmış olan Ali Sâtı Efendi sayılabilir.

İlmî Ahmed Efendi damadı Ali Efendi’nin ibdtidâ-i hâric mertebesiyle Aişe Hatun medresesinde müderris olması talebini havi 1139 tarihli belge[23]

İstanbul kadısı İlmî damadı Ali Sâtı‘ Efendi’nin 1185 tarihli sicilinin kapağı[24]

Eyüp’te İlmî damadı Ali Efendi’nin kabri:

“Sâbikan sadr-ı Anadolu olub intikâl-i dâr-ı bekâ iden merhûm u mağfur-leh İlmî damadı el-Hâc Ali Sâtı‘ Efendi ruhiçün el-Fâtiha (1194)”

İlmî Ahmed Efendi’nin yeğeni Ali Meşreb Efendi de Mekke ve İstanbul kadılıklarında bulunmuş, “hüsn-i idâreye kadir, fetk u ratk-ı umuda istihkakı zahir” bir zat idi.[25]

Allah’ın rahmet İlmî Ahmed Efendi üzerine olsun. 

Eserleri

1. Şerhu’l-Kasîdeti’l-Münferice

Kaynaklarda İlmî Ahmed Efendi’ye nispet edilen tek eser olup Müstakimzade tarafından zikredilmiştir.[26]

İbnü’n-Nahvî’nin (rahimehullah) el-Münferice isimli meşhur kasidesinin şerhinden ibaret olan eserin tespit edilen iki nüshası Mısır Milli kütüphanesindedir.[27]

2. Hülâsatu’-Takrîzât

Müellifin, 1141 senesinde Mısır kadısı olduğunda bulduğu İbn Nâsiriddîn ed-Dimeşkî’nin (rahimehullah) er-Reddü’l-Vâfir isimli eserinin sonundaki takriben 80 kadar alime ait olan takrizlerin hülasasından ibarettir. Ahmed Efendi, eseri baştan sona istinsah etmeye vakti olmaması sebebiyle ibareleri değiştirmeden takrizleri özetlediğini ifade eder. Eksik bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesindedir.[28]

3. Risâle fi’l-İfhâm ve’l-İlhâm

Kral Faysal kütüphanesinde “Mısır kadısı Ahmed el-İlmî” adına bir nüshası kayıtlı görünen[29] eser, ilham ve ifham farkına dair olmalıdır.

4. Risâle fi’t-Tefsîr

Bu risale, Ahmed Efendi’nin telif ettiği bir eser olmaktan ziyade ondan nakledilen ve Şura suresi 52. Ayete dair tefsiri bir açıklamadan ibarettir. [30]

5. Risâle fî İkfâri’r-Ravâfiz

Eser iki bölümden oluşur. Birinci bölüm Râfizîlerin küfrüne dair, ikinci bölüm ise küfürden sonra yapılması gerekenler hakkındadır. Bu ikinci bölümde müellif, Sarıgörez Nureddin Efendi, Kemalpaşazade, Ebussuud Efendi ve dönemin şeyhülislamı Abdullah Efendi’nin fetvalarını nakleder.

Müellif mukaddimede telif sebebini şöyle açıklar: “Revan’ı teshir ve acem kefelerini tedmir için serdar tayin edilerek oraya gönderilen Ahmed Paşa, Rafızîleri tekfir etme hususunda kendisine tevcih edilen “ne delil ve kütüb-i fıkhıyyeden ne nakl-i celil ile idersiz?” sualine fetva-yı şer‘î ile doğru cevabı vermişse de bu fakir, usul ve furu kaideleri üzerinden acele ile yazdığı ve ona ithaf ettiği bu kısa risaleyi Ahmed Paşa’ya yollamak istedi…”

Bahsedilen Ahmed Paşa muhtemelen Eyüplü Hasan Paşa’nın oğlu Bağdat valisi Ahmed Paşa (v. 1160), yukarda fetvaları nakledilen şeyhülislam da muhtemelen Yenişehirli Abdullah Efendi (v. 1156)’dir.

Eserin bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesindedir.[31]

6. Hızır ve Musa (aleyhimesselam) Kıssasına Dair Mesnevi

1121 senesinde müellifin Gebze’de müderris olduğu dönemde telif edilen eser, 250 beyti aşkın bir mesnevi olup Fe‘ilâtün/Mefâ‘îlün/Fe‘lün veznindendir ve dönemin sadrazamı damat Çorlulu Ali Paşa’ya (v. 1123) ithaf edilmiştir.

Eserde Hızır’ın (Aleyhisselam) ismi, künyesi, lakabı, ne zaman yaşadığı, şu an hayatta olup olmadığı gibi meseleler işlenmiş ve bu konuda görüş belirten ulemanın isimleri ve delilleri zikredilmiştir.

Eserin bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesindedir.[32]

7. Eş‘arî-Mâtürîdî İhtilafına Dair Manzume

Tafsili ilerde zikredilecektir.

8. İlmihal

Kaynaklarda ve kataloglarda İlmî Ahmed Efendi’ye böyle bir eser nispet edilmemişse de 1189 senesinde Türkçe bir ilmihali yine Türkçe olarak şerh eden el-Hâc Mustafa Hulûsî b. Mehmed, bu ilmihalin “merhûm İlmî Ahmed Efendi’ye” ait olduğunu ve Birgivî’nin (rahimehullah) ilmihali/vasiyetnamesinin bir muhtasarı mesabesinde olduğunu söyler. Söz konusu şerhin ismi Feyzu’l-Bahreyn olup 1260 senesinde basılmıştır.[33] Aynı sene İlmihal de müstakil olarak basılmıştır.[34]

Bir sonraki yazıda İlmî Ahmed Efendi’nin Eş‘arî-Mâtürîdî İhtilafına Dair Manzumesinin tahlili ve metni yayınlanacaktır.


[1]  Bkz. Mirzazâde Sâlim, Tezkiretü’ş-Şu‘arâ, haz. Adnan İnce, 2018, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler Genel Müdürlüğü, s. 329-330.

[2] Bkz. Mirzazâde Sâlim, a.g.e, s. 329-330; Müstakimzade, Mecelletü’n-Nisâb, Süleymaniye Kütüphanesi, Halet Efendi Koleksiyonu, nr. 628, vr. 323a.

[3]  Bkz. Mirzazâde Sâlim, a.g.e, s. 330.

[4]  Bkz. Mirzazâde Sâlim, a.g.e, s. 330.

[5]  BOA. AE. SAMD III. 33-3117.

[6]  Bkz. Mirzazâde Sâlim, a.g.e, s. 330.

[7]  Bkz. İzzî, Tarih, Haz. Ziya Yılmazer, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, İstanbul, 2019, Baskı: 1, s. 685.

[8]  BOA. İE.EV.  44-4945.

[9]  Bkz. Mirzazâde Sâlim, a.g.e, s. 330.

[10]  Bkz. Çelebizâde,Tarih, 1282, VI/259-260.

[11]  Bkz. Mehmed Süreyya, a.g.e, III/491.

[12]  Bunu bizzat müellif kendisi ifade etmiştir. Bkz. İlmî Ahmed Efendi, Hulâsatu’t-Takrîzât, Süleymaniye Kütüphanesi, Reşid Efendi Koleksiyonu, nr. 1437, vr. 52a.

[13]  Bkz. Mehmed Şem‘î, İlâveli Esmâru’t-Tevârîh, 1295, s. 199.

[14]  Bkz. İzzî, Tarih, s. 429-430.

[15]  BOA. AE. SMHD. I. 262-21271.

[16]  Bkz. Mehmed Şem‘î, İlâveli Esmâru’t-Tevârîh, 1295, s. 199.

[17]  BOA. A. {DVNSMHM. D. 145-131.

[18]  Bkz. Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, 1308, III/491.

[19] Bkz. Râmiz, Tezkire, Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi Koleksiyonu, nr. 3873, vr. 77b; Müstakimzade, a.g.e, vr. 323a; Mehmed Süreyya, a.g.e, III/491.

[20]  Bkz. İlmî Ahmed Efendi, Hulâsatu’t-Takrîzât, Süleymaniye Kütüphanesi, Reşid Efendi Koleksiyonu, nr. 1437, vr. 52a.

[21]  Bkz. Mirzazâde Sâlim, a.g.e, s. 330.

[22]  Bkz. Mehmed Şem‘î, a.g.e, s. 187,.

[23]  BOA. İE. TCT. 24-2607.

[24]  Bkz. Kadı Sicilleri, LXXVII/45.

[25]  Bkz. Ahmed Cevdet Paşa, Tarih, 1270, İstanbul, I/97-98.

[26]  Bkz. Müstakimzâde, a.g.e, vr. 323a.

[27]  Bkz.  Mısır Milli Kütüphanesi, Talat Koleksiyonu, nr. 19,172.

[28]  Bkz. İlmî Ahmed Efendi, Hulâsatu’t-Takrîzât, Süleymaniye Kütüphanesi, Reşid Efendi Koleksiyonu, nr. 1437, vr. 52a-55a.

[29]   Bkz. Kral Faysal Kütüphanesi, nr. 2025. Bu nüsha mikrofilm olup nüshanın aslı Amerika Kongre kütüphanesindedir.

[30]  Bkz. Süleymaniye Kütüphanesi, Reşid Efendi Koleksiyonu, nr. 998, vr. 166a-b.

[31]  Bkz. Süleymaniye Kütüphanesi, Nuruosmaniye Koleksiyonu, nr. 4992, vr. 9b-18b.

[32]  Bkz. Süleymaniye Kütüphanesi, Nuruosmaniye Koleksiyonu, nr. 4892, vr. 256b-269a.

[33]  Bkz. Mustafa Hulûsî, Feyzu’l-Bahreyn, 1260, İstanbul.

[34]  Bkz. Ahmed Hilmî, İlmihal, 1260, İstanbul.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu