Fikriyat

Akıl ve Şüphe

Akıl ve Şüphe

Akıl müşekkiktir; istersen istediğin kadar şüpheyi üretebilirsin, hem de her şey hakkında. Bu potansiyel her “akıllı”da vardır. Şüpheyi aklın üretmiş olması, şüphenin ne yerinde ne de haklı olduğunu gösterir. Çünkü şüphelenmek için bir delilin olması şart değildir; aksine vakıada imkânsız olsa dahi aklen muhtemel olması şüphelenmek isteyen için yeterlidir. Hatta bazıları için aklen mümkün olmasına bile gerek yoktur, onun düşüncesine bir şekilde böyle bir şeyin gelmesi ona göre yeterlidir.

Şüphelenmeyi ya da şüphe üretmeyi bile isteye yapabildiğin gibi senin şeytanın da aklına düşürebilir. Bu şüphe ve/veya vesveselerin peşinden gitmek de gitmemek de senin tercihindir. Ama gittiğin oranda bunalım kaçınılmazdır! Çünkü iman fitrîdir; insan vicdanı/gönlü güvenmek ister, güvendikçe de rahatlar, huzur bulur, mutlu olur.

Şüphe Güvenmeye Mâni Değildir

Bir konuda bir şüphenin ortaya atılması, güvenmeye engel değildir. Çünkü o şüphenin bir vesvese olma ihtimali olduğu gibi, muteber sayılacak bir şüphe de olmayabilir. Tıpkı senin anne-babanın aslında senin anne-baban olmadığı, hastanede bir karışıklık olduğu iddiası/şüphesi/vesvesesi gibi.

İstersen bu şüpheye kulak verir, odaklanır, üzerinde düşünür ve düşündükçe de bunalıma girebilirsin. Bu bir tercihtir. Diğer bir tercih ise ya onu doğrudan iptal eden, yani öyle bir karışıklığın olmadığını ispat eden bir delil var mı diye düşünür, araştırırsın; neticede bulur ve rahatlarsın. Ya da onu doğrudan geçersiz kılan bir delil bulamasan da ebeveyninin gerçekten senin ebeveynin olduğunu ispatlayan başka delil ararsın, bulduğunda da o şüpheyi çöpe atarsın. Öyle ki son iki halde, o şüphe birileri tarafından hâlâ dillendirilse de ya vesvese der geçersin ya da karşı delillerini söyler, onun dikkate alınır bir tarafı olmadığını haykırırsın.

Bu yüzden bir delille ispat edilen bilgiler üzerinde birilerinin şüphelenmesinden doğal bir şey yoktur. Önemli olan o kişinin samimiyetidir. Eğer hakkı ve doğruyu arıyorsa, öküz altında buzağı ararcasına zihnini sadece şüpheye ve şüphelenmeye kilitleyip idraki gömmek yerine, asıl iddiayı ispat eden başka deliller var mı; o deliller davayı ispat ediyor mu etmiyor mu, diye araştırır, ediyorsa meseleyi kabul eder. Bundan sonra kalkıp, dava konusu olmayan detaylar ispatlanmadı diye davayı satmaz!

Kişi, Allah’tan; O’na itaat ve ibadet etmekten uzak olduğu oranda şeytana yakınlaşır. Şeytana yakınlaştığı oranda da hakikatten, doğrudan uzaklaşır ve zihnen varacağı yer vesvese bataklığıdır, ruhsal olarak ise bunalım çukurudur.

Rabbim düştüğümüz şüphe çukurlarından hikmetin zirvesine çıkmaya bizleri muvaffak eylesin.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu