Soru-Cevap

Muhkem ve Müteşâbih Ne Demektir?

Muhkem ve Müteşâbih Ne Demektir?

الحمد لله الذي أنزل آياته محكمات ومتشابهات والصلاة والسلام على محمد الذي علم من الآيات المتشابه وبلغه على أمته وأحسن

Muhkem ve müteşâbih kelimeleri birbirinin zıttı gibi görünen iki mefhumdur. Bunların manaları hakkında uzun uzadıya tartışılmış ve birçok görüş ortaya atılmıştır. Bu görüşlerin bir kısmını makalemizde aktaracağız.

Kur’an’ın âyetleri bazen hepsi muhkem sayılırken, bazen de bir kısmı muhkem sayılmaktadır. تِلۡكَ ءَايَٰتُ ٱلۡكِتَٰبِ ٱلۡحَكِيمِ  “İşte bunlar, o (hüküm ve hikmetlerle dolu) hakîm olan Kitab’ın âyetleridir” ve كِتَٰبٌ أُحۡكِمَتۡ ءَايَٰتُهُۥ  “(İşte bu Kur’ân-ı Kerîm) pek büyük bir kitaptır ki; (tüm yaptıklarında hikmet ve isâbet sahibi olan bir) Hakîm ve (tüm kullarının bütün hallerini pek iyi bilen bir) Habîr tarafından âyetleri sağlamlaştırılmıştır” [Hud:1] âyetinde Kur’an’ın bütün âyetlerinin muhkem olduğu söylenilmektedir. Burada muhkemden kastedilen Kur’an âyetlerinin kendisinden başka bütün sözlere üstün geldiği doğruluk, sağlamlık ve çelişkiden arınmışlıktır. Yani Kur’an’dan başka hiçbir söz doğruluk, sağlamlık ve çelişkiden uzak olma noktasında ona erişemez. Zira o Cenab-ı Allah’ın sözüdür.

Yine “benzerlik, ihtilaf edilmeyen ve zıtlık bulunmayan” manası baz alınarak Kur’ân’ın bütün âyetleri müteşâbih sayılmıştır.
ٱللَّهُ ‌نَزَّلَ ‌أَحۡسَنَ ٱلۡحَدِيثِ كِتَٰبٗا مُّتَشَٰبِهٗا  “Allâh, kelâmın en güzelini, (mucizelik, sağlamlık, yararlılık ve doğrulukta, âyetleri) birbirine benzeyen pek değerli bir kitap olarak indirmiştir” [Yunus:1] âyetinde de bütün âyetlerin müteşâbih olduğu vurgulanmaktadır.

هُوَ ٱلَّذِيٓ أَنزَلَ عَلَيۡكَ ٱلۡكِتَٰبَ مِنۡهُ ءَايَٰتٞ مُّحۡكَمَٰتٌ هُنَّ أُمُّ ٱلۡكِتَٰبِ وَأُخَرُ مُتَشَٰبِهَٰتٞۖ فَأَمَّا ٱلَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمۡ زَيۡغٞ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَٰبَهَ مِنۡهُ ٱبۡتِغَآءَ ٱلۡفِتۡنَةِ وَٱبۡتِغَآءَ تَأۡوِيلِهِۦۖ وَمَا يَعۡلَمُ تَأۡوِيلَهُۥٓ إِلَّا ٱللَّهُۗ وَٱلرَّٰسِخُونَ فِي ٱلۡعِلۡمِ يَقُولُونَ ءَامَنَّا بِهِۦ كُلّٞ مِّنۡ عِندِ رَبِّنَاۗ وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّآ أُوْلُواْ ٱلۡأَلۡبَٰبِ ٧ [آل عمران: 7]

