Tercümesini yaptığımız bu serinin bir önceki yazısını okumak için buraya tıklayabilirsiniz. Şimdi ise Eşref Ali et-Tahânevî’nin (rahimehullah) tespit ettiği kaidelerden üçüncüsü ile devam ediyoruz.
Üçüncü Kaide: Bir Şeyin Aklen Muhal Olması ile Akla Uzak Gelmesi Başka Şeylerdir
Aklen muhal olan şey, akla muhaliftir. Akla uzak gelen şey ise (istib‘ad) akla muhalif değil, adete muhaliftir. Aklın ve adetin hükümleri ise farklıdır. Bunları bir zannetmek hatadır. Çünkü muhal, gerçekleşmesi asla mümkün olmayan şey iken müsteb’ad, gerçekleşmesi mümkün olan şeydir. Muhali, akla muhalif diye isimlendiririz. Müsteb’adi ise aklın uzak gördüğü şey diye isimlendiririz.
Muhal: Aklın batıl olduğuna hükmettiği şeydir. Buna mümteni de denir.
Müsteb’ad: Aklın gerçekleşmesine ihtimal verdiği fakat gerçekleştiğini hiç müşahede etmediği ve müşahede edenden duymadığı ve bu sebeple garip gördüğü şeydir. İnsan böyle bir şeyi ilk duyduğunda taaccüp eder. Biz bunu birinci kaideyi anlatırken “bir şeyi anlayamamak” başlığı altında incelemiştik. [Dileyen buraya tıklayarak birinci kaideyi okuyabilir.]
Muhal ve Müsteb’adın Hükümleri Arasındaki Fark
Muhal, varlığının inkarı vacip olan şeydir. Müsteb’ad ise sadece akla uzak geldiği için inkar edilmesi caiz olmayan şeydir. Eğer müsteb’adin yokluğuna dair harici bir delil eşlik ederse bu durumda onu inkar etmek caiz hatta vacip olur. Tıpkı “bir, ikiye eşittir” önermesi gibi ki bunu yalanlamak vaciptir. “Tren hiçbir hayvan çekmeksizin gider” diyen kişinin sözünü yalanlamak ise caiz değildir. Halbuki muhatap daha önce böyle bir şey müşahede etmemiş belki sadece hayvanların çekmesiyle arabaların ilerlediğini müşahede etmiştir. Dolayısıyla trenin kendi kendine ilerlemesi ona göre akla uzak ve acayip bir şeydir.
İşte bugün garip görmediğimiz olayların birçoğu da böyledir. Aslında bunlar garipsenecek olaylardır fakat çokça meydana gelmesi ve bizim de onu defalarca müşahede etmemiz sebebiyle onun garabeti yok olmuş ve sıradan olaylar silsilesine dahil olmuştur. Yoksa müsteb’ad ile bu gündelik olaylar arasında hakikatte bir fark yoktur.
Bazı Misaller
Mesela gariplik açısından trenin kendi kendine gitmesi ile bir meninin ana rahminde canlı bir insana dönüşmesi arasında hiçbir fark yoktur. Belki ikincisi, birincisinden daha gariptir. Fakat daha önce hiç kendi kendine giden tren görmemiş olan bedevi bu olayı garipsemekteyken meninin insana dönüşme hadisesini garipsemez.
Aynı şekilde radyoyu bilen ve ondan ses işitmeye alışmış olan kişi bu sesleri garipsemezken ahiret günü ellerin ve ayakların konuşacak olmasını garipser. Çünkü bunu hiç müşahede etmemiştir.
Elbette bu gibi şeylere şaşırmak normaldir. Fakat bu acayip şeyleri imkansız zannetmek ve buna binaen de nasları yalanlamak veya saçma sapan teviller yapmak büyük hatadır.
Özetle garipsenen şeylere muhal hükmünü vermek insanı sapkınlığa sürükleyen bir yanılgıdır.
Evet, bir şeyi garipsemenin yanı sıra o şeyin vaki olmadığına veya olmayacağına dair başka bir delil varsa bu durumda o şeyi inkar etmek vaciptir. Mesela bir trenin Kalküta’dan Delhi’ye bir saatte gitmesi buna örnektir. Bunun vaki olduğuna dair sahih bir delil var olup vaki olmadığına dair de böyle bir delil yoksa bunun vaki olduğuna hükmetmek gerekmektedir.
Mesela telsiz ilk icat edildiği dönemlerde herkes tarafından bilinmiyordu. Böyle bir zamanda bir adam çıkıp böyle bir aletin bulunduğunu ve çok uzak diyarlara herhangi bir fiziksel vasıta olmaksızın haber ulaştırabildiğini söylese bu garip haberi değerlendirmek için o adamın doğru sözlü mü yoksa yalancı mı olduğuna bakılır. Eğer o adamın doğru sözlü bir kimse olduğu kesin olarak tespit edilmezse onun sözü yalanlanabilir fakat bu, olayın yanlış olduğuna dair yeterli bir delil değildir. Adamın doğru sözlü bir kimse olduğu kesin olarak tespit edilirse burada onu yalanlamak doğru olmaz.
Netice
Bütün bunlar muhal ile müsteb’adın hüküm açısından farklarıdır. İşte buna binaen naslarda varit olduğu şekliyle kıyamet günü sırat köprüsünden geçme olayı muhal değil belki sadece müsteb’addır. Muhbir-i sadık olan Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bunun vaki olacağını haber verdiğine göre bu olayı inkar etmek fahiş bir hata, tevil etmek de gereksiz bir iş olacaktır.
Devam edecek…
(Bu yazı Eşref Ali et-Tehanevî’nin (rahimehullah) el-İntibâhâtü’l-Müfîde isimli eserinden tercümedir.)