أَعُوذُ بِااللهِ مِنَ اَلشَّيْطَانِ اَلرَّجِيمِ بِسمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحيِم
اَلْحَمْدُ الِلّهِ رَبِّ الْعاَلَمِينَ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلىَ سَيِّدِناَ مُحَمَّدٍ وَآلِه أَجْمَعِينَ
Giriş
“Haber-i vahit”, “Mütevatir”in karşıtıdır. Yani istanbul’un fethi, Afrika kıtasının varlığı gibi yüzlerce kişiden oluşan kalabalıklar tarafından değil, sözgelimi birer ikişer beşer onar kişi tarafından nakledilmek suretiyle elde edilen bilgidir.[1] Dini ıstılahta haber-i vahit, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’den gelen sınırlı sayıdaki mütevatir hadisler müstesna, lugat manasındaki vasfı taşıyan diğer tüm hadisler, başka bir ifadeyle bilkülliye sünnet demektir.[2]
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’den gelen haberlerin mazmunu bazen namazın şartları, orucu bozan şeyler ve ticaret ahkâmı gibi amel ile alakalı olur; bazen Beni İsrail’den bir kıssa, Peygamberlerden gelen bir söz veya Hazreti İsa’nın bir mucizesi gibi kıssalar ile alakalı olur; bazen güzel ahlak ile alakalı olur; bazen de inanç ile alakalı olur.
Bahusus günümüzde birtakım kimseler, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in sünnetinin inanç ile alakalı olan bölümlerini reddetme gayreti içerisindedirler.
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in sözlerinin itikatta delil olmadığını iddia eden bu kimselere baktığımızda, bu zevatın, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in sünnetinin geri kalan kısmını da bilkülliye ortadan kaldırma, itibarsızlaştırma ve hükümsüz hale getirme çabası içerisinde olduklarını görüyoruz. Esasen bu kişiler, genel itibarla hadis-i şeriflerin sübutunu sorgulamakta ve Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’den gelen hiçbir şeyin güvenilir olmadığı iddiasında bulunmaktadırlar.
Haber-i Vahit Tartışması Sünnet İnkarının Neticesidir
Öyleyse diyebiliriz ki, haber-i vahidin itikatta delil olup olmayacağı ile alakalı tartışma, umumen sünnet inkârcılığının bir neticesi olmaktadır. Zira eğer sünnetin bağlayıcı olmadığı veya Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’den gelen hadis-i şeriflerin tamamı veya kısmı kulisinin uydurma olduğu iddia edilecek olursa, bunun bir semeresi olarak içeriği itikat ile alakalı olan hadis-i şerifler de inkâr edilmiş bulunacaktır.
Bu itibarla, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in sözlerinin akait hususunda delil olup olmadığı meselesini incelerken, umumen sünnetin güvenilirliği meselesinden de bahsetmek icap eder.
Sünnet İnkârının Tarihî Seyri
Tarihte sünneti inkâr eden üç farklı tavır ortaya çıkmıştır.
Bunlardan birincisi Şia ve Haricilerin tavrıdır. Onlar, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in sözlerini bizlere nakleden Ashab-ı Kiramı, farklı gerekçeler ileri sürerek “güvenilmez” kabul etmiş ve bunun bir neticesi olarak da sünnetin ekserîsini inkâr etmişlerdir. Şiiler, Ehl-i beytin dışındaki Sahabilerin birçoğunu tekfir ederek bunu yaparken,[3] Hariciler ise tahkim hadisesindeki tarafları tekfir ederek[4] bunu yapmışlardır.
Sünneti inkâr eden ikinci tavır ise Mutezilenin tavrıdır. Onlar Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’den gelen sünnetin İstanbul’un fethi veya Afrika’nın varlığı gibi yüzlerce kişiden oluşan kalabalıklar tarafından nakledilmiş olmamasını bahane ederek, bilgi verme itibarıyla yeterince kuvvetli olmadığını ileri sürmüşlerdir.[5] Bunu da kendi nakıs kıyaslarına ters olan hadis-i şerifleri inkâr edebilmek için yapmışlardır.
Sünneti inkâr eden bir diğer tavır ise Müsteşriklerin[6] tavrıdır. Her ne kadar tarihî olarak baktığımızda, sünneti ilk inkâr edenler Hariciler, Şiirler ve daha sonrasında Mutezilîler olsa da bugün sünnet inkârcıların soyağacı Müsteşriklere dayanır. Bu itibarla Müsteşrikler üzerinde kısaca durmanın faydası vardır.
Müsteşrikler, Müslüman olmadıkları için İslam dinini bâtıl dinlere kıyas etmiş ve batılı bir kibirle, ilk Müslüman toplulukları eski Roma, Hint, Güney Amerika ve Afrika kabileleri ile bir tutmuşlardır.
Hadis Sahasında Çalışma Yapan Bazı Müsteşrikler
Hadis sahasında çalışan ilk Müsteşrik, Avusturya asıllı bir İngiliz vatandaşı olan Aloys Sprenger’dır. Hadislerin çoğunun uydurma olduğunu iddia etmiş ve sünnetin bilgi değeri üzerine makaleler yazmıştır. İngiliz işgali altındaki Hindistan’da bulunan İslamî İlimler Fakültesi’nin başına getirilmiştir.[7]
Yine Hindistan’da çalışmalar yapan Sir William Muir[8] ve Hollandalı Müsteşrik Dozy hadis ilimlerini araştırmışlardır.[9]
Ignaz Goldziher
Hadis sahasında çalışma yapan Müsteşriklerin en meşhur olanı ise Macar asıllı Yahudi Ignaz Goldziher’dir. En detaylı eseri, Muhammedanische Studien (İslâmî çalışmalar) adlı eseridir. Goldziher sadece Avrupa’da meşhur olmakla kalmamış, İslam aleminde de bazı batıcılaşmış İslamî çevreler tarafından alaka görmüş, Kahire Üniversitesi’nin planı ona yaptırılmış, İstanbul Üniversitesi’nde kurulan kürsüde yazdığı kitaplar okutulmuştur.
Bu Müsteşrik, Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem)’e yahut Ashab-ı Kirama isnad edilen sözlerin hepsinin asılsız olduğunu iddia eder. Bu kişiye göre hadis-i şerifler gerçek birer kaynak olmaktan öte İslam’ın ilerleyen yıllarında gelişen düşüncelerin her birinin kendini haklı çıkarmak için uydurduğu sözlerden ibarettir.[10]
Schacht, Margoliouth, Lammens ve Hurgronje
İslam hukukunu ve gelişme dönemini araştıran Joseph Schacht şunları söylemiştir: Iraklılar hicri ikinci asrın başlarında, “Peygamber’in sünneti”, teriminin siyasi ve kelamî anlamını, hukuki bir kavram şekline sokmuşlar ve onu mahalli bir cemaatin idealleştirilmiş tatbikatı ve bu cemaate ait bilginlerin doktrini demek olan “Sünnet”le bir tutmuşlardır. “Sünnet”i Peygamberin örnek davranışı olarak ilk kullanan Şafii’dir ve esasen sünnet, cemiyetin geleneksel adetlerini temsil etmektedir. [11]
İngiliz Müsteşriklerden David Samuel Margoliouth ise Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’den sonra ilk İslam cemaatinin uygulamalarının, Kur’an vasıtasıyla tadile uğrayan İslam öncesi Arapların örf ve adetleri olduğunu öne sürmüş ve hicri ikinci yüzyıldan sonraki nesillerin, Arapların bu örf ve adetlerine otorite ve bağlayıcılık kazandırmak amacıyla, sünnet kavramını geliştirip, hadis mekanizmasını uydurduklarını iddia etmiştir.[12]
Sünnet kavramını bu şekilde değerlendirenler listesine Belçikalı Müsteşrik Henri Lammens[13] ve Hollanda Doğu Hint Adaları Sömürge Hükümetinin Yerli İşleri Danışmanı Christiaan Snouck Hurgronje, gibi birçok ismi de eklemek mümkündür.[14]
Görüldüğü gibi Müsteşrikler, İslam’ın hak din olduğuna inanmamalarından ötürü İslamî bilgileri, Yunan mitolojisindeki Zeus hakkında uydurulan hikayeler, Konfüçyüs veya Buda’nın söylediği iddia edilen sözler ile bir tutmuşlardır. Bu önyargının neticesi olarak da “Muhtemelen Emevîler tarafından uydurulmuştur” yahut “Olsa olsa Iraklılar tarafından uydurulmuştur” gibi bazı peşin hükümler vermişlerdir. Onlara göre İmam-ı Malik, İmam-ı Âzam, Ahmed bin Hanbel ve İmam-ı Buharî gibi imamlar uydurdukça yazmış, yazdıkça uydurmuştur.
Maalesef bu batılı Müsteşriklerden etkilenen bazı Müslümanlar Kur’an-ı Kerim’in dışındaki her şeyi reddetmiş ve Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in dönemindeki uygulamaları, tâbî olunması zorunlu olmayan, belli bir zamana muhasır bir hazırlık dönemi olarak tasvir etmişlerdir.
Devam edecek…
[1] Et-Taftazani, Şerhu’l-Akaid, Tahkik: Abdullah Hiçdönmez, Daru’r-Reyyahin, Beyrut / Mektebetü Emin, Kerkük, h.1437-m.2017, s.37-8.
[2] Usul-i fıkıh ve Usul-i hadis kitaplarında bu manada kullanılmıştır. Bkz. Ebu Zeyd ed-Debbusi, Takvimü’l-Edille, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, h.1421-m.2001, s.117-168; Bedrettin ez-Zerkeşi, en-Nüket ala Mukaddimeti İbni’s-Salah, İmadetü’l-Bahsi’l-İlmiyyi bi’l-Camiati’l -İslamiyye, Medine, h.1404-m.1984, c.1, s.286.
[3] Abdülkahir el-Bağdadi, el-Fark Beyne’l-Fırak, Daru’l-Afaki’l-Cedide, Beyrut, m.1977, s. 315.
[4] Abdülkahir el-Bağdadi, el-Fark Beyne’l-Fırak, Daru’l-Afaki’l-Cedide, Beyrut, m.1977, s. 315.
[5] Abdülkahir el-Bağdadi, el-Fark Beyne’l-Fırak, Daru’l-Afaki’l-Cedide, Beyrut, m.1977, s.165.
[6] Batılı olup İslam dini, tarihi, müktesebatı, muhtereatı (icatları ve buluşları) ve medeniyetiyle uğraşanların geneline verilen bir isimdir. Avrupa’da 18. yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır. Fransızca sözlüğe 1838’de kaydedilmiştir. Diğer ilgi sahalarının dışında bahusus İslam’ın dini yönü ile ilgilenen müsteşriklerin hedefleri İslamiyetle mücadele etmek, İslamiyetin sözde kusurlarını öne çıkararak, Hristiyanları İslamiyetten uzak tutmak bilkülliye İslam Alimlerine suizan ettirmek, olarak özetlenebilir.
[7] İLHAN ERDEM, “SPRENGER, Aloys”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/sprenger-aloys (07.06.2022).
[8] CHRISTINE WOODHEAD, “MUIR, Sir William”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/muir-sir-william (07.06.2022).
[9] MEHMET ÖZDEMİR, “DOZY, Reinhart Pieter Anne”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/dozy-reinhart-pieter-anne (07.06.2022).
[10] MEHMET S. HATİBOĞLU, “GOLDZIHER, Ignaz”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/goldziher-ignaz#1 (07.06.2022).
[11] MURTEZA BEDİR, “SCHACHT, Joseph”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/schacht-joseph (07.06.2022). Schacht’ın iddialarına verilmiş geniş cevaplar için bkz. A’zami, İslam Fıkhı ve Sünneti; Özafşar, Oryantalist, s.81-104.
[12] M. KÂMİL YAŞAROĞLU, “MARGOLIOUTH, David Samuel”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/margoliouth-david-samuel (07.06.2022).
[13] AHMET KAVAS, “LAMMENS, Henri”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/lammens-henri (07.06.2022).
[14] İSMAİL HAKKI GÖKSOY, “SNOUCK-HURGRONJE, Christiaan”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/snouck-hurgronje-christiaan (07.06.2022).