AkaidMakaleler

İstigâse ile Alakalı Meseleler: Evliyanın Tasarrufu

İstigâsenin tarifi ve istigâse ile alakalı temel meselelerden bahsettiğimiz yazımızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz. Bu yazımızda evliyanın tasarrufu meselesi üzerinde duracağız.

Evliyanın Tasarrufu Meselesi

Velilerin tasarrufu meselesi de istigase ile ilişkili bir meseledir. İstigasenin mecazi olması sebebi ile meşru kabul edildiği gibi, velilerin tasarrufu da bu mana da caiz sayılmalıdır. Biz şunu biliyor ve ikrar ediyoruz ki; herhangi bir oluşta Allah (celle celalühü) dışında hiçbir hakiki mutasarrıf yoktur. Her kim Allah (celle celalühü) dışında menfaatleri celbedip zararları defeden hakiki bir mutasarrıfın varlığına inanırsa o Allah’a (celle celalühü) şirk koşmuştur. Bu durumda bizim için tasarrufu iki kısma ayırmaktan başka bir yol yoktur:

Mutlak Tasarruf

Müstakil, zatî tasarruftur. Bu manadaki bir tasarrufa sahip olan mutasarrıf, tasarruf ederken herhangi bir kişinin iznine ve yardımına ihtiyaç duymaz. Bu ise Yalnız Allah’tır (celle celalühü).

Mukayyed Tasarruf

İzafi ve mecazi tasarruftur. Bu manadaki bir tasarrufa sahip olan mutasarrıf, tasarruf ederken Allah’ın (celle celalühü) iznine ve yardımına ihtiyaç duyar. Nebîler ve velîler bir şeyi yaparken sadece bu anlamdaki mukayyed tasarrufa sahiptirler ve tüm yaratılmış varlıklar gibi Allah’ın (celle celalühü) onlar için bir şeyler yaratmasına muhtaçtırlar.

Fahruddin er-Râzî’den Mühim Nakiller

İmam Fahruddin er-Râzî (rahimehullah) tefsirinde şöyle demektedir: “Kul ibadetlere düzenli bir şekilde devam ettiği zaman öyle bir makama ulaşır ki Allah (celle celalühü) o kulu için, ‘ben onun işiten kulağı, gören gözü olurum’[1] buyurmaktadır. Allah’ın celalinin nuru onun işiten kulağı olduğu zaman o velî yakın ve uzak her şeyi işitir. Bu nur onun gören gözü olduğu zaman o velî yakın ve uzak her şeyi görür. Bu nur onun eli olduğu zaman o veli zor, kolay, uzak ve yakın olan her şeye güç yetirir.”[2]

Fahruddin er-Razi (rahimehullah) tefsirinin başka bir yerinde de şöyle demektedir: “Şüphesiz bu hallere nail olan ruhlar çok şereflidir. Bu yüzden ayette onlara yemin edilmiştir. Sonra bu yüce ve şerefli ruhların bu alemde birtakım eserler ortaya çıkarmaya kudretlerinin olması uzak değildir. Nitekim insan hocasını rüyasında görüp ona bir müşkilini sorar da hocası da ona cevap verir.”[3]

İbn Teymiyye’den Benzer Bir Rivayet

Muhaliflerimizin imamı İbn Teymiyye Mecmû’u’l-Fetâvâ’da bu manayı destekleyen bir rivayet getirerek şöyle der: “Haberlerde gelmiştir ki: ‘Ey Kulum! Ben bir şeye ‘ol’ derim olur. Bana itaat et ki seni de ‘ol dediğinde olur’ kılayım.”[4]

Yegâne Yaratıcı Olan Allah Kullarından Bazılarına Tasarruf Verebilir

Şu açıktır ki cisim, araz, fiil ve amelden her ne olursa olsun bütün mevcudat Allah’ın (celle celalühü) mahlukudur. O (celle celalühü) yaratmakta tektir, bu hususta hiçbir ortağı yoktur. Fakat Allah fazlı ve keremi ile bazı kullarına bazı işlerde tasarruf ikram edebilir. Tıpkı bütün insanlara irade-i cüz’iyye verdiği gibi bazı kullarına da diğerlerinde olmayan tasarruflar verebilir.

Peygamberlerin mucizeleri ve evliyanın kerametleri hep bu kabildendir. Çünkü peygamberlerin mucizeleri ve evliyanın kerametleri, onların bu işleri kesb etmesi ve Allah’ın (celle celalühü) yaratması ile gerçekleşir. Biz bu bağlamda öncelikle Allah’ın (celle celalühü) bazı kullarına hususi tasarruf verdiğine delalet eden ayetleri zikredelim:

Ayetlerden Misaller

Birinci Misal

Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor: “Allah, ölümleri anında ruhları bedenlerden çekip alır.” (Zümer Suresi: 42) Allah (celle celalühü) burada öldürme işini kendi zatına nispet etmektedir.

Başka bir ayette ise şöyle buyurmaktadır: “De ki: “Sizin için tâyin edilen ölüm meleği sizi öldürecek.” (Secde Suresi: 11);

Melekler, o kâfirlerin canlarını alırken onların hâlini bir görsen!” (Enfal Suresi: 50);

Nihâyet birinize ölüm gelip çattığında elçilerimiz onun canını alırlar; vazifelerini yerine getirirken de en küçük bir kusur ve ihmalde bulunmazlar.” (En’am Suresi: 61).

Bu ayetlerde de Allah (celle celalühü) öldürme işini meleklere ve elçilerine nispet etmektedir. Halbuki şu noktada icma vardır ki; melekler bu öldürme işini gerçekleştirirken hakikatte orada ölümü yaratan sadece ve sadece Allah’tır (celle celalühü). Bütün bunlar bize şunu göstermektedir ki Allah (celle celalühü) kendisi dışındaki varlıklara, yaratma hakkı sadece kendisinde kalarak bazı tasarruflar vermektedir.

İkinci Misal

Allah (celle celalühü) buyuruyor ki: “O, bütün işleri gökten yere doğru düzenleyip yönetir.” (Secde Suresi: 5) Bu ayette Allah (celle celalühü) alemde gerçekleşen olayları yönetme işini kendi zatına nispet etmektedir. Başka bir ayette ise şöyle buyurarak aynı işi mahlukatından başka varlıklara nispet etmektedir: “Kendilerine verilen işleri en uygun yolla düzenleyip yapanlara yemin olsun ki siz yeniden mutlaka diriltileceksiniz!” (Naziât Suresi: 5).

Üçüncü Misal

Allah (celle celalühü) buyuruyor ki: “Hani benim iznimle çamurdan kuş sûretinde bir varlık yaratıyor, ona üflüyor, o da yine benim iznimle gerçek kuş oluyordu.” (Maide Suresi: 110) Bu ayette Allah (celle celalühü) “Yaratma” işini Hz. İsa’ya (aleyhisselam) nispet etmekte fakat her şeyin hakiki yaratıcısı Allah olduğundan bu yaratma işini “benim iznimle” ifadesiyle kayıtlamaktadır.

Dördüncü Misal

Allah (celle celalühü) buyuruyor ki: “Bunun üzerine biz de rüzgârı onun hizmetine verdik. Rüzgâr onun emriyle istediği yere tatlı tatlı eserdi.” (Sâd Suresi: 36) Allah (celle celalühü) bu ayette rüzgarın esmesini peygamberi Hz. Süleyman’a (aleyhisselam) verdiğini beyan etmektedir. Halbuki hakikatte rüzgar sadece Allah’ın (celle celalühü) emriyle hareket eder.

Beşinci Misal

Allah (celle celalühü) buyuruyor ki: “Kitaptan ilmi olan kimse ise, “Gözünü açıp kapamadan, ben onu sana getiririm” dedi. (Süleyman) onu (melikenin tahtını) yanı başına yerleşivermiş görünce, “Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin (gösterdiği) lütfundandır.” (Neml Suresi: 40)

Bu ayet Allah’ın (celle celalühü) bazı kullarına kevnî işlerin bir kısmında tasarruf verdiğinin çok açık bir delilidir. Çünkü Süleyman (aleyhisselam) yanında bulunanlardan Belkıs’ın tahtını insan kudretinin ötesindeki bir hızla yanına getirmelerini istedi. Bu istek, eşyayı sebeplerinden talep etmektir. Belkıs’ın tahtını uzak diyarlardan tek bir anda getirmek hakikatte Allah (celle celalühü) dışında kimsenin kudreti dahilinde olmayan bir iştir. Süleyman (aleyhisselam) ise böyle bir işi aslında mecaz yoluyla başkalarından istemektedir ve Belkıs’ın tahtını getiren Âsaf b. Berhiyâ, Hz. Süleyman’ın bu talebine, “onu sana getireceğim” ifadeleriyle cevap vermektedir.

Biz Âsaf’ın bu ifadelerini nasıl ki “onu sana -Allah’ın izni ile- getireceğim” şeklinde anlıyorsak mü’minlerin istigase yaparken kullandıkları ifadeleri de bu şekilde anlamamız gerekir. Tıpkı Hz. Süleyman’ı kimsenin güç yetiremeyeceği bu tarz bir işi mahlukattan istemesinden dolayı, Âsaf’ı da “onu sana getireceğim” ifadesi ve getirmesinden ötürü şirke nispet etmiyorsak, evliyanın da bir tasarrufa sahip olduğuna inanan ve istigase yapan kişileri de şirke nispet etmememiz gerekmektedir.

Netice

Bütün bu anlattıklarımızdan şu anlaşılmaktadır ki Allah (celle celalühü) her şeye yaratma yolu ile kâdir, kullar da kendi âdî fiillerine kesp yolu ile kâdirdir. Bazı kullar ise kesp yolu ile harikulade fiillere de kadir olabilmektedirler. Fakat bu iki durumda da bu fiilleri hakikatte var eden hep Allah (celle celalühü) olmaktadır. Kerametin cevazına hükmeden kişilerin detayda bu şekilde inanması gerekmektedir. Bu Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaatin yoludur.


[1] Buhari, es-Sahih, (6502).

[2] Fahruddin er-Razi, Mefâtîhu’l-Gayb, (21/92).

[3] Fahruddin er-Razi, Mefâtîhu’l-Gayb, (31/32).

[4] İbn Teymiyye, Mecmû’u’l-Fetâvâ, (4/377).

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu