MakalelerTefsir

Yanlış Tefsir Edilen Ayetler -1-

“Vecihler Sahibi”

Kur’an-ı Kerîm âyetleri çok yönlü olup birden fazla manayı muhtemildir. Nitekim Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

Kur’an zelûldür. Vecihler sahibidir. Öyleyse onu en güzel vecihlere hamlediniz[1]

Hadiste geçen ‘zelûl’ kelimesi boyun eğici, uysal, itaat eden gibi manalara gelmektedir. Zerkeşi (rahimehullah) şöyle açıklamıştır: “Kur’an, kendisini taşıyan (ezberleyen, onunla amel eden) kimselere itaat eder. Onların dilleriyle konuşturulur. ‘Vecihler sahibi’ ise “Kur’an lafızları birçok tevili ihtimallidir” demektir.[2]

Doğru Mananın Tespiti

İşte bu çok yönlü manaların hangisinin murad olunacağını kim belirlemektedir? Bunu bize kim tayin edecektir?

1. Öncelikle Kur’an’ın âyetlerini yine bizzat kendisi müfessir olarak beyan etmektedir. Misal olarak şunu zikredebiliriz: “İman edip imanlarını bir zulümle karıştırmayanlar; işte onlar ki, güvence ancak onlara aittir ve onlar hidâyete eren kimselerdir.” Ayet-i kerimesi nâzil olunca bu, Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in ashâbına çok zor geldi. Bunun üzerine onlar: “Yâ Rasûlallâh! Hangimiz nefsine zulmetmedi ki?” dediklerinde Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Bu, o (sizin anladığınız gibi günah manasında) değildir! Bu ancak şirktir! Lokmân’ın, oğluna vaaz ederken söylemiş olduğu: ‘Ey oğulcağızım! Allâh’a ortak koşma! Şüphesiz ki şirk elbette en büyük zulümdür!sözünü duymadınız mı?” buyurdu.[3]

Yine “Şüphesiz Allâh’ın velileri üzerine hiçbir korku yoktur! Ve onlar mahzun olmayacaklardır!” ayetinde geçen ‘Allah’ın velileri’ ifadesini bir sonraki ayet şöyle açıklamaktadır. “O kimseler ki iman etmişlerdir ve (sakınılması gereken her şeyden) hakkıyla sakınmışlardır.[4]

2. İkinci olarak Peygamberimiz ayetleri bazen kendisi açıklamaktadır. Bakara Sûresi’nin 238. ayetinde:

حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلَاةِ الْوُسْطَى [البقرة: 238]

Namazlara ve orta namaza devam edin” buyrulmaktadır. Bu ayette belirtilen “orta namaz”ın, Peygamberimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) tarafından “ikindi namazı” olduğu beyan edilmiştir.[5]

3. Sahabe ve tabiin ulemamız da kapalı yerleri beyan etmektedir. Nitekim “Nefisler birleştirildiği zaman” ayetini[6] Hz. Ömer (radıyallahu anh) şöyle açıklamıştır:

“İki kimse dünyada amel ederler ve o amelleri sebebiyle cennete ya da cehenneme girerler.”[7] O halde ayetin manası şöyledir: “(İyi olan) Nefisler (iyilerle cennette, kötülerse kötülerle cehennemde) birleştirildiği zaman

4. Daha sonra kendisinden önceki kavilleri bilen, müfessire lazım olan ilimlerin altyapısını tamamlayarak şer-i şerife zıt düşmeyen birtakım yorumları yapmaya elverişli olan müfessirler ‘dirâyet tefsiri’ dediğimiz tarz ile Kur’an’ı tevil edebilmektedir.

O halde hiçbir Müslümanın, âyetin mealine bakarak yahut Arapçaya vakıf ise açtığı tefsirlere bakarak nefsinin arzusuna göre ya da canı nasıl istiyorsa o şekilde Kur’an’ı istediği tarafa çekip hadisleri ve ulemanın kavillerini bir tarafa atması asla caiz değildir.