Ancak O’dur O Zât ki; sana o Kitabı indirmiştir. Ondan bir kısmı, muhkem (ve sağlam kılınmış) birtakım âyetlerdir ki onlar o Kitab’ın anası (ve esası olduklarından, helâl ve haram gibi hükümlerde başvurulacak yegâne kaynak)dır(lar). (Onun bir kısmı da) diğer müteşâbih (âyet)lerdir! Artık o kimseler ki kalplerinde (haktan bâtıla doğru bir sapma ve) bir meyil vardır; işte onlar (insanları din adına) fitne(ye düşürmek) isteğiyle ve onu (canlarının istediği gibi) te’vîl etme arzusuyla, o (Kur’â)ndan müteşâbih olanın peşine düşerler. Hâlbuki onun (tefsirinin nereye varacağını ve gerçek) te’vîlini Allâh’tan başkası bilemez! İlimde (son derece derinleşerek) râsih olanlar ise (sapık fikirlilerin yaptığı gibi, müteşâbih âyetlerin manalarını karıştırmayıp): “Biz on(lar)a (Allâh-u Te`âlâ’dan geldiği şekliyle) iman ettik, (muhkem ve müteşâbih âyetlerin) hepsi Rabbimiz nezdinden (indirilmiş)dir.” derler. Zaten hâlis akıllara sahip olanlardan başkası (Kur’ân-ı Kerîm’de bulunan öğütleri) iyice düşünemez!

Tefsirli meâlini verdiğimiz Âli İmran süresi 7. âyette ise bir kısmı muhkem diğer bir kısmı müteşâbih olarak belirtilmiştir. Burada muhkem denilen, kendisinde iştirak olmayan ve işiten muhatap tarafından yalnız tek veçhi ihtimal eden manasında olup müteşâbihin kendisine çevrilip onun aslı (ümm) kılınan âyetler demektir. Müteşâbih ise muhkem gibi tek manayı değil birçok manaya ihtimali olan bununla beraber muhkem ayetlere bakarak manası yorumlanabilecek âyetlerdir. Buna şu ayetleri misal verebiliriz:

ٱلرَّحۡمَٰنُ ‌عَلَى ‌ٱلۡعَرۡشِ ٱسۡتَوَىٰ  “Rahman Teâlâ Arşa istiva etti” [Taha:5] âyetinde ‘istiva’ kelimesi geçmektedir. Lügatte oturma, kudret ve hükmü altına alma manalarına gelen ‘istiva’ kelimesine ilk manayı vermek caiz olamaz. Çünkü bu müteşâbih bir ayettir ve manası tek başına düşünülemez. Bilakis muhkem bir âyet olan ‌لَيۡسَ ‌كَمِثۡلِهِۦ شَيۡءٞ  “Onun benzeri hiçbir şey yoktur” [Şûra:11] ayet-i kerimesi ile beraber manası mülahaza edilmelidir. O halde kudret ve istila manası vermek doğru olacaktır. Nitekim halef ulema böyle yorumlamıştır.[1]

Ahirette ruyetullahın gözlerimizle olacağı hak ve sabittir. Nitekim âyette “O gün birtakım yüzler parlaktır, Rablerine bakıcıdırlar” [Kıyame:22-23] buyurulmuştur. Cenab-ı Hakk’ın cemalinin müşahede edileceği kesin (muhkem) olmakla birlikte Mevla Teala bir cihette bulunamayacağı için bu ayet rüyetin keyfiyyeti hakkında müteşâbihtir.

Keyfiyyetin müteşâbih olması bunun aslının sabit olmasına engel değildir. Çünkü sıfatla alakalı hususta teşâbühün bulunması aslın bilinmesine zarar vermez. Naslarda geçen vech, yed gibi lafızlar da böyledir. Nasıl olduklarının müteşâbih olması, asıllarının sabit olmadığı anlamına gelmez.[2]

Muhkem ve müteşâbihte cumhurun tercih ettiği mana budur.[3] Ancak seleften bunların tarifi hakkında birçok kavil gelmiştir. Biz burada bazı görüşleri zikredelim:

Muhkem ve Müteşâbih Hakkında Görüşler

İbn Abbas, İbn Mesud, Kâtede ve Dahhak (rahimehumullah): “Muhkem; nâsih âyetler, müteşâbih ise mensûh âyetlerdir” demişlerdir.[4] Lâkin Ebu Bekir Cessâs buna itiraz ederek şöyle söylemiştir: “Bu, bize göre muhkem ve müteşâbihin kısımlarındandır. Nâsih dediğimiz âyet muhkem de olabilir müteşâbih de. Mensûh dediğimiz âyet de keza her ikisini ihtimal eder.”[5] Görüldüğü gibi Cessas (rahimehullah) burada muhkem ve müteşâbihten Kur’an âyetlerinin hepsini kapsayan sağlamlık ve benzerliği kastetmiştir.

İbn Abbas (radıyallahu anh): Muhkem, nâsih, helal-haramlar, hadler ve farzlar bir de kendisi ile amel olunanlar, müteşâbih ise mensuh, mukaddem-muahhar, (darb-ı) meseller, kasemler ve amel olunmayanlardır” demiştir.[6]

Mücâhid ve İkrime (rahimehumallah): “Allah’ın helalini ve haramını beyan edip manası belli olan âyetler muhkem, manası karışık olan âyetler ise müteşabihtir.”[7]

İmam Şafi, Muhammed b. Cafer b. Zübeyr ve Cafer b. Muhammed (rahimehumullah): Muhkem; tek veçhi ihtimal eden, müteşâbih ise birçok tevili barındıran âyetlerdir.[8]

İbn Zeyd (rahimehullah): Muhkem; lafızları tekrar etmeyen, müteşâbih ise tekrar edenlerdir.[9]

Cabir b. Abdullah (rahimehullah): Muhkem; ulemanın tefsirini anladığı, müteşâbih ise kıyamet anı, güneşin batıdan doğması, Hz. İsa’nın (Aleyhisselam) nüzülü gibi manasını kimsenin tam olarak bilemeyip yalnızca Cenab-ı Allah’ın bildiği âyetlerdir.[10]

Ebu Osman (rahimehullah): Muhkem, Fatiha Sûresi’dir. Muhammed b Fazl ise şöyle demiştir. Muhkem, İhlas Sûresi’dir. Zira onda sadece tevhid vardır.[11]

Mukâtil (rahimehullah): Muhkem âyetler 500 âyet civarıdır. Müteşâbih ise kıssalar ve emsaldir.[12]

Yahya b. Ya’mer (rahimehullah): Muhkem farz, müjde ve tehditler; müteşâbih kıssalar ve emsaldir.[13]

Muhkem; “kendisi kaim olup istidlale muhtaç olmayan, müteşâbih ise ahkamının manası anlaşılamayan namaz vakitlerinin adedi, orucun şaban ayına değil de ramazana ait olması gibi şeylerdir” de denilmiştir.[14]

Ebu Fâhite (rahimehullah): Muhkem, huruf-u mukattadır. Başka bir görüşte ise aksine bunlar müteşâbihtir.[15]

Muhkem, En’am Sûresi’ndeki 3 âyet (151, 152 ve 153), Müteşâbih ise huruf-u mukattaadır.[16]

Müteşâbih, Rabbimiz hakkında zikredilen vech, yed, istiva gibi manası bilinemeyen şeylerdir.[17]

Muhkem, Allah’ın indirdiği bütün kitaplarda emrettiği umûmî şeylerdir. [18] Buna misal olarak da şu ayetler zikredilir:

‌وَقَضَىٰ ‌رَبُّكَ أَلَّا تَعۡبُدُوٓاْ إِلَّآ إِيَّاهُ  “Rabbin kesin olarak emir buyurdu ki; Kendisinden başkasına tapmayacaksınız, ana-babaya da tam bir iyilikle (davranacaksınız)!” [İsra:23] ve ‌قُلۡ ‌تَعَالَوۡاْ أَتۡلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمۡ عَلَيۡكُمۡۖ   “De ki: “Gelin, Rabbinizin size haram etmiş olduğu şeyleri okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın! Ana-babaya da (hiçbir kötülük barındırmayan) tam bir iyilikle (davranın)!” [En’am:151].

Râgıp İsfehani (rahimehullah) ise müteşâbihi iki kısma ayırmış; biri müteşâbihin zâtı ile, diğeri ise ona ârız olan durumlarla ilgili olduğunu söylemiştir. Bununla birlikte ilk kısmın 3; diğer kısmın ise 5 bölümden ibaret olduğunu söylemiştir.[19]

Usulü fıkıhta ise Hanefiler, lafızların delalet ettiği manaya açıklığı yönünden sırasıyla zâhir, nas, müfesser ve muhkem; kapalılığı yönünden de hafî, müşkil, mücmel ve müteşâbih şeklinde sıralanan terimlerde muhkemin en açığı, müteşâbihin ise en kapalıyı ifade ettiğini söylemektedirler.[20]

Müteşâbihin Manası Bilinebilir mi?

Bu hususta ulema iki görüş beyan etmiş, kimisi yalnız Allah’ın bilebileceğini, diğer kısım ise bazı râsih ulemanın da bilebileceğini söylemişlerdir. Buradaki ihtilaf, geride geçen Âl-i İmran Sûresi’ndeki âyet ile alakalıdır. Şöyle ki âyette geçen “وَالرَّاسِخُونَ” kelimesi eğer gerideki müstesna olan “ٱللَّهُ” lafzına atfedilirse mana “müteşâbihin tevilini ancak Allah ve râsih ulema bilir” şeklinde olmaktayken[21], yeni bir cümle yapıldığı takdirde “müteşâbihin tevilini ancak Allah bilir” şeklinde mana ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla “إِلَّا ٱللَّهُۗ” kelimesinde vakıf yapılması lazımdır diyen alimlere göre müteşâbihin manası insanlar tarafından bilinmesi mümkün değildir. “إِلَّا ٱللَّهُۗ” kelimesinde vakıf yapmayıp vasıl yapan ulema da ilimde yerleşmiş derin bilgi sahibi alimlerin müteşâbihi bilebileceğini söylerken yine geride temas ettiğimiz muhkeme çevrilerek manasına vakıf olunabilecek ayetleri kastetmişlerdir.

Selef alimlerimizin vech, istiva gibi lafızların manasını Allah’a havale etmeleri, halefin ise münasip bir manaya hamlederek tevil etmeleri bu âyetin müsaade ettiği vakıf ve vasıl halinde yapılması mümkün olan iki tefsire göre verilmiş olup selefin yaptığı daha teslimiyetçi (eslem), halefinki ise daha sağlam (ahkem) kabul edilmektedir.[22]

Allah en iyisini bilir.


[1] Nesefi, Medâriku’t-Tenzîl, c.1 s.237.

[2] Şemsüleimme es-Serahsî, Usul c.1 s.169-170

[3] Bkz. Zemahşeri, Keşşaf c.4 s.21; Beyzavi, Tefsir c.2 s.6; Cessas, Ahkamü’l-Kur’an c.2 s.280-281

[4] Taberi, Câmiu’l-Beyan, c.5 s.193-195

[5] Cessas, a.g.e. c.2 s.281

[6] Taberi, a.g.e. c.5 s.193

[7] Taberi a.g.e. c.5 s.196; Ebu Hayyan, el-Bahru’l-muhit c.5 s.180

[8] Taberi, a.g.e. c.5 s.197

[9] Taberi, a.g.e. c.5 s.197

[10] Taberi, a.g.e. c.5 s.198-199; Maverdi, Tefsir c.1 s.369

[11] Kurtubi, Tefsir c.5 s.17; Ebu Hayyan, a.g.e. c.5 s.181

[12] Ebu Hayyan, a.g.e. c.5 s.181

[13] Maverdi, a.g.e. c.1 s.369; Ebu Hayyan, a.g.e. c.5 s.181

[14] Maverdi, a.g.e. c.1 s.370; Ebu Hayyan, a.g.e. c.5 s.181

[15] Taberi, a.g.e. c.5 s.202; Ebu Hayyan, a.g.e. c.5 s.181

[16] Razi, Tefsir, c.7 s.182; Ebu Hayyan, a.g.e. c.5 s.181

[17] Ebu Hayyan, a.g.e. c.5 s.182

[18] Nesefi, Tefsir, c.1 s.237; Ebu Hayyan, a.g.e. c.5 s.182

[19] Ragıp İsfehani, Tefsir; c.3 s.413-420

[20] Fahrülislâm Ebü’l-Usr el-Pezdevî, Kenzü’l-vusul, c.1 s.28; Şemsüleimme es-Serahsî, Usul, c.1 s.163

[21] İbn Abbas (radıyallahu anhuma) şöyle dermiş “Ben müteşâbihin tevilini biliyorum ve ben o râsih alimlerdenim.” Salebi, Tefsir c. S.14; Begavi, Tefsir c.2 s.10

[22] Alusi, Ruhu’l-meani c.2 s.85

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu