Makaleler

Aynı Hayvandan Süt İçen Çocukların Süt Kardeş Olacağına Dair Fetvanın İmam Buharî’ye Nispeti

İslam tarihine adını altın harflerle yazdırmış, kendisinden sonra İslamî ilimlerle, özellikle de hadis ilimleriyle iştigal eden herkesi, yazdığı eşsiz eseri Sahîh-i Buhârî’ye muhtaç bırakmış, dünyevî tüm lezzetleri, maddî imkanları, makamları ve refahı elinin tersiyle iterek, malını, vaktini ve ömrünü Rasûlullâh’ın (sav) sünnetine adamak suretiyle Allah’ın kelamından sonra yeryüzünün en güvenilir, en sahih kitabını yazma şerefine nail olmuş büyük İslam alimi: Muhammed b. İsmail el-Buhârî (v. 256/870).

İmam Buhârî’nin, İslam tarihinin yetiştirmiş olduğu en büyük muhaddislerden biri olduğuna dair ümmet ittifak etmiştir. Ancak fıkıhta aynı ittifaktan bahsetmek biraz güçtür. Zira kimileri onu fıkıhta mutlak müçtehit sayarken, kimileri bir mezhebe müntesip saymış, diğer bazıları ise hadise nispetle fıkıhta zayıf olduğunu iddia etmiştir.

Biz bu yazımızda, İmam Buhârî’nin fıkıhta müçtehit olup-olmadığı veya hangi mezhebe bağlı olduğu ya da fıkıhtaki derecesi gibi konulara temas etmeksizin, kendisine nispet edilen fıkhî bir fetvanın, ona nispetinin doğru olup-olmadığını inceleyeceğiz.

İmam Buhârî’ye Nispet Edilen Fetva

İmam Buhârî’ye nispet edilen ve özellikle bazı Hanefiler tarafından eleştiriye sebep olan meşhur fetva şudur: Aynı koyundan veya inekten ya da sütü helal olan herhangi bir hayvandan, iki çocuk süt içecek olsa, aralarında süt bağı sabit olup, ikisi süt kardeş olurlar.

İslam alimleri arasında İmam Buhârî dışında bu fetvanın kendilerine nispet edildiği -bizim bildiğimiz kadarıyla- iki kişi daha vardır: Birincisi İmam Malik (v. 179/795),[1] ikincisi ise Atâ el-Horasânî’dir.[2] Sonrakiler, bu görüşün bu iki alime nispetine pek itibar etmemiş, özellikle Malikiler bu fetvanın İmam Malik’e nispetinin hata olduğunu açıkça ifade etmişlerdir.[3]

İmam Buhârî’ye Nispet Edilen Bu Fetvanın Kaynağı

Tespit edebildiğimiz kadarıyla, elimizdeki mevcut kaynaklar arasında böyle bir fetvanın İmam Buhârî’ye nispet edildiği en eski kaynak, İmam Serahsî’nin (v. 483/1090) el-Mebsût adlı muhteşem eseridir. İmam Serahsî, adı geçen eserinde şöyle demektedir:

“İki küçük çocuk bir koyunun veya ineğin sütünü içseler aralarında süt bağı meydana gelmez. Çünkü süt akrabalığı nesebe kıyasla sabit olur. İnsanoğlu ile hayvanlar arasında soy akrabalığı meydana gelmeyeceği gibi, hayvanların sütünü içmekle de insanlar arasında süt akrabalığı meydana gelmez. et-Tarih sahibi Muhammed b. İsmail el-Buhârî (rh), bununla süt akrabalığının meydana geleceğini söylerdi. Bu mesele hakkındaki fetvası onun Buhara’dan çıkartılmasına neden oldu. O, Ebû Hafs el-Kebir zamanında Buhara’ya geldi ve bu şekilde fetva vermeye başladı. Ebû Hafs (rh) onu fetvadan alıkoyup kendisine: ‘Sen fetvaya ehil değilsin’ dedi. Fakat o fetva vermeye devam etti. Ta ki kendisine bu mesele soruluncaya kadar. Kendisine bu mesele sorulduğunda aynı hayvanın sütünü içen iki çocuk arasında süt kardeşliğinin meydana geleceğine dair fetva verince, insanlar toplanıp onu Buhara’dan çıkardılar.”[4]

İmam Serahsî’den sonra Ebu’l-Berekât Hâfizüddin en-Nesefî, Zeylaî, İbnü’l-Hümâm, İbn Nüceym, Bâbertî, Kuraşî ve Kefevî gibi birçok Hanefi alim bu kıssayı nakletmiş, İbnü’l-Hümâm dışındakilerin tamamı el-Mebsût’u kaynak göstermişlerdir.[5]

Hanefiler dışında Malikî veya Hanbelî olduğuna dair farklı rivayetler bulunan Kadı Hüseyin ed-Diyarbekrî, et-Târihü’l-hamîs adlı eserinde Nesefî’nin Keşfu’l-esrâr’ından naklen bu meseleyi aktarmaktadır.[6] Ayrıca İbn Hacer el-Heytemî de el-Hayrâtü’l-hisân’da buna işaret etmiştir.[7]

Aktarılan Olay ve Fetvanın İmam Buhârî’ye Nispeti Doğru mudur?

Aşağıda zikredeceğimiz gerekçelere geçmeden önce, açık ve net bir şekilde, böyle bir olayın asılsız olduğunu ve bu fetvanın İmam Buhârî’ye nispetinin isabetli olmadığını söyleyebiliriz. Zira mezkûr kıssa ve fetva hem rivayet hem dirayet hem de tarihî olarak birçok müşkilleri barındırmaktadır. Şimdi bu müşkilleri maddeler halinde ele alalım:

  1. İmam Buhârî ile İmam Serahsî arasında yaklaşık olarak iki buçuk asırlık gibi uzun bir müddet olmasına rağmen, o dönemden günümüze ulaşmış hiçbir eserde bu kıssaya yer verilmemiş, Serahsî’den önce hiçbir alimden de böyle bir kıssa bizlere ulaşmış değildir. Ayrıca Buhârî’nin hayatı, müstakil birçok eserde en ince detayına kadar incelenmiş, ancak hiçbirinde bu olaya değinilmemiştir. Yalnızca Buhârî hakkında son dönemde kaleme alınmış eserlerin bazılarında yer bulmuş olan bu kıssa, şiddetle tenkit edilmiştir.
  1. İmam Serahsî dahil, bu olayı zikredenlerin tamamı senetsiz olarak aktarmışlardır.
  1. Bu kıssa ve fetvaya, görebildiğimiz kadarıyla sadece Hanefi fukahasından bazısı eserlerinde yer vermiş, birkaçı müstesna diğer mezheplere müntesip alim, tarihçi ve hadisçilerin hiçbiri bu kıssaya itibar etmemişlerdir.
  1. İmam Buhârî’nin ilmî kimliğine vakıf olup Sahîh-i Buhârî üzerine çalışma yapmış birçok Hanefi fakihi vardır. Bunlar arasında hem fıkıh hem de hadisçi kimlikleriyle ön plana çıkan şu dört alimin es-Sahîh üzerine yaptıkları çalışmalarından mezkur habere araştırma fırsatı buldum: Bedreddîn el-Aynî’nin Umdetü’l-kârî’si, b. Yusufzade el-Amâsî’nin Necâhu’l-kârî’si, c. Enverşah el-Keşmîrî’nin Feyzu’l-bârî’si, d. Muhammed Zerekiyya Kandehlevî’nin el-Ebvâb ve’t-terâcim’i. Bu dört çalışmanın hiçbirinde Buhârî’ye nispet edilen bu kıssa ve fetvaya yer verilmemiştir. Hanefi mezhebini savunma sadedinde, yeri geldiğinde İmam Buhârî’yi eleştirmekten çekinmeyen bu alimlerden hiçbirinin mezkûr habere ve fetvaya yer vermemiş olması, habere dair rivayete güvenmediklerinden olsa gerektir.
  1. İmam Buhârî, birçok eserinde süt akrabalığı konusunu ele almasına rağmen hiçbirinde böyle bir fetvaya değinmemiştir. es-Sahîh’inde bulunan bab başlıklarına birçok fıkhî görüşünü serpiştirmesi sebebiyle «فِقْهُ البخاري في تراجمه» “Buhârî’nin fıkhı bab başlıklarındadır” sözü meşhur olmuştur. es-Sahîh’nin birçok babında süt akrabalığı konularına yer vermişken, mezkur fetvaya ne sarahaten ne de delâleten yer vermemiştir.
  1. Ebû Hafs el-Kebîr 217/832 senesinde vefat etmiştir. Mezkûr olayın Ebû Hafs’ın vefat senesinde vuku bulduğu kabul edilse bile, 194/810 yılında dünyaya gelmiş olan İmam Buhârî o tarihte henüz 23 yaşında bir genç idi. Halbuki hac farizası nedeniyle on altı yaşında memleketi Buhara’dan ayrılan Buhârî, yıllarca memleketine uğramadan diyar diyar hadis toplamış, memleketine çok daha sonraki yaşlarda ancak dönebilmiştir. Ebû Hafs el-Kebîr ile Buhârî arasındaki yaş ve tarih farkından dolayı Muhammed Zahid el-Kevserî, bu olayın Ebû Hafs el-Kebîr’in oğlu Ebû Hafs es-Sağîr ile Buhârî arasında cereyan ettiğini iddia etmiştir.[8] Ancak bu, zorlama ve mesnetsiz bir iddiadır. Zira bu kıssayı nakledenlerin tamamı Ebû Hafs el-Kebîr’in ismini vermişlerdir.
  1. İmam Buhârî’nin hayatını konu edinen tarih ve tabakat kitapları, Buhârî’nin yaşadığı iki mihneden bahsetmektedirler: Bunlardan birincisi, Nisabur’un büyük muhaddislerinden ve aynı zamanda Buhârî’nin de hocalarından olan Muhammed b. Yahya ez-Zühlî ile literatüre “halku’l-Kur’an” veya “meseletu’l-lafz” olarak geçen, Kuran’ın mahlûk olup olmadığı hususundaki lafız tartışması nedeniyle yaşadığı ve Buhârî’nin Nisabur’u terk etmesine neden olan mihne; ikincisi ise Buhârî’nin, ömrünün sonlarına doğru kendi memleketi olan Buhara’ya geri dönmesinden sonra, Tâhirîler hanedanının Buhara emiri Halid b. Ahmed ez-Zühlî’nin özel ders talebini, ilmi küçük düşürmemek adına reddetmesi sonucu yaşadığı ve Buhârî’nin kendi memleketinden sürülmesiyle sonuçlandığı mihne olaylarıdır.[9] Bu ikinci mihne Ebû Hafs el-Kebîr’in vefatından neredeyse kırk yıl sonra meydana gelmiştir. Serahsî’nin nakletmiş olduğu mihne olayı ise, Serahsî öncesi hiçbir tarih ve tabakat kitabında mezkûr değildir.
  1. Mezkûr kıssa ve fetvayı ilk olarak nakleden Serahsî, Buhârî’nin bu görüşüne dair herhangi bir delil zikretmemektedir. Serahsî’den naklen olayı aktaran İbn Nüceym, Buhârî’nin bu görüşünde «كل صَبِيَّيْن اجتمعَا على ثديٍ واحدٍ حرُم أحدُهما على الآخر» “Bir memede toplanan (süt için) her iki çocuktan biri, diğerine haram olur” hadis-i şerifine temessük ettiğini söylemektedir.[10] Buhârî’nin delili olarak aktarılan bu rivayet, halbuki elimizdeki hadis kitaplarının hiçbirinde geçmemektedir. İmam Buhârî gibi hadiste otorite olup rivayet konusunda son derece titiz olan birinin, aslı olup-olmadığı belli olmayan bir rivayete binaen böyle bir görüşü tercih etmiş olması pek düşünülemez.[11]
  1. Aynı hayvandan süt içen çocuklar arasında süt akrabalığının sabit olmayacağı hususunda icma söz konusudur. Nitekim İbnü’l-Münzir (v. 318/930) ve Maliki alimlerinden Ebu’l-Hasan er-Recrâcî gibi birçok alim bu konuda icma ve ittifak olduğunu söylemiştir.[12] Ayrıca İbn Münzir, bu görüş sahibi bazı alimleri zikrettikten sonra, bu hususta herhangi bir hilaf olduğunu bilmediğini söylemektedir.[13] Şayet İmam Buhârî gibi şöhreti ufuklara ulaşmış bir zat bu hususta aksi görüşte olsaydı İbnü’l-Münzir elbette bundan haberdar olur ve bu konuda icmadan bahsetmezdi. Ayrıca İbnü’l-Münzir’in bahsettiği icma Buhârî’den önce gerçekleşmiş ise, Buhârî’nin icmaya muhalefet etmesi düşünülemez. Zira mucmeun aleyh olan bir mesele içtihada kapalıdır.
  1. Son dönem Hanefi ulemasından Abdülhay el-Leknevî, Abdülfettah Ebû Ğudde gibi alimler de bu olayı inkâr etmişlerdir. Abdürreşid en-Numânî, vuku bulmuş olabileceğini kabul ederek bu kıssayı aktarmış, Abdülfettah Ebû Ğudde ise aynı yere dipnot düşerek, kıssayı nakledenlerin tamamının senetsiz naklettiğini, bu sebeple bunun İmam Buhârî’ye nispetinde şüphe olduğunu söylemektedir.[14] Leknevî ise, İmam Buhârî gibi kıymeti büyük, anlayışı ince, basireti geniş ve fikri derin birisinden böyle bir fetvanın sadır olacağını uzak gördüğünü söylemektedir.[15]

Netice

On maddede özetlediğimiz bu gerekçelere bütünsel olarak bakıldığında, İmam Serahsî’nin aktardığı olayın ve İmam Buhârî’ye nispet edilen fetvanın doğruyu yansıtmadığı ortaya çıkmaktadır. Ayrıca hiçbir delil olmasa bile, hocası Muhammed b. Beşşâr’ın “fakihlerin efendisi”, Yakub b. İbrahim ed-Devrakî’nin ise “ümmetin fakihi”[16] olarak tavsif ettiği İmam Buhârî’den icmaya aykırı böyle şâz bir görüşün sadır olması uzak bir ihtimaldir.

Son olarak şunu da söylemek de fayda vardır: İmam Serahsî’nin bu olayı el-Mebsût’ta nakletmiş olması ne İmam Serahsî’nin ne de el-Mebsût kitabının büyüklüğüne gölge düşürmez. Zira el-Mebsût gibi 30 ciltlik muhteşem bir eseri kuyu hapsinden ve de kitaplarından uzak olarak imla ettirebilecek kadar muazzam bir ilme sahip bir zat hakkında, bu ve benzeri birkaç kusur sebebiyle ileri geri konuşmak, insafsızlık olacaktır. Rabbim, selefimize karşı daima sevgi ve saygılı olup, halefimize üsve-i hasene olabilmeyi cümlemize nasip eylesin.


[1] Mâverdî, el-Hâvi’l-kebîr, XI, 850.

[2] Cüveynî, Nihâyetü’l-matlab, XV, 361.

[3] Mâverdî, el-Hâvi’l-kebîr, XI, 850.

[4] Serahsî, el-Mebsût, XXX, 333.

[5] Nesefî, Keşfu’l-esrâr şerhu’l-Menâr, I, 11; Zeylaî, Tebyînü’l-hakâik, II, 641; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, III, 457; İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, III, 400; Bâbertî, el-İnâye, III, 456; Kuraşî, el-Cevâhirü’l-mudiyye, I, 166; Kefevî, Ketâibu a’lâmi’l-ahyâr, I, 460.

[6] Diyarbekrî, et-Târihü’l-hamîs, II, 342.

[7] Heytemî, el-Hayrâtü’l-hisân, s. 176.

[8] Ebû Ğudde, Kavâid fî uûlmi’l-hadîs (talikat), s. 382.

[9] Hamit Sevgili, İmam Buhârî’nin Fıkıh Anlayışı, s. 20.

[10] İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, III, 400.

[11] Nebîl b. Ahmed Belhî, “Tebrietü’l-İmâmi’l-Buhârî min fetvâ intişâri’l-hürmeti min radâi’l-behîme”, Mecelletü’t-türâsi’n-Nebevî, 4/2 (Receb 1440 / Mart 2019): s. 215.

[12] İbnü’l-Münzir, el-İşrâf alâ mezâhibi’l-ulemâ, V, 124; er-Recrâcî, Menâhicü’t-tahsîl, IV, 86.

[13] İbnü’l-Münzir, el-İcmâ, I, 82.

[14] Nu’mânî, el-İmam İbn Mâce ve kitâbuhu’s-Sünen, s. 129.

[15] Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 39.

[16] İbn Asâkir, Târihu Dimeşk, LII, 84.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu