AkaidMakaleler

Zat ile Tevessülün Hadis ve Rivayetlerden Delilleri -3-

“Tevessül”ün Hadis ve Rivayetlerden Delilleri -2- yazımızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz. Bu yazımızda 5. delilden devam edeceğiz.

5. Delil: Mâlikü’d-Dâr Rivayeti

Malikü’d-Dâr’dan (radıyallahu anh) şöyle rivayet edildi: Hz. Ömer (radıyallahu anh) zamanında açlık ve kuraklık insanları vurdu. Bunun üzerine bir adam Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) kabrine gitti ve “Ya Resulallah! Ümmetine yağmur yağdırması için Allah’a dua et; yoksa onlar helak olacaklar” dedi. Adam rüyasında Efendimiz’i (sallallahu aleyhi ve sellem) gördü. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ona şöyle dedi: Ömer’e git, ona selam ver. Doğru yolda olduğunuzu ona haber ver ve ona şöyle de: “akıllıca davran ve elinden geleni esirgeme” Adam Hz. Ömer’e geldi ve olanları aktardı. Hz. Ömer (radıyallahu anh) bunları duyunca ağladı ve şöyle dedi: “gücümün yettiği her şeyi yapacağım.”[1]

Şüphesiz bu hadis, sahabenin Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) vefatından sonra onunla tevessül ettiğinin açık bir delilidir.[2]

Bu rivayetten anlaşılacak hususlar:

  • Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) vefat ettikten sonra da onunla yağmur talep edilebilir.
  • Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) kabrindeyken bile ondan bir şey istendiğinde o, bunu işitmektedir.
  • Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisinden dua isteyenlere kabrinden dua edebilir.
  • Böyle bir fiilin dinde reddedildiğine dair bir nakil bize ulaşmamıştır. Dolayısıyla bu şekilde tevessül yapmak hakkında sükûtî icma gerçekleşmiştir.
  • Sahabe, tabiin ve ulemadan hiç kimse bu tarz fiilleri Kur’an’a ve sünnete muhalif görmemiştir.

Bu Hadis Etrafındaki Şüpheler

Birinci Şüphe: Bazı muhalifler bu delile hadisin zayıf olduğu gerekçesiyle itiraz ettiler.

Cevap: Hafız İbn Hacer (rahimehüllah) Fethu’l-Bârî isimli eserinde bu hadisin sahih olduğunu söyleyerek şöyle demiştir: “Bu hadisi İbn Ebi Şeybe sahih bir isnatla rivayet etmiştir.”[3] Aynı şekilde bu hadisi Hafız İbn Kesir de (rahimehüllah) sahih sayarak hadisin isnadı hakkında şöyle demiştir: “Bu sahih bir isnattır.”[4]

İkinci Şüphe: Bazı muhalifler bu delile, hadiste Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) kabrine gelip onunla tevessül yapan kişinin tanınmayan birisi olması sebebiyle itiraz ettiler.

Cevap: Bu itiraz hatalıdır. Çünkü bu sahabî tanınmaktadır. Hafız İbn Hacer (rahimehüllah) Seyfüzzabî’nin el-Fütûh isimli eserinden bu sahabenin Bilal b. Haris el-Müzeni (radıyallahu anh) olduğunu nakletmektedir. Ayrıca bu sahabenin kim olduğu bilinmese bile bu hadisten tevessüle delil çıkarma noktasında hiçbir sorun oluşturmaz. Çünkü Hz. Ömer (radıyallahu anh) ve diğer bazı sahabîler bu haberi duymuş ve inkar etmemişlerdir.

6. Delil: Fâtıma bnt. Esed (radıyallahu anha) Hadisi

Enes b. Malik’ten (radıyallahu anh) rivayet edilmiştir ki Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Bütün hamdler, yaşatan ve öldüren Allah’a aittir. O diridir ve ölmez. Annem Fâtıma bnt. Esed’e mağfiret et. Ona delilini öğret ve peygamberin ve benden önceki peygamberler hürmetine onun kabrini genişlet. Muhakkak ki sen rahmet edenlerin en merhametlisisin.”[5]

Bu hadis tevessül noktasında diri ile ölü arasında hiçbir fark olmadığının açık delilidir. Hadiste peygamberlerin makamları ile sarih bir tevessül yapılmaktadır ve tevessülü yapan kişi Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) ta kendisidir.

7. Delil: Hz. Adem’in (aleyhisselam) Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ile Tevessül Etmesi

Ömer b. Hattab’dan (radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Adem hata işlediği zaman şöyle dua etti: ‘Ey Rabbim! Senden Muhammed’in hakkı için beni affetmeni istiyorum.’ Allah dedi ki: ‘Ey Adem! Ben Muhammed’i henüz yaratmadığım halde sen onu nasıl biliyorsun?’ Adem dedi ki: ‘Ey Rabbim! Sen beni yaratıp da bana ruhundan üflediğin zaman kafamı kaldırdım ve arşın sütunlarında Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed onun elçisidir yazısını gördüm. O an şunu anladım ki sen ancak mahlukatın sana en sevgili olanının ismini kendi ismine bitiştirirsin.’ Allah dedi ki: ‘Doğru söyledin ey Adem. Muhakkak ki o, mahlukatın bana en sevgili olanıdır. Dua ederken benden onun hürmetine iste. Seni affettim. Eğer Muhammed olmasaydı seni yaratmazdım.”[6]

Şüphe: Bazı muhalifler bu hadise zayıf diye itiraz ettiler. Gerekçe olarak da senedindeki Abdullah b. Müslim el-Fihrî’yi göstererek onun vazza’ olduğunu iddia ettiler.

Cevap: Onun vazza’ olduğunu söyleyen hiç kimse yoktur. Zehebi’nin “bunun kim olduğunu bilmiyorum” demesi onun vazza’ olduğunu göstermez. Kaldı ki bu rivayetin el-Âcurri’nin eş-Şerîa’sında ve et-Taberani’nin el-Evsat’ında mütâbâtları vardır.[8] Bununla beraber İmam Mâlik’in bu rivayeti sahih kabul ettiğini şimdi zikredeceğimiz rivayetten de anlamaktayız.

Halife Ebu Cafer İmam-ı Malik’e (rahimehüllah) sordu: “Ey Ebu Abdullah! Dua ederken kıbleye mi yöneleyim Resulullah’ın kabrine mi?” İmam-ı Malik (rahimehüllah) şöyle dedi: “Niçin yüzünü Resulullah’tan çeviriyorsun?! O kıyamet günü senin ve baban Adem’in Allah’a vesilesidir. Sen dua ederken ona yönel ve ondan şefaat talep et. Zira Allah (celle celalühü) onun şefaatini kabul eder.”[7]

İmam Malik bu rivaeyi sahih görmüş ve fıkhî anlamda delil çıkarmıştır. O zaman rivayet bize şunu açıkça göstermektedir ki Adem (aleyhisselam) Hz. Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) zatı ile tevessül etmektedir.

8. Delil: Ebu Said el-Hudrî (radıyallahu anh) Hadisi

Ebu Said el-Hudrî’den (radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Kim namaza çıktığında; ‘Ey Allah’ım! Senden isteyenlerin hakkı ve yürüyüşümün hakkı için senden istiyorum. Zira ben şımarıklık, azgınlık, riya ve gösteriş için değil sadece senin gazabından korktuğum ve rızanı talep ettiğim için yürüdüm. Senden beni ateşten kurtarmanı ve günahlarımı bağışlamanı istiyorum. Zira günahları sadece sen bağışlarsın’ derse Allah ona yetmiş bin melek tayin eder ve o melekler ona istiğfar eder. Allah, namazı bitene kadar o adama teveccüh eder.”[9]

Bu hadisi Hafız el-Irâkî (rahimehüllah), Hafız İbn Hacer (rahimehüllah) ve Şerefüddîn ed-Dimyâdî (rahimehüllah) hasen derecesinde görmüşlerdir. [10]

9. Ebu Ümâme el-Bâhilî (radıyallahu anh) Hadisi

Ebu Ümâme el-Bâhilî’den (radıyallahu anh) şöyle rivayet edildi: Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) sabah ve akşam şu dualar ile dua ederdi… Bâhilî’nin rivayetindeki dualarda şu ifadeler de vardı: Senden yeri ve gökleri aydınlatan vechinin nuru ve senden isteyenlerin hürmetine beni bu sabah (veya bu akşam) kabul etmeni ve kudretinle beni ateşten korumanı istiyorum.[11]

10. Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) Muhacirlerin Fakirleri ile Yardım Talep Etmesi

Ümeyye b. Abdullah b. Halid’den (radıyallahu anh) şöyle rivayet edildi: Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) savaşta muhacirlerin fakirleri ile fetih talep ederdi.[12]

Molla Aliyyü’l-Kârî (rahimehüllah) bu hadisin şerhinde şöyle dedi: Yani Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) kafirlere karşı muhacirlerin fakirleri ile Allah’tan (celle celalühü) fetih ve yardım talep ederdi. İbn Melek de (rahimehüllah) şöyle dedi: Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle diyerek Allah’tan (celle celalühü) yardım talep ediyordu: “Ey Allah’ım fakir muhacir kullarının hakkı için düşmanlarımıza karşı bize yardım et.”[13]

11. Utbî Kıssası

Ebu Şibl Muhammed b. en-Numan b. Şibl el-Bâhilî’den (radıyallahu anh) şöyle rivayet edildi: Medine’ye girdim. Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) kabrine kadar gittim. Bir bedevi devesiyle gelip onu bağladı ve Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) kabrine girdi. Güzelce selam verip dua etti, sonra şöyle dedi: “Anam babam sana feda olsun ya Resulallah. Allah seni vahyi ile hususi kıldı. Sana kitap indirdi. O kitapta senin için önceki ve sonrakilerin ilmini topladı ve sana indirdiği o kitapta şöyle buyurdu: ‘Eğer onlar kendilerine kötülük ettiklerinde sana gelip de Allah’tan bağışlanmayı dileselerdi, peygamber de onlar için mağfiret dileseydi, elbette Allah’ı ziyadesiyle affedici ve esirgeyici bulurlardı.’ (Nisa, 64) Ben de günahlarımı ikrar ederek sana geldim. Rabbimden -vadettiği şekilde- seninle şefaat dilenerek sana geldim.” Adam bu sözlerden sonra kabrin üzerine kapanarak şu şiiri okudu:

“Ey kemikleri toprağa defnedilip de yeri ve toprağı şereflendirenlerin en hayırlısı.

Sen sıratta ayaklar kaydığında şefaati umulan peygambersin.

Canım senin sakini olduğun kabre feda olsun. O kabir ki iffet ve cömertlik oradadır.”

Sonra bineğine bindi. Onun bineğine mağfiretle bindiğinden hiçbir şüphem yoktu.

Muhammed b. Abdullah el-Utbî bu haberi zikretti ve sonuna şunu ekledi: Üzerime bir ağırlık çöktü ve gözlerim kapandı. Rüyamda Resulullah’ı (sallallahu aleyhi ve sellem) gördüm. Bana şöyle dedi: “Ey Utbi! Bedeviye yetiş. Onu Allah’ın affıyla müjdele.”[14]

Faide

Öncelikle şunu söylemek gerekir ki muhaddis, müçtehit ve müfessirlerin büyükleri bir hadisi kabul edip onu delil olarak kullanıp inkar etmedikleri zaman o hadisi delil olarak kullanmak mümkün olur.[15] Hatta İmam Nevevi (rahimehüllah) el-Mecmu isimli eserinde şöyle demiştir: Bedevinin okuduğu bu beyitleri Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) kabrinde okumak müstehaptır.[16]

Bu Utbi kıssasıdır. Ulema bu hadisi -senedi ister sahih isterse zayıf olsun- nakletmişlerdir. Biz böyle bir noktada şu soruyu sorarız: Bu alimler küfrü ve sapkınlığı mı nakletti? Veya insanları putperestliğe ve kabirperestliğe götürecek şeyleri mi naklettiler? Eğer durum böyleyse ulemaya ve onların kitaplarına olan güvenimiz ortadan kalkacak demektir ki böyle bir iddiadan Allah’a sığınırız. [17]


[1] İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, 17/24/32665; Buhari, et-Târîhü’l-Kebîr, 7/304.

[2] Zahid Kevseri, Makâlât, s. 288.

[3] İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, 3/349.

[4] İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 10/73-74.

[5] Taberani, el-Mu’cemü’l-Kebîr, 24/351/871; Ebu Nuaym, el-Hilye, 3/121.

[6] Taberani, el-Mu’cemü’l-Evsat, 6/313/6502; Hakim, el-Müstedrek, 5/120/4280.

[7] Kadı İyâz, eş-Şifâ, s. 520.

[8] el-Âcurrî, eş-Şerîa, 3/1415/956; Taberani, el-Mu’cemü’l-Evsat, no. 6502.

[9] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 17/247-248/11156; İbn Mace, es-Sünen, no. 778.

[10] Irakî, el-Mugnî, s. 289; Şerefuddin Dimyâdî, el-Mütciru’r-Râbih, s. 641-642.

[11] Taberani, el-Mu’cemü’l-Kebîr, 8/264/8027.

[12] Taberani, el-Mu’cemü’l-Kebîr, 1/292/857.

[13] Molla Aliyyü’l-Kârî, Mirkâtü’l-Mefâtîh, 9/100.

[14] Nevevi, el-İzah, s. 455; Kurtubi, el-Câmi’ li-Ahkâmi’l-Kur’an, 6/439; İbn Kesir, Tefsîrü’l-Kur’ani’l-Azim, 1/520.

[15] İbn Hacer, en-Nüzhetü’n-Nazar, s. 52; Suyuti, Tedrîbü’r-Ravi, 5/502.

[16] Nevevi, el-Mecmu, 8/274.

[17] Muhammed b. Alevi el-Maliki, Mefâhîm yecibü en Tusahhah, s. 245.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu