Fitne Devrinin Mazlum Halifesi: Hazreti Osman (radıyallahu anh)
Mukaddime
Hazreti Osman (radıyallahu anh), Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) iki kızıyla evlenen pek müstesna bir sahabidir. Allah’a iman şerefine nail olmasından, şehadet şerefine nail olmasına kadar hayatının her safhası, her nakışı el emeği göz nuru bir danteli, her çizimi ayrı bir maharet isteyen bir tezhip eserini andırırcasına titiz yaşanmış, özenilesi bir numunedir. İslam’ın yücelmesinde muazzam emeği bulunan Hazreti Osman, hal-i hayatında cennetle müjdelenme bahtiyarlığına da kavuşmuştur. Bu göz kamaştıran altın varaklarla bezeli faziletler defterinin son sahifelerine, maalesef hain bir kalkışmanın iftiraları gölge düşürmüş ve bu menfur gaile, bitmek bilmeyen fitnelerin mukaddimesi olmuştur. O günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmamıştır.
Meselenin iç acıtan tarafı ise, -belki de atılan iftiraların çokluğu sebebiyle- ehl-i sünnet cemiyet içerisinde dahi, “Hz. Osman’ın halifeliği hakkıyla yapamadığı” gibi bir hezeyanın terennüm edilebilmesidir. Hâlbuki Hz. Osman Efendimiz, faziletli ve ahlaklı siyasetinin iftiracıların tesiriyle verilmiş bu haksız kıymet hükümleriyle yâd edilmesini asla hak etmemiştir.
Bu manzara karşısında, Hazreti Osman Efendimizin söylenenlerden bilkülliye beri olduğunu izah için bu kıymetsiz müsveddeleri karalamış olacağız. Bu sayfalarda Hz. Osman (radıyallahu anh) Efendimizin teferruatlı bir terceme-i halini ve hatta fitne devrinin tek tek vakalarını değil, belki umumi bir zaviyeden devrin içtimai saiklerini ele alacak, siyasi ve de idari kararların tahlilleri yapacak ve alınan tedbirler ile alakalı verilmiş kıymet hükümlerinin doğruluğunu sorgulayacağız. Yeri geldikçe mücerret hali ile yanlış anlaşılabilecek veya üzerinde çok konuşulmamış bazı vakaları da derinlemesine tahlile gayret edeceğiz. Mevla Teâlâ bu nakıs amelimizi kabule karin eylesin. Âmin.
Fezâil-i Zinnureyn Hazreti Osman
Öncelikle Hazreti Osman (radıyallahu anh) Efendimizin fazilet ve meziyetlerini ilan ve de ikrar eden hadis-i şerifleri zikrederek meseleye başlamak en isabetlisi olur. Zira bir Müslümanın doğru-yanlış kıstası birinci derecede naslardır. Müslüman, hayatın içerisindeki hadiseleri naslar ışığında manalandırır. Karşılaştığı vakaları naslarla yorumlar ve kıymet hükümlerini naslara muvafık olarak verir. Dünya hayatının ebedi bir saltanat değil çok kısa ve geçici bir imtihan yeri olduğunu bilir. Vakalara bu şuurla bakabilen, her şeyi olduğu gibi, tarihi de doğru bir şekilde anlama fırsatını elde edebilmiş olur.
Mevzubahis ashab-ı kiram efendilerimiz olunca, onların idrak/iman seviyelerine çıkmanın, topyekûn hayata bakışlarını, dünya görüşlerini anlamanın ve mezkûr idrak/iman seviyesinde olmayanlara izah etmenin pek kolay olmayacağı aşikârdır. Hâlbuki bu husus irfan sahibi teslimiyetli insanlar için ise daha suhuletli bir meseledir. Pek müşkül değildir. Öyleyse Hazreti Osman (radıyallahu anh) faziletlerini ve Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in kendisi ile alakalı hüsn-i şehadetlerini ifade eden naslardan bazılarını zikredelim.
أَنَّ عُثْمَان رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ كَانَ يُحْيِي اللَّيْلَ بِرَ كْعَةٍ يَقْرَأُ الْقُرْآنَ فِيهَا كُلَّهُ
Hazreti Osman (radıyallahu anh) geceleri iki rekât namaz kılar ve bu iki rekâtta Kur’ân-ı Kerim’i baştan sona okurdu.[1]
İmam Buhari Sahih’inde Hazreti Osman’ın faziletleri ile alakalı bâba şu hadisi zikrederek başlar:
قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَنْ يَحْفِرْ بِئْرَ رُومَةَ فَلَهُ الْجَنَّةُ فَحَفَرَهَا عُثْمَانُ وَقَالَ مَنْ جَهَّزَ جَيْشَ الْعُسْرَةِ فَلَهُ الْجَنَّةُ فَجَهَّزَهُ عُثْمَانُ
Nebiyyi Zişân Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Kim Rûme kuyusunu açarsa onun için cennet vardır.” Hazreti Osman o kuyuyu açtı. Ve yine buyurdu ki: “Kim Usre (Tebük) ordusunu teçhiz ederse onun için cennet vardır.” Hazreti Osman o orduyu teçhiz etti.[2]
Usre (Tebük) ordusu teçhiz edildiği sırada Hazreti Osman yeninin içerisinde tam bin dinar getirdi ve hepsini Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in kucağına boca etti. Abdurrahman naklediyor: Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’i gördüm, dinarları bir o yana, bir bu yana çeviriyor ve şöyle diyordu: “Bu günden sonra Osman’a, yaptıkları zarar veremez”.[3]
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Hazreti Osman ile evli bulunan ikinci kızı da vefat edince şöyle buyurdu: “Osman’ı evlendirin! Zira bir kızım daha olsaydı onu da Osman ile evlendirirdim. Kızlarımı onunla hep Allah’tan gelen bir vahiy ile evlendirdim”.[4]
قَالَتْ عَائِشَةُ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَهُوَ يَقُولُ: يَا عُثْمَانَ بْنَ عَفَّانَ، إِنَّهُ لَعَلَّ اللهَ عَزَّ وَجَلَّ يُقَمِّصُكَ قَمِيصًا، فَإِنْ أَرَادُوكَ عَلَى خَلْعِهِ، فَلَا تَخْلَعْه
Hazreti Aişe (radıyallahu anha) dedi ki: Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: “Ey Osman! Allah’ın sana bir gömlek giyindireceğini umuyorum. İnsanlar eğer onu çıkarmanı isterlerse sakın çıkarma![5]
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Hazreti Osman’a dönerek şöyle buyurdu: “Ey Osman! Allah sana bir gömlek giydirir de insanlar onu çıkarmanı isterlerse, onu çıkarma! Allah’a yemin ederim ki, eğer onu çıkarırsan cennetin yüzünü göremezsin.[6]
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Uhud’a çıktı. Yanlarında Hazreti Ebu Bekir, Hazreti Ömer ve Hazreti Osman (radıyallahu anhum) da vardı. Uhud sallandı. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) “Dur Uhud dur! Zira senin üzerinde bir nebi, bir sıddık ve iki şehit var” buyurdular.[7]
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) büyük bir fitneden bahsetti ve Hazreti Osman hakkında dedi ki: “O, bu fitnede zulmen öldürülecektir”.[8]
Bu hadis-i şeriflerin de şehadeti ile Hazreti Osman (radıyallahu anh)’ın ümmetin en faziletlilerinden olduğu sarih bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu sebepledir ki ashab-ı kiram efendilerimiz Hazreti Ömer’in vefatından sonra Hazreti Osman’a biat etmişlerdir.
Devam edecek…
[1] İbni Abdilber, el-İstiab, c.3, s.176.
[2] Rivayet için bkz: Buhari r.2626; ayrıca bkz. Nesai, r.3703.
[3] Ahmed ibn Hanbel, r.20649; Taberani, Mucemu’l-kebir, r.577; Hâkim, r.4553; Ebu Naym, el-Hilye, c1, s.59.
[4] Taberani, Mucemu’l-kebir, r.490.
[5] Ahmed ibn Hanbel, r.25162; Tahavi, Şerhu müşkilu’l-asar, r.5311; Tirmizi, r.3705; İbni Mace, r.112; Hâkim, r.4544; İbn Hibban, r.6915; İbn Ebi Şeybe, r.32708; Taberani, Mucemu’l-Evsat, r.2833; İbn Asakir, Tarihu Dimeşk, c.39, s.182-3-279-80-1-2-3-4-90.
[6] Taberani, Mucemu’l-kebir, r.142-Mucemu’l-evsat, r.8744. Heysemi, Mecmeu’z-zevaid, r.8918.
[7] Buhari, r.3472; Ebu Davud, r.4651; Tirmizi, r.3697; Ebu Ya’la, r.3196; İbn Hibban, r.6865; Ahmed ibn Hanbel, r.22862; İbn Hümeyd, r.449; Taberani, Mucemu’l-kebir, r.146.
[8] Tirmizi, r.3708.