Maalesef günümüzde birçok âyet sanki Kur’an, Peygamberimize inmemiş, sanki sahabe, tabiin ve ondan sonraki alimler Kur’an’ı hiç anlamamış gibi âyetleri kafasına göre yorumlamaktadır. Bunu yapanlar bazen cahil kimseler olurken bazen de ilmî birikime sahip ‘hoca’ adı altındaki kimselerden sâdır olmaktadır. Halbuki bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Kim Kur’an hakkında kendi görüşü ile hüküm verirse cehennemde oturacağı yeri hazırlasın.[8] Yine “Kim Kur’an hakkında kendi görüşü ile hükmederse görüşünde isabet etse de muhakkak hata etmiştir[9]

Ayette Yer Alan “Tehlike” İfadesi

Zamanımızda manası yanlış anlaşılan birçok hocanın bile bilerek veya bilmeyerek vaazlarında yanlış mana verdiği âyetlerden birisi de şudur:

وَأَنْفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلَا تُلْقُوا بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ وَأَحْسِنُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ (195)

Allâh yolunda infakta bulunun, ellerinizle (kendinizi) tehlikeye atmayın/ nefislerinizi tehlikeye atmayın/ ve iyilik yapın. Şüphesiz ki Allâh iyilik edenleri sever.[10]

Âyette geçen “nefislerinizi tehlikeye atmayın” ifadesi eğer âyetler ve hadisler devreden çıkarılırsa diğer bir deyişle canımızın istediği gibi yorumlarsak buradan birçok yanlış mana çıkabilir.

O halde yanlış anlamamak için öncelikle hadislere ve rivâyetlere müracaat ediyoruz ve karşımıza şu rivayet çıkıyor. Ebu İmran (rahimehullah) şöyle anlatıyor:

İstanbul’u fethetmek için Medine’den çıktık. Ordunun komutanı Halid b. Velid’in oğlu Abdurrahman idi. Rumlar sırtlarını şehrin duvarına vermişti. Derken Rumlardan büyük bir ordu karşımıza çıktı. Biz de karşılarına büyük bir ordu dizdik. Müslümanlardan bir adam Rumların safına doğru atıldı ve düşman saflarına girdi. Bunun üzerine insanlar: “Subhanallah! Gördünüz mü genç kendisini tehlikeye attı” demeye başladı. Bunu gören Ebu Eyyüp el-Ensari (radıyallahu anh) kalktı ve şöyle söyledi:

“Ey insanlar! Siz bu âyete şu yanlış tevili yapıyorsunuz ama muhakkak bu âyet biz ensar topluluğu hakkında inmişti. Allah dinini aziz kılıp dinine yardım edenler çoğalınca insanlar birbirine “Bizim mallarımız zayi oldu. Allah artık İslam’ı aziz kıldı. Yardım edenler çoğaldı. Biz de artık mallarımız ile uğraşsak da zayi olanları telafi etsek” demeye başladı. Derken Allah, Resulüne bizim dediğimiz şeyleri reddeden bu âyeti inzal etti.” Hadisin ravisi Ebu İmran diyor ki: Ebu Eyyüb, Allah yolunda cihad etmeye devam etti. En son İstanbul’a defnedildi. [11]

Hadisten de anlaşılacağı üzere mallar ile uğraşıp onları ıslah için çalışmak ve cihadı terk etmek “tehlike” sayıldı. Halbuki salt bir düşünce ile bakıldığında insanın kendi malları ile uğraşıp ticaret yapması hiç de kötü bir iş gibi durmamaktadır. Lakin cihattan geri kalmaya sebep oluyorsa o zaman âyette buyrulduğu üzere insanın kendisini tehlikeye atması sayılmakta ve böyle yapılmaması gerektiği bize tembih edilmektedir.


[1] Darekutni, Sünen (4276).

[2] Zerkeşi, Burhan 2/163.

[3] Buhârî, Sahih, (32), (3360); Müslim, Sahih (124).

[4] Yunus:62-63

[5] Müslim, Sahih (207); Ahmed b. Hanbel, Müsned (24448).

[6] Tekvir:7

[7] Taberi, Tefsir 24/141.

[8] Ahmed B. Hanbel, Müsned (2069); Ebu Davud, Sünen (3652); Tirmizi, Sünen (2950); Nesai, Sünen Kübra (8031).

[9] Tirmizi, Sünen (2952); Ebu Yala, Müsned (1520); Beyhaki, Şuabüliman (2081).

[10] Bakara:195

[11] Ebu Davud, Sünen (2512); Tirmizi, Sünen (2972); İbn Hibban, Sahih (4711); Beyhaki, Sünen Kübra (17925).

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu