Hanefi Mezhebine ait kuşkusuz çok önemli kitaplar vardır. Zahiru’r-rivaye ve Nevâdir dediğimiz mezhep imamlarına ait temel kitaplarımız başta olmak üzere daha sonra bu kitaplardaki rivayetleri korumak, bazı meseleleri vuzuha kavuşturmak ve her döneme ait güncel meselelerin hükümlerini bulmak adına kitaplar yazılmıştır. İmam Mergînânî’nin kaleme almış olduğu el-Hidâye de hiç şüphesiz bunlardan birisidir.
Hanefi Mezhebi ve Maverâünnehir
Hicri 4-5. Asırda Hanefi Mezhebi, Irak’tan daha çok Maveraunnehir dediğimiz, Özbekistan-Türkmenistan-Semerkant-Merğinan gibi Türk diyarlarında yaygın hale gelmiştir. Ebu Zeyd Ed-Debûsî, Ebu Mansur el-Maturîdî emsali imamlar bu diyarlarda Hanefi Mezhebinin usulünü taşımışlardır. Bu ve bundan sonraki asırlarda Maveraunnehir, Hanefî Mezhebinde yeni bir ekol olmuştur. Bu asırlarda Irak’ta mezhebi temellendirme adına en-Natifî emsali bazı âlimler, imamların görüşlerini nakledip korumaya çalışmış, el-Kudûrî emsali bazı âlimler ise diğer mezheplerle karşılaştırarak mezhebin görüşlerini aklî ve naklî olarak ispata girişmişlerdir. Bu ve daha sonraki dönemlerde deliller ve izahat zikredilmeden yazılan kitaplara “muhtasar” ve “metin”, delil ve izahatla yazılan geniş kitaplara da “mebsut” denilmiştir.
Maveraunnehir’de usul ve füru fıkıhta öncülük yapan ed-Debûsî, temelini Irak ekolünden el-Cessas’dan alarak Semerkant tarafında mezhebin usulünü kuran İmam Maturidî’den biraz farklı olarak usul-i fıkıh kurmuştur. Her ne kadar el-Cessas ile ortak birçok referansı kullansa da birçok meselede farklı usul ortaya koymuştur.
Hicri 6.asra gelindiğinde meseleler çoğalmış, hükümleri belirlenmek zorunda birçok güncel meseleler vuku bulmuştur. Bunları mezhep asıllarına oturtmaya çalışan âlimler yer yer eski meseleleri izah edip onlara kıyas ederken farklı illetler beyan etmişlerdir. Bu illetler üzerine kurulan meseleler daha sonra ikinci ve üçüncü meselelere illet teşkil etmiş ve böylece bazı farklılıklar zuhur etmiştir.
İmam Merginânî ve el-Hidâye
Sadırlarda olan ilim, satırlardan anlaşılmaya başlandığında meseleleri muhafaza etmek ve gereği gibi anlamak zorlaşmış olduğundan meseleleri illetleriyle açıklayacak, aklî ve naklî delillerini vererek aralarındaki bağlantıları kuracak ders kitaplarına ihtiyaç duyulmuştur. İşte bu dönemlerde yani hicri 6.asırda İmam el-Merğinânî tarafından kaleme alınan el-Hidaye nam kitap, dönemin ihtiyacına binaen ortaya çıkmış ve asırlarca medreselerde okutulmuş en önemli ve en meşhur eserdir.
Nasbu’r-Râye
Maveraunnehirde fakihler, hadis-i şerif almak için çokça rıhlelere çıkmamış olduğundan hadis-i şerifler genellikle mana açısından bir fıkıhçı diliyle ele alınmıştır. Bazıları bu yönüyle kitaba itirazlar yöneltmiş olsa da hadiste üstün yeri olan ve İbn Hacer emsali hadis dalında herkes tarafından kabul edilen kişilerin kaynağı olan ez-Zeylâ’i tarafından kitabın rivayetleri ele alınmış ve çok azı hariç meselelerin çoğuna dair kaynakları verilmiştir. Kuşkusuz rivayetleri bu şekilde ele alan Nasbu’r-Râye, el-Hidâye için tamamlayıcı ve vazgeçilmez bir kaynak olmuştur.
Musannif el-Merğinâni, bu kitabında İmam Muhammed [rahimehullâh]’ın el-Camiu’s-Sağir’ini ve İmam el-Kudûrî’nin Muhtasarını metin olarak esas alıp “Bidayetu’l-Mübtedi” ismiyle cemederek meseleleri metin haline getirdikten sonra akılda kalacak ve girift meselelerin aralarındaki farklar anlaşılacak şekilde beyan etmiş, hemen her meselede meselenin aklî delilini de ortaya koymuştur.
Temel Kaynak: el-Hidâye
Asırlardır medreselerde okutulan el-Hidâye, nerdeyse Hanefi Mezhebinde başka kaynak yokmuş gibi tek kitap haline gelmiştir. Hatta bazıları “Kur’an-ı Kerim nasıl kendisinden önceki kitapları nesh ettiyse Hidaye de mezhep kitaplarını rafa kaldırdı” mealinde mersiyeler yapmıştır. Üzerine birçok şerh ve haşiye yapılmıştır.
Muhaddislerden Muhammed Enver Şah el-Keşmîrî: “Dört mezhebin eserleri arasında Hidâye’nin bir benzeri daha yoktur” derken, bazı âlimler de en edebî ve fasih üç eseri sıralarken Kur’ân-ı Kerim, Buhari’nin Sahih’i, ve Mergînânî’nin Hidâye’sini söylerler.
el-Hidâye, müellifin “Bidaye” isimli eserinin şerhidir. Matbu halde olan bu eserde Bidaye metni parantez içinde verilip daha sonra şerhi yapılmıştır. Kitabın tertibinde önce Kudûrî’nin Muhtasarı’nın sonra da el-Camiu’s-Sağîr’in meseleleri yer alır. el-Camiu’s- Sağîr’in ibaresinin Kudûrî’nin ibaresine uymadığı yerlerde buna: ‘Camiu’s-Sağîr’de şöyle…’ sözüyle dikkat çekilmiştir. Müellif Bidaye’yi şerh ederken konuları âyet ve hadislerden delil getirerek işlemiştir.
Görüşlerin Aklî ve Naklî Tahlili
Hidâye’de meseleler sadece zikredilmekle kalmaz, görüşlerin naklî ve aklî delilleri verilip, bunların tartışması yapılır. Konulara girilirken önbilgi veya kullanılan ıstılahların tarifi yok denecek kadar az olmakla birlikte meselelere doğrudan giriş yapılır. Görebildiğimiz kadarıyla yer yer “murabaha, tevliye ve havale” gibi ıstılahları tarif etmiştir.
Hidâye’de Konuların İşlenme Şekli
Hidaye’de konular işlenirken, Şemsu’l-Eimme Serahsi, İmam Ebu Mansur, Ebu Leys es-Semerkandi, gibi âlimlerin konuyla ilgili görüşleri de verilmektedir.
Müellif meseleleri ele alırken önce Ebu Hanife’nin sonra talebeleri Ebu Yusuf ve Muhammed’in zaman zaman da Züfer’in (radiyallahu anhum) görüşlerine temas etmektedir. Bunların delillerini verirken tercih ettiği görüşün delilini diğerlerine cevap olması için en sona bırakmaktadır.
Diğer Mezheplerin Görüşleri
Hidâye’de sadece Ebu Hanife’nin görüşleri verilmediği gibi farklı mezhep müçtehitlerinden İmam Malik ve Şafii’nin farklı görüşlerinin gerekçelerinin de verilmiş olmasından Hidâye’nin aynı zamanda mezhepler arası mukayeseli bir fıkıh kitabı görünümünde olduğunu söylemek mümkündür. Fakat diğer mezheplerin görüşlerini verirken o görüşün o mezhepte esas görüş veya tercih edilen görüş olup olmadığına dikkat etmez. Daha çok kendi mezhebindeki görüşü daha etkili ve kalıcı açıklayabilmek için muhalif bir görüş zikredip onunla mukayese yapmak için diğer mezhep görüşlerini alır. Bu yüzden diğer mezheplerin görüşleri kendi kitaplarından kontrol edilmedikçe sadece bu kitaptan alınması doğru değildir. Esasen bu, azı müstesna tüm kitaplar için geçerlidir. Zira “el-mezhep la yu’hezu min mezhep” yani hiçbir mezhebin görüşü, diğer mezhep kitabından alınmaz.
Eserde Ahmed b. Hanbel’in görüşlerine rastlanmaz. Müellif zaman zaman sahabeden Hz. Ömer, İbn Mesud, Hz. Ali (radıyallahu anhum) gibilerin sözlerini ve tatbikatlarını da delil olarak getirir.
Hidâye, kendisinden önce yazılan ve daha geniş şerh olan Kifâyetü’l-Müntehi’nin özeti mahiyetinde olduğu için zaman zaman kapalı ifadeler bulunmaktadır.
Hidâye’de konular kitap, bab ve fasıl olarak ele alınır. Eserde müellif, Hanefi âlimlerinin daha çok kullandığı istihsan delilini bolca kullanmış ve böyle hareket etmesinin gerekçesini de izah etmiştir. Müftabih olan görüşleri de zaman zaman zikrederek “aleyhi’l-Fetva/fetva buna göredir” lafzını kullanmıştır.
Hidâye’deki Bazı Lafızlar
Hidâye’nin telifinde müellif bazı lafızlar kullanmıştır. Mesela zaman zaman “kitap” ifadesi yer alır ve bununla Kudûrî’nin muhtasarını kasteder. “Limâ beyyenna” derken de konuyla ilgili bir aklî delili ifade eder. Kitabın bazı yerlerde geçen “Kâle radıyallahu anh” ifadesi de Mergînânî’yi kasteder. “Kâle meşâyihunâ” cümlesiyle de Mâveraünnehir âlimleri kastedilir.
Devam edecek…